• yaklaşık üç yıldır ispanyolca çalışıyorum; ama her gün ve hiç aksatmadan. bugün itibariyle 1138 day sreak'im var ve 157 haftadır diamond league'deyim. ispanyolca olarak 918,356 xp puanım var.

    peki ispanyolcayı öğrenebildim mi? sanırım evet. bugün amazon.es'ten bir alışveriş yaptım ve ürün açıklamalarını sözlüğe gerek duymadan okudum ve anladım. ben 58 yaşımı bitirdim ve bundan sonrası benim için önemli olan okuduğumu anlayabilmek ve duolingo bana bunu sağladı.

    ispanyolca kursumun bitmesine daha en az bir yıl var. aynı şekilde çalışma disiplinimi sürdüreceğim "y al final, espero leer y entender los libros de eduardo galeano".

    kısacası gençler, çalışınca oluyor ve duolingo'nun öğretim algoritması bence bulunabilecek en iyi kaynak. ha, ben gidip de bir espanyol barında insanlarla muhabbet etmeyeceğim ve bunu yapabilecek konuşma pratiğine de erişebileceğimi sanmıyorum. çünkü en azından bu iş ancak bir hispanik ülkede yaşayarak olur. genç olsam başta uruguay ve kolombiya olmak üzere tüm latin amerika'yı gezer dolaşırdım da. ama şimdilik mevcut durumuma ve buho'ya şükrediyorum.

    t: emek verenin kazandığı dil öğrenim yazılımı.
  • telafuz bölümünde harikalar yarattığımız dil programı.
    "i'm a girl" telafuzunu üç kez söyleyip "hata" uyarısı alan psikopat arkadaşım; "ananın amı" diye bağırarak bu kısmı geçti.
    gözlerimle gördüm.
  • tl;dr: uygulama bana fransızca öğretti ve fransızca konuşulan bir ülkeye taşınmamda pay sahibi olarak dolaylı olarak hayatımı değiştirdi.

    streak'imin 1500 olmasına bir hafta kaldı ve geçen bu 4 yılda neler yaşadım, nasıl bir süreçten geçtim, mümkün olduğunca tavsiye vermekten uzak durarak nötr bir şekilde anlatmaya çalışayım. hem belki birilerine yardımcı olur hem de merak edenler için cevap olabilir anlatacaklarımdan bazıları.

    uygulamayı mart 2014'te telefonuma yüklemiştim ve bir hevesle almancaya atlamıştım. ama almanca serüvenim çok uzun sürmedi. birkaç hafta sonra bıraktım. ondan sonra duolingo'yu hiç kullanmadım; ama uygulamayı da telefonumdan hiç silmedim. bu paragraf aslında gereksiz; ama duolingo ile nasıl tanıştığımı bilin istedim.

    2017 yılında eşim, duolingo'da almancasını pratik edeceğini söyledi. iyi dedim ben de, madem öyle, ben de fransızcaya başlayayım bu sefer. neden fransızca? çünkü lisede bir sene fransızca seçmeli dersi almıştım. adımı söylemeyi hala hatırlıyordum en azından. bir de bir fransız şirketinde çalışıyordum. dedim belki faydası dokunur; ama fransızca öğrenmeye başlamamla bunun alakası yoktu açıkçası.

    uygulamayı açtık, eşim almancaya, ben fransızcaya başladık. fikir olması açısından söylüyorum, başladığım sırada seviyem "j'ai quinze ans" idi. ben ise 29 yaşındaydım. her gün pratiğimi yapıyordum ve motive idim. hatta bir defter bulmuştum, arada ona yazarak çalışıyordum falan. derken dokuz veya onuncu günün gecesinde saat 00.10 civarında yatakta tavanı seyredip kendimle konuşurken bir anda "hassiktir" dedim. o günkü dersi unutmuştum. hemen uygulamayı açtım, uygulama akıllı tabii, saat 00.00'ı geçtiği için streak'imi patlatmış hemen. hala var mı bilmiyorum ama o zaman bana "streak'ini devam ettirmek istiyorsan bilmem kaç dolar verebilirsin" gibi bişey demişti. vermedim tabii.

