• bazen dağlık bölgelerde yayla, köy falan geziyorum. ilkbaharın temmuz'da, kışın ise eylül'de başladığı yerler buralar. burada büyüyen çocuklar tam bir yaşam ustası, hayatta kalma gurusu. 6-7 yaşında kavruk veletler sabahın seherinde kendine azık hazırlıyor, sopasını, çakısını, kibritini alıyor sırra kadem basıyor. gidiş o gidiş. akşama kadar koşuyor, tırmanıyor, şelalede derede yıkanıyor, kavga ediyor, düşüyor, yaralanıyor, kalkıyor, eve geliyor, yemeğini yiyip uyuyor. müthiş yaratıcılar, müthiş atik, müthiş güçlü ve zihinsel anlamda müthiş esnekler. değişime inanılmaz adapte oluyorlar. uyut, sabah bambaşka bir coğrafyada uyandır, ilk iş azık hazırlayıp keşfe çıkmak olur.

    misafir olduğumuz bir koçer çadırında akşam yemeği sonrası çay içerken, çadırdan içeri giren 7-8 yaşlarında 3 çocuk selam verip köşeye çekildiler. anneleri "aç mısınız" diye sordu. çocuğun direkt "yemekte ne var" diye sormasına alışmışız. fakat hayvan oğlu hayvanlar, "biz güvercin yakaladık, onu yedik, tokuz" dediler. annelerinin "ay inanmıyoruuuğm, güvercini nerden buldunuz çabuk acile" demesi gerekir bizim evrende ama annesi sadece "tamam gelin çay için o zaman, elinizi yıkayın güvercinin biti miti bulaşmasın" dedi, sohbete geri döndü. ulan şehirde 15 yaşında çocuklar "anne bak bu kozalak" diyor, ebeveynleri videosunu çekip ınstagrama atıyor #allahvergisi #aynıstayn #rabbimeşukurlerolsun diye. inanılmaz bir uçurum var kentli çocuklar ile bu çocuklar arasında.

    gel gelelim, bu cevherlerin akademik eğitime ulaşması 21. yy'ı ilk çeyreğinin bittiği şu dönemde bile imkansız derece zor. samimi söylüyorum, ortalama şehirli bir memur çocuğunu bunların arasına koyup gözlemlesen direkt "orta-ağır derecede zihinsel engelli, kaba ve ince motor becerilere yetersizlik" diye rapor verir, özel eğitime başlarsın. fakat kentteki çocukların sahip olamadıkları ile bu çocukların sahip olamadığı şey, eşit derece kritik önemde. biri akademik eğitim anlamında her imkana sahip fakat ortamı değişince travma geçirip doğu perinçek'e dönüşen, 17 yaşına gelip hala sipariş vermekten, selamlaşmaktan, iki yumurta kırmaktan, yatağını düzeltmekten aciz oluyor; diğeri 7 yaşında avlanıp karnını doyuracak, kendi başına her zorluğun üstesinden gelebilecek denli güçlü yetişip okur yazar olamadan, tahsil görmeden ömrünü yitirip gidiyor.

    kırsaldaki bu çocuklar, kendi yaşamlarından kopmadan kenttekiler kadar eğitim imkanına sahip olsa ne olurdu acaba, ne tür yetenekler ve dehalar yetiştirdi acaba diye düşünmeden edemiyor insan. eğitimi büyük kentlerdeki 4 duvar arasına sıkıştırınca tek ayaklı varlıklar türüyor. standart, beceriksiz, işlevsel, itaatkar ve otomat bireyler yetiştirme amacı güden bir eğitim politikası ile sadece maddi kaynaklar değil, beşerdeki cevher de sömürülüyor.
  • eğer işin şekli kısımlarına takılmayıp özüne nazar edecek olursak, gerçekte eğitimin bir usta-çırak ilişkisi veya sohbetinden ibaret olduğunu görürüz.

    dikkat edin, bir tıp fakültesi öğrencisi bile neticede tecrübeli hekimlerle bir nevi sohbet gerçekleştirdiği için zaman içinde yetişiyor ve kademe kademe hocalarının yeteneklerini kazanıyor.

