• "disintegrationin etkilemedigi adama ne hayat, ne ask, hicbir sey koymaz" diyen biri ciksa "yanlissin kardes" dedirtmeyecek album.
  • halıdaki leke, hafızadaki lekedir. insan bir kere boş bir kağıt olarak dünyaya gelir. hayatı boyunca üzerine karalanan şekilleri silmeye cesaret edemez. çünkü boş bir kağıt olmak korkutucudur. çünkü bir şeyleri silmek, kendinden bir parçayı geride bırakmak demektir. insan tüm anıları ve fikirleri ile bir varlık halini kazanır. içinde olduğu dünyaya yabancılaşması ise bu noktada başlar. hayatını saran tüm acı verici duygulardan, boğucu sorumluluklardan kurtulmayı göze alamadığı sürece bir bataklıkta yavaşça batar. çırpınmaya cesaret edemez, çünkü bataklığın dışı o kadar sislidir ki ayak basacağı yerlerin bundan daha kötü olmasından korkar. disintegration her ilişkinin sonundan bahseder. sildiğimiz şekillerin nasıl kağıt üzerinde iz bıraktığını hatırlatır. boğazına kadar bataklığa gömülmüş olan bir adamın cesaret dolu ama ümitsiz sözleridir. hayattan ve insanlardan kopmak, kötü olan iki seçenekten daha iyi olanı seçmektir çünkü. halıdaki lekeyi silmeye çalışmak, insana çaresiz olmadığını hissettirmek dışında bir işe yaramaz. ama ilginçtir ki bu yeterlidir. insan sadece bir süreç içinde bir şeyleri hissetmek ister. hiçbir zaman durup durumun tam analizini yapamaz. sadece dünyaya çok nadiren gelen bir takım şarkılar sayesinde bir tecrübenin sihrini tadar. seslerin dünyası, kelimelerin dünyasını bu nedenle aşar. sesler, ne olduğunu tanımlayamadığımız zamanlarda bile size bir duyguyu anlatırlar. disintegration, konuşulmayacak kadar özel bir hikayedir belki ama olimpos sahillerinde geçmişin hüznünü tek tek denize fırlatmaya çalışan bir çocuğa cesaret vermiştir. kalacak kalem izlerine rağmen bir takım şekilleri silmenin, bataklıktan çıkmaya çalışmak için ilk adım olacağını öğretmiştir. umutsuzluğu kabullenmeyi öğütler bir yandan. çünkü son hep aynıdır. halıdaki leke, hafızadaki lekedir. bunu kabul ederek hayatı yaşamak bir çeşit ikilem ise bile, hayatını üzerine kuracağı daha “gerçek” tutkular bulmasını öğütler insana. geride bırakılmayacak şeyler, ayağınıza takılıp sizi bataklığa geri çekecek sarmaşıklardır. en masum varlıkların bile bazen başka insanların günahını çekmesi gerekebilir. zira herkes bir dışkı döngüsü gibi zehrini birbirine aktarır. herkes günahını bir başkasına yükleyerek, bir başkasını bataklığa iterek kendini dışarı atar belki. ama insanoğlu düzene öyle kuvvetli bir şekilde entegre olmuştur ki, başka bir şekilde dis-entegre olmak mümkün değildir. robert smith’in sesindeki tutku ve acı o kadar çok şey düşündürür ki insana, bu 8 dakikalık şarkı ilk kez kulak zarınızı titreştirdikten sonra sonsuza dek beyninizde yankılanıp durur. beyninizin kuytu köşelerine giderek oradaki bastırılmış rahatsızlığını tahrik eder. şöyle bir durup nasıl bir halta saplandığınızı görmenizi ister. sonunuzdan haberdar eder sizi ve hala şansınız varken sarıldığınız değerleri tek tek denize sallayıp bir daha eskisi gibi olmayacak yıpranmış bir kağıt olarak hayatınıza devam etmenizi söyler. yine de son hep aynıdır; halıdaki leke, hafızanızdaki lekedir.
  • dilimize " gözyaşı katalizörü " olarak cevirilebilecek the cure basyapıtı. sair burada ebemize seslenmektedir.

