• defoe dissenter adı verilen protestan mezhebi üyesiydi. dissenter üyeleri devletin resmi kilisesinin öğretilerine karşı duruşları ile dikkat çekerlerdi ve bir gün defoe gereğinden fazla dikkat çekmeyi başardı, ironiden anlamayan nesle aşina değildi defoe da siz sözlük yazarları gibi.

    anglikan kilisesine - ki kendisi devletin resmi kilisesi olur - karşı çıkan herkesin derhal öldürülmesi gerekliliğini ciddiyetli bir dille sebepleri sonuçları ile açıklayan bir yazı kaleme alır. ironiyi anlamayan dissenter üyeleri defoe'ya tepki gösterir daha sonra ise ironiyi anlayan anglikan kilisesi daha üst bir perdeden tepki gösterir defoe'ya. muhtemelen defoe bir sözlük yazarı olsa nickaltı en dolu yazar olurdu.

    defoe bu yazı ardından yakalandıktan sonra diğer dissenterlara ibret olsun diye, pillory cezasına çarptırılır.

    şöyle bir sahne düşünün. 17. yüzyılda sıradan bir gün kalabalık pazar yerinin ortasına toplanmış, başı ve elleri sabitlenmesi için ahşap bir düzeneğe hapsedilen kişi topluma teşhir ediliyor. ellerindeki çürük meyveleri kimi zaman taşları fırlatıyor kalabalık adamın üzerine arada düzeneğe bağlı adamın ellerini geçirdiği ahşaba güller bırakanlar da görülüyor, suçu herkes kabullenmiyor ve cezaya karşı kendi duruşunu sergiliyor.

    işte bu düzeneğin adı pillory'dir.

    ellerin ve kafanın sabitleme sebebi, suçlunun yüzünü saklamasının engellenmesidir, cezanın temel amacı teşhirdir. düzeneğin hemen yanında asılı bir bildiri olur, suçlunun neden ceza aldığına dair.

    17. yüzyıldan günümüze insanların ceza verme şekillerinin ve ceza karşısında tepkilerinin pek değişmediğini görüyoruz ekşi sözlükte gezinirken. dijital dünyanın pillory'si sözlük başlıklarıdır. pazar yerinde toplanan kalabalığı; öfkeyi, alayı, hüznü ve mutluluğu görürsünüz kişiler için açılan başlıkları altında. sözlükte cevap hakkı olmayan pek çok insan nickaltında yargılanır hemen her gün bir pillory kurulur ekşi sözlükte. bir müzisyen, bir doktor, bir çöpçü ya da bir politikacı olmanız fark etmez, bir sabah ansızın kendinizi bu dijital cezaya mahkum edilmiş bulabilirsiniz akışta gezerken.

    çürük meyveler, taşlar, güller ve geçen yüzlerce yıl. dijital dünyanın ortaçağını yaşıyoruz. tarih dijital olarak yeniden yazılıyor, ilerliyoruz, gelişiyoruz henüz sanal dünyada çok yeniyiz.

    tarih tekerrür ediyor_

    neyse efendin defoe diyorduk; ironiyi geç de olsa anlayan dissenterlar defoe'nun bağladığı tahtayı güllerle süsledi. dislike ve like'lara boğulan defoe'nun hayatı bu noktadan sonra değişmeye başladı. kırkını geçtiğinde hapisten çıktı ve ticaret arasında bulduğu boşluklarda hiciv dolu eserlerini yazmaya başladı tüm dünya ise onu robinson crusoe ile tanıdı.

    robinson crusoe ile ilgili başka bir başlıkta uzunca bir yazı yazmayı düşündüğüm için burada o konuya girme gibi bir düşüncem yok. böyledir işte efendim defoe'nun ilginç yazın hayatının sarsıcı başlangıcı. bir gül de ben bırakıyorum bağlı olduğu tahtaya ve bunu bir nickaltı olarak yazıyorum daniel defoe'ya.

    "eserleri ile dikkatimi çeken çok sevdiğim bir yazardır, takipteyim efendim."
  • insanlar hatalarini mutluyken degil ancak mutsuzken anlar. - daniel defoe
  • "iskoçya'da daniel defoe önceki gün sevgilisi ile birlikte normal şartlar altında yürüyerek ulaşılabilen cramond adası'na gitmişti. fakat bir süre sonra gel-git nedeniyle sular yükselince adada mahsur kaldılar. daniel defoe cep telefonuyla polisi arayıp yardım istedi. fakat adını vermekten çekindi. çünkü ismi, robinson crusoe romanının yazarı daniel defoe ile aynıydı. romanda robinson crusoe bir adada 28 yıl mahsur kaldıktan sonra kurtarılıyordu. ilk başta arayan kişiye inanmayan polisler daha sonra arayan çifti tekne ile kurtardı." --posta