    modern eğitimin ayrılmaz unsurları olan kitap, materyal, sınav vs. unsurlar ise, seri/kitlesel üretime yönelik yapılmış düzenlemeler. bu sistemin fabrikadaki montaj hattından farkı yok. amaç kısa zaman içinde daha çok üretim yapmak, insan yetiştirmek. bu sistemin insani özellikleri törpülemesi ve yabancılaşmaya yol açması ise ayrıca ele alınması gereken bir mevzu.

    tıptan mühendisliğe, marangozluğa, araba tamirciliğine kadar mesele hep aynı. çırak ile ustayı karşı karşıya getir, çırak zaman içinde ustanın kabiliyetlerini kazansın...neredeyse bunun hiç istisnası yok. insanoğlu için işler böyle yürüyor.

    her işte böyle de, dinde farklı mı sanki?

    ama nedense insanlar bu gerçeği anlamıyor, anlamak istemiyor. tutturmuşlar "kuran'daki din, kuran'daki islam" diye...kuran'ı okuyup islam'ı öğreneceğini zannediyor.

    mesele kuran'ı okumak değil, onun vaz ettiği ahlaka bürünebilmek, yürüyen kuran, canlı kuran olabilmek. işte islam ancak böyle bir şahıstan öğrenilebilir.

    kuran, ayet diye zırvalayıp sonra da, islam ahlakına hiç uymayan, gayri ahlaki davranışlar sergileyen kimselerin söyledikleri ciddiye alınabilir mi? bence alınmaz çünkü bunların bakara-makara diyenlerden özde farkı yoktur.
  • ruslar araplara gemilerden fırlatılan, suüstü gemilerine karşı kullanılan güdümlü mermiler satmıştı. araplar “biz füze satın aldık artık denizde füzelerimiz var” diye sevindirik olmuştu. israil-arap savaşında, deniz sathına yakın düşük süratli helikopterler ile arapların radarlarında, sanki gemi konvoyu geliyor aldatması yapıldı. bu ekoları radarlarında gören araplar, bastı satın aldıkları füzelerin tamamının düğmesine, sübaneke, oley diyerek. füzeler ateşlenince bu helikopterler yüksek irtifaya çıktı. füzelerin tamamı da hedef gemi bulamadıklarından suya...diyeceğim o ki, her silahın karşı taktiği vardır ve tek başlarına bir halta yaramazlar. borular boş kalır. önemli olan eğitimli ve kandırılmayan insan faktörü, personeldir. yoksa 45'inci dakikada “ya hak oley” çekersin, karşı tarafta 90'ıncı dakikada meksika dalgası yapar, besmele ya sabır çektirir, dua ettirir, kelime-i şahadete yardımcı olur. eğitim, eğitim, eğitim...
  • doğal köşelerimizin, çıkıntılarımızın hayatta yuvarlanırken bize ve başkalarına batmaması için uflanıp, zımparalanması sekansı.kalitesine ve vizyonuna göre insanı eşşek, eşşeği insan edebilir.
  • antropolojik acidan bakarsak olaya egitim,kasitli kültürleme sürecidir.ammavelakin pragmatizm acisindan bakacak olursaniz bireyi topluma faydali hale getirme sürecidir.skolastik acidan ise bireyi tanrı imparatorlugunun üyesi haline getirme sürecidir.
    türkiye acisindan ise,gencecik beyinlere işkence çektirip salalım çayıra anlayışıyla çalışan çökmüş bi sistemciktir.
  • "eğitim, okulda öğrendiklerinizi unuttuktan sonra geriye kalandır."

    albert einstein
  • güncel karşılığı ezber, itaat ve sorgulamamaktır.
  • eğitim mevzusu bu ülkenin kanayan yarasıdır maalesef. bu mesele etrafında neredeyse efsaneler türetilmiştir. kemalistlerin bu işte payı çoktur.

