• diyojen'e sorarlar:

    -üstad, bir adamın zekasını nasıl anlarsın?
    +konuşmasına bakarım.
    -peki ya hiç konuşmassa?
    +henüz o kadar akıllısına hiç rastlamadım.
  • fıçı içinde yaşıyo bu eleman bi de (bkz: gölge etme ba$ka ihsan istemez)

    edit not: ergen ve hıyarken girdiğim bir entry daha. o ne saygısızlık o ne terbiyesizlikmiş yarabbi.
  • diogenes (mö 413-324)

    m.ö. 411, 412 veya 413 yılında, sinop'ta dünyaya geldiği bilinen tarihte sinoplu diogenes(diyojen) diye ün yapan bu kinik filozof, asıl mesleği kuyumculuk olan ve parayı çok sevdiği için kalp para basan bir kalpazanın oğludur. babası kalp para bastığı için sinop'tan sürülmüş, baba oğul atina'ya gelip yerleşmişlerdir.

    diogenes, atina'da umduğunu bulamamıştır. babası ile birlikte çok sıkıntı çekmiş, sefalet içinde yaşamıştır.antisthenes'i tanımadan önceki hayati sefalettir, açlık, rezillik ve korkunç sıkıntılarla ilgili günlerin anıları içindedir; dostsuz, arkadaşsız ve himayesiz kalan bu kişi farelere imrenecek kadar yokluklar içinde kalmış, bir gün yiyecek bulmak için koşturan bir fareyi görünce: " hele bak bu hayvan atinalıların mutfağına girmeyi biliyor da ben onların sofralarına oturamamak talihsizliğindeyim" diye bağırmıştır. ve o andan itibaren hayvanların yaşamını doğaya daha uygun bularak onların yaşamına özenmiştir. bu arada antisthene'in doğaya uygun yaşama çağrısını işitmiş ve ona koşmuştur. bu inatçı adamın inadı ve ısrarına dayanamayan antisthene yeminini bozmuş ve yeniden öğretmenliğe başlayarak diogenes'i yetiştirmiştir.

    diyojen bir sürgündü, kötü bir suçla suçlanmış bir adamın oğlu idi, her yerde ve herkes tarafından itilmiş, terzil edilmiş, hakaret ve istihkarla karsılaşmış; sefaletin her çeşidini tatmıştır. onda güçlü bir irade, kararlılık ve cesaret vardı. üstelik çok iyi konuşuyordu, üstün ve pırıl pırıl bir zekaya sahipti. bütün bunlar antishene'in bu öğrencisine kendi felsefe ve öğretisini telkin, onu eğitmek için yeterlidir.

    özel hayatında fakirlikten başka bir şey yoktu. çok zaman kirli ve pis elbisesi ile ayrıca köpek derisine benzeyen mantosu ile dolaşır, geceleri heykel diplerinde ve sokak köşelerinde yatardı. bir keşkülü, bir fıçısı ve bir sopası vardı. fıçının içinde yasaması herkesi şaşırtıyor, kendisine sual soranlara da köpek olduğunu söylüyordu. fıçısından başka bir de çanağı vardı, başka eşya kullanmıyordu. fakat bir gün bir çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu görünce, elindeki masrafa çanağı kırıp attı ve "bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti" diye söylene söylene uzaklaştı.

    diyojen aşırı gururlu bir insandı ve herkesi küçümserdi. (!) sıradan insanlardan nefret eder ve hepsini o derece küçük görürdü ki, bir öğle vakti elinde fener "bir adam arıyorum" diye bağırarak atina sokaklarında dolaşmış, böylece atina'da adam görmediğini anlatmak istemiş. her şeye rağmen atina'da sayılan bir insandı, krallar bile onun ilmine, zekasına ve kişiliğine hürmet ederlerdi. corinth'e gelen büyük iskender, diyojen'i ziyaret etti ve bir dileği olup olmadığını sordu. o ise bu soruya "evet var, gölge etme başka ihsan istemem." yanıtını verdi.

