• yeryüzünde tanrı’nın kendisini evinde hissedebileceği bir yer biliyor musun adso? – william of beskerville
    (have you ever known a place where god would have felt at home? – william of beskerville)

    her şeyden büyük, üstün bir güce olan inanç, insanın varoluşundan itibaren her zaman olmuştur. çaresizliğin, en büyük zorlukların baş gösterdiği anlarda ise bu büyük güce daha çok ihtiyaç duyulmuştur. insan bencil ve menfaatçi bir yaratıktır. bireysel başarısı ve kurtuluşu için başkalarının üzerine basarak yükselmek, insanın doğasında vardır. bu yüzden toplumları yönetenler ve en tepede oturanlar eski çağlardan beri, insanlığın büyük bir güce olan çaresiz inancını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. bu strateji günümüzde de hala devam etmektedir. toplum idarecileri kendilerine hizmet eden insanları uyutacak ve bu insanların korku içinde itaat etmelerini sağlayacak faktörleri her zaman göz önünde tutmuşlardır.

    umberto eco’nun romanından uyarlanmış film, 1327 senesinde italya’nın kuzeyindeki benedictine abbey’de aniden başlayan esrarengiz ölümler hakkında. manastırdaki rahipler, ölümlerin sebebini new testament’ın son kitabı olan ve kıyametten bahseden book of revelation’a bağlayarak kıyametin yaklaştığını düşünüyorlar. ölümlerin sebebinin kesin olarak araştırılması için de, franciscan mezhebine mansup olan rahip, william of beskerville liderliğindeki önde gelen franciscan’lar manastırın olduğu köye çağrılıyor. franciscan mezhebi toplumda adaleti savunan, zengin ve varlıklı kişilerin fakirlere yardım etmesini isteyen bir mezhep. bu sebeple de varlıklı olan ve toplumun fakir tabakasını tamamen dışlamış, kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyerek dini, insanları korkutmak adına kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan ruhban sınıfı tarafından sevilmeyen bir mezhep.

    kusurlarından zevk alıp eğlenmek için basit insanları kullan
    (use vulgar persons, take pleasure from their defects)

    manastırdaki yerel rahiplerin ve baş rahibin istediği şey, rahip william’ın “manastırınıza şeytan musallat olmuş” diyerek kötü ruhları uzaklaştırmak adına iki tütsü yakması, bir de günah keçisi seçerek kötü kişiliği ile en göz önünde olan kişiyi hiçbir delile dayanmadan suçlu ilan ederek yakılmasına karar vermesi. bu basit ve gerçek dışı yöntemlerden nefret eden william, yaşadığı dönemde genel olarak benimsenmiş düşünce yapısının aksine, olaylara bilimsel yaklaşan, neden-sonuç ilişkisi ile analiz yapan, aristotle’u kendisine örnek almış bir kişilik. yardımcısı çaylak adso of melk ise daha hayatı yeni öğrenen bir genç. olaylara ustası william kadar detaylı bakamıyor. bu yüzden de olayların suçlusu olarak, kötü davranışları sebebiyle hemen köydeki çirkin kambur rahibi, salvatore’yi suçlu gösteriyor. fakat çoğu zaman en büyük kötülükler ne hissettiğini belli etmeyen insanlardan gelir.

    salvatore, dolcinites mezhebinden fakat eskiden kafir olduğu için kafirliğe dair bazı alışkanlıklarını terk edememiştir. dolcinites mezhebi de franciscan mezhebi gibi hz. isa’nın yoksulluğuna inanır ve yoksulları destekler. aralarındaki fark ise, franciscan’lar zenginlerin yoksullara yardım ederek toplumun ortalama bir seviyeye gelmesini isterken, dolcinites mezhebi toplumda yoksullar varsa herkesin yoksul olmasını ister ve bu uğurda zenginleri öldürebilir.

    william of beskerville rolünde sean connery'nin muhteşem bir oyunculuğu var. adso of melk rolündeki christian slater ise genç yaşına rağmen fena değil. ama adso’nun şaşırmalarını yakın plandan gösteren çok sahne var. bir noktadan sonra sıradan olabiliyor. bunun dışında mekan seçimi ve filmin atmosferi gerçekten de hikayenin yapısına uygun olarak kasvetli, karanlık ve rahatsız edici. tıpkı adso’nun william’a söylediği gibi oradan bir an önce gitmek istiyorsunuz. fakat filmin çekiciliği de william’ın adso’ya “buranın atmosferini düşünmek yerine, yaşanan esrarengiz olayı çözmenin keyfine varalım adso” dediği şekilde insanda merak uyandırıyor.