    (bkz: ipliğin yere düşerken iğnenin deliğinden geçmesi)
  • james foe adlı bir kasabın oğludur. ama daniel, bu foe adına bir "de" ekleyip, soyadını defoe yapmış; elli yaşındayken de, sanki fransız asıllı soylu bir kişiymiş gibi "de"yi "foe"dan ayırarak, yazdıklarını ara sıra "de foe" diye imzalamıştır her nedense. çocukluğu ve ilk gençliği üzerine ayrıntılı bilgimiz yoktur. damadı henry baker'in deyimiyle defoe “to hide himself in mists” (kendini sisler içinde gizlemekten) ayrıca hoşlandığı için, daha sonraki yaşamının birçok yanı da karanlık kalmıştır. defoe bir süre okula gitmekle birlikte, düzenli bir eğitim görmemiştir. ama ayrıca yetenekli bir "autodidact" olduğu için, kendi kendini yetiştirmiş, beş altı yabancı dili okumasını öğrenmiş, en değişik konularda ayrıntılı bilgi edinmişti.

    genç yaşında evlenen defoe'nun yedi çocuğu oldu (nikâhdışı bir ilişkiden bir sekizincisini de peydahlamıştı). kendisini ve ailesini geçindirme çabası içinde, yapmadığı iş kalmadı. düşüncelerini ve öykülerini satmaya karar vermeden önce, çoraptan tutun şaraba kadar, istiridyeden tutun tuğlaya kadar, en değişik malları sattı. bir ara iç çamaşırı ve kumaş ticaretiyle uğraştı; bir ara bir çini fabrikası işletti. çoğunlukla başarısız kalan başka işlere de girişti.

    bir işadamı olarak kimi zaman çok para kazandı, kimi zaman iflas etti. yazdığı bütün şiirler gibi şiirsellikten tümüyle yoksun olan iki dizede dediği gibi:

    “değişken alınyazısını benim kadar bilmez hiç kimse,
    on üç kez zengin oldum, on üç kez yoksul.”

    yaşamının varlıklı dönemlerinde neler duyumsadığını pek bilmeyiz. ama defoe'nun yoksulluğun ne oldugunu çok yakından bildiği hiç kuşku götürmez. makalelerinden birinde, onda çok ender görülen neredeyse şiirsel diyebileceğimiz tümcelerle dile getirir yoksulların çektiklerini:

    “ve emekçiler ekmek uğruna her gün didinerek, güçlerini tüketirler. tükettikleri yaşama gücünü onlara yeniden verecek ekmeği yiyebilmek için de yaşarlar. böylece onların yaşamı, emekle ekmek arasında dertli bir gidiş geliştir her gün. ancak çalışmak için yaşarlar; yaşamak için de çalışırlar. insanı canından bezdiren bu yaşamın tek amacı, o günlük ekmek parasıdır; günlük ekmek parası da o yaşamın tek sonucudur sanki.”* * *

    (bkz: robinson crusoe/@gha)
  • anglikan kilisesinden ayrılanların öldürülmesi görüşünü savunan "the shortest way with the dissenters" adlı eseri, kilise tarafından önce ciddiye alınmış, sonradan bunun bir alay ve yergi olduğu anlaşılınca, kitap toplatılıp yakılmıştır. yazar para cezasına çarptırılmış ve bir dönem hapse girmiştir.
  • 1703'te basına uygulanan bir ceza şekli olan pilori ile cezalandırılmıştır. defoe, suçluların bağlanıp teşhir edildiği bu direkte bağlıyken halk tarafından alkışlanmıştır.
  • adalet kanunsuzlara zulüm gibi gelir diye bir laf etmiş adam.
  • osmanlı devleti için casusluk yaptığı iddia edilen yazar. ingiliz kültürünü eleştirdiği bazı mektupları, bilgi vermek amacıyla osmanlı'nın devlet adamlarına gönderirmiş.

    "insanlar hatalarını mutluyken değil ancak mutsuzken anlarlar."
  • dönemin ingiliz aristokratik geleneğine bağlı muhafazakar ve çoğunlukla üst sınıf torylerin zıttı olarak aristokratik değerleri gülünç bulan, milliyetçiliği eleştirip melezliği savunan, tanrı vergisine değil eğitime öğretime inanan bir whigdir kendisi. yani bir çeşit liberaldir. ancak aristokrasi karşıtlığına rağmen kendisini aristokrat gösterebilmek için soyadına eklediği de* eki de akıllarda soru işareti yaratmaktadır.

    iflah olmaz bir liberal olan defoe, ticaretin tanrısallığı adında bir deneme da yazmıştır. bu denemesinde biraz komik bir biçimde doğanın kapitalizmi emrettiğini anlatır.
    (bkz: the divinity of trade)

    aile kılavuzu kitabında, püriten yobazlığıyla aile kurumunu öve öve bitiremese dahi eninde sonunda ailenin bireysel gelişime engel olabileceğinden ve bu yüzden onu terk etmek gerektiğinden bahsederek liberalliğini tekrar kanıtlar.

    bu açıdan bakıldığında robinson crusoe bir kapitalistin ıslak rüyasıdır diyebiliriz. kitapta hammaddeden mamul ürüne kadar üretim süreçlerinin izini süreriz. robinson adaya çıkar çıkmaz harıl harıl çalışmaya ve üretmeye başlar. çalışmasının ve üretmesinin sebebi çoğu zaman sadece çalışmak ve üretmektir.

    defoe genelde modern romanın atası sayılır. elbette "bakın roman diye bir şey buldum şimdi onu yazıyorum" dememiştir defoe, yazdığı birkaç şey çok çok sonradan roman adı altında kategorize edilmiştir.
hesabın var mı? giriş yap