    kış günleri çıplak ayaklarla karlar üzerinde dolaşır, donmuş heykelleri kucaklar, vücuduna zulüm ederdi. eflatun (plato), ona çılgın sokrat(sokrates) derdi. servet ve varlık düşmanı idi ve bunların erdeme (ahlakin övdüğü iyilikçilik, acıma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin adi, fazilet - virtue) ters düştüğünü iddia ederdi. zamanın felsefe (madde ve yaşamayı ve bunların dünya, toplum, ruh gibi türlü belirtilerini neden, ilke, amaç bakımından inceleyen zihin çalışması ve bu çalışmanın verimi. 2. görüş, düşünce sistemi - philosophy) okullarına da dokunmaktan çekinmeyen çekinmeyen bir tabiata sahipti. günün hatiplerine "zamanın uşakları" tabirini uygun görür, eflatun'un öğretimine "zaman kaybettirme" derdi. eflatun ona "çılgın sokrat" demiştir. servet ve varlık düşmanı olan diogenes bunların erdeme ters düştüğünü iddia etmiştir. o'nun felsefesine göre iki disiplin vardır.
    1-ruh disiplini, 2-beden disiplini.

    çok güzel konuşan, üstün zekası ile herkesi etkileyebilen bu ünlü kinik filozof bütün gariplik ve anormal hal ve tavırlarına rağmen saygı görmüş, ölümünden sonra onun adına korintoslular bir sütun, sinoplular da bir heykelini dikmişler, adını ve anısını yaşatmışlardır.

    diyojen, mö. 324 yılında korintkos'ta ölmüş.

    diyojen'in felsefesi(kinizm):

    diyojen, insan için iki disiplin kabul ediyordu:
    1- ruh disiplini,
    2- beden disiplini.

    ona göre beden disiplini jimnastikle elde edilebilirdi. ruh ise ancak erdem ile gelişebilirdi. erdemin ne olduğunu araştırmış onun doğaya uygun yaşamak olduğunu bulmuştu. yani bir insanin erdemli olabilmesi için doğaya uygun yaşaması gerekmekte idi. bu ise olabildiğince arzu ve ihtiyaçları azaltmak, hatta kaldırmaktan ibarettir. bu nedenle refah, nezaket, güzel sanatlar ve bilim cezalanmaları gereken fazlalıklardır; zenginlik, asalet, onur iğrenilecek şeylerdir. din ve kanunlar politikanın icatlarıdır. evlenme, mülkiyet kaldırılması gereken fazlalıklardır. zira doğa hükümetinde her şey ortaklaşadır. servet, kadınlar, çocuklar, hepside öyleliktir.

    diyojen'den sözler

    - gök aleminden söz eden bir adama:
    "gökten ne zaman geldin?" diye sorarak ancak görülebilen ve mevcut şeylerden söz edilebileceğini, bunun dışında hiçbir hakikatten bahsedilemeyeceğini kanıtlamak ister.

    - kendisinin vaktiyle kalpazanlıkla uğraştığını hatırlatanlara:
    "evet, bir zamanlar sizlere benzemem lazım gelmişti. fakat şimdi, siz benim olduğum hale asla gelemezsiniz." diye cevap vermiştir.

    - atina'da bir okula girdiği zaman, orada öğrencilerden başka birçok heykellerde gördüğünde, öğretmene dönerek: "oto, tanrıları da sayarsak epey öğrenciniz var." der.

    -fakirliğine dokundurmak isteyen birine: "zengin olunursa istenildiği zaman, fakirlikte ise güç yettiği zaman." yanıtını verir.