    kadın, erkeğin değerli ruhuna sahip olur. dedikleri gibi “ölümden daha acı olan şey kadındır” tanrı böylesine fena bir şeyi varlığa dönüştürürken kendisine bazı üstünlükler ve erdemler bahşetmiş olmalı değil mi? hayat aşksız ne kadar huzurlu, güvenli, sakin ve boş olurdu... – william of beskerville
    (woman takes possession of a man's precious soul. while ecclesiastics tells us: "more bitter than death is woman." of course, i don't have the benefit of your experience...but i find it difficult to convince myself that... god would have introduced such a foul being into creation... without endowing her with some virtues. hm? how peaceful life would be without love, adso. how safe... how tranquil...and how dull. – william of beskerville)

    romanın ve filmin adı köydeki fakir kızdan geliyor. fakirlikten kırılan ve manastırın dibindeki köyde yaşayan bu kız, yiyecek karşılığında birlikte olmak için bazıları tarafından gizlice manastıra alınıyor. bu kıza aşık olan adso ise ömrü boyunca bu kızı unutamıyor ve ismini de hiçbir zaman öğrenemiyor. bu yüzden eserin adı “gülün adı”.

    bu küçük aşk hikayesinin ana konuya olan etkisi ise ilk bakışta kendini hissetirmese ve ana konuya paralel bir yan hikaye olarak algılansa da, ana konuya direkt olarak etki eden bir anlamı var.

    --- spoiler ---

    william’ın araştırmayı derinleştirmesinden ve gerçeklere ulaşmasından huzursuzluk duyan manastırın baş rahibi, engizisyon mahkemesinin başkanı ve papa’nın yetkilendirdiği bernardo gui’yi çağırır ve william’dan daha fazla araştırma yapmamasını isteyerek görevini sonlandırır. bernardo ile william’ın geçmişten kalan bazı olaylar yüzünden birbirlerini sevmezler. engizisyon mahkemesinin, gösteri olsun diye günah keçileri seçip yakmayı değil gerçek adaleti sağlamaya çalıştığı dönemde william da bu mahkemenin başkanlığını yapmış. fakat incil’deki bazı yazıları çoğunluğun istemediği şekilde yorumladığı için gelen bir kişiyi beraat ettirdiği için bernardo tarafından papa’ya şikayet edilmiş, ardından da görevden alınarak hapse atılmış ve işkence görmüştür. tüm bunların ardından da zanlının suçlu olduğunu söylemek durumunda kalmıştır. bu acı tecrübelerin ardından william, bernardo ile takışmanın ve fikirlerine itiraz etmenin işkenceyle hatta ölümle sonuçlanacağını öğrenmiştir.

    köylü kızın yiyecek almak üzere salvatore’ye gittiği sırada salvatore, kafirlikten kalma alışkanlıklarından biri olan yumurtalardan put yapmaktadır. bu sırada da vereceği horoz karşılığında kıza sulanınca itişmeler olur ve devrilen şamdan yangın çıkarır. mekana askerler ile gelen bernardo gui’nin gördüğü puttan ve kızdan çıkaracağı sonuç bellidir. manastırdaki şeytan bu ikisidir. hemen işkence etmek üzere zindana gönderilirler. dolcinites mezhebinden olan ve salvatore’ye bakan başka bir rahip ise kütüphane görevlisi tarfından uyarılır. kütüphane görevlisi kendisine kambur rahibin işkence sırasında ikisinin de dolcinites olduklarını ve geçmişlerinde kafir olduklarını itiraf ettiği yalanını söyler. çünkü dikkatleri kütüphaneden uzaklaştırmanın ve cinayetlere sebep bulmanın tek yolu bir günah keçisi bulmaktır. kaçmaya çalışan diğer rahip yakalanarak tam da kütüphane görevlisinin istediği şey gerçekleşir. kaçmaya çalışan rahip, kız ve salvatore ile birlikte yargılanır.

