• bandırma cinefora sineması 8 salonundan 3'ünü cep herkülü, 2'sini recep ivedik, 2'sini de karlar ülkesi filmlerine ayırdığından bandırma'da gösterime giremeyen film. kalan tek salonda da 7. koğuştaki mucize ile asfaltın kralları dönüşümlü olarak oynuyorlar. buradan cinefora'nın işletmecilerine seslenmek istiyorum; sizin yapacağınız sinemacılığı sikeyim. bu hafta sonu böyle geçti, diğer hafta sonu mecburen bursa, çanakkale ya da balıkesir'e gideceğiz doktor uyku için.
  • galiba herkes recep ivedik 6 ve ayla müslüm yapımcısının filmine gitmiş. yoksa bu kadar az entry'nin bir açıklaması olmalı. öncelikle şunu demek istiyorum kitapları daha önce okumadım. ne shining'i ne de doctor sleep'i. sadece kubrick filmlerini yalayıp yutmuş ve haliyle shining'i defalarca kez izlemiş biri olarak aktaracağım film hakkındaki düşüncelerimi.

    yönetmen olarak mike flanagan açıklandığından beri hevesle takip ediyordum projeyi. netflix'e yaptığı the haunting of hill house dizisi ile kendini kanıtlamış bir yönetmendi. ancak daha öncesinde yapmış olduğu filmleri izleyince duygularım tam tersine döndü. zira filmleri oldukça kötü ve 3.sınıf amerikan filmleri gibiydi. the shining'in devam filmini bu adama emanet etmek akıllıca mıydı?

    --- spoiler ---

    öncelikle filmi ilk yarı ve ikinci yarı olarak ikiye ayırmak gerekiyor. ilk yarının kurgusu olduğunca kopuk ilerliyor. tempo düşük ama karakter odaklı. bazıları filmin gereksiz uzun olduğundan bahsetmiş. muhtemelen uzun olmasına yol açan sahnelerde bu ilk yarıda. mesela sinemadaki kızın bizim tarikata katılmasına yol açan sahneler, danny'nin çocukluktaki anıları ve büyümüş alkolik halleri uzun tutulmuş diyebiliriz. ama ben asla gereksiz bir sahne olduğunu düşünmüyorum. eğer bazı sahneler uzun tutulmasa bu sefer bu tipler, "bu ne ya bu ruh emiciler ne alakaydı? dertleri neydi?" gibisinden kafa ütüleyeceklerdi.

    bu ilk yarıdan sıkılanlar kubrick'in şaheserini de geçe geçe izlemiştir. bu bakımdan sorun yoksa 2.yarıya geçmek istiyorum. zira 2.yarı tamamen shining'e saygı duruşu niteliğinde. zaten izleyicinin de görmek istediği her şeyi 2.yarıda görüyoruz. devre arasında "bu film bir şekilde overlook hotel'e bağlanacak. ama nasıl?" diye düşünmüştüm. tıpkı küçük kızın babasının "polise haber verelim" sorusuna nasıl basit ama etkili cevap verildiyse bu overlook hotel'e bağlanma meselesinde de aynı tercih gerçekleştirilmiş. izleyici yer mi? valla ben yedim. zaten filminin en güzel kısımlarının otelde geçen kısımlar olduğunu düşünürsek bu yanlış bir tercih sayılmaz. hikaye orada başladı ve orada bitti.

    filmde hoşuma giden şeylerden biri de bazı tercihlerinde cesur olması. danny'nin kankasının ölümü olsun, kızın babasının ölümü gibi şeyler fazla dramatize edilmemiş ve küt diye harcamışlar herifleri. film bazı kısımlarda sık sık "bu ne la vampir filmi mi izliyoruz?" dedirtiyor. hakket şu tarikat baya vampir grubundan hallice. ama stephen king abimiz yazdıysa vardır bir sebebi diyoruz ve görmezden geliyoruz.

    ewan mcgregor'u çok başarılı buldum. bitmiş, pes etmiş ruh halini izleyiciye iyi aktarmış. zaten öyle bir lanete sahip bir insanın ve kötü bir çocukluğun sonunda adamın geleceği pek iyi olamazdı. rose denen kötü abla olsun küçük siyahi kız olsun oyunculuklar yerindeydi.