    - kendisini iyi döşenmiş bir eve götüren bir adam "bir daha yerlere tükürmemesini" tembihlemeye kalkınca diyojen derhal adamın yüzüne tükürmüş ve "buradan daha kirli bir yer bulamadım." yanıtını vermiştir.

    diyojen'e, "hayvanlardan en şiddetli ısıran hangisidir?" diye sordular. "vahşi hayvanlardan, insanın gıyabından konuşanlar; ehli hayvanlardan ise, dalkavuklar,"diye cevap verdi.

    nejat muallimoğlu'nun düşünen insana hazineadlı kitabından diyojen'e ait sözler:

    " diyojen'e, "dünyada en fena hal nedir?" diye sordular. "hem ihtiyar hem fakir olmaktır," dedi.

    " birisi, "adam ne vakit evlenmeli?" diye sordu. "genç ise, henüz evlenme zamanı gelmemiştir. ihtiyar ise, vakti geçmiştir, " dedi.

    " bir gün sokakta oturmuş ekmek yiyordu. gelip geçenler başına toplandılar; kendisine "köpek" dediler. diyojen, "köpek sizsiniz ki, ekmek yemekte olan bir adamın etrafını alıyorsunuz," dedi.

    " bir acemi, diktiği nişana doğru ok atmak üzere hazırlanıyordu. diyojen koşarak gitti; nişanın önüne oturdu. "ne yapıyorsun?" diye sordular. beni vurur, diye korktum, " cevabını verdi.

    " yakışıklı bir genç, bir takım çirkin sözler söylüyordu. diyojen dedi ki: "fildişi kından kurşun kılıç çekmeye utanmıyor musun?"

    " büyük iskender diyojen'i, birbiri üstüne yığılmış insan kemikleri içinden bir şey ararken gördü ve ne yaptığını sordu.

    " diyojen, "babanızın kemiklerini arıyorum," dedi. " ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu kestiremiyorum.

    " yunanistan'ın hangi tarafında akıllı adamlar gördüğünü sordular. "isparta'da pek çok çocuk gördüm,"dedi. "fakat hiçbir yerde adam görmedim."

    " birisi, ona astronomiden bahsedecek olsa, "gökyüzünden ne zaman döndünüz?" derdi.

    " çalgıcıların uzun uzadıya saza düzen vermelerinden hiç hoşlanmazdı. "bir kere akıl kanunu bozuk!" derdi. "önce ona düzen vermeye baksınlar."

    " derdi ki: "bir takım ehemmiyetsiz şeylerde, insanların, birbirlerinin önüne geçmeye çalıştıkları görülüyor. fakat, fazilet yolunda öne geçmeye gayret eden hiç görülmüyor."

    " gene bir defa sokak ortasında, "adamlar! adamlar! " diye haykırmaya başladı. bir takım halk etrafına toplandı. diyojen, "ben adamları çağırıyorum! diye sopası ile onları ürküttü.

    " bir gün hamama gireceği sırada suyun pis olduğunu görünce, "burada yıkandıktan sonra temizlenmek için nereye gitmeli? " diye sordu.

    " bir gün ciddi, faydalı bir nutuk veriyordu. önünden çok sayıda adam geçtiği halde, onu dinlemeye rağbet eden olmuyordu. birdenbire şarkı söylemeye başladı. halk derhal başına üşüştü. "sade eğlence ararsınız. hiç doğru söz dinlemek zahmetine katlanmazsınız!" diye hepsini azarladı.

    " bir gün diyojen'e, "zalim denys dostlarını nasıl kullanır?" diye sordular. "dolu iken alınıp, boşalınca atılan şişeler gibi," dedi.

    " diyojen derdi ki: "dengesiz arzular, insanları perişan eden felaketlerin kaynağıdır. "işsiz adamların işidir aşk!" "terbiye dairesinde söylenmiş bir nutuk, baldan örülmüş bir ağ gibidir."

    " yeryüzünde en iyi şey nedir?" diye sordular. "hür olmak," diye cevap verdi.

    " "altının rengi neden sarıdır?" diye sordular. "kıskananı çoktur da ondan," dedi.