    bernardo gui mahkeme sırasında cezayı verirken sorumluluğun paylaşılması için 2 din adamı seçer. ilki manastırın baş rahibi, diğeri ise tabii ki gıcıklık olsun diye seçtiği william’dır. william, manastırdaki ölümlerden sorumlu olmadıkları halde gösteri olsun diye bu üç kişinin cezalandırılmasına itiraz etmemesi gerektiğini bilir. çünkü itiraz ederse geçmişte yaşandığı gibi kafirleri destekelemek suçundan kendisi de yargılanacak ve işkence görecektir. işte bu noktada sevdiği kızın suçsuz olduğu halde öldürülecek olmasına dayanamayan adso’nun william’a mahkemeden önceki gece yaptığı konuşma çok önemli. william’a, söz konusu kitaplar, yazarlar olduğu zaman hiçbir sözünü esirgemeyen ve onları savunan william’ın, iş gerçekten şu anda yaşayan insanlara gelince neden sözünü esirgediğini ve onları savunmadığını sorar. yönetimin kafirleri savunmaya karşı verdiği cezalar açık olduğu için böyle bir şey yapamayacağını söylese de mahkeme anında fikri sorulunca dayanamayıp 3 kişinin de ölümlerden sorumlu olmadığına inandığını söyler. bu durumda bernardo gui, idamlardan sonra william’ı papa’nın yanına beraberinde götürerek orada yargılanacağını söyler.

    --- spoiler ---

    hikayedeki bu noktada genç ama tecrübesiz adso’nun aşk ve sevgi sayesinde kazandığı cesareti, bilge ve tecrübeli ama otokontrolü yüksek william’a aşıladığı ana tanık oluyoruz. bu yüzden adso’nun kıza duyduğu sevgi burada önemli.

    gülmek korkuyu öldürür ve korku olmadan inanç olmaz. şeytan korkusu olmadığı için de tanrı’ya ihtiyaç kalmaz. – jorge de burgos
    (laughter kills fear and without fear, there can't be any faith. because without fear of the devil, there is no more need of god. – jorge de burgos)

    --- spoiler ---

    ölümlerin sebebi ise aristotle’un yazmış olduğu, dini ve tanrı’yı mizahi şekilde eleştiren kitabının yunancadan yapılmış çevirisi. bu çevirinin okunmasını istemeyen manastır, kitabı 3 kişiden başka kimsenin giremediği labirent şeklinde bir kütüphanede saklıyor. tabii ki bu kütüphanede saklanan tek kitap aristotle’un çevirisi değil. insan anatomisi, sevgi ve aşk, astronomi, mizah hakkında binlerce el yazısı kitap bu kütüphanede saklanıyor. kadının doğumunu anlatan çizimlerin olduğu kitaplar var. kitaplar içerisinde en tehlikeli ve insanı dinden çıkaracak kitabın aristotle’un mizah kitabı olduğunu düşünen din adamları, kitaptaki her sayfanın köşesine öldürücü bir madde olan arsenik sürüyorlar. böylece kitabı okuyan kişi sayfaları çevirirken aldığı arsenik yüzünden bir süre sonra zehirlenerek ölüyor. bu kitabın ve diğer tüm kitapların saklanma sebebi ise çok basit: william ile kitapların saklanması emrini veren manastırdaki en yaşlı rahibin, jorge de burgos’un final sahnesindeki diyaloğuna göz atalım.

    - bu kitap neden seni bu kadar korkutuyor?
    (why does this one fill you with such fear?)
    - çünkü aristo tarafından yazılmış.
    (because it's by aristotle)
    - peki gülmenin nesi bu kadar tehlikeli?
    (but what is so alarming about laughter?)
    - gülmek korkuyu öldürür ve korku olmadan inanç olmaz. şeytan korkusu olmadığı için de tanrı’ya ihtiyaç kalmaz.
    (laughter kills fear and without fear, there can't be any faith. because without fear of the devil, there is no more need of god)
    - ama bu kitabı yok ederek insanların gülmesini engelleyemezsin.
    (but you will not eliminate laughter by eliminating that book)
    - hayır, kesinlikle engelleyemem. gülmek insanın doğasında olan bir olgu olarak her zaman kalacak. fakat ya bu kitap yüzünden insanlar her şeye gülmelerine izin olduğunu sanmaya başlarlarsa? tanrı’ya gülebilir miyiz? bu durumda dünya bir kaosa sürüklenirdi.
    (no, to be sure. laughter will remain the common man's recreation. but what would happen if, because of this book, learned men work to pronounce it permissible to laugh at everything? can we laugh at god? the world would relapse into chaos)

