• şahsıma göre en mükemmel kapanışa sahip filmdir.
    (bkz: you met me at a very strange time in my life)
  • --- spoiler ---

    ''her gün işe gidiyorsun. akşamları erken uyuyorsun ve bunun karşılığında aldığın tek şey koltuk takımı. gerçekten acınası bir durumdasın.''

    dövüş kulübü, chuck palahniuk
    --- spoiler ---
  • (bkz: fight club)
  • turkçeye çevirildiginde kesinlikle orijinal isminin canligini kaybeden filmin türkiye'de sinemalarda gosterirlirkenki adi.
  • (bkz: dövüşek mi)
  • ekşi sözlük ve dövüş külübü benzerlik göstermekte:

    "dövüş kulübü ve ekşi sözlük arasındaki semantik benzerlik; her iki oluşumun da bireylere sistemin dayatmalarından ve çağcıl rutinden uzak, özgür ve seçilmiş bir yaşam vaat etmeleridir. bu bağlamda yazarların farklı bir kimliğe kullanarak kendilerini reel yaşamda olduğundan daha farklı ve özgür ifade edebilmelerine olanak tanıması, pasif bir tutumun aksine aktif bir tutum sergilemelerine izin vermesi ve kendiliğinden düzen esasına göre işlemesi nedeniyle ekşi sözlük, "sanal dövüş kulübü" olarak nitelenebilmektedir."
  • bir film. bir kitap.
    filme uyarlanmış kitapların önce kitabını okumak isterim aslında ama dövüş kulübü'nü izlediğim zamanlar bir kitabı olduğunu bile bilmiyordum. o yüzden önce film sonra kitap oldu. okurken kafamda canlandırmalar hep filmden sahnelere kaydı tabi. ama film o kadar başarılı ki hiç rahatsız olmadım.
    peki film mi, kitap mı? ikiside kendi alanlarında çok iyi. burada bir kıyaslamaya gidemem o yüzden. eğer yeraltı edebiyatına meraklı iseniz okuyabilirsiniz, severek!
  • abd'li yazar chuck palahniuk'in yayınlanan romanının dilimize çevrilen ismidir. ayrıca bu roman yeraltı edebiyatının da en önemli eserlerinden biridir.

    inceleme öncesi giriş notu: bu incelemeyi okumak yerine izlemeyi tercih ediyorum diyenler için: https://youtu.be/lajhhjcts5y

    "ilk dövüştüğümüz gece bir pazar gecesiydi ve tyler o hafta sonu tıraş olmadığı için parmak eklemlerim tyler'ın iki günlük sakalı yüzünden sızım sızım sızlıyordu. otoparkta sırtüstü uzanmış yatarken, sokak lambalarının arasından görünen tek yıldıza gözümüzü dikmiş bakarken, kime karşı dövüştüğünü sordum tyler'a. babama, dedi tyler."

    baba, babbaaa... ortak çocukluk derdi. birçok erkek yazarın sorunlu çocukluğunun travmatik ögesi. nefret edilenin adsız sembolü. kaçan, kaybolan, yok olan, terk eden, bitip tükenen, oğlunu tamamlamadan bırakan babalar... ömrün boyunca nefret ettiğin, bilmeden kavga ettiğin, suratına suratın vurmak istediğin, kaçıp gideni yakalamak istediğin, kaybolanı yeniden bulmak istediğin... arızanın temel kaynağı; onsuz çözemeyeceğini o kadar iyi biliyorsun ki. sen ömrü billah tamamlanamayacaksın onu zihninde yok etmedikçe. arızan toptan giderilmedikçe bitmeyecek bu kendinle ve hiç görmediğin babanla olan kavgan.

    "ben joe'nun kırık kalbiyim, çünkü tyler beni terk etti. çünkü babam beni terk etti. bir başlasam, böyle hiç durmadan sayabilirim."

    korkan erkek çocukları, büyüyünce içindeki korku da büyüyen yetişkin çocuklar. babasızlığın verdiği eksiklikle özgüveni yarım bırakılmış çocuk-yetişkinler. yarımdık biz, yarım yamalak kalmışlardan oluşmuş bir güruhtuk. hepimiz birbirimize benziyorduk ve hepimizin korkuları birbirimizin karbon kopyalarıydı. sıkışıp kalmıştık bu hayatta, ne kendimizle ne babamızla ne de yaşadığımız sefil hayatla yüzleşebiliyorduk. ölümüne kaçıyorduk gerçeklerden, yaşadıklarımızdan, onun bunun kölesi hayatlarımızdan. sıkışmıştık ve yalnızca bir kaçacak delik arıyorduk. sıkışmış hayatımızda herkesi şoke edici bir kaçış anı arıyorduk. yalnızca bir kaçış anı...

