• bütün zamanları aynı anda sürekli olarak algılayan, watchmen'in insan üstü mavi karakteri.

    joe gill ve steve ditko'nun yarattığı captain atom karakterinden esinlenilmiştir.

    --- spoiler ---

    baba mesleği olan saatçilikle uğraşırken, hiroşimanın bombalanmasının ardından babası "artık çağ değişti, saat maat boş işler" diyip jon'un bütün saat tamir setini camdan döküp onu nükleer fiziğe yönlendirir. princeton üniversitesini bitirip mesleği adına devam ettirdiği deneylerden birinde moleküllerine ayrılır ve yok olur. fakat, saat tamirindeki ustalığı ile bağlantılı olsa gerek, vücudunun aksine yok olmayan bilinci, yavaş yavaş bünyeyi geri toplamayı başarır. ilk başta çalıştığı askeri üste, masmavi parlayan bir sinir sistemi, beyin ve bağlı iki göz görünüp yok olur. bir kaç gün sonra çitlerin dışında, kas sisteminin yarısı var olan bir iskelet belirip çığlık atıp tekrar kaybolur. jon, dağılmasının iki hafta sonrasında, yemekhanenin ortasında bütün bir vücutla ortaya çıkar ve bu da watchmen adlı kitabın ana karakterlerinden birinin doğuşunun hikayesidir.

    tekrar oluşma sürecinde kazandığı yapısı sebebiyle kendisi dahil bütün maddeleri molekül düzeyinde algılayıp kontrol edebilmektedir. bu sebeple, sabit bir boyutu, rengi, zaman algısı, konumu ve hatta tek bir konumu yoktur.

    direkt göstergeler olmasa da, kitabın her yerinde küçük detayların gizli olduğu görülebilir manhattan ile ilgili. örneğin, birinci bölüm sonunda kız arkadaşı, gelecekte manhattan'ı aldatacağı adamı aradığı sırada, manhattan'ın suratında belli belirsiz bir gülümseme peydahlanır.

    dr. manhattan candır. "existence of life is a highly overrated phenomenon" diyendir.

    --- spoiler ---
  • farklı galaksilere gidip, belki orada biraz yaşam yaratacağını söyleyen watchmen karakteri.
    iyi hoş da sen bir don yarat da altına giyiver.
  • adam aya ışınlanma yeteneğine, güneşin yüzeyinde yürüme tecrübesine sahip, ama herkes s.kine takmış kafayı. bu adam nasıl ışınlanıyor demiyosun da.. neymiş efendim s.kinin inik hali 23 cm miş...
  • bir çizgiromandaki karakterden fazlası, hayatın ta kendisi. elinde sevgilisi ile çekilmiş tek ve çok eski fotoğrafıyla mars'ta kendisi ile yüzleşmesinden tutun da zaman kavramı üzerine düşüncelerine kadar her şeyiyle çok etkileyici. o inanılmaz gücünün değil de karakterinin ve içinde yaşadığı bunalımların çizgiromanda işlenişi harikuladedir. evet dr manhattan insan denen organizmaya, zamana ve evrene karşı umarsızıdır ama mars'ta mehtaba bakıp da elinde fotoğrafla demlenirken bir o kadar da pişmandır. yani umursar. özellikle şu bölüm çok hoşuma gider. elindeki yıpranmış fotoğrafın kendine hissettirdiklerini, yıldızlara bakarkenki duygusuyla karşılaştırır. dr manhattan'ın kendi sözleriyle:

    - yıldızlara bakacağım. o kadar uzaktalar ve ışıklarının bize ulaşması o kadar uzun sürüyor ki... yıldızların tek görebildiğimiz şeyleri, eski fotoğrafları.

    işte anıları ve gördüğü yıldızların ışığı arasında böyle çarpıcı bir benzetme kurar. anılarının kendisine tek hatırlattığı bir hayattan diğerine çoktan demir aldığı ve kıyıdan uzaklaştığıdır. eskisi gibi değildir ve olmayacaktır. elektronlarını seveyim doktor.
  • kendisini üçe bölüp (daha doğrusu üçle çarpıp) iki tanesini sevgilisiyle seviştirip bir tanesiyle kuantum fiziği çalışabilen bir eleman
  • öncelikle söyleyeyim alnındaki işaret hidrojen atomu falan değil, monad'dır. buyrun;

    http://en.wikipedia.org/…i/monad_(greek_philosophy)