    şu anda eğitime gereksiz yere inanılmaz kaynaklar harcanmaktadır. her ne kadar akp'nin propaganda amaçlı politikaları söz konusu ise de, asıl neden topluma yerleşmiş çarpık eğitim algısıdır.

    bir toplumda, üstün yetenekli insanların oranı kabaca %2,5'tur. işte bunların tespit edilmesi ve gerçekten sağlam bir eğitim alması ve yüksek öğrenim görmesi önemlidir. millete fayda sağlayacak olan zümre bunlardır. diğerlerinin ise meslek liselerine yönlendirilip kısa yoldan hayata atılmaları yeterlidir.

    ey reis!

    meslek lisesi,

    meslek lisesi,

    meslek lisesi,

    her yerde meslek lisesi istiyoruz. düz liselerin hepsi meslek lisesine çevrilsin. hatta lüzumsuz üniversiteler bile meslek lisesine dönüştürülsün. motor, elektrik, elektronik, sıhhi tesisat, mobilya, marangozluk, sağlık, muhasebe vs...

    sanayi toplumunda önemli olan mesleki eğitimdir.
  • dünyanın bütün çiçeklerine bağımsız fotosentez yapmayı öğrettikten sonra, psiko-seksüel davranışları , birer pavlov şartlandırmasına dönüştüren güç. platon denilen rahmetli idea varlığının akademia'sının arka sıralarında mermer basamağa antik çağ kadınlarının erotik resimlerini çizen sofist öğrenciye enjekte edilen yüklemler çağın mantığından farksızdı. arı mayalı silgiler tabula rasa sayfalarını kirletir ancak. kömür rengi kalemlerin kırmızı başlıklı öyküsü kareli ve çizgisiz sayfalar boyunca uzanırken herkes m'lerden martı yapmayı marifet sanar. çocukluk ve gençliğinin neredeyse tamamını meb'in çilehanesinde tamamlamış zayıf ruhun öğrendiği bir şey vardır: okumak ve yazmak. geri kalan ömrü unuttuklarını bu ikisi aracılığıyla hatırlamakla geçer. istendik yönde, kalıcı davranış değişiklikleri olarak adlandırılan eğitim, hepi topu bir sirk hayvanının bilinçsiz bilinçlendirilmesinden başka bir şey değildir. trapez üstünde dengeyi kurmak için sistematik beyin yıkama operasyonlarının ve denge çalışmalarının yapıldığı dört duvar, dört duvarla sınırlanır. evren boşluktan ibarettir.boşluğu boşluk çevreler. içimizdeki boşluğun, oksijen ve acıyla dolması ile başlar her şey. tanrılar o evreni 5 günde yaratırlar ve cumartesi-pazar dinlenirler. kutsal şabat ve cem günlerinde, bütün işçiler cennete gider'i izlese de cüzi bünye, karanlık medreselerin hendesehanesinde falakalar bilenir. ev yapımı şarapların içine atılan bir miktar tuz o iksiri sirkeye dönüştürür. tüketim denilen tornado, şehrin kıyılarını ve varoşlarını kasıp kavururken, zengin semtlerinde özel kastlar geliştirir eğitim bilgi çağında. bilgi öğrenildikçe bilinmeyenleri artırır. bilinmeyenler arttıkça, görülmeyenler çoğalır ve göremedikçe boşluk daha da artar. eğitim bilimleri kpss gizemi bilmecelerle öğrenci tanımı sorarken, kara tahtanın tebeşirli coğrafyasında, optik okuyucu yapılan hataları ölçer ve hata payı tanımaz hayat. eğitim, beyni alınmış bir şerçenin hatırlayamadığı bilinçaltının gösterdiği buğday tarlasındaki rüyadan başka bir şey değildir. gece görülüp, sabah unutulduğu ile kalır.
  • son 30 senede nicelikte bir büyük atılım gerçekleşmiş.
    nitelik ise yerlerde.
    artık türkiye'de 25 yaş üstü nüfus kabaca eşit 4 parçadan oluşmakta:
    %24 yüksek öğretim
    %23 lise
    %23 ortaokul dengi
    %22 ilkokul dengi bir okuldan mezun imiş.
    ve ortalama eğitim seviyesi çetin altan'ın seneler boyu hayıflanarak yazılarına koyduğu ilkokul 3 seviyesinden/seneden 9 seneye çıkmış.

    ama madalyonun öteki yüzü berbat. ortaokul seviyesinde okuma yazma bilmeyen öğrencilerden bahsediliyor.
hesabın var mı? giriş yap