    tam motive olmuş bir şekilde her gün dersimi çalışırken böyle bir şey olması sinirimi çok bozdu. ama bu sefer bırakmadım, tam tersi daha planlı bir şekilde ilerlemeye karar vererek her akşam çalması için alarm kurdum. eğer o gün dersi yapmadıysam alarm çalınca hatırlayacaktım. öyle de oldu, bunun faydasını çok gördüm. birinci trick'im olarak bunu söyleyebilirim.

    ben derslerimi sabahları yapıyorum genelde. hatta sabah ilk iş olarak duolingo yapıyorum diyebilirim. ya işe giderken ya da gittiğimde kahve içerken yapıyorum.

    derse kaldığım yerden devam ettim, günler geçtikçe daha da çok hoşuma gitmeye başlamıştı. mesela "rötar" kelimesinin kökeninin neye dayandığını fark ettiğimde yaşadığım aydınlanmayı hala hatırlıyorum.

    yaklaşık üçüncü ayda fransızca ağacını bitirdim. ama o zaman uygulama daha farklıydı. ben ağacı bitirdiğim sırada başlarda yaptığım ve altın olan dersler geriye doğru gidiyordu. şimdi ağaç bitirmek o kadar hızlı olmaz diye düşünüyorum. ben tekrar başa döndüm tabii, ağacı bitirmenin de verdiği gazla geriye giden dersleri tekrar altın yapmaya başladım.

    derken uygulama güncellendi. ağaç falan komple yenilendi, uygulama değişti. ben neredeyse tekrar başladım sıfırdan yapmaya. yine bitirdim ağacı. o sırada story'ler geldi, podcast'ler geldi, audio lessons geldi derken uygulama da baya bi zenginleşti. bu arada şimdi farkettim, ben dersi ingilizce üzerinden yapıyorum. türkçeden fransızca var mı, varsa nasıl, hiçbir fikrim yok açıkçası.

    bu süreçte beni en çok zorlayan şeylerden birisi 5 yanlış hakkı oldu/oluyor. ancak ben bu durumu seviyorum. çünkü hakkınız bittiği zaman tekrar can hakkı için pratik yapmanız gerekiyor. bu da benim işime geliyor. bir pratik yapıyorum, üstüne bir de reklam seyrediyorum, hop 2 can geldi. eğer canlarınız tamamen bitmemişse bir derse başlamadan önce "reklam izlemek ister misin?" diye soruyor uygulama. bunu 15 dakikada bir yapıyor. eğer o gün çok hırslanmışsam ya pratikle ya da reklamla canlarımı full'leyip devam ediyorum.
    bedava üyeliğin bir diğer farkı da uygulama içi reklamlar. bir ders ortalama 5 dakika sürüyor ve 5 dakikalık bir dersin ardından 3 saniye reklama maruz kalmakla ilgili hiçbir problemim yok. tabii bu konudaki fikirler kişiden kişiye değişir; ama uygulamayı ciddi şekilde kullanan birisinin bundan şikayetçi olacağını sanmıyorum.
    duolingo plus'ı da deneme fırsatım oldu. sınırsız can olması tabii ki büyük avantaj. ancak kendi adıma konuşacak olursam, çok tercih edeceğim bir şey değil açıkçası. çünkü canım sınırsız olduğu zaman duolingo'nun başından kalkamadım. ancak ücretsiz sürümde canlarım bittiği zaman, eğer o gün özel bir hedef belirlemediysem, uygulamayı da kapatıyorum. kafam rahat oluyor.

    ağacı tekrar bitirdiğimi söylemiştim di mi? hah, ağacı bitirdim, sıra story'lerde deyip story'lere abanmışken uygulama yine güncellendi. bu sefer allahtan ilk seferki kadar kapsamlı bir değişiklik olmadı; ama ağacım bozuldu tabii yine. yine yeni yeniden eksik dersleri tamamlamaya döndüm ben de. uygulamanın bir diğer güzel tarafı da bu. siz tam her şeyi bitirdiğinizi düşünürken bir güncelleme geliyor ve yeni dersler eklenmiş oluyor ya da var olan dersler güncelleniyor. sizi hiçbir zaman boş bırakmıyor ve devamlı yeni şeyler ekleyerek öğrenmeye devam etmenizi sağlıyor.