    monad, gnostik inançlar da da tek olan, tanrı olan olarak geçer. geometrik olarak dr manhattan'ın alnına çizdiği işaretin monad ile tek bir farkı vardır, o da çizilen çemberin başlangıcını ve sonunu birleştiren yerde de bir nokta bulunur. bu da bir nevi ouroboros'tur. monad, geometrik bir mükemmellik sembolüdür. pisagor'a göre evreni var eden yüce varlığın tekliğinin, tüm evrene yayılarak her zerreye nüfus etmesinin sembolüdür. alan moore, muhtemelen dr manhattan'ı yaratırken ''eğer tanrı bizim aramızda yaşıyor olsaydı, nasıl bir varlık olurdu?'' sorusuna yanıt vermiştir.

    http://en.wikipedia.org/wiki/monad_(gnosticism)

    ayrıca filmde de çizgi romanda da laurie gibi siz de şunu sorup durmuşsunuzdur; ''yahu böylesine güçlü bir varlıksın, neden düzeltmiyorsun, müdahale etmiyorsun?''

    aynı soruyu dünyanın başına gelen berbat olaylarda da insanlar sorup dururlar. cevabı manhattan çizgi romanda verir;

    ''everything is preordained. even my responses.''

    yani diyor ki; her şey önceden takdir edilmiş, karar verilmiş.

    bu aslında kesin bir kader inancı var ne yaparsak yapalım durum değişmeyecek manasında değil. her şeyin bir değeri var. her anın, her zerrenin, her düşün, hareketin bir değeri var. o hareketin başladığı nokta ne olursa olsun bir süreç içinde gerçekleşecek bir ölçüsü var. bir adım atmak için harcayacağın enerji küçük farklarla da olsa aynı. bir adım atmak için bir atom bombasının açığa çıkardığı enerjiye ihtiyacı yoktur insanın. her şey böylece kendi sınırları içinde kalıyor. evren, kendi varlığının içindekileri kendi limitleri içine hapsediyor. o varlıklardan birisi bile manhattan gibi sonsuz bir güce sahip olsa da, diğer tüm varlıklara etkisi ancak o etkilemek isteyeceği şeylerin kendi sınırları kadar olacaktır. yani bir insanın zihninin alabileceği veriyle, evren anlaşılamaz. evrenin sınırsızlığı karşısında insanın alabileceği koca okyanustan bir avuç kadar olabilir ancak. manhattan, bu nedenle bir şey yapsa bile lost'ta faraday'ın söylediği şeye geliyor; ne olduysa oldu. ya da ne olacaksa olacak. bunun nasıl olacağına ve etkilerine karar verilebilir ancak. o etkiler de yenilerini doğurur. böylece evren genişler.

    manhattan ayrıca tanrının neden kullarını umursamadığını da gayet net biçimde cevaplıyor. insan hayatının tüm bu evrenin varlığı karşısındaki değersizliği, hatta manhattan'ın bile varlığın karşısındaki değersizliği, manhattan'ın umarsızlığının ana nedeni. insan hayatı tamamen yok olacak diyorsunuz herife, evrenin bundan haberi bile olmayacak diyor. işte tanrı da eğer varsa bizi böyle görüyor olmalı. yoksa çoktan sesimizi duyardı.

    ekleme; bu adamın adı neden manhattan diye soracak olursanız da buyrun; (bkz: manhattan project)
  • watchmen'in, "bir canlı ne kadar hümanoid olursa olsun, hatta hayatının hatrı sayılır bir kısmını tamamen insan olarak geçirmiş bile olsa, bir şekilde insan üstü özellikler kazanırsa, yavaş yavaş türü ile olan bağları kopacaktır" argümanını üzerinden anlatmak üzere dizayn ettiği karakter.

    sevgilisini mars'a götürdüğü karede ağlamaklı oldum. kızın mars'ın keskin ve oksijensiz atmosferinde akciğerleri yanarken, o hayranlıkla daha önce kurduğu düzeneği izliyor, ve o düzeneği anlatıyordu.