    --- spoiler ---

    korkulan şey, insanların dine olan inançlarının yitirilmesinden çok daha ötesinde. vatikan, dini sorgulayan insanların kiliseyi ve papa’yı sorgulamaya başlamasından korkuyor. bu yüzden de tanrı’yı ve dini kendi önlerine koruyucu bir duvar olarak örmüşler ve insanların dine inanmalarını korku yoluyla, bilimsel kitapları saklamak, imha etmek yoluyla sağlamaya çalışıyorlar. tanrı kendisine bilinçsiz bir şekilde körü körüne inanılmasını isteseydi insanı da o şekilde yaratırdı. insanların yapması gereken, başkaları tarafından uyutulmaya izin vermemeleri ve akıllarını kullanarak istedikler şeye inanmaları, bu inanç ve düşünce özgürlüğü için de savaşmalarıdır.

    filmle ilgili ilginç bilgiler:

    --- spoiler ---

    • william’ın gizli kütüphanedeyken bulunca çok sevindiği kitabın yazarı olan “umberto of bologna”, umberto eco’ya bir gönderme. romanın yazarı olan umberto eco bologna üniversitesi’nden mezun.
    • filmin çekildiği sırada adso rolündeki christian slater 17, aşık olduğu kız valentina vargas ise 22 yaşındaydı. ayrıca bu kız filmde görünen tek kadın.
    • manastıdaki en yaşlı ispanyol rahip jorge de burgos, umberto eco’nun arjantinli yazar jorge luis borges’a bir göndermesidir. filmdeki karakter gibi kendisi de kör olan jorge luis borge, umberto eco’nun romanının ilham kaynağı olan the library of babel’ın yazarıdır.
    • yönetmen jean-jacques annaud, william of baskerville rolü için sean connery’nin oynamasına istekli değildi. rol için teklif götürülen aktörler şunlardı: michael caine, albert finney, richard harris, ian mckellen, roy scheider, jack nicholson, paul newman, marlon brando, robert de niro, donald sutherland, max von sydow, yves montand, vittorio gassman ve frederic forrest.
    • jean-jacques annaud rol için sean connery’yi seçtiğinde columbia pictures filmi finanse etmeyi reddetmişti ve sean connery de kariyerinin düşük noktalarındaydı.
    • kambur rahip salvatore için ron perlman’dan önce düşünülen aktör, düşük bütçeli popüler italyan filmlerinde oynayan ve esnek yüz mimikleriyle tanınmış komedi oyuncusu franco franchi’ydi. franco franchi uluslar arası ün yapma fırsatını yakalayabileceği bu filmde oynamayı reddetti çünkü komedyen imajına sadık kalmak istiyordu.
    • bernardo gui’nin korumaları isviçre almancası konuşuyorlar. o dönemlerde isviçre askerlerinde yaygın olan şekilde paralı asker olarak sınır dışı hizmet veriyorlar.
    • birçok kapalı mekan çekimi rhine yakınlarındaki eberbach manastırı’nda gerçekleşti.
    • filmde oynaması düşünülen bazı aktörler: john huston (jorge), jack palance (malachia), adolfo celi veya philippe noiret (the abbott), jean rochefort (bernardo gui) ve michel galabru (remigio).
    • robert de niro, william rolü için seçmelere katıldı ama de niro filmde bernardo gui ile william arasında bir kılıç düellosu sahnesi istediği için jean-jacques annaud kendisinden vazgeçti.
    • filmin dvd’sinde bulunan röportajda yönetmen jean-jacques annaud, adso rolündeki 15 yaşındaki christian slater’dan, filmde aşık olacağı kızın seçmelerinde, aday 3 kız ile birlikte rolünü yapması istediğini söylüyor. ilk gün, filmde oynayan valentina vargas ile, ikinci gün ise diğer iki kız ile deneme yapılıyor. fakat ikinci günün akşamında christian slater, annesi mary jo slater’ı yönetmen ile konuşması için gönderiyor. annesi yönetmene, oğlunun 22 yaşındaki valentina vargas’a resmen vurulduğunu ve diğer iki kız ile filmde oynamasının söz konusu bile olamayacağını söylediğini iletiyor. annaud ise christian’ın bu isteğini seve seve onaylıyor.