    ben duolingo'nun öğretme tarzını seviyorum. bir cümleyi önce ingilizce veriyor, fransızcaya çevirmenizi istiyor. sonra aynı cümleyi fransızca veriyor, ingilizceye çevirmenizi istiyor. sonra aynı cümleyi sesli olarak söylemenizi istiyor. sonra yine aynı cümleyi dinleyip yazmanızı istiyor. bunu bir ders içinde defalarca yapıyor ve kafanıza vura vura öğretiyor.

    gelelim son kısıma. uygulama bana gerçekten dil öğretti mi?

    pratiğim yoktu; ama fransızcamın geliştiğini hissedebiliyordum. kafamda kompleks cümleler kurmaya çalışıyordum falan. bütün bunlar olurken eşimle acaba yurtdışına mı çıksak diye konuşmalarımız başlamıştı. fransız şirketinde çalışıp fransızca öğreniyor olmanın avantajını ilk kez bu noktada yaşadım. çalıştığım şirketin yurtdışında bir pozisyonu vardı ve başvurmaya karar verdim. cv'me "intermediate" olarak fransızcayı da ekledim. gerçi pozisyon ingilizce gerektiren bir pozisyondu ve işe alım sürecinde fransızcayla ilgili tek muhabbetim "fransızca öğreniyor olduğum" idi. çok fazla takılmamışlardı; ama hoşlarına da gitmişti. ve bingo! kabul edildim.

    şu anda fransızca konuşulan bir ülkedeyim. fransızcayla ilk tecrübem de burada oldu. uçaktan indim, taksiye bindim. ingilizce başladık. sonra dedim fırsat bu fırsat, dene bakalım fransızcayı. taksiciyle fransızca konuşmaya başladım. konuşabildim! buralardaki mahalleleri, ev kiralarını falan konuşmuştuk. ilk günümde böyle bir deneyim yaşamış olmam bana baya özgüven verdi.
    şimdi ofise gittiğim zamanlarda ekip arkadaşlarımla iş dışındaki çoğu konuşmamı fransızca yapmaya çalışıyorum. profesyonel seviyede yeterli değil tabii ki; ama günlük konuşmaları yapabiliyorum. insanlar da zaten yardımcı oluyor seviyemi görünce. daha yavaş ve tane tane konuşuyorlar. ben zaten kendimi bir şekilde ifade edebiliyorum, anlama kısmında da pratik yaptıkça gelişiyor/gelişecek gibi hissediyorum.

    son gelen güncellemenin ardından benim ağacım yine yenilendi. şimdi onuncu seviyede onu tamamlamaya çalışıyorum.
    bütün bu süreçte sadece ve sadece duolingo ile çalıştım. duolingo'nun kendisi ve podcast'i dışında başka bir şey kullanmadım. ha, bir ara tinycards diye bir uygulama çıkarmışlardı. onun da fransızcasını bitirmiştim. o uygulama tutmadı sanırım, şimdi yok galiba. ama o da duolingo ürünüydü.
    duolingo dışında bir şeyler yapmayı da denedim. bazı podcast'ler buldum, ı-ıh. zaten podcast'ler de kafayı paraya takmış. youtube? eeh. busuu'yu indirmiştim bir ara. kendisiyle maceram 20 dakika falan sürdü.
    denediğim, baktığım hiçbir şey duolingo kadar efektif olmadı, olacağını da sanmıyorum.

