• yazılmış/çizilmiş en güzel çizgi roman serilerinden biridir. brezilyalı ikiz kardeşler fabio moon ve gabriel bá tarafından yaratılmış bu şaheser ölmeden önce okunması gereken 3-5 kitaptan biridir kanımca. vertigo tarafından yayınlanmış ve halihazırda cilt olarak edinmek pek mümkündür.
  • hem çizgi roman severlerin, hem de edebiyat severlerin kaçırmaması gereken bir eser.

    sanatsal niteliği olan çizgi romanlar bu özelliklerini ya çizimlerinden, ya edebi boyutlarından, ya da her ikisinin çizgi roman dışında yaratılamayacak benzersiz bir uyumundan alır - daytripper bu üç örnekten edebiyata çok yakın bir yerde duruyor. fabio moon ve gabriel ba'nın geldiği kültürü de düşündüğünüzde, beslenebilecekleri çok sağlam bir "edebiyat birikimi" olduğunu görmek zor değil.

    şu adresteki liste, hem daytripper'ı okumuş ve "bunun gibi daha fazla şey istiyorum ulan!" diye arayışlara girmiş çizgi roman okurları için; hem de "şimdi çizgi roman okunur mu ya, acaba neye benziyordur, tanıdığım kimi hatırlatabilir?" diye merak eden edebiyat severler için bir yol gösterici olabilir.

    tabi önemli olan tek gerçek bu eserin okunması gerektiğidir, orası ayrı konu.
  • gözlemlediğim kadarıyla çoğu zaman, özellikle türkiye'de, çizgiromanlar hemen okunan ve ardından bir kenara fırlatılan değeri oldukça az, hayatı kısa kitaplardır. ne kadar ironik ki bu çizgiromanlar için saatlerce kafa patlatılıyor, çizimler yapılıyor, yırtılıyor, not defterleri dolup taşıyor... kısacası bu kadar fazla emeğin karşılığı çok kısa bir zaman. genellikle bir saati bile bulmuyor bir çizgiromanı okumak. peki bir çizgiromanı değerli kılan ne?

    daytripper, türkçe ismiyle güngezgini, yukarıdaki tabuyu yıkacak cinsten bir kitap, başyapıt.
    şahsen bu çizgiromanda beni en çok etkileyen "aile" teması oldu. hayatımızdaki küçük anların bile ne kadar önemli olduğunu ve hayatın mucizelerden ibaret olduğunu anlatması çok hoş.

    --- spoiler ---

    "hayat bir kitap gibidir oğlum.
    ve her kitabın bir sonu vardır.
    o kitabı ne kadar seversen sev
    son sayfaya gelirsin
    ve kitap biter

    sonu olmayan bir kitap eksiktir
    ve kitabın sonuna vardığında
    yalnızca o son kelimeleri okuduğunda
    kitabın ne kadar iyi olduğunu anlarsın
    gerçek gibi"(218)

    sözlerine sahip kitap. ayrıca kitabın sonunda ortaya çıkan baba'nın bras'a yazdığı mektup da çok hoşuma gitti. tam metni şöyle:

    sevgili oğlum,
    bu mektubu şu an elinde tutuyorsun çünkü bugün hayatının en önemli günü. ilk çocuğun dünyaya gelmek üzere. bunun anlamı...o hayatı kurabilmek için verdiğin tümçabalar, tüm zaferlerin, tüm kazanımların sonunda öyle bir noktaya ulaştılar ki... artık hiçbiri sana ait değil.
    bu bebek hayatının yeni efendisi. varlığının yegane sebebi o. hayatını tamamen ona adayacaksın. kalbini ve ruhunu ona teslim edeceksin çünkü güçlü olmasını istiyorsun. tüm kararlarını sensiz alabilecek kadar cesur olmasını istiyorsun. böylece büyüdüğünde sana ihtiyacı olmayacak. çünkü biliyorsun ki günün birinde artık onun yanında olamayacaksın. ogünün geleceğini kabullenirsen ancak o zaman rahatlayacaksın ve hayatın tadını çıkarmaya başlayacaksın. işte büyük sır bu. mucize bu.
    hayatın artık sana ait değil.tıpkı doğduğun günden itibaren... benim hayatım gibi. bu mektubu seni tebrik etmek için yazıyorum...