    " boyuna faziletten dem vurup öğütlerinden hiç birini yapmayanlar, çok güzel sesler çıkardıkları halde, hiçbir şey hissetmeyen musiki aletlerine benzerler, " dedi.

    " diyojen, sürdüğü hayatı pek çoklarının beğendiğini, ama onların pek azının kendisini taklide koyulduklarını da bilirdi. "pek itibarlı bir köpeğim ben!" diyordu. "ama beni beğenenlerden hiç birisinde benimle ava çıkacak kadar cesaret yok."

    " bir gün, her tarafı mermer ve altın yaldızlarla süslü, muhteşem bir saraya girdi. bu güzelliği bir müddet hayranlıkla seyretti. sonra, bir öksürüktür tuttu onu. iki, üç defa arka arkaya öksürdükten sonra, kendisini sarayı gezdiren frikya'lının suratına tükürdü, ve,"kusura bakma!" dedi. "tükürecek daha pis bir yer bulamadım."

    " pis yerlerde oturduğu için kendisine ileri geri söylenenlere şu cevabı verdi:"güneş daha da pis yerlere girer, ama hiçbir zaman bozulmaz."

    " bir eşkıya, fakir olduğu için ona hakaret etti. diyojen hiç kızmadı; sadece, "bir adama, fakir olduğu için hakaret edildiğini hayatımda hiç görmedim," dedi. "ama pek çok insanın hırsızlıklarından ötürü asıldıklarını gördüm."

    " diyojen'e, "ihtiyarladınız. artık sizin dinlenmeniz gerek!" dediler. diyojen "niçin?" diye sordu. "eğer koşucu olsaydım, koşunun sonuna doğru yavaşlamam mı gerekirdi? tam tersine bütün gücümle koşmam gerek."

    " biri diyojen'e sordu: "ne zaman yemek yemeliyim?" diyojen cevap verdi: " zengin isen, canının istediği zaman; fakir isen, bulduğun zaman."

    " diyojen bir gün, bir adamın günahlarından temizlenmek için suda yıkanıp durmakta olduğunu gördü. adama yaklaşarak, "ey zavallı," dedi, bilmez misin ki sen bu suda sabaha kadar da yıkansan - nasıl gramer hatası yapmaktan kurtulamazsan- günahlarından da kurtulacağın yoktur."

    " bir gün sokakta giderken hakimlerin, devlet hazinesinden bir küçük şişe çalmış bir adama işkence yapmak üzere götürdüklerini gördü, ve dedi ki: "işte, büyük hırsızlar bir küçük hırsızı yakalamış götürüyorlar."

    " onun ününü duyan büyük iskender atina'ya geldiğinde, kendisine ne gibi bir yardımı, iyiliği dokunabileceğini sorması üzerine, diyojen: " gölge etme, başka ihsan istemen" karşılığını

    kaynak:
    http://www.sinop.gov.tr/s_unluler.asp#diog
  • daha önce buraya yazılmamasına şaşırdığım tuhaf, gülünç ve ibret verici yaşantıları* olan düşün ve eylem adamı:

    - tarihte 'cosmopolist' olduğunu söyleyen ilk insandır. bir atinalı, bir sirakusalı olmayı reddetmiş; ben herhangi bir şehir devletin değil; dünya vatandaşıyım
    demiştir.

    - bir gün şehir halkı bir oyun seyretmiştir ve tiyatrodan çıkmaktadır. herkes dışarı çıkarken diyojen ısrarla içeri girmeye çalışır. ne yaptığını soranlara ise: "benim hayatım boyunca yaptığım budur" diye yanıt verir.

    - diyojen esir düşer. kendisini satmak üzere pazar yerine getirirler. bütün köleler "şöyle güçlüyüm, böyle yük taşırım.." diye bağırırlarken diyojen: "çok iyi insan yönetirim, benden çok iyi efendi olur" diyerek kendisini pazarlamaya çalışmaktadır. diyojen'i gören bir asil çocuklarının öğretmeni olması için kendisini satın alır ve bir süre sonra da azad eder zaten.