    90'ların ortasından beri teknoloji ile içli dışlı olan biri olarak, bedava olup da bir noktada sizden para istemeyen uygulama ya da hem bedava olup hem de uygulamanın bütün özelliklerini kullandıran bir uygulama/program neredeyse görmedim.

    ben, bu işi ciddiye aldım. duolingo'yu hiçbir zaman boş vakitlerimde bakacağım ya da vakit geçirmek için kullanacağım bir uygulama olarak görmedim. tam tersine, uygulamayı kullanmak için zaman yaratacak şekilde günlük rutinimi ayarladım.
    neden ciddiye aldın diye sorarsanız verecek net bir cevabım yok açıkçası. ne yurtdışına taşınma gibi bir planım vardı ne de çok iyi bir fransızcam olsun diye bir hedefim vardı. ama başlamışken hakkını vermek istedim. günlük bir iki ders yaparak streak'imi korumak ve dili yüzeysel bir şekilde öğrenmek için değil, elimden geldiği kadar derinlemesine inmek istedim ve bugüne kadar elde ettiğim sonuç beni pişman etmedi. üstüne, hayatımı hiç tahmin etmediğim bir şekilde değiştirdi.

    duolingo, bebeyim, merci beaucoup <3
  • bunun dışında tek bir kaynaktan özel olarak çalışmamama ve ülkesinde yaşamamama rağmen bana fransızca'yı öğretti. tek ekstra yaptığım fransızca günlük haberleri okumak, videoları izlemek oldu. bunları da aman fransızca öğreneyim o yüzden yapmam lazım şeklinde değil ilgimi çektikçe yaptım. duolingo işi oyunlaştırıyor diye sadece puan kasanlar var. kaç puan yaptığımı, ne liginde olduğumu bile bilmiyorum. bir kere bile bakmadım. sadece saate baktım. her gün en az 45 dakikamı ayırdım. gelinen noktada ben fransızca biliyorum diyebiliyorum. fransızlar ile iletişim kurabiliyorum.

    burada okuduğunuz dil öğretmiyor yazıları moralinizi bozmasın. bu tarz söylemlerde bulunan kişiler gerçekten de öğrenememiş olabilir fakat sizin de aynı olacağınız anlamına gelmez. herkesin tecrübesi farklıdır.

    baya bir mesaj geldi. toplu cevap atayım.

    * benim için aşağı yukarı 2 sene sürdü. 2 sene her gün haftasonu bayram vs dahil hiç aksatmadan çalıştım.
    * tüm dersleri en yüksek seviyeye getirdim. eskileri de sürekli tekrar ettim.
    * gündelik yoğun olarak dili kullanmadığım için tekrarlara halen devam ediyorum. eğer bunu yapmazsam öğrendiklerimi unuturum.
    * çalışırken not tutmadım.
    * fransızca'yı ingilizce üzerinden öğrendim. türkçe fransızca kursu hakkında bilgim yok.
    * kart kullanarak cümle kurmalı kısımları kartların işi kolaylaştırdığını ve beni tembelliğe ittiğini farkettiğim için klavyeyi seçip yazarak yaptım.
    * uygulamaya da üye olmadım.
  • haftada 30bin puan yapan angelika, onu 29bin900 ile izleyen ivan, hemen arkasinda 28binle rahul.

    bu insanlar bu puanlari nasil yapiyor? cayinizi biskuvinizi hazirlayin thread basliyor.

    muhtemelen hile yapiyorlar. thread bitti.

    ama duolingo'nun da ufak tefek aciklari yok degil. deneme yanilma yoluyla bir cogunu kesfettim. madem toplandik aciklayayim.

    mesela cuma gunleri ramp up challenge diye bir sey basliyor. burada cok guzel puan toplayabiliyorsunuz ama seviye atladikca sure siniri azaldigi icin tamamlamak neredeyse imkansiz. peki biz bunu nasil asiyoruz.

    basta gelen 4-5 sorunun hepsine yanlis cevap veriyoruz. duolingo diyor ki bu herif mal. ardindan biraz basit sorular gelmeye basliyor. ilginc bir sekilde boyle yanlis cevaplayinca normalden daha az soru cevaplayip yine turu geciyorsunuz. yani surekli dogru cevap vereni cezalandiran bir sistem yapmislar. buradan kasarsaniz gunde 1000 puana kadar yolunuz acik.

