• gerçek olmayan ve hatta hiç bir zaman gerçek olmayacak olan ve üstüne üstük bir de başka bir kıza aşık olan ama yine de okuyucu dişiyi kendisine aşık edebilen mükemmel twilight vampiri. sayesinde erkeklerden beklentilerin deli gibi yükseldiği kişilik. edward cullenı okuyan insan erkek arkadaşı güneşte parlasın, arada sırada romeo & juliet'den alıntı yapsın, düşünceleri okuyabilsin, kan emsin, hayat kurtarsın üstüne bir de deli gibi yakışıklı, mermer gibi beyaz tenli, altın gözlü, doğum gününde insana araba hediye edecek kadar zengin, hep inanılmaz güzel kokan ve giyinen ve onunla sonsuza kadar birlikte olmak isteyen biri olsun istiyor mesela...

    edit: bir de sanıyorum ki artık bütün liseli twilighter dişiler anlamışlardır ki, hoşlandıkları çocuklar onları takmıyorsa, sevmediklerinden hoşlanmadıklarından falan değil, tam tersine vampir olduklarından ve onların iyiliklerini istediklerinden*

    edit: lakin bu yalanası varlık 1901'den 2008' kadar bakir kalmıştır* (bkz: vas deferansların örümcek ağı tutması)

    retrointrospektif edit: allah cezami versin
  • pırlanta gibi çocuk, kah guneşin altında kah yağmurlu havada...
  • edward gerçek olsun, vampir olmayan en adi.
  • kuzusu olmak istediğim aslan*....
  • 30'a merdiven dayamış bünyeyi sersem eden son kahraman. sağlıklı bir dişi bünyeyi, alır ve ergenliğe geri döndürür. ben buna inanıyorum evet. get in the car ulan.
  • edward cullen robert pattinson değildir. twilight saganın tamamını okumuş biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki edward cullen edebiyat tarihindeki en karizmatik, en güven verici ve en kibar erkektir. new moon da romeo ve juliet e yapılan bazı göndermelerle edward romeo ile karşılaştırılır ama okuyucu da görebilir ki edward romeo dan da iyi bi sevgilidir. doğduğu (yaratıldığı) günden bugüne bella yı beklemiştir. bella'yı gördüğü ilk andan itibaren ekseninden ayrılmaz.
    kitabı okurken sık sık kapatıp ohaaaaaaaa edward der devam eder okuyucu zira edward sonsuz sevgi ve güvenden başka bişi önermez. terketmekle tehdit etmez, bağırmaz ,agresifleşmez, hep özenli ve düşüncelidir sevgilisine karşı.

    --- spoiler ---

    you are my life now bella

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    edward cullen ı çekici yapan ölümsüzlüğü, "dayanılmaz güzelliği" ya da hızı değildir. o uyumamasına karşın her gece gelip sevgilisini uyurken sarması, ona ninni bile söylemesi, ona zarar vereceği korkusuyla ondan vazgeçip sevgilisinin ölümünü duyduğunda kendini koşulsuz yok etmeye karar vermesidir. geri döndüğünde o yokken sevgilisini teselli eden jacob ve sevgilisi arasındakileri anlamaya çalışması, bellayı yargılamamasıdır. koşulsuz ve sonsuz sevgi.

    --- spoiler ---

    sanırım aslında varolmayan bir roman karakterinin aşkından ölüp gidicem sözlük. ergenlere döndüm.
  • bildiğin stalker, üstelik de kontrol manyağı. şayet gerçek hayatta böyle bir erkekle karşılaşsam, suratına tokadı yapıştırdıktan sonra yüzüne bir daha bakmazdım.

    bir ay boyunca benim haberim olmaksızın geceleyin odama girecek beni uyurken izleyecek; benim için neyin iyi olduğunu neyin iyi olmadığını ben daha iyi bildiğini iddia edecek ve üstüne görmemi istemediği arkadaşımı (benim için tehlikeli olduğu gerkçesiyle) arabayla ziyarete gitmeyeyim diye arabamın motorunu sökecek, ben de "ah sevgilim beni ne çok seviyorsun, affettim bile canımın içi" diyeceğim? yok ya. polisi ararım, mahkeme kararıyla yakınımda bulunmasını yasaklatırım.

    kendisinin "romantik, ideal erkek" diye lanse edilmesini de çok zararlı bulmaktayım. bu tip hareketler gerçekten de ruhen/aklen sağlıklı olmayan bir bireyin hareketleridir, kimse kendisini kandırmasın. başkalarını da kandırmasın, 15 yaşındaki gencecik kızları ise hiç kandırmasın.
  • bir sene sonra beni entry yazmaya döndüren adam.

    kız kitaplarıdır twilight serisi. sanmıyorum ki hiçbir erkek, bir kızın hissedeceği hazzı alsın bu kitaplardan. biz inanırız ki, gerçek aşk vardır. bir kimseyi seveceğimize ve sonsuza dek onun olacağımıza, sabahtan akşama yüzünü görebilmek için çıldıracağımıza, aynı şiddette karşılık göreceğimize inanırız.

    edward cullen ise, mükemmel erkektir. bu kadar kısaca özetleyebildiğime bakmayın, size hissettiklerimi anlatmaya çalışayım:

    edward yakışıklıdır, adonistir, perfectiondur. yüzü mermerden oyulmuş gibidir, elmacık kemikleri çıkık, dudakları kalemle çizilmiş gibidir. burnu, elmacık kemiklerinin tam ortasında dümdüz gözükür, hafif bir kemeri de vardır sıkıntılı anlarda sıkmak için. yüzüne bakmaktan vücudunu inceleyemezsiniz bile. hele o altın rengi gözleri.. hipnotize eder, simsiyahken içinizi titretir ama korkutmaz, başınızı döndürür. herşeyi, duruşu, bakışı, gözleri, kokusu sizi kendisine çeker (sanki onu geçebilir, sanki onu alt edebilirmişiz gibi!). onun etki alanına girdiyseniz çıkamazsınız.

