• 10 derviş 1 kilime sığar ama 2 krala 1 ülke yetmez
  • derviş, bir kucak elma ile bayırlar aşan bir genç kıza rast gelmiş bozkır sıcağında.
    yorgunluktan al almış kızın yanakları.
    "nereye gidersin? ne doldurdun kucağına?" diye sormuş.
    uzak bir tarlayı işaret etmiş kız.
    "sevdigim çalısıyor orada. ona elma götürüyorum."
    kaç tane diye soruvermiş derviş baba. kız şaşkın;
    "insan sevdigine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?"
    usulca kırmış elindeki tespihi derviş!!
  • bir tasavvuf ehli şöyle demiş: "kanaatimce bu yolda kimse gidemez. yol, acılarla ve çilelerle kendi gelir"

    evet günümüz insanının gerçek manada bir tasavvuf yolcusu olması pek olası değildir. en fazla tasavvuf kültürü ile oyalanıp, o kültür etrafında sosyalleşip kendine bir hayat alanı açar.

    peki bu kötü bir şey mi?

    kötü değil elbet ama işin aslı bambaşka bir şey.

    tasavvuf yolu, ekseriyetle zannedildiği gibi çok zikirle veya yoğun ibadetlerle kat edilebilecek bir mesafe değildir.

    tasavvuf yolu, ölüm yoludur. boşuna dememiş yunus emre, "zehirle pişmiş aşı yemeye kimler gelir" diye.

    ölüm kolay iş değildir. nefs ölmemek için, "hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır" taktiğini kullanır. onun bir mevziini aldığınızda, hemen geride bir tane daha kurup direnişe devam eder.

    lakin,çoğunlukla buna bile gerek kalmaz çünkü nefs, sağ cenahtan yaklaşıp kendi taleplerini tasavvufi kılığa sokar ve paşa paşa lüks içinde yaşamaya devam eder.

    nefsin pes etmesi için çok çile çekmesi lazımdır. intihar eden bir kimseyi veya guantanamo'da işkenceyle çözülen el-kaide'ciyi düşünün..

    işte nefs o raddeye gelmeden pes etmez.

    böylesi bir yükü günümüz insanlarından kaldırabilecek kim vardır?

    o yüzden gerçek dervişler parmakla sayılıdır ve ekseriyetle kimlikleri gizlidir. diğerleri ise tasavvuf festivalinde eğlenen mukallitlerdir.

    yine aynı sebepten dolayı, kurumsal tarikatlar, ne kadar iyi niyetli olunursa olunsun, zaman içinde dejenere olmaya ve bir çıkar grubuna dönüşmeye meyyaldırlar. sahteler ise zaten bahis dışı.
  • "derviş olan kişiler deli olagan olur
    aşk nedir bilmeyenler âna gülegan olur
    gülme sakın sen âna iyi değildir sana
    derviş neye gülerse başa gelegan olur
    derviş yunus sen dahi incitme dervişleri
    dervişlerin duası kabul olagan olur"
  • üstün zekalı, çelik iradeli, matrix'den çıkmayı başarmış insanlar.
    biz ise içinde çırpınıp duruyoruz...biraz kırmızı biraz mavi haptan...
  • küfüre karşı dilsiz, şiddete karşı elsizdirler.
  • aşk dışında başka bir amaca hizme etmeyen ve sevgili dışında başka bir otorite tanımayan insan.
  • gerek redifli bir niyâzî-i mısrî gazeli:

    derviş olan âşık gerek yolunda hem sadık gerek
    bağrı anın yanık gerek can gözleri açık gerek

    alçaktan alçak yürüye toprak içinde çürüye
    aşk ateşinde eriye altın gibi sızmak gerek

    zikr-i hakk'a meşgul ola, yana yana tâ kül ola
    her kim diler makbul ola tevhide boyanmak gerek

    eyven kişi yol alamaz maksudunu tez bulamaz
    yoğ olmayan var olamaz varını dağıtmak gerek

    dervişlerin en alçağı buğday içinde burçağı
    bu mısrî gibi balçığı her bir ayak basmak gerek
  • kimliklerden bir kimlik. her kimlik tehlikelidir. o yüzden, kişinin gözü dervişlikte değil, elan kâmilleri bulmakta, onlarla yaşamakta olsun. yunus emremiz yine kısa ve öz anlatmış:

    doğruya varmayınca,
    mürşide ermeyince,
    hakk nasib etmeyince,
    sen derviş olamazsın

    mısraların sırası çok önemli, dikkat edelim. doğruya varmak dediği ilk durak, aa allah hakikaten varmış, durağı. bu durakta insan eğleşebilir, kendi kendine gelin güvey olabilir; aşk, iman, takva vb. zannıyla ömrünün sonuna dek yaşayabilir. ikinci durak, mürşide erme durağı. bu durağa varan kişi, önceki durağından tövbe eder, bakar ki işler zannettiği gibi değil. hakk nasip etmeyince; işte mevzunun nirengi noktası. önce doğruya varacak insan, sonra mürşide erecek, çalışacak, gayret edecek, emirlere yasaklara riayet edecek, sabredecek, sabredecek ki hakk'ın lütfu erişsin. "dilediğine verir." demek oluyor ki, vermeye de bilir. tevekkülün hakikati... müridin biri, rüyasında mürşidini cehennemde görmüş. kalbi bozulmuş. mürşidi kalbine nazar edince, "evladım, biz onu 40 senedir biliyoruz. allah bu, ister cehenneme atar, ister cennetine koyar. sen yaptığını allah için yapmaya devam et." demiş. hülasa, dervişlik bu üç ana (ve sayısız ara) duraktan sonra. yani, dervişlik dahil tüm kimliklerin bir öneminin kalmadığı yerden sonra... değil mi ki, bir şeyin aslı, onun zannı ortadan kalktığı zaman ortaya çıka...

    "pâdişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş
    hepisinden eyice bir veliye bende olmak imiş." yavuz sultan selim
  • farsça bir kelime olmakla birlikte bütün müslüman milletlerin dillerine girmiş olan derviş, esas itibariyle "muhtaç, yoksul ve dilenci" anlamlarına gelirse de geniş bir coğrafyada uzun süre kullanılması sebebiyle değişik manalar kazanmıştır.

    1- kelime eski farsça'da (avesta) dri-göş, deryöş ve drigu, orta farsça'da (pehlevîce) driyöş; yeni farsça'da derviş şeklinde kullanılmıştır.
    2-derviş kelimesinin hangi kökten geldiği kesin olarak bilinmediğinden bu konuda birçok görüş ileri sürülmüştür. bir görüşe göre kelime "kapı önü" anlamına gelen der-pîşten gelmiştir. sık sık kapıların önlerinde göründükleri için dilencilere bu ad verilmiştir.
    3-diğer bir görüşe göre "asılmak" anlamındaki der-âvîh'ten mastarının şimdiki zaman kökü olan der-âviz kelimesinden elde edilmiştir. kapılara asıldıkları (âvîzende ez-der), kapıları tuttuklarından dilencilere derviş denilmiştir.
    4-başka bir görüşe göre ise kelimenin aslı, "aramak ve dilenmek" anlamındaki der-yûzîden masdarının şimdiki zaman kökü olan der-yûzdür. ancak dilencilikle ilgili olan yukarıdaki manaları sûfîlere yakıştırmak istemeyenler, bu kelimeyi "inci gibi" anlamına gelen dür-vîş şeklinde telaffuz etmeyi tercih etmişlerdir.
    5- derviş kelimesinin köküyle ilgili görüşler birtakım yakıştırmalar ihtiva etmekle birlikte kelimenin eskiden beri "yoksul ve dilenci" anlamında kullanılmış olduğu kesindir. bugün de kapı (der) ile ilgili bulunan deryûze ve deryûzegî kelimeleri farsça'da "dilenci" ve "dilencilik" anlamında kullanılmaktadır. derviş ve dervişi kelimeleri, erken bir dönemden itibaren zahidi ve zühdü, sûfîyi ve tasavvufu ifade etmek üzere arapçadaki fakir ve fakr kelimelerinin yerine kullanılmış, zamanla daha farklı ve daha geniş bir içerik kazanmıştır.
    kaynak (bkz: islam ansiklopedisi)
hesabın var mı? giriş yap