    gelelim match madness denen seye. orada hile mile yok. ama zamanla otomatige baglayip her oyundan 120 puan alarak angelika'ya ensendeyim mesaji verebilirsiniz. bunun uzerine angelika mesajini aldim ben de evet diyorum diye, sen de evet diyor musun rahul diye gaza gelip gunluk 10bin puan alacaktir.

    cunku angelika yalniz. bir hayati yok. on sene once bosanmis simdi kimseyi gormek istemiyor. kendini oyuna vermis, orada alacagi derece onun hayattaki tek kacisi. bu da boyle bir hayat. basta hile yapiyor dedik olay nerelere geldi. duolingo'nun mal dedigi kadar var.
  • bugün ispanyolca serüvenimde 500. günümü tamamladığım uygulama.

    bu 500 gün içinde yalnızca 11 gün streak freeze kullanmışım. onun da 6 günü zaten ilk haftalar içinde. ayrıca freeze kullandığım günlerin ertesi günü boşluğu kapamak adına iki katı bazen üç katı kadar zaman ayırıp çalıştım. yani hastalıkta ve sağlıkta yaz/kış demeden, hafta içi ya da hafta sonu farketmeksizin her gün ispanyolca çalıştım ve çalışıyorum. 500 günü geride bıraktım. böyle anlatınca sanılmasın ki her gün saatlerimi harcadım. hayır efendim her gün uygulamayı açıp, keyfi süresince çalışıyorum. rutinim haline geldi. ortalama bir ispanyolca seviyesine ulaştım. sonbahar'dan sonra ciddi profesyonel iş seviyelerine gelebilirim. bu tamamen bana bağlı. böyle bir istekle yanıp tutuşmuyorum şimdilik.

    geleneksel öğrenme yöntemlerinden hatırlarsınız; iki ingilizce kitabımız olurdu biri ana diğeri yardımcı workbook şeklinde ne yapabiliyorduk peki bunlarla? reading, writing bir de kitap yanında verilen ya da kitabın sonuna yapıştırılmış cd'yi de eklerseniz listening vardı. duolingo ile listening, reading, writing, speaking hepsini ve daha fazlasını yapabiliyorsunuz. bu uygulamada emeği geçenlere sonsuz teşekkürü borç bilirim.

    teknolojiden faydalanın. öğrenmeyi bırakmayın.

    edit:imla
  • bence mükemmel uygulamadır. burdan dil öğrenilir mi? öğrenilir. ha ne kadar öğrenilir o ayrı mesele ama iddia ediyorum. öğrenmeye karar verdiğiniğiniz x dili için kursa gitmeden evvel o dili duolingodan bitirirseniz çok daha ileri aşamalardan başlarsınız.

    en basit. ja, nein dışında almanca bilmeyen ben. suyun wasser olduğunu, junge'nin erkek çocuk olduğunu biliyorum artık.

    ispanyolca manzana elma demek mesela, ing apple, alm apfel. uyduruk mu uyduruk ama instgaramda sayfa kaydırmaktan iyidir.

    bis bald
  • 2012'de a1 seviyesinde bir ders bitirdikten sonra 3 sene ispanyolcayla hiç uğraşmadım, haliyle neredeyse tamamen kayboldu. tekrar başlamak istediğimde a1'i tekrarlamak durumundaydım. 6 ay kadar evvel duolingo'yla başladım, bugün okuduğum okulda seviye belirleme sınavına girdim ve b1 seviyesinde çıktım.