    "dövüş kulübünde gördüğünüz şey, kadınlar tarafından yetiştirilmiş bir erkekler kuşağıdır."

    işlerimiz... ömrü boyunca nefret ederek çalıştığımız, hiçbir işe yaramadan çalıştığımız, yalnızca sistemin ufak bir dişlisi olmamıza yarayan işlerimiz. babamız yoktu ama hayatımızda başka başka babalar vardı. neo-liberalizmin patron babaları. işimizde patronu, müdürü, amiri yani kısacası bizi yöneteni görünce kabuğumuza çekiliyorduk; sinik, ezik çocukluğumuza geri dönüyorduk. sistem üzerimize üzerimize geliyordu; tek amacı bizi yok etmek tek amacı bizi tektipleştirip, hiçleştirip dümdüz etmekti. bir hiçtik, yok olmuştuk, donup kalmıştık, yanmıştık alev alev; sistem bizim suyumuzu çıkarıp posamızı atmıştı genç yaşımızda.

    "tamirci çocuk diyor ki: "eğer erkeksen, hristiyansan ve amerika'da yaşıyorsan, tanrı modeli olarak babanı görürsün. ve bazen de babanı iş hayatında bulursun."

    ve bizler, kadınlı erkekli mutsuz aileler. sistemin çarkında preslenmiş, hiçleştirilmiş, yok edilmiş bizler. önce vahşi kapitalizm, sonra neo-liberalizmle itaat etmesi öğretilmiş, yalnızca güçlüye biat eden, parası olanın kölesi olan bizler. çocukluğumuzdan beri topuyla tüfeğiyle gelen televizyon, bizlere yalnızca sistemin bir parçası olmayı öğretti. tabii ki yalnızca bunu da öğretmedi. bir gün ünlü, milyarder, kahraman olabileceğimizi, o koca koca markaların önemini ve çılgınca tüketme alışkanlığını da öğretti. bizler artık birer zombileriz. paranın, gücün, tüketimin, markaların bağımlısı; birbirimizin yok edicisi yaşayan birer ölüleriz.

    "biz tarihin ortanca çocuklarıyız. bizi bir gün milyoner olacağımıza, filim yıldızı, rock yıldızı olacağımıza inandıran televizyon programlarıyla büyüdük; ama bunların hiçbirini olamayacağız. ve bu gerçek kafamıza ancak dank ediyor," diyor tyler. "o yüzden bize karşı dikkatli ol."

    o yüzden bizlere karşı dikkatli olmak gerek. her an bir yok ediciye dönüşebiliriz. her an çığırından çıkabilir, sistemi bozabilir, küçük bir dişli olmak yerine piramidi altüst edecek bir noktaya gelebiliriz. ya da bitebiliriz, tükenebiliriz, hiçlikle hemhal olup yok olabiliriz. elimizde zengin olma hayallerimiz kalmaz, elimizde paramız, malımız mülkümüz kalmaz, elimizde eşimiz, dostumuz, işimiz gücümüz kalmaz. ve kalmayınca, yitirince her şeyi, korkusuz oluruz. ve bir kez korkusuz olunca, bir kez her şeyi kaybedebilecek hale gelince isimsiz oluruz. isimsiz olunca aynı bedende yıllar yılı baskılanmış, sindirilmiş, inine kapatılmış canavar birden hortlar. bir gün gelir içimizdeki tyler çıkar ve diğer ben yenilir, bir daha dirilip ayağa kalkamamacasına.

    "tyler'ın hep söylediği gibi hissediyorum kendimi, tarihin süprüntü ve kölelerinden biri olarak. hayatta hiçbir zaman sahip olamayacağım bütün güzellikleri yıkıp yok etmek istiyordum. amazon yağmur ormanlarını yok etmek istiyordum. uzaya klorofluorokarbon gazları pompalayıp ozon tabakasında koca koca delikler açmak istiyordum. dev tankerlerin boşaltma vanalarını açmak, açık denizlerdeki petrol kuyularının kapaklarını kaldırmak istiyordum. yemeye paramın yetmediği bütün balıkları öldürmek, asla göremeyeceğim fransız kumsallarını kirletmek istiyordum."

    bizler kayıp metropolün kandırılmış modern insanlarıyız. bizler dediğime bakmayın siz, hiçbirimizin bir adı yok. yok olmanın kıyılarında gezen, her an fişi çekilecekmişçesine, her an sigortası atacakmışçasına yaşayan, yaşamaya uğraşan adsız insanlarız. ve bir gün gelir içimizdeki nefret uyanır. ve bir gün gelir içimizdeki tyler uyanır. ve bir gün gelir içimizdeki asıl ben, hayatı ters yüz etmek ister ve biz de "olur" veririz. sonrası, sonrası yok. sonrası yokluk, sonrası ölüm, sonrası bitiş, sonrası hiçlik.

    "kendi ismimize ancak ölümde kavuşabiliriz, çünkü ancak ölümde mücadelenin bir parçası olmaktan çıkarız. ölümde kahraman oluruz."

    ve son geldi her şeyde olduğu gibi. tek nokta ve bitti.

    https://www.youtube.com/watch?v=oizt4-vgnqa
hesabın var mı? giriş yap