    - sahip olduğu tek mal su içmek için kullandığı bir tastır. bir gün, eğleştiği fıçısından görür ki, çocuklar çeşmeden, ağızlarını çeşmeye dayayıp su içmektedir. bunun üzerine tasını da atar.

    daha da çok vardı hikayesi lakin şu anda aklıma gelmiyor. aklıma geldiğinde editler, başka hikayelerini de eklerim artık.
  • diyojen ayrıca iyi laf sokan bir filozoftur. günün birinde ancak tek kişinin geçebileceği kadar dar olan bir köprüden geçerken karşı yönden gelmekte olan asilzadenin biriyle ortada karşılaşır. birkaç saniye süren duraklama sonrasında asilzade "ben sefil insanlara yol vermem" der. bunun üzerine diyojen "ben veririm" der ve kenara çekilip yol verir..
  • “diogenes, apollon’a akıl danıştıktan sonra bunalıma yol açacak her şeyi bir tarafa attı, tüm bağlarından kurtuldu, krallardan korkmadan, yasaların baskısı olmadan, politikayla uğraşmak zorunda kalmadan, çocukların eğitimi için tasalanmadan, evlilikle sınırlandırılmadan, çiftçilik yapacağım diye kendini harap etmeden, askerlik hizmetinin zorluğuna maruz kalmadan, alışveriş yerlerinde dolaşmadan, akıllı bir kuş gibi yeryüzünde özgürce gezip tozdu. o bütün bu insanlara, bütün bu işlere gülüyordu, bizim küçük çocuklara, ciddi ciddi zarlarla oynarken, dövüşürlerken, kazanıp kaybederlerken güldüğümüz gibi gülüyordu. kral gibi yaşıyor, hiçbir şeyden korkmuyordu. kendisini özgür hissediyordu…

    tapınaklar, spor salonları ve kutsal korular onun yaşadığı saraylardı. güvenli ve tehlikeden uzak olan büyük bir serveti vardı. tüm yeryüzü ve verdiği meyveler, topraktan fışkıran kaynaklar insanları lesbos ya da khios şarabından daha iyi besler. o açık havanın insanıydı, sevdiği şey tam da buydu, aslanlara benziyordu bu konuda… onun ilaca, demire, ateşe, kheiron’a, asklepios’a, gaipten haber veren kâhinlere, kefaret rahiplerine, büyücülere ihtiyacı yoktu. yunanlar ‘korkunç ares’in neden olduğu’ savaşlara girdiğinde, herkes herkesle savaştığında, sadece diogenes barıştan yana çıkıyor, savaşanların arasında elinde silah olmadan duruyordu. hükümdarlar ve onların muhbirleri diogenes’i kolluyordu, niye? çünkü o kötülere hesap soruyordu, hesap sorma tarzı hiç de sofistçe değildi, zira bu ona göre birine hesap sormanın en kötü şekliydi. edimleriyle, her zaman en barışçıl ve en başarılı tarzda, yani uzlaşarak hesap soruyordu. bu yüzden ne meletos, ne aristophanes, ne anytos ne de lykon ona karşı çıkıyordu…

    sokrates’e saygım büyük ama ne dediğine bir bak, ‘ben yasaya boyun eğiyor, kendi isteğimle zindana giriyor ve gönüllü olarak zehir içiyorum’ diyor. tamam da sokrates, ne dediğine bir baksana, kendi isteğinle mi teslim oluyorsun? yoksa arzu etmediğin bir yazgı karşısında metanetini mi koruyorsun? ‘yasaya boyun eğerek’ diyorsun, tamam da ‘hangi yasaya boyun eğiyorsun? zeus’un yasasıysa, yasa koyucuya razı oldun demektir. solon’un yasasıysa, solon hangi bakımdan sokrates’ten daha üstün?…