    şimdi benim okuduğum üniversitede dil dersleri için kur başı istenen ücret 250 dolar. ben tekrar ders almaya başlasam, a1 ve a2'yi okulda alsam 500 dolara malolacaktı yani bana. duolingo bedavaya beni b1'e kadar getirdi.

    ne yalan söyleyeyim, etkilendim adamların yaptığı işten. bugüne kadar kullandığım hiçbir uygulama bana 500 dolarlık bir hizmeti bedavaya sunmamıştı. şiddetle tavsiye ederim.
  • sadece duolingo ile fransızca çalışıp, herhangi bir ders mers almadan fransızca'mı intermediate seviyesine getirmiş ve şimdi de hollandaca (evet felemenkçe değil, hollandaca) çalışan bir insan olarak bir iki kelam etmek isterim.

    duolingo'ya gelen genel eleştiri dil bigisi öğretmeden patada kütede dil öğretmeye çalıştığı ve dilin bu şekilde öğrenilemeyeceği yönünde. oysa dil, dil bigisinden bağımsızdır. anadilimizi, ana ve babamızdan öğrenirken dil bilgisi öğrenmeyiz. önce anne ve baba gibi sözcükleri söylememizi beklerler. sonra yavaş yavaş; hani senin burnun derler ve burnunu göstermeye başlarsın. hani senin kulağın derler kulağını gösterirsin. kediyi işaret eder "kediyyy" dersin. bir süre sonra renkleri ayırt etmeye başlarsın. kırmızı dediğinde alkışlarlar. kırmızı arabanı gösterip "kıymızı ayaba" dediğinde omuzlarda taşınırsın.

    sonra yavaş yavaş 1'den 10'a kadar saymayı öğrenirsin. daha sonra basit fiiler ve soru cümleleri gelir. "anneciğim rica etsem şuradan bana bir ekmek uzatabilir misin" demez, "anne, ekke vey" dersin ve anan da eğer manyak değilse, "sen ne biçim konuşuyorsun gerizekalı mısın evladım, ekmeği verir misin" diyeceksin demek yerine "aman da aman benim kuzum acıkmış mı, ham mı yapacakmış benim balım, ekmek mi istermiş" diye sevinir.

    dil bilgisi ile neredeyse ilkokulun ortalarında tanışmaya başlarız ve ilk konularımız, edat, zarf, eylem, özne vs değil; eş anlamlı kelimer, zıt anlamlı kelimelerdir. iyi-kötü, sıcak-soğuk, açık-kapalı, mevsim olarak yaz - yazı yazmak anlamında yaz gibi basit şeylerdir.

    şu anda hollandaca öğrenirken bu konuda doktora yapmış bir hanımdan haftada iki saat ders alıyorum. hollandaca artikelleri olan ve sıfatların buna göre değiştiği bir dil. ve doğal olarak karıştırıyorum. het diyeceğim yerde de diyorum, zwarte diyeceğim yerde zwart diyorum. ve inanır mısınız hoca cetvelle elime vurmuyor. sadece düzeltiyor. hatta geçen gün kendime kızdığımı duyunca, "sen bu dile başlayalı 1,5 ay oldu; çocuklar iki yılda öğreniyorlar hatta bir süre onlar da het ve de'yi karıştırıyorlar, sen de karıştırabilirsin, çok normal" dedi. bu konuda aydınlanma yaşadığım an bu oldu sanırım.

    duolingo tıpkı anne baba gibi öğretiyor dili. basit şeylerle başlıyor, ben diyor, sen diyor, kırmızı araba, mavi bisiklet diyor. mavi bisikleti yazdırıyor, söyletiyor, sonra tekrar yazdıyor, sonra tekrar söyletiyor. sen yanlış yaptıkça "mal mısın" demiyor, yeniden tekrar ettiriyor. ta ki, senin beynine mavi bisiklet kazınana kadar. zamanla kurduğun, yazdığın, anladığın cümleler uzuyor, karmaşık hale geliyor. hangi kelimenin het, hangi kelimenin de olduğunu bildiğin cümlelerden çıkartmaya başlıyorsun ve kafana yerleşiyor. ha diyelim ki, tam yerleşmedi, het diyeceğin şeye de dedin bir native ile konuşurken. inanır mısın, onlar da "mal mısın, ne biçim öğrenmişsin" benim dilimi demiyorlar.

    valla allah razı olsun duolingo'dan, götümüzü kaldırmadan dil öğreniyoruz. bi de hollandaca içeriği arttırırlarsa muhteşem olur.

