• boris pasternaka 1958 nobel edebiyat ödülünü kazandıran roman. eser doktor yuri andreyeviç jivagonun hayatını ve bu süre içinde rusyanın geçirdiği değişimi anlatmaktadır.

    rus edebiyatının genel özelliklerinden biri olan belli bir olayı ve fikri anlatırken insana, insanın iç dünyasına dair söz söyleme alışkanlığı bu eserde de görülmektedir ama bunun bir dostoyevski ya da tolstoy yeterliliğinde yapıldığını düşünmüyorum.

    eserde romanla tarih kitabı arasındaki çizgi tamamen kaybolmuş durumda. 1900’lerin ilk yirmi yılında rusyada olan biten herşeye yer verilen eser nedense en önemli karakterlerin hayatlarında meydana gelenleri anlatmakta bu kadar iyi değil. üstelik her başlarına gelen şey bu tarihi olayların bir yansıması. sanki bu insanların hayatı devrimin zararlarını anlatmak için yaşanmış gibi. evet, anlatılan her olayın bir şeye hizmet etmesi, boş kelime salatası yapılmaması bir eser için olumlu bir özellik kabul edilebilir ama olan biten herşey “devrim insanların hayatını kararttı ve yeni bir zorbalar sınıfı yarattı” mesajı üzerine kurulunca bu teknik öylesine zorlama bir hal alıyor ki insanda okuma isteği bırakmıyor.

    karakterlerin seçilişine bile sinmiş bir durum var ortada:

    yuri: zengince bir aileden gelen, başka bir zengin ailenin yanında yetişen bir doktor (küçük burjuva mı demeliydim?) entelektüel ilgileri olan, kolya dayısı sayesinde insanın ruhani tarafına da eğilmeyi alışkanlık edinmiş bir adam.
    yaratılma amacı: olaylar üzerine ruhani ve entelektüel yorumlar yapacak karakter

    tonya: yuri’nin zengin bir aileden gelen karısı
    yaratılma amacı: devrimin zenginlere çektirdiklerini anlatmak

    paşa(strelnikov): lara’nın kocası. bir işçi ailesinden gelen sonrasında devrimci birliklerin başına geçen bir kişi
    yaratılma amacı: devrime inanan, onun için mücadele eden, sonra da yok edilmeden kendini öldüren kişi

    markel: yuri ve tonya’nın eski uşağı, yurinin son karısının babası
    yaratılma amacı: devrimden sonra bir şey oldum havalarına giren, işe yaramaz proleter modeli

    olayların ve karakterlerin bu kadar parmağı gözümüze sokarcasına kurgulandığı bir eserde nobel ödülü verilecek bir değeri kimler görmüştür merak ediyorum. insanın aklına tam da stalin’in ölümünün üzerinden birkaç yıl geçmişken, soğuk savaş tam gaz gitmeye başlarken, amerika kendi komnistlerini kovalarken böyle bir esere ödül verilmesi politik midir diye bir düşünce geliyor.

    sistemi eleştirmek her yazarın hakkı ama bunu yapmanın da adam gibi bir yolu olmalı (ben soljenitsini tercih ediyorum). edebiyatla propaganda arasındaki çizgiyi konuşmak istersek bu eser üzerinde konuşulabilecek bir örnektir sanırım.

    tüm bu kurguya oturmayan bir tek karakter vardır: larissa feodorovna, yuri'nin sevgili lara'sı.
    yuri jivago ne kadar yaşadığı herşeyi bir kavramsal anlam içinde düşünmek zorundaysa, lara o kadar doğallıkla kabul eder. kuhn'un sıradan biliminin doğayı paradigmanın kutusunun içine sokmaya çalışması gibi, yuri jivago da yaşadığı ve gördüğü her şeyi kendi düşünce evreninin kalıpları içine sokmaya çalışmaktadır. bu zaman zaman olayların gerçek manasına nüfuz etmesini de engellemektedir. oysa lara, hayatı olduğu gibi kabul etmeyi; ona tabi olmayı; olayları ve şeyleri şekillerini değiştirmeye uğraşmadan, oldukları gibi anlamayı becerebilen bir insandır. aralarındaki aşkın ikisine yansıması da böyledir. yuri bu aşkı düşünürken zaman zaman sinir buhranları, karmaşalar, isyanlar içinde bulurken kendini, lara tam tersine yeri geldiğinde bu aşktan vazgeçmeyi bile kabullenebilir, hem de en sakin haliyle. bu aşkın adeta bir leyla-mecnun, ferhat-şirin misali "aşk maslı" olarak anlatılması da kitabın temelindeki politik kaygının tamamen dışında kalmaktadır. bu aşk kitapta bana pasternak'ın bir propaganda (ya da anti-propaganda) makinesi değil de insan olduğunu gösteren tek şeydi diyebilirim. entellektüel pasternak bu ilişkiden ve yuri'nin lara'ya karşı hislerinden bahsederken herhangi bir erkeğe dönüşür ve hayallerinin kadınını, aşkını, ilişkisini anlatmaya başlar. ama işin kötü tarafı politik mesajını vermeye uğraşırken kitap bu aşkı da adam gibi anlatamaz, ona yeterince zaman ayırmaz.
  • ----hafif spoiler var.---