    --- spoiler ---
  • yaşam ve ölüm döngüsü kadar gerçek, beklenmedik, sarsıcı, hem depresyonun eşiğine getiren hem de hayatın her anının kıymetini bilme uğraşına sokan çizgi roman. kolay mı peki hayatın her anının tadını çıkarmak? omuzlarında hayatını sürdürebilmek için gereken zorunlulukların yükü varken, çizgi romanın kahramanı bras gibi, çok yakında öleceğini bile bile bir yaz gecesinin tadını çıkarabilmek, ailenin her zaman seninle kalmayacağını bilmek, önlenemeyecek ölümleri şimdiden kabullenebilmek, sevdiğin tüm dostların ve hayatının aşkının aldığı her yeni nefese sevinmek, çünkü ölümün o çok sevdiği, beklenmedik hamlelerini bilmek... bu çizgi romanı bitirip kapağını kapattığınızda bütün bu karmaşık hisleri aynı anda hissediyorsunuz. hepimiz kendi hayatımızı ve sevdiklerimizin hayatını avuçlarımızda sımsıkı tuttuğumuza inandırıyoruz kendimizi. biz bırakmazsak, gitmez, gitmezler sanıyoruz. çok güzel avutuyoruz kendimizi, çok güzel meşgaleler ediniyoruz, yapay mutluluklar buluyoruz kendimize, ölüm gerçeğine, düşüncesine, mutlak sonumuza karşı. çok güzel unutuyoruz onu. unutmak zorundayız da...
    bras'ın her bölümün sonunda kendisi için tasarladığı ölümlerin hepsi acıtıcı şekilde gerçek, içlerinden birini seçerek hikayeyi kendimiz sonlandırabiliriz. çünkü "her gün birileri ölmeye devam ediyor ve devam edecek."
  • okuduğum en güzel çizgi romanlardan, hatta kitaplardan birisi. neyse ki çizgi düşler gibi bir yayınevi var da, böyle güzel vertigo klasiklerini kendi dilimizde okuyabiliyoruz.
  • çizgi romanın benim için ne ifade ettiğini düşünüyordum. yani neden çizgi roman okuyorum. en basitinden, benim için sinema ve kitap arasında bir yerde çizgi roman. kitap, sinema, bunlar sanat sayılıyor, peki çizgi roman? her roman, her film sanat eseri sayılamayacağı gibi her çizgi roman da sanat eseri değildir. day tripper ise bana şu ana kadar kendisini en çok sanat eseri gibi hissettiren çizgi roman oldu. bu çizgi romanın filmi ya da romanı okuyan insana aynı duyguları yaşatamaz. bir çizgi roman olarak sanat eseri sayılır day tripper. hiç düşünmezdim bir çizgi romanı bitirdikten sonra ağlama noktasına geleceğimi. ama anlattıkları, hissettirdikleri, gösterdikleri insanı öyle bir noktaya sürüklüyor ki, okuduktan sonra "bu da bitti" diyip kapağını kapatabileceğini sanmıyorum kimsenin.

    sanırım bu kadar güçlü olmasının sebebi çıktığı coğrafyayla konusunun tezatlığı. ölüm gibi kasvetli bir konuyu düşündüğümde aklıma soğuk iklimler geliyor. sanki ölüm, rus, alman ya da ingiliz edebiyatına ait olmalıymış gibi. anadolu'ya ya da avrupa'ya ait olmalıymış gibi geliyor. brezilya demek festival, deniz, kum, güneş demek. ölüm, insanı bu yüzden beklemediği yerden vuruyor. belki de yine o güzel coğrafyanın çektiği acıların arketipinin yansımasıdır çizgi romanı bu kadar güçlü yapan. o coğrafyaya özgü turuncu atmosfer öykünün arka planında sürekli. o atmosferin önünde olan üzücü olayları görmek, okumak insanı daha da etkiliyor belki.
  • (bkz: durduk yere adamı ağlatan çizgi romanlar)

    şu yukarıdaki kategoride ise, çok duygusal ve gerçekçi bi şekilde okuyucunun içine işleyen nadir kitaplardan.

    arkadaşı bitirmeden başka bişey yapmak istemiyosunuz, elinizden bırakamıyosunuz ki.

    "sonra bras uyandı ve anladı ki düşlediğin gelecek, seni her zaman o köşebaşında beklemiyor olabilir. hatta çoğunlukla senin düşlerindeki o gelecekten çok daha farklı olduğunu görürsün. buna hayat denir."

    ben kendisinden dersimi aldım, yeni öğrencilere başarılar dilerim..
  • çizgi romanların mutlaka süper kahramanlara ait bir dünya olmadığını gösterirken, hayatı ve ölümü büyülü bir gerçeklikle size sunan muhteşem sıfatını sonuna kadar hak eden bir çizgi roman. ve hayatımda okuduğum en iyi şeylerden biri mi? kesinlikle.
  • "hayat anlaşılması zor şeylerle doludur. daha da zor olanı ise onları kelimelere dökmektir" diyor bu mükemmel çizgi roman, ancak sıradan kahramanımız bras'ın hayatını, mükemmel çizimlerle öyle bir kaleme döküyor ki, artık yeni bir çizgi roman bakınırken insan, "acaba benzer bir şeyler bulabilecek miyim"umuduyla kendini sürekli çizgi romancıda* buluyor.

    süper kahramansız, süper güçsüz, kötü adamsız (ki bunları da ayrı severim) bir başyapıt.
  • yazar fabio moon'un kitabın sonundaki notundan:
    "...
    ve yaşadık.
    ve bazen, yaşadığımızı ispatlayabilmek için öldük."
hesabın var mı? giriş yap