    edit: hollandaca felemenkçe ayrımına da ufaktan dokunayım.
    hollandaca ----- dutch
    felemenkçe ----- flemish

    teknik olarak belçika'da flaman bölgesinde konuşulan dile flemish, hollanda'da konuşulan dile dutch deniyor. bu iki dil birbirine benziyor mu? evet. birbirlerini anlıyorlarlar mı? evet. birinin konuşmasından flaman mı, hollandalı mı olduğu anlaşılıyor mu? evet.

    ama okunuşlarında farklılıklar var. birinin şkunen dediği şeye diğeri şuhunen gibi bir şey diyor. birinin gırtlağını sökercesine çıkarttığı g sesini diğeri daha yumuşak çıkartıyor. ama temel olarak bir hollandalıya spreek je nederlands derken, flaman bölgesinden birine spreek je vlaams diye soruyorsun.
  • türkçe bilenler için ingilizce kursu gayet iyi gitmektedir. çıkalı henüz 6 ay olmasına rağmen 2 yıl önce çıkmış, profesyonel maaşlı insanlar tarafından yapılmış italyanca portekizce gibi kurslara neredeyse denktir. hata zaten ilk başta da neredeyse yoktu, şimdi muhtemelen hiç yok. eksik alternatifler var, her zaman olabilir. özellikle insanlar anadillerinde inanılmaz derecede çok fazla alternatif bulabilirler, bu bütün kursların sorunu, özellikle türkçe gibi cümle yapısı çok esnek olan diller içinse ciddi bir sorun. eksik alternatifler diğer kurslarda da var, bu yüzden "rapor et" diye bir tuş var ki basıp bildiresiniz. kursların kalitesi gelen rapor sayısıyla aşağı yukarı belirlenebiliyor. buyrun size bir kaç örnek rapor grafiği: http://i.imgur.com/egdzyxr.png

    sorun şu ki gelen raporların %80 i falan yanlış, özellikle ilk becerilerde. "ı man am" "ı a man" "ı apple eat" gibi bir sürü alakasız rapor geliyor. sonunda sisteme artık sıkça gelen yanlış raporları bir mesajla toptan reddetme özelliği getirildi, bununla bu sorun baya aşılır muhtemelen (yani mesela bir moderatör "ı man am" in neden yanlış olduğunu açıklayan bir mesajla redderse, bir daha başka bir kullanıcı bunu rapor edemeyecek)

    ayrıca kursu çok kötü olmakla, hatalı olmakla suçlayan kullanıcıların çoğu "i read book", "you eat apple" gibi cümlelerin ısrarla doğru olduğunu iddia edenlerden falan oluşmakta. türkçeyle ingilizcenin birbirinden çok farklı olması, ingilizcede tekil nesnenin öyle tek başına kullanılamaması moderatörlerin suçu değil güzel kardeşlerim. bir de türklerdeki her şeyi bilme huyu eklenince moderatörlere fenalık basıyor. bir sürü kullanıcı gelip "bu neymiş yaa hiç böyle bişi duymadım bu yanlış" diye yorum yapıyor mesela. arkadaşım, zaten öğrenmeye gelmedin mi buraya? yeni bir şey duyuyorsan iyi değil mi öğreniyorsun işte. bunun başlıca örnekleri dediğim gibi türkçede "kitap okumayı severim" dememize rağmen ingilizcede "i love reading books" olması, "you are welcome"ın "hoşgeldin" manasına gelmemesi (binlerce rapor ve yorum aldık heralde bu konuda), çoğul kelimelerin sonuna kesme işareti konup aitlik belirtilebilmesi (boy's vs boys') gibi şeyler.

    ha bi de ekleyeyim, raporların çoğunda ı var i yerine. hatta bazen inanmazsınız ama büyük ı yerine küçük l var (leman'ın le'si). buradan hatırlatayım, ingilizcede ya büyük ı, ya küçük i yazılır. ı yazarsan kabul olmaz tabii cevabın.

    biraz "sevgili günlük" gibi oldu ama neyse *
hesabın var mı? giriş yap