• inka medeniyetinin, ispanyollar tarafindan hunharca yikilan baskentidir. sehir o kadar gelismisti ki birbirini diklemesine kesen sokaklarla ayrilmis 4 mahalleden meydana geliyordu ve bu mahalleler 4 ana yonde kaliyordu.
  • perunun güneyinde bulunan, 3.650 metre yüksekliğiyle " dünyanın en yüksekte kurulmuş başkenti" ünvanını elinde tutan antik şehir. ispanyolların fethinden önce inca imparatorluğunun da başkentiydi. güney amerikanın " arkeolojik merkezi " olarak da gösterilir.
  • puno'da üç gün kaldıktan sonra otobüsle asıl görmek istediğim cusco şehrine doğru otobüsle yola çıktım. dile kolay ama aslında epey meşakkatli bir yolculuktu. bu taraflar çok engebeli olduğu için yollar kıvrım kıvrım ve çok yüksek olduğundan dolayı her iki yanda da uçurumlar olabiliyor. yine de aynı nedenlerden ötürü, sürekli değişen harika manzaraları seyrederek yolculuk ediyorsunuz.

    bu taraflara gelecek olanlar, her zaman yanlarında kalın bir şeyler bulundursunlar ve her şeye hazırlıklı olsunlar. hava ne kadar güneşli olsa da oldukça yüksek yerlerde olacağınız için üşümeniz çok normal. ayrıca her yerde yerleşim yok, dolayısıyla hacetinizi herhangi bir yerde gidermek zorunda kalabilirsiniz. biraz eski püskü olan otobüste donmamak için çantamda bulduğum her türlü kumaşa sarınmış etrafı seyrederken, birden otobüs delidüzün ortasında duruverdi. teknik bir sorun yüzünden durduğumuzu zannedip biraz endişelensem de öyle olmadığını, sadece mola verdiğimizi söylediler. ben de, aşağı inip bir sigara içeyim bari, diye düşündüm. sigaramı yaktım ve üşümemek için volta atmaya başladım. az ilerideki otların arasında bir hareketlenme oldu ve oldukça haşmetli bir kadın kalçasıyla göz göze geldim. derken başka bir kalça. ne olduğunu anlamaya çalışıp, şaşkınlığımı atlatmaya uğraşırken kadınlar yabancı olduğumu anlayıp gülüşerek toparlandılar. bunu farkeden şoför ve muavin bana seslenerek öteki tarafı gösterdiler. gösterdikleri tarafa bakınca otobüsteki bilumum dayıların çövdürdüklerini gördüm. meğer, etrafta doğru düzgün dinlenme tesisi olmadığı için böyle ıssız yerlerde durup mola veriliyormuş. bir yandan kendi utancımı bastırmaya çalışırken, öte yandan da onları basit gördüğümü zannetmesinler ve benden utanmasınlar diye kendimce saçmaladım.

    yolda rastgeldiğimiz kimi köylerde ise yerli halktan kadınlar, sırtlarında çocuklar, ev yapımı peynir, ekmek ve peynirli ekmek satıyorlardı. benim içinde bulunduğum otobüs bir ölçü olmaz ama herkes bu peynir ve ekmekleri almak için ayaklanınca, epey popüler ürünler olduklarına hükmettim.

    cusco’da beni yağmur karşıladı. zaten yağışlı mevsime denk gelmiştim ve biraz da endişeliydim çünkü her daim yağmur yağabildiğini ve gezimin berbat olabileceğini söylemişti perulu arkadaşlarım. bir taksi tutarak ıslanmadan hostelime vardım. ertesi gün hostelime çok yakın olan plaza de armas’da yemek üzere dışarı çıktım ve cusco ile ilk görüşte aşkımız başladı. sadece tarihi merkezi (plaza de armas) gezmem bütün bir günümü aldı. bir inka şehrinin üzerine, ispanyol fatihler tarafından kurulan şehrin her bir köşesi tarihi bir öneme haiz. cusco katedralinde, eski şehrin kalıntılarını görebilirsiniz. mihmandarım, katedralin altında tünellerin olduğunu ve bu tünellerin ucunun hemen yakındaki saqsaywaman (ya da sacsayhuaman) adlı inka şehrine kadar uzandığını söyledi. pencereden saqsaywaman tepesine baktıktan sonra tünellerin olduğu yere indim. maalesef tünellere giriş izni yok. deprem bölgesi olduğu için kimseye alışılmışın dışında şeyler yaptırmıyorlar. daha önce depremler yüzünden yıkılan kimi yapılar (kiliseler, katedraller, hükümet binaları vs.) bir kaç kez restorasyon görmüş.