    (ara: sair burada)
  • southpark'ta ki kyle'a "disintegration is the best album ever" dedirten baş yapıt.....
  • her parçalanma bir bütünleşmenin besmelesidir. bütünleşmek parçalanmayı özlemleştirir. parçalanmak tüm zerrelerin ağızlarını şaşırak açarak o yana ve bu yana koşuşturmasıdır. kesinlik bu şarkıda her yönüyle vardır ve yoktur. robert smithvokali herkesin başını göğsünden içeri kıvırabilir, esneksindir ya da değil. farketmez abi.. zerrelerine ayrılmadan da onların sesini duyabilir ve parçalanmaya duyduğun özlemi 8 dakikalığına yaşayabilirsin.

    dünya dönmeseydi tek haneli duygular hüküm sürerdi. eğer dünya tersine dönseydi iyi olan şeylere kötü derdi o. kötü iyi olabilir. hala da öyle diyor o.

    the cure şahidimiz, disintegration songumuz, robert smith mücahitimizdir.
    fetva.
  • robertın konserlerde çalmayı (daha doğrusu söylemeyi) en sevdiği şarkı olma özelliğine de sahiptir, bence dinleyenler için de öyle olmalıdır. (bkz: entreat)
    tartışmasız en iyi live cure şarkısı from the edge of the deep green sea ile birlikte, ki o şarkı da disintegrationdan hemen sonra saydığı sevdiği konser şarkısıdır.
  • monarchy'nin dita von teese ile klibini çektiği enfes çalışma. üç öğün dinlenilebilir kıvamda.

    http://www.youtube.com/watch?v=jhkzgqkijpg

    you and me
    hold our breath and count to three
    ı want so much
    to give you my everything

    disintegration
    suffocation
    my life is taken
    annihilation

    save my love for you
    ı'm saving my love for you
    ı save my love for you
    ı'm saving my love for you

    there's a beating inside of me
    open up we can take it slowly
    let's dissolve our humanity
    you found the beat of my heart my heart beat

    oh so free
    give in to you endlessly
    live for your touch
    never have ı died so much

    disintegration
    suffocation
    my life is taken
    annihilation
  • hakkinda robert smithin:"uzgunum,$arkilar onlar hakkinda konu$amayacagim kadar ki$isel" dedigi album.
  • sadece the cure'un en iyi albümü olmakla kalmaz gelmiş geçmiş en iyi albümdür bence.
  • sevdiğim şarkıyı çeviririm arkadaş...böyle manyak şarkı mı olur. bu şarkıyı bilhassa parti disko tipi ortamlarda kenara çekilip dinlemeye bayılıyorum, daha bir manayı katlıyor.

    ah ihanet öpücüğünü özlüyorum
    kibirin utanmaz öpücüğünü
    yumuşak ve siyah ve kadifemsi
    yanıbaşımda yukarıya gerilmiş
    ve ağız ve gözler ve kalp hepsi kanıyor
    ve koşuyor aç gözlülüğün kalınlaşan akımında
    başlarken yavaş yavaş ihtiyacı
    rahat bırakmanın
    parti kafamı

    ah özlüyorum ihanet öpücüğünü
    beslemeden önce ağrıyan öpücüğü
    daha taze ete olan aşkın leş kokusunu
    ve oluşturduğu sesi
    derinden kestiğinde
    bükülmüş dizlerde üstte tutmayı
    hilelere alışkanlığı
    başlarken yavaş yavaş ihtiyacı
    rahat bırakmanın
    parti kafamı

    asla sonuna dek kalacağımı söylemedim
    seni bebelerle bırakıyorum ve frekans umuyorum
    gizlilik umuduyla böylesi çığırırken
    kendimi tekrar ve tekrar ve tekrar çığırırken
    seni fotoğraflarla bırakıyorum
    kandırmaca resimleriyle
    halıda izler ve
    dekorda izler
    mutluluğa dair şarkılar rüyalarda mırıldanıyor
    her ikimiz de bildiğimizde
    sonun nasıl olacağını

    demek her şey tekrardan ayrılığa geri döndü
    yine adeta camdan yapılmışım gibi ayrılmaya
    yine arkamdan uydurmaya
    yine uyumak korkusuyla nefesimi tutmaya
    yine kafamın ardında tutmaya
    yine kemiğin kalbine derinlemesine kesilmiş
    tekrar ve tekrar ve tekrar
    ve geliyor buraya yeniden
    bir daha ve bir daha ve bir daha

    parçalara ayrıldığımı bilirken şimdi
    kalbimi çekip çıkaracağım
    ve her hangi birine besleyeceğim
    anlayış için ağlarken
    timsahlar kalabalığın sevgisi için ağlıyorlar
    ve üç elma herkese
    gökten düşen
    çatının camından
    ağzının çatısından
    gözünün ağzından
    iğnenin gözünden
    benim için cennete yaklaşmak daha kolay
    bir daha yeniden bütün hissetmekten

    asla sonuna kadar kalacağımı söylemedim
    biliyordum seni bebelerle ve her şeyle bırakacağımı
    samimiyet deliğinde böylesine çığırmak
    kendimi tekrar tekrar ve tekrar çığırmak.
    seni fotoğraflarla bırakıyorum,
    kandırmaca resimleriyle
    halıda lekeler ve
    hafızada lekeler
    mutluluğa dair şarkılar rüyalarda mırıldanıyor
    her ikimiz de bildiğimizde
    sonun hep nasıl olduğunu

    sonun hep nasıl olduğunu...
hesabın var mı? giriş yap