• devlet, bu araçları kullanarak ideolojisinin ve yaşayış biçiminin halk tarafından doğal karşılanmasını arzular. bunun için halkı ikna etmeye çalışır. burada çok önemli nokta bu işlemi yaparken develet, aydınlara ihtiyaç duyar, hocalara, gazetecilere... bu aydınlar sistem içinde hazır olurlar ve ikna ederler, yazılarıyla, davranışlarıyla, dersleriyle. böyle aydınlara, organik aydın denir.
  • devletlerin kitleleri yönlendirmek amacıyla başvurdukları araç ve yöntemler bütünü. içinde bulunulan zaman dilimine göre değişkenlik göstermekle birlikte eğitim ve medya bu araçların başında gelir.

    devlet devlet vasfını sürdürebilmek için yukarıdan aşağıya gerçekleşecek ve çoğunluğunun gerçekle bağlantısı kopuk ya da zayıf haber/bilgi akışına muhtaçtır. örneğin seksen sonrası sayıları büyük bir hızla artan imam hatip liseleri bu muhtaciyetin bir sonucudur. yoksa ki aşağıdan yukarıya bu yönde bir baskı oluşmuş da devlet buna bir cevap vermiş değildir. ancak baş edebileceğinden fazla sayıda politize olmuş müslüman vücuda geldiğini gördükten sonra bir manevra gerçekleştirerek katsayı yoluyla kullandığı bu aracı bırakmış görünmektedir.

    ortaya çıkan her kanal bir süre sonra bu kanalın farkılı bir kitle için de kullanılabilir olmasını sağlar ve bu devleti yeni yol ve yöntemler bulmaya iter. bu anlamda terör devletler tarafından icat edilmiş ancak gelinen noktada devlet tekelinde bulunmayan bir araç olmasına rağmen bu alanın en büyük aktörü her zaman devlet olmuştur.
  • taksim gezi parkında başlayan ve sonrasında dalga dalga tüm yurda yayılan direniş esnasında türkiye anaakım medyasının tutumu, devletin ideolojik aygıtları arasında en önemlilerden birinin medya olduğunu açıkça göstermiştir. polis şiddetinin en yoğun şekillerde yaşandığı günlerde, kendilerini temelde halka haber veren bir kimlikle tanımlayan tv kanalları bile alakasız yayınlar yaparak öncelikli olarak kitlelerin gerçekleri görmesine engel olmuşlardır. ancak durum sadece gerçeklerin gizlenmesiyle sınırlı kalmamıştır. gerçeklerin gizlenmesinin yanı sıra manipule edilmesi de devlet ideolojisinin yayılmasında önemli bir etkendir. nitekim hepimiz 11 haziran 2013 taksim'e polis müdahalesi sırasında oynanan tiyatroyu nerdeyse bütün kanalların canlı yayında vermesi sayesinde izlemedik mi? o güne kadar bütün polis şiddetini, eylemcilerin barışçıl eylemlerini görmezden gelen medya, o gün nasıl da tam taçhizat bu tiyatroyu beklemiş ve anbean göstermişti. belki böyle mecralardaki bir çok insan bunun başarısız bir tiyatro gösterisi olduğunu düşündü ama ya anadolu'nun diğer şehirlerinde olayları sadece televizyondan izleyen insanlar "vay şerefsizler polise molotof atıyorlar" demiyor mu? işte bu noktada devletin yaymaya çalıştığı ideoloji medya sayesinde insanlara sirayet etmektedir maalesef.

    burda anmadan geçmek istemeyeceğim bir başka örnek de başbakanın bir konuşmasının ardından 7 gazetenin aynı manşeti atmasıdır. medyanın devlet ideolojisini yaymada etkin bir araç olarak kullanılmasına kitabi bir örnektir bence. burdan da anlıyoruz ki yandaş medya diye tanımlanan şey, devletin dilini kullanarak devlet ideolojisinin geniş kitlelere empoze edilmesine hizmet etmektedir. ve böylece devlet yaymak istediği ideolojiyi poitik bilinci olmayan sıradan yurdum insanına empoze etmeyi başarmaktadır.
  • marks’ın altyapı üstyapı bağlamında ideoloji kavramına yaklaşımını ve analizini yeni bir bakış açısıyla yeniden yorumlayan althusser, altyapı üstyapı arasındaki ilişkide bir karşılıklılık olduğunu ifade eder. bireylerin sahip oldukları gerçek varoluş koşulları ile hayali ilişkilerinin bir temsil alanı olarak ideolojinin sürekliliğe sahip bir maddi varoluşunun niteliğini analiz etmektedir. bu maddi varoluşun da devletin aygıtları ve pratikleri içerisinde yeniden belirlendiğini savunmaktadır. insanları "özneler" olarak konumlandıran ideolojidir. dolayısıyla toplumsal yaşam birbirine eklemlenen bütünlüklü yapılardan oluşur. birbirinde ayrımlaştırılamayan bu yapılar aynı zamanda ideolojinin biçimlenmesine yardımcı olurken kendi niteliklerini de değiştirip dönüştürürler.