    benim düşünceme göre insan diogenes gibi yaşarsa, her tür politik/yasal bunalımdan sakınmış olur, onun yaşamı lykurgos’un, solon’un, artakserkses’in ya da iskender’in yaşamından çok daha yücedir. o yüceliğiyle sokrates’ten daha özgürdü, zira hiç mahkum olmadı, zindana düşmedi ve trajik yazgısından ötürü hiç övülmedi.” (maximus tyrius 36'dan çeviri)
  • felsefe tarihindeki marjinal filozoflardan biri.
    bir gün,daracık bir köprünün başında diyojenle soylu sınıfından bir adam durmuş. köprü ikisinin geçebileceği genişlikte değilmiş. diyojenin üstü başı dağınıkmış, sefil bir haldeymiş. zengin adam:
    "asla bir serseriye yol vermem." demiş.
    diojen geri çekilerek:
    "ben veririm." demiş.
  • sinoplu diodoros (m.ö. ii. yüzyıl), iskolastik aristotelesçi felsefe okulunun ustası olan öğretmeni kritolaos ölünce, onun yerine geçti. diodoros'a göre ruhun özünü ethera (esir) meydana getirir. ahlak anlayışı, stoacılık ile epikurosçuluğu bağdaştırmaya çalışır.

    anaksimenes'in öğrencisi olan apollonialı dioegenes (m.ö. v. yüzyıl), anaksagoras'dan etkilenerek ionia felsefe okulunun öğretisinde değişiklikler yapmış, her şeyi oluşturan temel öğe saydığı havanın sonsuz, sınırsız, hareketsiz olduğunu, her şeyi bilip kusursuz biçimde düzene koyduğunu ve her şeye gücünün yettiğini savunmuştur. ayrıca, apollonialı diogenes peri physeos (doğa üzerine) adlı, elimizde ancak bazı parçaları bulunan bir eser yazmıştı. aristoteles onun damarlar hakkında yaptığı bir tasviri nakleder; bu da onun anatomi alanında yaptığı araştırmaların dikkate değer bir örneğidir.

    babil'li diogenes ( m.ö. ii. yüzyıl) ise, seleukia'da doğan diogenes krysippos ile tarsuslu zenon'un öğrencisiydi. m.ö. 156 - 155 yıllarında atinalılar onu aristotelesçi filozof kritolaos ve akademialı filozof karneades ile birlikte oropos şehri ile ilgili görüşmeler yapma yetkisi vererek roma'ya elçi olarak yolladılar. babilli diogenes, stoacı felsefenin en ünlü temsilcilerinden biri idi. rüya tabirleri ve yıldız falı üzerine yazdıklarından cicero, de divinatione (kahinlik üzerine) adlı kitabında faydalandı.

    oinoandali diogenes (m.s. ii. veya iii. yüzyıl) ise, doğduğu şehirde, epikuros felsefesini ortaya koyan, savunan ve yücelten bir yazıt diktirdi. bu yazıtta, özellikle söz konusu felsefenin tanrı, ölüm ve kötülük korkusundan insanı kurtaran yanı belirtilir.