    bana gore bu filmin en guzel sahnesi omer $erif'in canlandirdigi karakter yuri'nin yaptigi uzun tren yolculugudur. bu sahnede ufak bir rolu olan klaus kinski'nin yolculuk yapanlara "aranizda en ozgur olan benim." demesi ve akabinde ellerinin kelepcelenmesi, yuri'nin yolculuk boyunca ufak bir pencereden di$ariyi seyredi$i, patates ha$lanan sobanin tum vagonu isitmasi, her $eye ragmen kalinka calip dans etmeleri muthi$ sahnelerdir.

    ayrica, bir bolumunde yuri'nin komarovsky'i evden kovma sahnesi, zugurt aga'nin keke$ salman'i kovmasi gibidir. biri turkiye, digeri donemin rusya gercegi.
  • "profesyonel" tabir edilen çeviriler rtük tehdidi altında olduğu için "siktir" yerine "kahretsin", "ananı sikeyim" yerine "lanet olsun" yazmaktan başka çaresi olmayan ve bunların yerine makul öneriler gelirse değerlendirmekten gocunmayacak, lakin divx çevirilerinde ana-bacı dümdüz giden eski alt tazı-dublaj çevirmeni.
  • kara kasli kara gozlu bir arapla, yanik tenli, boya sarisin bir ingilizin en rus basrolleri oynadiklari cok uzun film. bir de flashbackle hikayeyi anlatan adam olaylarin %99'unda bulunmamis, ama hadi neyse geciyoz bunlari.
  • her devrin adami kamarovski'den kadin erkek iliskileri uzerine bir yorum. buyuk filmin buyuk adamindan(!) bir kupe:

    "there are two kinds of men and only two. and that young man is one kind. he is high-minded. he is pure. he's the kind of man the world pretends to look up to, and in fact despises. he is the kind of man who breeds unhappiness, particularly in women. do you understand?

    there's another kind. not high-minded. not pure. but alive.

    that your tastes should favor the juvenile is understandable.

    but for you to marry him would be a disaster.

    because there's two kinds of women.

    two kinds of women. and you, as we well know, are not the first kind.

    you, my dear...
    ...are a slut.
    "

    tercumesi:
    "iki tur sadece iki tur erkek vardir. o genc adam birinci tur. yuksek idealleri olan, tepeden tirnaga inancli biri. onun gibileri dunyanin saygi duyar gibi yaptigi ama nefret ettigi kisilerdir. onlar mutsuzluk nedenidirler, ozellikle kadinlarda. anliyor musun ?

    obur tur, buyuk hedefleri olmayan, zamana uyan, fakat canli olanlar.

    tercihinin gencten yana olmasi anlasilabilir,

    fakat onunla evlenmen senin felaketin olacaktir.

    cunku iki tur kadin vardir.