    koltuğumda adeta duramadığım ve "nihayet!" dediğim sahneden bahsetmek istiyorum. danny ve küçük kızın overlook hotel'e gittikleri sahne. o müzik ve sahne doğrudan shining'in açılışına efsanevi bir saygı duruşuydu. sanki yıllar önce otelde yaşananları ben yaşamışım da tekrar yolum düşmüş gibiydi. danny ile empatim tavan yaptı. oturduğum koltukta zevkten dört köşe oldum. hatta duygulandım.

    daha önce "shining'i" izlememiş ve tesadüf eseri filme girmiş olanlar... umarım yoktur böyle insanlar diyeceğim ama izlediğim salona bakılırsa mutlaka vardı. shining'i izlemeden bu film hiçbir şey ifade etmez. hiçbir şey. "hee bak geçmişte çocukken bu oteldeymiş" filan felan deyip bağlantıları kurmaya çalışırlar. pek beğeneceklerini sanmıyorum.

    filmin korku/gerilim kısmına gelirsek pek umduğunuzu bulamayabilirsiniz. gerçi ben shining'de bile korkmamıştım bu filmde ise korkmayı geçtim gerildiğim bir sahne bile olmadı. bu bakımdan eleştirmek gerekirse shining'de en azından yer yer gerilmemek mümkün değildi ama bu filmde olan öğelerin hepsini gördüğümüz için bir çok yerde ne olacağını kestirebiliyorsunuz.

    oha lan ne uzun yazı olmuş. fazla uzatmanın manası yok. yalnız bu aralar 2.kez shining'e saygı duruşunda bulunan filmi izlemek insana garip geliyor. önce ready player one'daki malum sahne şimdi de başlı başına bu film garip oldu. adeta otelin her yerini ezberlemiş gibi oldum.

    özetle the shining severlerin kesinlikle gitmesi gereken bir film olmuş. shining'in hikayesini tamamlayan temiz film. 8/10 (1 puanı jack nicholsun'dan cameo bekleyip göremediğimiz için kırdım)
    --- spoiler ---
  • öncelikle şunu bilmekte yarar var; bu filmin adı "shining 2" değil. "bu film, sadece ilk filmin devamı ve sonra olanları anlatıyor" demek, filmi anlamamakla eşdeğer. kubrick in filmi klasik bir korku filmiydi, bu film ise fantastik/gerilim. bu film kendi ayakları üzerinde duran ve shining ten farklı şeyler de söyleyen, eli yüzü düzgün bir film. bundan sonrası spoiler;

    --- spoiler ---

    filmde yer alan kötü karakterler aslında hortlak. yani hiçbiri yaşayan herhangi bir insan değil. ve hayatta kalmalarının tek yolu, shining ten aşina olduğumuz, özel güçlere ve sezgilere sahip olan gençlerden veya çocuklardan, onlara acı çektirme ve parçalayarak öldürme yoluyla edindikleri duman. bir çocuğun shine derecesi ne kadar yüksekse, o çocuk daha da yoğun bir besin değeri taşıyor. dolayısı ile büyümüş danny de onlar için alternatif bir besin. yaşlılardan shine gücü onlar için önemsiz. çünkü bir insan yaşlanana kadar mutlaka bu kabilenin dikkatini çekeceği için, yaşlı ve shine özelliği olan birileri olmadığını varsayıyoruz.

    ancak bunlar kabile gibi hareket ettikleri için, bazı shine özellikli insanları da çetelerine alıyorlar. çünkü bu sayede, onların özel yeteneklerini kullanıp, yeni hedefler ve potansiyeller keşfedebiliyorlar.filmde kabilede bulunan ve hala insan olan biri yok. birini kabileye katmak istedikleri takdirde, ölümcül bir ritüel yapıp, o shine özellikli insanın ruhunu emiyorlar, yerine kendi kötücül ruhlarını yerleştiriyorlar. yani kabileye katılan herkes mecburiyetten ölü bir insan, çok güçlü bir hortlak haline dönüşüyor. (vampir filmlerindeki ritüellere fena halde benziyor.)