    • filmin hazırlığı 5 yıl sürdü ve çıktığı sene fransa’da 4. büyük hasılat elde eden film oldu.
    • jean-jacques annaud oyuncuları seçerken bulabildiği en çirkin aktörleri seçtiğini, çünkü karakterlerin büyüdüğü köydeki erkekler kadar gerçekçi görünmesini istediğini kabul ediyor. köyünü ziyaret ettiğinde köydeki bazı erkekler “oynayan aktörler kadar çirkin miyiz biz gerçekten de?” diye sormuşlar, “evet” diye cevaplamış.
    • jorges de burgos rolündeki feodor chaliapin jr., rus opera efsanesi feodor chaliapin sr.’ın oğlu. jean-jacques annaud’nun, ilk başlarda onun hakkında bazı endişeleri vardı. rol icabı takması gereken ve sürekli olarak gözünü yaşartan lenslere, soğuk ve rutubetli set ortamına itiraz etmeden çalışması ve yangın sahnelerinde dublör kullanmadan oynaması jean-jacques annaud’nun bütün kaygılarını boşa çıkardı.
    • yönetmene göre filmdeki kullanmak istediği türde yazılmış parşömenler, el yazmaları ve kitaplar sadece italya, veneto’daki abbey of praglia on padue’de bulunuyordu. o zamanlar tek bir sayfayı yazmak 6 ay ile 1 sene arasında sürüyordu.
    • eberbach manastırı’ndaki çekimler sırasında, filmde kullanılan kitapları ve el yazmalarını koruması için alman polisi sette görevlendirilmişti. tüm bu sıkı güvenliğe rağmen bir giriş sayfası çalındı. filmde kayıp rahibin masasında duran ve büyük b harfiyle başlayan sayfaydı. filmde çekilen sahne ise bu hırsızlık olayından bir sene sonra, filmin çıkmasından 2 hafta önce çekildi. çünkü sayfanın kopyasını yaratman yaklaşık bir sene kadar sürdü.
    • filmdeki yer altı mezarlığı halka kapalı ve çalışanlarının filme katıldığı küçük bir restorana ait. sahnenin çekimi roma’da planlanmıştı ama çekime izin verilmedi.
    • michel pastoureau filmde kullanılan domuzların pembe olmaması gerektiğini söyleyince başka domuz bulacak zaman olmadığı için domuzlar siyaha boyandı.
    • sean connery james bond rolüyle meşhur olmuştur. bu filmde birlikte oynadığı michael londsdale, roger moore’un oynadığı bond filmi moonraker’da kötü adamı canlandırdı.
    • bernardo gui hikayenin yaşandığı tarihte gerçekten yaşamış bir engizisyon soruşturmacısı. filmdeki bernardo gui, iş disiplini çok yüksek birisidir. 15 yıllık çalışma süresi boyunca 900 civarında insana hüküm vermiş, 42’sini de ölümle cezalandırmıştır. gerçek bernardo gui ise filmdeki gibi ölmemiştir. filmin geçtiği zamandan 4 yıl sonra laroux kalesinde ölmüştür.
    • jorge de burgos’nun kütüphanede yanarak öldüğü sahnede rolü oynayan feodor chaliapin jr. neredeyse gerçekten ölüyordu. jean-jacques annaud sahne çekilmeden önce sete vardığında, set ekibi bu sahnenin çekileceğini bilmiyordu, dolayısıyla hazırlıksız yakalanmışlardı. acele bir şekilde hazırlıklar yapıldı. bu nedenle de düzgün olarak yapılması gereken bazı güvenlik önlemleri atlandı. çekim sırasında odanın tavanı çöktü ve yanan bir meşe parçası chaliapin’in üzerine düştü. chapialin yere düştü ve kafasında yara oldu. bu sahne filmde görülen sahnenin aynısıdır. kazadan sonra “81 yaşındayım, nasıl olsa yakında öleceğim. çekim iyi oldu mu bari?” diye sormuş.
    • kütüphane yangınında william’ın adso’ya gitmesini söylediği sahnede sean connery gerçekten alevlere yakalandı ve jean-jacques annaud’nun üzerine atlayarak yere yatırması ve yerde yuvarlaması sonucu kurtuldu.