    saqsaywaman gezisini ertesi güne bırakıp, şehri tepeden gören çan kulesine çıktım. aslında bir başka kilise olan çan kulesinin adı campanario de la plaza de san cristobal. inka şehrinin kalıntılarının olduğu, açık hava müzesi saqsaywaman tepesinin eteklerindeki bu çan kulesinden bakılınca, karşınıza muazzam bir şehir manzarası çıkacak. akşam saatlerinde gitmenizi tavsiye ederim. ışıklar içerisindeki cusco, size gizli bütün sırlarını akşamları açıyor.

    planladığım gibi ikinci günümü saqsaywaman antik kentine ayırdım. zaten, yürüyerek on beş, yirmi dakikada varılıyor. fakat ben, önce atlı tura katılmak istediğim için, bir taksi tutarak öteki tarafa geçtim ve tepelerin arkasındaki bir kaç kalıntı, inkalar döneminden kalan şehir duvarları ve bir katolik şehrinin olmazsa olmazı kurtarıcı isa heykelini gezdikten sonra, saqsaywaman yerleşkesine giriş yaptım. şunu baştan söylemeliyim: eğer bir vesileyle machu picchu’ya gidemeseydim ve saqsaywaman’ı gördükten sonra geri dönmek zorunda kalsaydım çok üzülmezdim. saqsaywaman antik kenti beni o kadar derinden etkiledi ve ziyaretimi günün geç saatlerine kadar geciktirdiğim için pişmanlık duydum. yağmur mevsimi olduğu için, sadece iki - üç saat kadar gezebildim (yine de ben hostele varıncaya kadar sırılsıklam olmaktan kurtulamadım).

    atlı gezi yaklaşık üç saat süren ve yaklaşık 25 dolar tutarında bir aktivite. genelde size çocuklar mihmandarlık ediyorlar ve atları kontrol etmek için çok gayret sarfetmenize gerek yok. uysal ve eğitimli hayvanlar yolu da ezbere bildikleri için, siz manzarayı seyrederken, at sessizce yol alıyor. benim mihmandarım on yaşlarında bir erkek çocuktu ve gayet konuşkandı. ingilizcesi pek iyi değildi ama canıma minnet, ispanyolcamı geliştirdim. tur bitince çocukların bahşiş beklentisi olabiliyor. yaklaşık 3 dolar tutan 10 peru solü verseniz kafi gelecektir. kurtarıcı isa heykeli oldukça sıradan ama manzara harika. daha görkemli ve sanat değeri daha yüksek olanları görmüştüm, gidip gitmemek size kalmış. yine de koruluk alandan geçen buradan şehre giden bir patika var ve tırmanış (hiking) için çok güzel bir fırsat. buraya tırmanıp, buradan saqsaywaman’a gidebilirsiniz. yürüme yaklaşık on beş dakika mesafede.

    saqsaywaman, inka dilinde (quechua) ‘şahin tepesi’ anlamına geliyor. daha çok savunma amaçlı inşa edilmiş bir yerleşim olan saqsaywaman, 12. yüzyılda inşa edilmiş. asıl şehire tepeden bakan bu kalevari yerde, kuru taş blokların birbirine geçirilmesi (yani harç kullanmadan birleştirilmesi) ya da yekpare kayaların oyulması yoluyla inşa edilmiş daha çok. bir çok yerde gözetleme kulesi gibi yerler var. şehire bakan yamaca taş merdiven döşenmiş. bu tarafta bir de küçük dere var ve derenin kimi noktalarında köprü ve barajımsı yapılar var. suyu da efektif bir biçimde kullanmış inkalar. yalnız ben, her yerliye inka deyip geçiyorum ama aslında tarihleri epey karışık. yazı daha anlaşılır olsun diye, bu tarafta hakim olan yerli kültürün tamamını ‘inka’ olarak tesmiye edip geçiyorum. detaya inildiğinde epey zengin bir tarih var aslında. keşke bizden de tarihçiler, antropologlar ve arkeologlar gelip detaylıca incelese. giriş biraz tuzlu; 25 dolar.