    shining filminde ölen danny nin babası da (jack nicholson) otelde milletin kabusu olan hortlaklardan birine dönüşüyordu. bunu zaten shining i izleyenler biliyorlar.

    filmin adının doctor sleep olması aslında ölüme bir gönderme. ordaki sleep sözcüğü ebedi sleep, yani ölümü belirtiyor. ölüm döşeğindeki hastalar, ölmeden önce son kez umutlu ve mutlu bir şekilde birinden telkin edici sözler duymak istiyorlar. ewan mcgregor da alkolizm batağından kurtulup, tam da bu işi yapıyor. (danny alkolizm problemini tamamen genetik olarak babası jack ten alıyor. shining filminde jack torrance in alkol sorununun nelere yol açtığını izleyenler çok iyi bilir.)

    önceki filmde çok önemli rol oynayan aşçı dick bu filmde de yer alıyor. peki aşçı dick shining filminde ölmemiş miydi? evet, o filmde jack nicholson'un oynadığı baş karakter jack torrance tarafından, kalbine balta saplanarak ölüyordu. peki nasıl oluyor da, bu filmde sürekli danny ile konuşuyor? aslında o da star wars evrenindeki gibi kısıtlı ruh. sadece düşünsel boyutta ve danny ile iletişime geçebiliyor. yani aslında çoktan ölmüş durumda.

    peki filmin başrolü danny ile olağanüstü büyük özel güçlere sahip abra nın yolu nasıl kesişiyor? o da shining i parlak bir beyzbolcu çocuğun öldürülmesi sayesinde. abra adlı ergen kız, bu çocuğun kabile tarafından öldürüldüğünü güçleri sayesinde algılıyor ve önceden de duvarına yazı yazdığı danny e cinayeti araştırması gerektiğini söylüyor. böylelikle kabilenin yok edilmesi ve shining i kuvvetli olan kız abr, evini hortlaklardan koruyabiliyor.

    filmde danny nin abra ile birlikte overlook otele gitmesi, riskli olduğu kadar da gerekli bir hamle. çünkü danny şehirde kalsa, son ve en güçlü hortlağı yok etmesi çok daha zor olacaktı. otele giderek kendi yapması gereken işi, oteldeki hortlaklara yaptırıp, kabile reisi hanımefendiyi orada öldürtüyor. ancak abra nın otelden kurtulması için de, oteli içerden yakarak, kendini feda ediyor. filmin sonundaki abra ve danny konuşmaları, sadece danny nin ruhunla yapılan konuşmalar. yani danny aslında hayatta değil.

    filmin sonunda, abra annesine herşeyin yolunda olduğunu söylüyor ve banyoya yöneliyor. biz banyoda çürümüş ceset halindeki kadını gülümserken görüyoruz. ve abra o kadının yanına gidip banyonun kapısını kapatıyor. bu sahne bizi şu ikilemde (hatta üç) bırakıyor; 1. abra da aslında hortladı ve tek başına bütün shine özellikli insanları tüketip her daim genç kalacak, 2. abra artık tüm düşmanlarından kurtuldu, dolayısı ile gördüğü sadece bir hayal, ona zarar vermeyeceği için bu tür görüleri normalleştirdi. 3. abra üst düzey bir boyuta geçti, bütün hortlakları tek başına yönetiyor ve gücü çok fazla olduğu için onlara istediğini yaptırabiliyor.

    evet filmin sonunu yönetmen baya tartışmalı yapmış. şahsi fikrim abranın artık büyüdüğüne ve bu gibi şeyleri normalleştirip, kendi düzgün hayatına devam edeceği yönünde.

    shining filmini izlemeden bu filmi izlemek çok da faydalı olmaz, çünkü film, eski kardeşinden bir çok yerde ilham alıyor ve bazı sahnelerde aslında ne olduğunu da anlatıyor. dolayısı ile shining i izlemeden bu filme başlamayın derim.