    --- spoiler ---

    75/100
  • önce;

    (bkz: #22913717)

    şadan karadeniz tarafından çevrilen bir kopyasını nihayet bu gün bitirebildim ve hemen akabinde bu filmi seyrettim. filmin konusu, daha önce de bahsedildiği üzere bir manastırda geçen esrarengiz ölümler üzerine. ancak ne yalan söyleyeyim, senaryonun kitaba uyumu bende hayal kırıklığı yarattı. "hade leyn, sen ne anlarsın" diyecek arkadaşlar bi soluklansınlar ve okumaya devam etsinler.

    (bkz: #20428745) burada da anlatıldığı üzere bir kitabı sinema filmi olarak çekebilmek için yalnızca 120* dakikanızın olması, roman ile çekilen film arasında fark oluşmasının en büyük nedenidir. çoğu ayrıntıya bu sebepten dolayı girilemez olaylar hızlı bir şekilde anlatılmaya çalışılır. üstelik bu filmin bağlı olduğu romanda geçen betimlemeler, diyaloglar, karakterlerin kafalarında canlandırdıkları fantastik öğeler için -ki film 1986 yapımıdır ve teknoloji o dönemde şimdiki gibi değildi- çok fazla emek ve para harcamak gerekir. filmin çekildiği yer ve mevsim itibarıyle çekimleri uzatmak da pek mümkün görünmüyor. buz gibi bir havada ayağında sandaletlerle dolaşan insanların buna katlanabilmeleri için karşılığında ya çok para almış olması, ya çok sabırlı olması ya da sinema denilen sanata tam anlamıyla gönül vermiş olmaları gerekir. tüm bunları yapmış olsanız bile romana birebir sadık kalamazsınız. dizi olarak çekilmiş olsa kitaba daha uygun hale getirilebilir belki ama o zaman da sinema filmi kategorisine girmez.

    bunun dışında oldukça kaliteli bir film. mekanlar, dekorlar, ışıklandırma, ses efektleri ve tabi ki oyunculuklar mükemmel. klişe bir sona sahip olsa da, melk'li adso'nun kız için yapmış olduğu yürekten dua insana bir defa daha tanrı'ya inanmak gerektiğini gösterir nitelikte. ister müslüman olun ister hristiyan, duaların gücü (kitapta denildiği gibi) yadsınamaz.

    farklar;

    --- spoiler ---

    - kitabın ilk bölümünde (biraz da okuyucuyu şaşırtmak, ilgi çekmek amacıyla) kaçan bir attan bahsedilirken, filmde ise bunun yerine tuvalet konusu işlenmiş.

    - labirentte kaybolan adso, kitaba göre william tarafından yarı baygın halde bulunması gerekirken, filmde giysisinin ipini sökerek william'ı buluyor.(detaya girmiyorum, heyecanı kaçmasın)

    - kilerci, kız ve salvatore için düzenlenen tören, kitapta farklı bir şekilde anlatılıyor. tekrar yargılanmak üzere götürülüyorlar vs, vs.

    - filmde bernardo gui'nin hazin sonuna kitapta hiç yer verilmemiş.

    - kitapta çalınan gözlükler için bahsi geçen yenisini yapma, demirci ile yaşanan diyaloglar ve bunun gibi ayrıntılara filmde hiç girilmemiş.

    --- spoiler ---

    bunlar gibi birçok ayrıntıya ne yazık ki yukarıda bahsedilen nedenlerden ötürü filmde yer verilmemiş. tüm bunlara rağmen seyredilmesi gereken bir film. ancak önce filmi seyredip daha sonra kitabını okumak daha mantıklı geliyor.
  • umberto eco'nun "gülün adı" romanının filme uyarlaması. orta çağ buhranını iyi yaşatıyor film. kadının erkeğin ruhunu çalma tehditi olarak görülmesi, korkuyla inancı yönlendirme olgusu üzerinden dönemle empati kurmak adına faydalı.