    althusser’in özgün yaklaşımı devletin ideolojik aygıtları ve devletin bası aygıtları olarak kategorilendirilir. bu yaklaşım en temel anlamıyla gramsci’nin rıza ve baskı arasındaki ilişkinin çözümlemesine dayanır. ideolojinin varlık alanı kendisini yeniden üretebildiği alanlarda mümkündür. egemen sınıfın sahip olduğu ideolojiyi toplumsal maddi yaşama taşıyabilmesi için bazı kurumlara ihtiyacı bulunmaktadır. bu kurumların ve bu kurumlara ait pratiklerin içerisinde ideoloji kaçınılmaz olarak varolur. özellikle kapitalizmin gelişmesiyle birlikte devletin ideolojik aygıtları üretimi toplumsal ilişkilerin varlık alanı olarak yeniden biçimlendirir. ideoloji bu sayede kurumların bütünlüğüne eklemlenerek devletin ideolojik aygıtları olarak üretimi yeniden üretmektir.

    althusser marks’ı yeniden yorumlarken ilk çıkış noktalarından biri olan üretim, sadece üretim çözümlemelerinin yeterli olmayacağı yeniden üretimi anlamanın zorunluluğunu ve toplumsal yapının süreç içerisinde kendini yeniden üretmek için kullandığı biçimi anlamanın önemini ortaya koyar. althusser’in yoğunlaştığı üretim ilişkileri yeniden üretim anlatımıyla önem kazanırken devletin ideolojik aygıtları ile devletin baskı aygıtları arasında bir ayrımı da biçimlendirir.

    bütün ideolojik formların mevcut egemen sistemin yeniden üretimi için varoluşu, ideolojinin toplumsal sistemi de yeniden üretmesine neden olur. devletin ideolojik aygıtları ile devletin baskı aygıtları arasındaki farklılık da toplumsal sistemin yeniden üretilmesi sürecinde daha anlaşılır bir forma bürünür. marks’ın teorisi hükümeti, orduyu, polisi, mahkemeleri, yönetimi vb. devletin baskı aygıtları olarak görürken eğitimi, aileyi, medyayı, sanatı vb. devletin ideolojik aygıtları olarak konumlandırırı. devletin baskı aygıtları maddi bir güç, zor kullanarak ilerleyip güçlenirken, devletin ideolojik aygıtları ideolojiyi kullanarak ilerler. devletin baskı aygıtlarında güç ve baskı ön plandayken ideoloji ikinci planda kalır. bu süreçten farklı olarak devletin ideolojik aygıtlarında ideoloji birincil önemdeyken zor ve baskı arka plandadır.

    althusser ideolojinin kaynağının ne olduğu sorunsalını, toplumsal biçimler içerisinde düzenlenen üretim, üretim biçimleri, nitelikleri, ilişkileri ile bu bütünlük kapsamındaki toplumsal sınıf mücadelesi bağlamında ele alır. bu çıkarım aynı zamanda ideolojinin ideoloji dışında bulunduğunu da kanıtlar niteliktedir. althusser bu bağlamda ideoloji için iki tez ortaya atar. birinci tezi, ideolojinin bireylerin varoluşlarıyla aralarındaki imgesel ilişkiyi betimlediği, ikincisi, ideolojinin varoluşunun maddi pratikleri kapsadığı noktasındadır. bu tez ideolojik aygıtların bütünlüğünün ideolojik egemenlik süreçleriyle nasıl geliştiğini de savlar. devletin baskı aygıtları ile devletin ideolojik aygıtlarının baskıyı ve ideolojiyi bir üretim mekanizması olarak konumlandırmaları, bireyin toplumsal yaşamdaki dönüşümüne de yol açar. ideolojinin aygıtlar arasındaki aktarımı bireylerin yeniden anlamlandırılmasını olanaklı kılarken yeni bir tanımlama ile karakterize edilmelerine neden olur.
  • aygıt yöneticisi'nin sık sık bu aygit daha hizli calisabilir diye motive ettiği aygıtlar bütünüdür.