    iki tur kadin, ve bizler biliyoruz ki sen birinci tur degilsin

    sen, sevgilim,
    bir surtuksun
    "
  • fyodor mihailoviç dostoyevski, anton pavlovic cehov, lev nikolayevic tolstoy, nikolay vasilyeviç gogol gibi dehalardan sonra boris pasternak ında onlardan aşağı kalmadığı nobel edebiyat ödüllü kitap. tipik rus rasyonalizmi ve realizmi kitap boyu etkili olsa da kitapta insanın içine işleyen acılar ve romantizm de unutulmamış. bir ihtilal çok yönlü şekilde ancak bu kadar edebi ve tarafsız anlatılabilirdi. ancak 1958 yılında nobel edebiyat ödülü layık görülen eserin yazarı sovyet rejiminin baskısı sonucu ödülü reddetmek zorunda bırakılmıştır.
    bir çok çevre, bu ödülde cia parmağı arasa da ya da sovyet rejimi eleştirisi içerdiği için bu ödüle layık görüldüğünü iddia etse de klasik rus edebiyatının en son aşmış eserlerinden biridir.
    bu konudaki iddialar komik olmanın ötesine zaten geçememiştir. sovyet rusya'da yasaklanan bu değerli eser amerika ve avrupa'da çok fazla ilgi çekmiş ve yazarı hak ettiği üne kavuşmuştur.
    1985 yılında yazara ve eserine rusya tarafından iade-i itibar yapılmış gecikmeli de olsa eser rusya'da da gizli okunmaktan kurtulmuş ve en beğenilen rus klasikleri arasında muhkem bir konuma yükselmiştir.
    bolşevik ihtilali ve sonrasında yaşanan iç savaşı anlatan eserde beyazlar ve kızıllar arasındaki acımasız mücadele tüm ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur.
    kardeşler, çocukluk arkadaşları, baba ile oğul savaşta farklı saflarda yer almış, birbirlerinin kah katili kah kurtarıcısı olmuştur.
    derin psikolojik tahliller, ayrıntılı yer ve kişi tasvirleri ve insanın içini acıtan gerçekler le süslenmiş bu eser son dönem rus edebiyatının en önemli eseridir. aynı zamanda 20 yüzyılda nobel edebiyat ödülünü en çok hak eden bir kaç romandan biridir.
    bence ortak tarih, benzer alışkanlıklar, arıza ve psişik ruh yapısı gibi özelliklerin bizim toplumumuzla benzeştiği rusyayı ve rus toplumunu anlatan tüm edebi eserler diğer ülke edebiyatlarına göre bize çok daha fazla tesir etmektedir.
  • basit bir insanin hayatindaki donusumu anlatmanin otesinde bir toplumdaki donusumun izleginde bir insandaki donusumu anlatan, bir erkek iki kadini sevebilir mi, iki kadin bir adama asik olabilir mi, toplum mu once gelir, birey mi sorularini sordurtan; idealizim ve pragmatizim, teori ve gercek konulari ekrana tasiyan yazarina nobel, uyarlamasini yapanlara mebzul miktarda oskar kazandirmis olan bir zamanlar uc ayda bir seyrettigim ve hicbir zaman pisman olmadigim film.
  • ayn rand ın we the living romanina oldukça benzettiğim film.
    mevsimler değişirken çalan müzik muhteşem. konu inanılmaz insalcıl . izlerken o kötü koşullarda bile kitap okuma yada kültürle ilgili ihtiyaçları olmasına şaşırdığım aynı zamanda imrendiğim karakterler içeren film.
    http://www.imdb.com/title/tt0059113/
  • toplumların büyük alt üst oluşları, büyük dönüşümleri geçirdiği zor zamanlarda sadece insan ve kendi içinde tutarlı, dürüst bir sanatçı olarak kalabilmeye çalışmanın hüzünlü, bir o kadar da anlamlı öyküsü.

    sanıyorum filmi, görüntüleriyle, oyunculukla, eseri gereğinden daha epik bir havaya sokmuş. roman sanıldığının aksine çok daha sadedir, kendinizi düşünceler, zihniyetler, duyguların yalın bir halde içinde bulursunuz. olayların epik bir havada seyretmesinden çok karakterler, düşünceler, küçük ayrıntılar, hafızanızda daha kalıcı yerler edinir.

    genel kanının aksine belli bir ideolojiye düşmanlık hissetmezsiniz bu romanda. sadece ve sadece, isterse insanlık için en yüce idealler olduğu iddia edilsin; her türlü zihniyetin, ideolojinin ve uygulamalarının, "insan olmak"a dar gelmesi evrensel gerçeğini tam yüreğimizde, çok sade bir şekilde hissettirirmektedir pasternak. tüm tarihte, çağımızda, şu an olan bitenlerde ve tüm ülkelerde, bu gerçeğin değişmeyeceğini duyumsarsınız.
  • 'insanlar şiiri sevince şairi de severler ve kimse şiiri ruslar kadar sevemez' der yevgraf * filmin sonlarına doğru.
hesabın var mı? giriş yap