    --- spoiler ---

    çok bilgelikte çok acı vardır ve bilgisini artıran acısını da artırır.
    --- spoiler ---
  • sean connery'nin başrolünde oynadığı, harikulade bir sevişme sahnesi barındıran 86' yapımı christian slater'in en genç hallerinden birisine tanık olabileceğimiz çok başarılı bir film.
    vatikan, engizisyon, batıl inanç ve kilisenin bağmaz görüşlerini eleştiren,hatta karşı gelen ve bu yüzden işkencelere uğrayan eski engizisyon yargıcı yeni dedektif gibi birinin çözmeye çalıştığı olaylar olaylar.. filmin altmetni çok sağlam. oldukça başaralı ve izlenmesi gereken bir film.

    --- spoiler ---

    bizim veletle kızın sevişme sahnesi şahane, izlediğim en kıral sevişme sahnelerinden birisi.

    --- spoiler ---
  • olabildiğince kitaba sadık kalan bir film ve böyle olması iyi bir şey. olayların geçtiği yıl 1327 ve o dönemin insanları, kilisesi, yaşam şartları vs. gayet güzel yansıtılmış. ayrıca kitapta yer alan tanrıbilimsel ve felsefi konular ile tartışmaların filmde daha az bulunması tempo açısından iyi olmuş. oyunculuk açısından da başarılı bir film, rol alan herkes iyi iş çıkarmış. sonu ve suçlu(veya suçluları) tahmin etmek kitaptakinden daha zor, ki bu da ayrı bir artı bana göre. sonuç olarak notum 10 üzerinden 7. tarihi filmlere ve detektiflik-gizem filmlerine ilgi duyanlara öneririm. keyifle izleyin.

    filmle ilgili birkaç ilginç bilgi:

    -kitapta ve filmde gösterildiği gibi el işi kitap yapma geleneği günümüzde sadece padua'daki praglia manastırında devam etmektedir. tek bir sayfa yapmak altı ay ile bir yıl arasında bir süre alır.

    -film abd'de gişe hasılatı bakımından sadece 7.2 milyon dolar ile başarısız olmuştur. ancak, avrupada gayet başarılı olmuştur. (dünya çapında gişe hasılatı 77 milyon dolar)

    -filmin çekileceği yıllarda sean connery'nin kariyeri o kadar kötü bir noktadaydı ki prodüksiyon şirketi sean connery'nin başrolde yer almasını isteyen yönetmeni finanse etmek istememiş.

    -filmin hazırlık süreci 5 yıl sürmüş.

    -başrol için robert de niro da seçmelere katılmış fakat başrolün bir kılıç düellosunda yer alması konusundaki ısrarları yüzünden seçilmemiş.
  • --- spoiler ---

    ... jorge iblisçe bir şey yaptı; çünkü gerçeğini öylesine kösnül bir biçimde seviyordu ki, yalanı ortadan kaldırmak için her şeyi göze aldı. jorge aristo’nun ikinci kitabından korkuyordu; çünkü o kitap, belki de gerçekten, kölesi olmayalım diye tüm gerçeklerin yüzünü nasıl değiştirebileceğimizi öğretiyordu. belki de insanları sevenlerin görevi, onları gerçeklere güldürmektir; gerçeği güldürmektir, çünkü biricik gerçek, gerçeğe duyulan çılgınca tutkudan kendimizi kurtarmayı öğrenmektir (s.547).
    --- spoiler ---
  • "bir özel yetkili mahkemelere kılım bir de engizisyon mahkemelerine" temalı haykırışımın müsebbibi film. iç bayar ruh yorar kulunç ağrıtır boyun büker bel incitir. ağırlaştım, ah! hafifletici sebeplere ihtiyacım var rosalinda!
  • bu filmdeki ismi bilinmeyen gul rolunde valentina vargas sahanedir.filmde harikuladedir.kambur salvatore ise soyledigi sarki ilen sahane oyunculugu ile yasama sevinci programlarinin aranan ismi olmalidir.
  • salvatore rolunde ron perlman oynamıştır...
  • filmin verdiği hava inanılmaz başarılıdır, daha ilk dakikadan itibaren izleyiciyi içine alır! ortaçağ kilisesindeki bütün çarpıklıkları ve özellikle de ilim düşmanlığını göz önüne serer.

    filmin en dikkat çekici karakterlerinden biri salvatore'dir...gecelerini mezarlıklarda fare avı ile değerlendiren, hangi dilde konuştuğu pek anlaşılmayandır!
hesabın var mı? giriş yap