    (bkz: bu aygıt düzgün çalışıyor)
  • türkiye özelinde ayrımı karmaşıklaşmış aygıtlardan biridir.

    althusser burjuva kapitalist iktidarın kendini yeniden üretmesi için gerekenleri anlatırken, iktidarı yekpare olarak algılamamakta belli bir ayrıma gitmekte.

    öncelikle marx'ın belirttiği üzere baskıcı devlet aygıtları olan kolluk kuvvetleri(fiziksel baskı) ve bürokrasidir(yasama ve içtihat aracılığıyla baskı). ikinci olarak tanımı genişletmekte ve mevzubahis ideolojik aygıtlardan bahsetmektedir, başlık içinde de güzelce örneklendirildiği üzere, medya, ulema, akademi vs. bu görevi üstlenmektedir. althusser bu aygıtların baskıcı aygıtlara nazaran monolitik değil aksine çoğulcu ve birbiriyle çelişen ancak buna rağmen burjuva iktidarını sağlamlaştırmak ve sömürücü üretimin devamlılığını sağlacak bireyleri üretmek üzere ortak olarak çalıştığından bahsetmektedir.

    burada bir parantez açmak gerekirse, ancak burada okuduğum murat belge'nin eleştirisinin biraz da olsa haksız olduğunu düşünüyorum. çünkü her ne kadar ortak bir amaç olsa da, ideolojik aygıtların ortak hareket eksikliğinden mütevellit "çoğul" olduğunun altını çizmektedir.

    üçüncü ve son bir nokta ise althusser'in state power olarak bahsettiği iktidar konusudur. iktidar devrimci herhangi bir güç tarafından elde edilmesine rağmen, ideolojik aygıtların yeni rejimi destekleyici varlığı olmadan iktidarın devamlılığı sağlanamamakta.

    bütün bu açıklamalar dahilinde karşımıza başka entrylerde de inceleyeceğim türkiye örneğinin çarpıklığı daha doğrusu giriftliği ortaya çıkıyor.

    örneğin, klasik olarak baskıcı devlet aygıtı olan askerin ideolojik devlet aygıtı görevini üstlenmiş olması ve bu mecrada mücadele etmesinin başka bir örneği var mı bilemiyorum. türkiye şartlarında asker ve askerlik müessesinin görevinin başından beri ideolojik olduğu zorunlu askerliğin sadece bedensel değil ideolojik de bir eğitim alanı olması ile örneklendirilmesi bir yana, ordunun darbe olasılığı dışında düşünce örgütleri ve akademik alana medya açıklamaları ile müdahale etmesi kategorileri iyice karmaşıklaştırıyor.

    80 den itibaren milli kültür raporları aracılığıyla bir güvenlik politikası nesnesi haline gelen kültür politikları ve tsk nın bilime müdahaleleri (bkz: #10949138) bir yandan olagelmiş öteki yandan da asker söylemleri ile sadece kemalizm'in değil "doğru bilim"in de ölçeği haline gelmiş bulunmakta.

    tekrardan belirteceğim 12 nisan 2007 konuşmasına atfen tsk nın bilime müdahalesi'nde bahsettiğim, milliyetçilik tanımı ve kültür politikası eksenindeki analizlerin "kötü bilim" ilan edilmesi tam da bunu bir göstergesidir. ideolojiden uzak dusunce sistemi söylemi de bunun son uzantısıdır.

    asker rejimin savunuculuğunu taraf olma söyleminin çok daha ötesine götürerek, bir yöntembilim tartışmasına girerek, kendi duruşunu evrensel doğru kategorisine çıkarmaktadır.

    bu retoriğin en güzel örneği yine yaşar büyükanıt'ın ilk açıklamasında geçen askerin medya notları açıklamasıdır. hatırlarsanız askerin akreditasyon kriterlerinin asker yanlısı veyahut asker karşıtı olma üzerinden belirlendiği öne sürülmüştü. genel kurmay başkanı ise konuşmasında akreditasyonu (yanlış hatırlamıyorsam hatta raporu) yalanlamamış (ki raporu sızdıran da raporun gerçekliğini tasdik edici şekilde askeri mahkemede yargılandı) aksine akreditasyonun tsk ile ilgili "doğru" ve güvenilir bilgi verenler ve yalan haber yapanlar ayrımı üzerinden verildiğini belirtmişti.

    burada ordu yine taraf olmanın doğallığını reddederek, nesnel bilgi düzeyindeki dertlerinden dem vurmuştu.