    gezmekten gece hayatına dalmaya pek fırsatım olmadı ama cusco’nun gece hayatının epey hareketli olduğunu söylediler. her memleketten, oldukça fazla turist geldiği için, gece kulüpleri zengin içeriğe sahip. on gün kaldım ama sadece bir kere kulübe gittim. sabahtan akşama kadar dere tepe dolaştığınız için eğlence kısmını pek akla getirmiyorsunuz. gittiğiniz mevsime dikkat edin. benim gibi yağmurlu mevsime denk gelirseniz burnunuzdan gelebilir. ben şanslıydım çünkü genelde öğleden sonra, akşama doğru yağmur başlıyordu ve bu da bana gezmek için epey vakit bırakıyordu. yağmurlar da iki defa haricinde pek şiddetli olmadılar ve bir istisna haricinde hiç ıslanmadım. ben mecburen yağışlı sezona kalmıştım ve şanslıydım ama siz işinizi şansa bırakmayın. bu, kuru sezonda hiç yağmura denk gelmezsiniz demek değil; olabilir tabii ki ama yağışlı sezonlar genelde epey tantanalı geçiyormuş. ayrıca, çok yağmadı ve ıslanmadım ama çok üşüdüm çünkü cusco şehri 3,500 metre yükseklikte (gittiğiniz yere göre yükseklik 4,000 metre olabiliyor).

    cusco bugüne kadar gezdiğim kolonyal şehirlerden en beğendiklerimden biri oldu. tarihi doku oldukça korunmuş ve yerli kültürle kolonyal kültür içiçe geçmiş (tabii sömürgeciler epey de talan yapmışlar, yine de tam anlamıyla bir kültürü yok etmeyi başaramadıklarını görmek güzeldi). oldukça güvenli bir şehir olan cusco’da gece dışarıda dolaşabilirsiniz. gündüz zaten her yer polis kontrolünde olduğu için öok sorun yaşamazsınız. her yerde masaj salonları var ve uluorta masaj isteyip istemediğinizi soruyorlar ama kulak asmayın. peru yemekleri çok güzel ve cusco’da uygun fiyata gayet güzel lokantalar var. özellikle ‘trucha’ dedikle tatlı su balığının buğulamasına bayıldım. bir çok mekanı gezecekseniz turist kombineleri var, tek tek giriş bileti alınca epey pahalı oluyor. benim acemiliğime gelince biraz fazla para harcadım.

    şimdilik bu kadar, aklıma geldikçe ekleme ve düzeltme yaparım. machu picchu için apayrı bir yazı yazacağım. gidiniz geziniz efenim. iyi yolculuklar.
  • cusco, ya da cuzco, sehri ile ilgili bilinmesi gereken en elzem nokta yuksek rakim dir. sehir deniz seviyesinden yaklasik 3.5 km yuksekliktedir. altitude sickness * * * denen hadisesenin bunyeyi 2.5 km yukseklikten sonra etkiledigi goz onune alinirsa cusco ya ulasan turistlerin ilk gun neden sapi sapir dokuldugu daha net anlasilabilir. her hastaliga deva "bol bol sivi" doktrini yuksek rakim rahatsizligi icin de uygulanmalidir. yok illa hapini verin bana diyenler icin eczanelerden kirmizi-beyaz *haplari recetesiz almakta mumkundur. problemi yerel yontemler ile atlatma coskusundaki katilimci turist icin ise tek yol 'mate de coca' dir. coca yapraklarindan yapilan bu cayin vucudu yuksek rakima hazirladigi on gorulur. yapraklarin kaynatilmadan direk cignenmeside mumkundur.

    ve hayir, coca kokainin buyuk amcasi olsa dahi cayi icmek, yapragi cignemek kafa yapmaz.
    (bkz: kafa yapan maddeler)
  • ring der delphine ve toplama water stories albümlerinde bulunan die wasser von cesme* adlı parçaları ile çeşme'yi de şarkılarına konu etmiş alman new age müzik grubu. ayrıca apurimac adlı albümleri de kesinlikle dikkate değerdir.
  • 1532 yılında ispanyol general francisco pizarro tarafından ele geçirilen ve 200 ispanyol askerine karşı 5.000 inka askerinin yenildiği tarihin en dengesiz zaferine sahne olan inka başkenti. son imparatoru için: (bkz: atahualpa)
  • inanılmaz şarkılar yapan new age group
    (bkz: flight of the condor)
  • peru sinirlari icinde kalan tarihi ve turistik sehir.
  • and dağlarının inka müziğini yapmak gibi bir misyon üstlenmişler, bu bağlamda bol bol pan flüt kullanıyorlar...
  • klâsik müzik esintili melodileriyle, pan flüt ezgileriyle, hattâ albüm kapaklarındaki resimlerle insanı büyüleyen grup. bir "flying condor" besteleri vardır ki, tek geçilir!

    bir michael holm ve kristian schultze ortaklığı/çalışması idi, ama artık müzik yapmıyorlar maalesef.
hesabın var mı? giriş yap