    bir de sinopeli diogenes (m.ö. 413 - 327) vardir. kinik felsefe okulunun kurucusu olan sinope'li diogenes (diyojen de denir) antisthenes'in en ünlü öğrencisi idi. diogenes'e göre en üstün iyi, erdemdir, fazilettir. bilim, şan ve şeref, servet hor görülmesi gereken uydurma "iyi"lerdir. felsefenin özü, her yerde özentiyi kötülemek ve onun karşısına tabiatı koymaktır. bilge, kendini, istek ve duygularından uzak tutmalı, ihtiyaçlarını en aza indirmelidir. platon'un "çılgın sokrates" dediği diogenes, her mevsimde yalınayak dolaşır, harmanisine sarınıp tapınak kapılarında yatar ve bir fıçıda otururdu. büyük iskender'e, korinthos'da kendisine "bir dileğin var mı?" diye sorunca "var, gölge etme, başka ihsan istemem" demişti. bir gün çeşmeden avucu ile su içen bir çocuk görünce "bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti" diye haykırıp su çanağını kırdı. hareketi inkar eden elealı zenon'un bir dersinde, ona cevap olarak kalkıp yürümüştü. sıradan insanları o kadar küçümserdi ki, bir gün öğle vakti, elinde fener, "bir adam arıyorum" diye söylenerek atina sokaklarında dolaşmaya çıkmıştı. gerçi atinalılar onunla alay ederlerdi ama, çekinilen ve sayılan bir insan olduğu da bir gerçekti.
  • günün birinde filozof diyojen pazara gider ve etrafta satilan onca şeyi görünce şöyle bağırır "ihtiyacim olmayan ne kadar da çok şey varmış!". süpermarket lere gidince bu hep aklima gelir ve gülümserim. aslinda ihtiyacimiz olmayan o kadar çok şey var ve biz bunlari satin aliyoruz.
  • sinoplu filozoftur. pederi bir bankerdir. pederinin kalpazanlıkla suçlanması ve suçlu bulunması sonucunda atina'nın yolunu tutmuştur pederiyle birlikte.

    burada kinik öğretisinin kurucusu antisthenes ile münasebette bulunmuş ve kinik felsefesini biraz abartılı bir biçimde benimsemiştir. ona göre hayvanlar anlayış ve kavrayış bakımından insanlardan daha üstündüler, özgürlük ancak hayvan gibi davranarak hissedilebilir. bu nedenle kendisi köpek gibi davranmış, ona yemek vereni yalanmış, zarar vermeye çalışanı ısırmıştır. it diogenes de denmiştir bu büyük düşünüre.

    bu adamın insanı rezil etme konusunda çok büyük yeteneği vardır. platon ile her karşılaşmasında bir laf koymuştur zavallı platon'a. hatta büyük iskender bile birkaç defa ağzının payını almıştır bu abimizden.

    bir karşılaşmalarında iskender; "ben büyük iskenderim." demiş. diogenes de şöyle cevap vermiş; "ben de it diogenesim." başka bir sefer meşhur fıçısında güneşlenirken, iskender tekrar bu bilge şahsiyetin gönlünü hoş tutmak için yanına gelmiş ve bir isteği olup olmadığını sormuştur. o da şöyle cevap vermiştir; "gölge etme başka ihsan istemem." bu sözüyle kendisinin her şeye sahip olduğunu hatta iskender'den daha zengin olduğunu hissettirmiştir.

    iskender bir gün o'na ülkesini kalkındırmak, güzelleştirmek isteyip istemediğini sormuş, o şöyle cevap vermiştir;
    "başka bir iskender gelsin de harap etsin diye mi güzelleştireceğim!!!" iskender herhalde bir daha kendisiyle konuşmamış olacak ki aklıma başka birşey gelmiyor.

    kendisi yolun ortasında masturbasyon yaptığından, seviştiğinden, görgüsüzce yemek yediğinden hor görülürmüş atinalı kişiler tarafından. güdülerin engellenmemesinden yanaymış. daima doğal olmuş ve kayıtsız kalmış çevresine. bi de çirkinmiş, buna rağmen fıstık gibi hatunları da götürmüş.

    bir gün de bu adamı korsanlar esir almış, esir taciri bu adamın tipine bir bakmış, meymelet yok. ona ne yapabileceğini sormuş diogenes de cevap vermiş. "ben çok iyi yönetirim. mesela şurdaki adamın yönetilmeye ihtiyacı var gibi geliyor bana." bunun üzerine gösterdiği adam onu satın almış ve resmen onun kölesi olmuştur.

    80li yaşlarda ölmüş ama düşünceleri yüzyıllarca çalkalamış dünyayı. hatta yakın tarihteki hippi kültürü bile kinik öğretisinin bir yansıması olarak kabul edilebilir.
hesabın var mı? giriş yap