    sonuçta, bir devlet aygıtı olarak ordu, iktidara koruma adına güç kullanımını yavaş yavaş terkederek ideolojik devlet aygıtı olma yolunda açıklamaları ve davranışlarıyla hızlıca ilerlemektedir. kanımca bunun nedenleri tartışılmalıdır, ancak bu şekilde yine asıl dert edilmesi ve karşısında durulması gerekenin sermaye iktidar ilişkisi olduğu anlaşılacaktır diye düşünüyorum. aklıma gelen ilk ve en basit açıklamam bu baskıdan ideolojiye kayışın, pazarın devamlılığının sağlanması için gerekli olmasından kaynaklandığıdır. akp iktidarı büyük çapta pazarın rızası ve desteği sayesinde edindiği iktidarda, burjuva iktidarının bekası ve devamlılığı her zamankinden çok sağlanmış durumda ve bu da baskıcı aygıtlar ile iktidarın ortak hareket alanı bulduğu yegane ve en önemli nokta. (bkz: 1 mayıs 2007)
  • turkiye'de milli güvenlik kurulu genel sekreterligi tarafından 28 subat surecı basta olmak uzere kullanılan gazete,tv gibi aygıtlar.
    ayrıca sehit cenazeleri de derin devletin iktidarı degistirmek istediginde oyları mhp ye kanalize edip meclis aritmetigini degistirmek icin zaman zaman kullandıgı bu kategoriye dahil edebilecegimiz aygıtlardan sayılabilir.
  • televizyonlarda, günlük hayatta, şirket toplantılarında, mecliste kısacası her yerde, sanki sadece basit deyimlermiş gibi kullandığımız "allah korusun", "allah aşkına", "hayırlı olsun" v.b. din ile ilişkili terimler bu aygıtların en önemli öğelerinden biridir. bu öğeler sayesinde cihatçı öso ile yapılan ortaklık çoğunluk tarafından onay görmektedir. bu yüzdendir ki türkiye'de laiklik sönük kalmaya mahkumdur. bu yüzdendir ki bir dinin ibadet mekanı olan kiliseler çoğu yerleşim biriminde ahır olarak kullanılırken, günümüz iktidarı "camileri ahır yaptılar" diye oy toplayabilmektedir. herkesin kanıksadığı, en inatçı tanrı tanımazların bile kullandığı deyimler sanıldığı kadar masum değildir.
  • “bir kulübede bir saraydakinden farklı düşünülür.”

    marx

    burada marx, neredeyse kesin olarak, bireylerin algılarını belirleyenin onların toplumsal koşulları olduğunun altını çizmekte; ancak bununla çok ilgisi olduğu söylenebilinir bu durumun.

    dia, etkinliği ile; bir sosyal, sınıfsal konumdakine o konumda olmadığına dair düş gösterme durumu olarak ortaya konulabilinir.

    (bu durumun teorizasyonu ve kategorizasyonu elbette ki kavram olarak gene.)

    tam da bu noktada, bireylerin erişelebilirlik konumuna göre maruz kalacağı bu durum, bireyi içinde olduğu konumun aksi bir düşünce biçimi ile düşündürtme konumu olarak; buradaki sorunu yalın bir sivil toplum hegemonyası sorunu olmaktan çok farklı olarak, sınıfsal bir sorun olarak, sınıfların sınıf bilinçlerine dayatma getirmeyi öngörmekte ve bunu gerçekleştirmekte. burjuva yahut küçük-burjuva ve hatta bazen feodal tanımlanmasa da yarı-feodal sınıfsal görüşleri bile kişinin içselleştirmesine sunabilecek birşey olarak, sınıfların sınıf olarak hareketlerini, toplumsal ve tarihsel alanda kendi gerçekleştireceklerini oynamalarını engellemeyi getirmekte.

    bu eser miktardaki burjuva ideolojisinin gönderimi olarak, işçiyi, kitleyi bir anda olduğundan farklı olarak konumlandırara yeniden-üretiminin duraklamamasını getirmekte ve bu süreç içerisinde kapitalizmin ya da kapitalizmin çarpık türevlerinin yaşamını sağlamakta. zor ile ayakta kalmak durumunda olan bir alt-yapı ve ona bağlı üst-yapının geçirdiği sallantılar içerisinde kendisini korumak için zorun yetmeyeceğinin bilincinde olarak bulduğu bir "tarihin yazımı"nı duraklatma devre aracı ya da sistem için önemi açısından daha açıklayıcı bir deyiş ile "üretimdeki toplumsal formasyonların ve üretimin devamlılığı için kendi üretim koşullarını yeniden üretme zorunluluğu"nun yapılandırıcısı olarak burjuvazinin önceki yüzyılın ortalarından beri belirginleştirdiği bir sistemler bütünü olarak rol oynamakta başka bir deyiş ile.

    herşey ile alakalı olarak;

    (bkz: yeniden üretim)
hesabın var mı? giriş yap