    --- spoiler ---

    film bence çok eğlenceli ve uzun süresine rağmen sıkıcı da değil. sadece, "şu filmi izleyelim ve bir güzel korkup gece uyuyamayalım" tarzında beklentisi olanlar, bu beklenti ile izlemesinler. görsel efektler ve astral seyahat sahneleri müthiş. hem gerilimi seven hem de fantastik hikayelere ilgi duyanlar, -ilk filmi izledikleri takdirde- bu filmi de seveceklerdir. şahsi puanım 7/10
  • rahmetli kubrick olmasa da ewan mcgregor oldugu icin sinemada izleyecegim film.

    oncesinde shining patlatmak farzdir elbette, yoksa nasil tadi cikar ki bu guzelligin?

    here's johnny!

    edit: kesinlikle cok guzel bir filmdi. daha dogrusu, hikayeyi guzel tamamladigini soyleyebilirim. tabii butun gondermeleri anlayabilmek icin ilk filmi kesinlikle hatirliyor olmaniz lazim yoksa anlamsiz gelecektir cogu sey. sahsen ilk filmden gondermeleri, alintilari veya flashbackleri gorunce yerimden ziplayacak derecede sevindim. ama bastan soyleyeyim, ilk film kadar metafor manyagi degil, hatta neredeyse hic metafor yok. o da kubrick farki tabii.
  • filmin müziği dies irae temasından oluşturulmuştur. dies irae 13.yüzyılda yazılan ve anlamı mahşer günü olan latince bir ilahidir. ölümden sonraki dirilişi anlatan bu tema haydn, mozart, verdi, liszt, rachmaninoff, berlioz ve stravinsky gibi önemli bestecilerin bazı eserlerinde de mevcuttur.

    ben filmin içeriği itibariyle bu tema seçimini oldukça başarılı buldum.

    edit: dies irae de the shining’den alıntıymış, filmi izlediğimde bebeydim dolayısıyla bu ayrıntıyı atlamışım, kusura bakmayın. şimdi daha bir etkilendim ama. iyisi mi the shining’i tekrar bir izleyeyim.
  • the shining'e saygı filmi. korku/geriim'den ziyade fantastik bir film olmuş ve genel olarak başarılı. 2019'da çok fazla iyi film yok bence o bakımdan da önemli.

    7,5/10
  • altın kitaplar'dan "doktor uyku" adıyla çıkacak olan, the shining'in devamı niteliğindeki stephen king romanı. kapak tasarımında, orijinali aynen korunmuş; çok da şık olmuş. şu an için yayına hazırlık aşamasındaymış.
    kapak tasarımı:
    http://img.altinkitaplar.com.tr/…oktor-uyku-350.jpg

    ayrıntılı bilgi:
    http://www.altinkitaplar.com.tr/doktor-uyku/
  • burda çok gömmüşler ama film tarzı itibariyle gayet hoştu bence. en mükemmel gerilim filmi değil ama kesinlikle izlenebilir. ben beğendim
  • -nacizane-

    henüz bitirmiş olduğum bu kitap, harika bir çeviri ile türkçeye kazandırılmış bir başka king şahaseridir.

    sanırım bugüne değin 10 kadar stephen king kitabı okudum; bunun vehametiyle diyebilirim ki, şu ana kadar okuduklarım arasında hiç biri bu kitaptaki kadar yoğun bir macera ve heyecan örgüsü içermiyordu.

    kitap boyunca, okuyucusunu korkunun insanı hareketsizleştiren soğuğuyla koltuğa çivelemeye güdümlü klasik bir king eserinden ziyade iyi bir wilbur smith romanında gibiydim.

    kitapta kingvari (kingvari ne demekse artık) sayılacak şeytanlar ve kötü ruhlar vazgeçilmezler olarak yine olsa da, bay bachman bu kez, siz karanlık bir gece yarısı evinizde tek başına su içmek için mutfağa doğru yavaş adımlarla yürürken cehhennemin çirkin, iri gözlü ve sivri dişli bekçilerini nefeslerini sırtınızda gezdirmenin ötesine geçirmiş ve onlara şeytanın asıl unsuru olan zekayı bolca eklemiş.