    kendimi koydum dr. manhattın'ın yerine, silk specter ii de sevgilim. elimi tutup gezerken bana baktığı için önündeki mantarı görmeyen şaşkın sevgilim, onun yerine de bakıyorum etrafa, "çukura dikkat et güzelliğim", "dur dur dur araba geliyo bi tanem." ışığı açmadan önce "gözlerine dikkat et sevgilim" diyorum, "ışığı açıcam, gözün acımasın." böyle bir iletişim var. biliyorum çünkü, karanlıkta film izlerken biri ışığı açınca gözüm acıyor, uyuz oluyorum, sevgilime bu olmasın istiyorum. ikimiz de insanız, biliyorum neyin ne olduğunu. sonra bir gün bir kaza oluyor, artık fiziksel değil de böle daha bi enerji formu bi varlığa dönüşüyorum, hibrit gibi bi nevi. insanlar yavaş yavaş çok sığ, egoist, narsist, ben merkezcil, tüm bu kendilerini harika sanma zırlalarının yanı sıra aslında deliresiye sıkıcı, düz ve sevimsiz varlıklar gibi gelmeye başlıyor. mars'ta düzenekler kuruyorum sıkıntıdan. dönen çarkları izlemek insanlarla sosyal münasebet içinde olmaktan daha keyifli gelmeye başlıyor. sevgiliden de kopuyorum bu arada. aklım başka yerde, evrende, aynı anda her yerde. bir gün, sevgili ile arayı düzeltesim geliyor nedense, neden böyle olduğumu anlatmaya çalışıyorum, bende gelişen bu vizyonu sebep ve sonuçları ile aktarmaya çalışıyorum, mars'ta kurduğum düzeneği de göstermek gerekiyor hali ile. bir zamanlar ışığı aniden açınca gözlerini acıtacağının hesabını yapan ben, o kadar kopmuşum ki türümden, sevgilimin mars'ta nefes alamayacağı aklıma gelmiyor. tüm iyi niyetimle düzeneğimi anlatıyorum, öküz gibi. kız orda ölüyor. sonra etrafına dünyadakine muadil bir hava küresi oluşturup, kuru bir özürle geçiştiriyorum.

    "kaza sonucu insan üstü özellikler kazanma" kısmını görmezden gelip, işin ruhsal kısmına odaklanınca, o kadar mantıklı, o kadar olası geliyor ki bu sekans.

    dalga geçmek için bazen sağda solda, "kadın milletine yaranılmaz arkadaş, dr. manhattan olup quantumla fink atsan, yine 'benimle ilgilenmiyosun' der küser, gider elin zengin adamı ile* fingirdeşir." diyorum ama, bu sadece kızları sinirlendirmek için söylediğim bir şey. (benim de böyle hastalıklı bi eğlence anlayışım var) gerçek düşüncem o ki, dr. manhattan, ne kadın doğasından, ne de insan doğasından anlayan; nezaket, adab-ı muaşeret bilmeyen tam bir hödük.

    ilginç olan, tam bir hödük olması son derece olağan, son derece beklenen, son derece sağlıklı. varoluşun (insan olmanın diyemiyorum artık) doğası bu çünkü. dr. manhattan'ın adrian veidt'e söylediği sözü hatırlayın:

    - şu an benim için dünya üzerindeki en akıllı termit kadar tehlikelisin.

    gerçekten de termit gibiyiz adamın yanında, adam sadece düşünerek maddeyi enerjiye çevirebiliyor ulan? e biz termitlerin bizden/hayattan beklentilerine takılıyor muyuz? pek takılmıyoruz, değil mi? : ) dr. manhattan'ın da bizimkilere takılmaması... gaayet makul.
  • adrian veidt: "jon*? right wing? (laughs) if there's one thing in the cosmos that that man isn't capable of doing it's having a political bias. believe me... you'd have to meet him to understand. i mean, which do you prefer, red ants or black ants?"
    nova: "uh...? well, i don't have any particular preference..."
    veidt: "exactly. well, imagine how jon feels."

    veidt: "jon mu? sağcı mı? (gülüyor) bu adamın evrende yapamayacağı bir tek şey varsa o da herhangi bir politik eğiliminin olmasıdır. inan bana... neden bahsettiğimi anlaman için onunla tanışmış olman lazım. yani, hangisini tercih edersin ki, kırmızı karıncaları mı yoksa siyah karıncaları mı?"
    nova:"bilemedim ki... özel bir tercihim olmazdı herhalde..."
    veidt: "aynen. jon nasıl hissediyor hesabını sen yap artık."
  • alan moore ilhamini suradan almistir:

    (bkz: mavi muammer)
  • en büyük falsosu siks pek'li falan baklavalı bi abimiz olmasıdır bence. sen git mars'ta sikiş sonra kas kas dolaş. neyin kompleksi lan bu ne sikime o kadar kas? senin için ifade ettiği şey ne? hayatın anlamı adonis mi amk? otur sıfır mavi pipi.
hesabın var mı? giriş yap