    edward'ın kendisini geliştirebilmek için yeterince vakti olmuştur, zekidir, elbette ki insanların ne düşündüğünü duyabilmesi, onun büyük yararınadır. hem yakışıklı, hem zengin, hem zeki, hem yetenekli hem de körü körüne aşıktır edward. lanet olsundur. ama bella'nın gözünde, edward sadece dış görünüşü, zekası, zenginliği değildir, hissedebilirsiniz. edward, aşkın kendisidir; bella'nın hissettikleri sadece edward'ın doğası olan koyulamaz çekim değildir, içtenlikle bilirsiniz bunu.

    edward, kendi eroinini bulduğunda, kaçmaya, uzak durmaya çalışsa da, yapamayacak kadar insandır da. kendisi nasıl insanları "büyüleyebiliyorsa" (bella'nın çok kez suçlarcasına söylediği gibi), o da büyülenmiştir artık, sonunda. karşısında duran bu tehlike mıknatısı, sakar, sıradan kız onu öyle bir etkisi altına almıştır ki, rosalie bile şaşkına dönmüştür. bizlere kitabın arasından seslenir o kadife sesiyle edward: "bak, sana da aşık olabilirdim ben, seni de bu denli sevebilir, sahiplenebilirdim". sanıyorum, bizim de duymak istediğimiz aslında budur.

    korumacı mıdır, evet kesinlikle. ama iddia edildiği kadar abusive olduğunu göremiyorum ben. sevgilimi bile değil, babamı düşünüyorum mesela. kaç kere tost makinesini halen fişi prizde tamir etmeye çalışırken kendisini yakaladığımı, sinirle evdeki tüm sigortaları indirip, kızgınlıkla "öldüreceksin kendini" diye homurdandığımı bilirim. sevgilimin kışın ortasında alkollü bir şekilde denize atlamasına sinirlenirim (bkz: sevgili günlük), "ya başını vurursa! ya birşey olursa!" diye söylenir, gecesini rezil ederim elimden geldiğince, ona ders verebilmek için. peki ya, sevgilim, kendisini her an öldürebilecek birisinin yanında olsaydı? isteyerek değil ama, ya o gücü olsaydı yanındakinin? arkadaşı diye gözümü kapatıp, sınırı geçmesine izin verebilir miydim? hele ki, senelerce beklediğim, gerçekten var olduğundan umudumu kestiğim, alacakaranlıktaki güneşim olsaydı bu? mutlu olabilmek, cennete gidebilmek için tek şansım, ruhum olsaydı? hiç zannetmiyorum. jacob black'e gösterdiği tahammül, "teşekkürler.. bella'nın yanında olduğun için.. ben olamadığımda.." derken ki içtenliği, bence yapabileceğinden bile fazladır.

    tamam, belki kıskançlık da vardır işin içinde, ama hayatının ilk kıskançlığını yaşayan bir erkeğin, hem de 100 seneyi aşkın bir ömür geçirdiyse bu adam, bu kadarı da hoş görülemez mi!

    kısacası, edward bizim istediğimiz erkektir. kulağımıza sıradanlığımıza rağmen ne muhteşem olduğumuzu fısıldayacak, kendi mükemmelliğini ise bir kalemde unutup sadece bizim için yaşayacak..

    edward, robert pattinson'dur ayrıca, artık başkasının yüzünü hayal ettirmez kitapları okudukça...
  • asıl adı edward anthony masen olup, 20 haziran 1901 doğumludur...
    oy oy oyy, ikizler burcu vampiri...
  • bir süredir herkesin azında bu isim. ideal erkekmiş, yok efendim romantikmiş, şöyleymiş böyleymiş. dedik nedir arkadaşım bu. hatta herkes o kadar çok bayılıyodu ki ben daha izlemeden soğudum bu adamdan. filme daha önce gitmiş ve aynı edalarla etrafta dolaşan arkadaşım tuttu beni kolumdan götürdü filme. edward sahneye ilk girdiği anda verdiğim tepki açıktı.
    -e bu çocuk o kadar yakışıklı değil ki.
    arkadaşım da güldü, ''film bitince görüceksin'' dedi
    film başladıktan bi süre sonra benim bazı sahnelerde ellerimin birbirine kenetlenmesi mi diyim, yavru kedi gibi bakışlarım mı diyim, ota boka ağlamam mı diyim ne diyim.
    o nedir, nasıl bir şeydir. o nası bir erkektir. bu kadar soğuk, bu kadar karizma, bu kadar koruyup kollayan, o denli nazik.. hele o ses tonu yok mu? sakin sakin konuşması, gülümsemesi. of!
    filmden çıkar çıkmaz kendimi kitapçıya attıran. alacakanlık, yeniay ve tutulmayı bana aldıran, iki günde ilk 2 kitabı günde 400 sayfa okumak suretiyle bitirttiren, yeniay da edward'a fazla yer vermediği için güzelim yazara saydıran sövdüren, kitabı okuduğum her saniye kitabın arkasını çevirip resmine baktığım, salak salak oftattıran poflattıran, etraftaki hiçbir erkeği beğenmememe sebep olan ve yıllar sonra odama poster astırtan karakter.
hesabın var mı? giriş yap