    normalde kitap okurken, onların sağını solunu çizen, kalemle orasına burasına notlar alıp canını çıkardığı kitabı didik didik eden ben, kitaptaki karakter "abra"nın hipnozunda kalmış gibi sayfaları nasıl çevirdiğimi hatırlamıyorum bile.

    okumaktan keyif aldığım bir başka güzel kitaptı.
  • mike flanagan'ın eldeki malzemelerle çok iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum. fakat bu demek değil ki film güzel. aksine vasatın altı bir kitaptan olup olabilecek en iyi uyarlamayı yaparak vasat bir film çıkarabilmiş. gerçekten büyük bir başarı.

    kitapta çok büyük bir denge sorunu var. bir korku hikayesinde bu duyguyu verebilmek için kurbanın (burada abra oluyor bu), kötü adamlardan daha zayıf olması gerekir. fakat maşallah abra süpermen gibi. abra kardeşlik üyelerini tanos'un parmağını şıklatması gibi kolaylıkla avlamaktan inanılmaz zevk alırken, kardeşlik üyeleri de ondan ve ölümden korkan bir avuç zavallı gibi. bu da aslında bir tercihtir fakat böylesi bir düzeneği okuyucuya ya da seyirciye "korku" diye itelemeye kalkarsanız aşırı sevimsiz olur. mesela gençlerin freddy'i kovaladığı bir elm sokağı kabusu, ya da köpek balıklarının avcılardan kaçtığı jaws düşünün. düşünemediniz mi? neyse ki stephen king sizin yerinize hayal edip bir de kitabını yazmış.

    film, neyse ki bir nebze kardeşlik üyelerini olduklarından daha ürkütücü gösteriyor. bu konuda da filme çok eleştiri getirilmiş ama inanın senaryoyu da yazan yönetmen kitaba sadık kalsaydı daha da absürt bir tablo çıkardı ortaya. kitap dediğim gibi kediyi kovalayan fare öyküsü gibi adeta.

    elbette kitabın da iyi olduğu kimi yönler var, karakterlerin motivasyonları daha ikna edici biçimde ele alınıyor örneğin. fakat teraziye koyarsak film uyarlaması açık ara daha ağır basar.

    filmin ilk yarısı kitaba sadık kalırken ikinci yarısında kubrick'e sadık kalınmış. stephen king, kubrick nefretinden olsa gerek overlook otelini yerle bir etmişti ancak yönetmen tekrar karşımıza dikti.

    sadece filme has olarak sevmediğim tek ayrıntı politik doğruculuğun bokunu çıkarması oldu. neden böyle bir zorunluluk hissedildiğini anlayamıyorum. illa ki filme bir iki tane farklı etnik kökenden insan yerleştirelim zorlamasını anlamıyorum. bence bu tam da bastırılmış ırkçılık gibi bir şey.

    şimdi altta filmle kitap arasındaki önemli farklılıkları listeleyelim:

    --- spoiler ---

    karakter farklılıkları:

    1. ırkçılık demişken abra ile başlayalım. abra italyan kökenli, sarışın bir kızdır. ve dan ile akraba olduğunu öğreniriz. dan'in babası zamanında abra'nın annesinin büyükannesi ile mercimeği fırına vermiş. o yüzden siyahi bir oyuncu tercihini çok şaşırtıcı bulmuştum. akrabalık kısmını nasıl bağlayacaklarını merak ederek. neyse ki filmde bir akrabalık bağları yok.

    2. ikinci olarak billy de olduğundan çok farklı. kitapta saçları ağarmış yaşlı başlı bir adamken filmde meksika kartellerine dönmüş adamcağız. ayrıca kitapta ölmek bir yana abra ile dan'in hayatını kurtarıyor. zaten kitaptaki sorun da burada. ana karakterlerden hiç kimsenin burnu bile kanamıyor. hani o sözde korkmamız gereken, binlerce yıldır yaşamış adamlar ana kahramanların burnunu bile kanatamıyor. bir tek billy yaralanıyor o da gidip kendi kendine arabayı bir yere çarptığı için. bütün zayiat bu kadar. böylesine tırt bir hikaye işte. filmde kardeşlik üyelerinin böylesine kolay öldürülmesine içerleyenler kitabı okusa kim bilir neler düşünür!

    3. filmde adı sadece bir kez geçen momo, kitapta önemli bir karakter sayılabilir. kendisi beş saniyede 30 tane kardeşlik üyesini tahtalı köye yolluyor.

    4. kitapta rose'un şapkası ne sihirbaz şapkası gibi ne de o şekilde kafasında duruyor. yer çekimine meydan okuyan çok tuhaf bir açı ile kafasında duruyor şapkası. takıla takıla buna mı takıldın diyebilirsiniz ama kitapta en az bin defa altı çizile çizile tasvir edilen bir ayrıntı olduğu için insan rahatsız oluyor.

    5. filmde iki sahnede ve nedensiz yere gördüğümüz doktor john kitapta çok daha önemli. abra'nın peşindeki kardeşlik üyelerini öldürmeye o da katılıyor.

    olay örgüsü farklılıkları:

    1. yılanısırığı andi, babası tarafından cinsel istismara uğrayan erkek düşmanı lezbiyen bir karakter. kardeşliğe katıldığında rose ile sevişseler de daha sonrasında gruptan başka bir kadınla sevgili oluyor. film neden eşcinsellik konusunda politik doğrucu davranmadı anlamadım, şaşkınım. ayrıca billy'i filan da öldüremiyor, keklik gibi avlanmak haricinde yine hiçbir vasfı yok.

    2. filmin, kötü karakterleri daha ürkütücü göstermeyi başardığını söylemiştim. bu fark en çok rose karakterinde karşımıza çıkıyor. çünkü rose, kitapta abra'dan deli gibi korkuyor. hatta kızı yakalamak için gitmeyip kampta kalma nedeni de sadece bu korku. kampta kalmaya sevgilisi tarafından ikna edildiği filan yok. işte korkmamız gereken filmin güya en kötü karakteri bu. ayrıca biraz ahmak da, küçük bir kız tarafından çok kolay manipüle ediliyor. yaşından başından utanmadan.

    3. kitapta kardeşlik üyeleri çok daha kalabalık olmakla birlikte başlarında daha büyük bir bela vardır. ruhunu emdikleri beyzbolcu çocuktan kızamık hastalığı kapmışlar ve ölmektedirler bir bir. tam da bu yüzden çaresizce abra'yı isterler. filmde bu kötülerin abra'ya olan saplantısı son derece mantıksız iken kitapta bir nebze daha mantıklıdır.

    4. yine kitabın daha iyi olduğu bir konu kardeşlik üyelerinin daha insancıl tasvir edilmesi olabilir. kitapta filmdeki gibi kana susamış bir grup katil değiller. aynı şekilde birbirleri ile ilişkileri de daha duygusal. mesela büyükbabanın kızamıktan ölümü rose'u aşırı derecede üzüyor. yer yer oldukça anaç bile olduğunu söyleyebilirim.

    5. kitapta overlook oteli yıkılmıştır, sadece onun olduğu bölgeye giderler. (kardeşlik üyeleri zaten burada yaşamaktadır. yani filmdeki gibi abra ve dan rose'dan kaçarak buraya gelmez, aksine onlar kardeşliğin peşinde olan avcılardır.) son yüzleşmede rose ve yaklaşık 20-30 kişilik grup hayattadır. abra, rose hariç herkesin tek bir yerde kalmasını sağlar. dediğim gibi rose biraz kaz kafalıdır. ve dan, kutusunda sakladığı abra'nın büyük büyük annesi momo'yu meydana çıkartarak tüm grup üyelerini göz açıp kapayıncaya kadar öldürür. geride kalan rose'un icabına da abra psişik güçleriyle bakıverir. kadını köprüden aşağı iteleyerek oracıkta öldürüverir. bu kadar. filmde ise rose daha tehditkardır, dan ve abra ile otelde yüzleşir ve daha büyük bir mücadele ortaya koyar.

    6. filmin finalinde yönetmen kubrick'e saygı duruşunda bulunurken stephen king, kitabının son sözünü kubrick'in filmine duyduğu nefreti bir kez daha kusmak için kullanır.

    --- spoiler ---

    5/10
hesabın var mı? giriş yap