• netflix'e gelmiş. görünce istemsizce tıkladım. 10-15 dakika izlerim gülerim sonra kapatırım dedim ama olmadı. yine başından sonuna izletti kendini. hem de sansürsüz versiyonu. şener şen'in "siktir git buradan" dediğini duyabiliyoruz. en ufak bir kesinti yok. restorasyonlu versiyonu.

    bu film sadece iyi bir film değil. bir başyapıt. istanbul ve türkiye'nin dertlerini değil de new york'un dertlerini anlatan bir film olsaydı komedi filmi olmasına rağmen, senaryo, yönetmen, müzik, erkek oyuncu, kadın oyuncu, yardımcı oyuncu falan derken 400 dalda oscar alırdı bu kadar net söylüyorum. peki neden bu kadar farklı:

    bir kere filmde iyi karakter diye bir şey yok. türk filmlerinin kanseridir bu genel olarak. bu filmde hakikaten yok. filmin ana karakteri abdi'nin "koskoca bir devletin memuru, hizmetçi parçasıyla ne yapsın?" sözleriyle toplum içerisinde oluşan sınıfsal farklara bakış açısını görüyoruz ve eline geçen ilk fırsatta şarkıcı olduğu gibi daha önce saf bir şekilde aşık olduğunu düşündüğümüz "gündelikçi" ayşen gruda'yı "ben koskoca bir şarkıcıyım, ne işim var temizlikçiyle" diyerek ezmekte beis görmüyor. yani eline fırsat geçtiği gibi o role bürünen, toplumun o role biçtiği özellikleri aynen yansıtmakta hiç bir sıkıntı görmeyen bir çöpçünün aşkını görüyoruz aslında. kısacası abdi gündelikçi ayşen gruda'ya aşık olmuyor. onu kendi sınıfından gördüğü için kendisiyle eşleştirebiliyor. saf bir aşktan bahsetmiyoruz burada.diğer karakterler zaten malumunuz. her biri farklı tonlarda gri. hiç ama hiç beyaz yok...

    şener şen devleti temsil ediyor. devlet mi halk içindir, halk mı devlet için sorusuna cevap aranıyor bu karakterde film boyunca. devlet memuru olduğu bulunduğu çevrede çeşitli imtiyazlara sahip olan, bu imtiyazları kullanmaktan geri kalmayan bir karakter. devlet için "halk tarafından korkulan, adaletsiz, işine geldiğini yapan, hayatı garanti altında olan, rahat yaşayan" mesajı verilmeye çalışılıyor film boyunca. burada şener şen sadece bir zabıta amiri değil yani. burada aslında şener şen o dönem ki başbakanlara, bakanlara, tüm memurlara bir eleştiri. devlete eleştiri...

    ayşen gruda bir üst sınıfa çıkmak için elinden geleni ardına koymayan bir karakter. ancak o kadar güzel bir şekilde veriliyor ki bize, o bile sempatik ve komik gelebiliyor. tüm aile belli ki doğu kökenli. boyacı kardeşin"memlekette olsak temizlerdik de burada adam zabıta memuru kolay değil" demesi ile bu ipucunu veriyor senarist. burada göç sorununa bir eleştiri getiriyor. insanlara "sokakta arabalarımızın teybini kim çalıyor" diye sormayın diyor. işte nedeni bu diyor. onları suçlu olarak göstermiyor dikkat ederseniz. nedenlerini, içinde bulundukları şartları irdeliyor tüm film boyunca. suçlu göstermediği gibi şirin gösterip aslında fakirler. ondan bu iş de demiyor. yahu o kadar güzel kurulmuş ki bu denge. neyse uzatmıyorum...

    film boyunca gazeteci çocuktan dönemi öğreniyoruz. sanki film o dönem için değil de ileride bu filmi çok izleyecekler kafasıyla yapılmış bir belgesel gibi. sağcı solcu çatışmaları, bombalanan kahveler, trafik kazalarında yitip giden hayatlar. işte böyleydi bizim zamanımız diyor. kemal sunal'ın keyifli bir anında gazeteci çocuk geliyor. trafik kazasında yok olup giden bir ailenin haberini veriyor. tüm film boyunca abdi'yi en suratı asık o an görüyoruz. bu türk insanının saflığını gösteriyor.

    yazacağım gazeteye diyen amca medyaya eleştiri. kıçının kılları ağarıp hala içinde bulunulan şartları analiz edemeyen, kendince bir şeyleri değiştirdiğini düşünüp hiç bir şey değiştirmeyen köşe yazarlarına giydiriyor.

    çöpler alınmıyor, ekmek-tüp kuyrukları oluşmuş, sağcılar solcuları, solcular sağcıları yerken alttaki hiç bir şeyden habersiz halk bu çatışma karşısında sadece hayatta kalmakla meşgul. filmdeki hiç bir karakterin gözümüze sokulan bir siyasi eğilimi yok. hepsi canının derdinde. hayatta kalmaya çalışıyor. filmdeki hiç bir karaktere siyaset yaptırmayarak ancak bu kadar siyaset anlatılır hakikaten.

    abdinin kapıcı arkadaşı bile başlı başına bir başyapıt. "tut kızın saçından getir" diye gazlıyor abdiyi. sonra şener şen ve kızın ailesi karşısına gelince "tek başına düşünmemiştir o salak, kesin biri gaz vermiştir" diye anında patlatıyor bombayı. film boyunca abdiyi amiri karşısında isyana sevk etmeye çalışan, en sonunda da kız kaçırma olayında başarıya ulaşan bu protest karakterin, götü zora gelince hemen u dönüşü yapıp yolunu bulmaya çalışmasını anlatıyor. işçi sınıfının büyük kısmına solcu bakış açısıyla bir eleştiri bu.

    abdinin kız kaçırmaya çalışması sonrası kovalama sahnesi türk sinemasının en iyi sekansı olabilir zaten. dialoglara falan girmeyeceğim biliyorum ki hepiniz ezberlemişsinizdir artık. bir yönetmen sadece bir adamı kovalatarak bu kadar fazla şey anlatamaz dersiniz, imkansız dersiniz ama hiç bir karesi için üşenilmemiş o sahnelerin çok belli. zaten gördüğüm yerlerden tahmin edebildiğim kadarıyla bu sekans filmin çekildiği sokağın olduğu cihangir'de değil de fatih/aksaray bölgesindeki vatan caddesiyle millet caddesi arasındaki yerlerde çekilmiş. istanbulu bilenler bilirler baya alakasız iki lokasyondur. bu bile özellikle göstermek istedikleri şeyler için farklı yerlere gittiklerini gösteriyor;

    ayşen gruda'nın gecekondu evinde kovalama başlıyor. asfalt yok. çamurların içinde koşturuyorlar. çamurlu yoldan çıkıyorlar belediyenin hiç toplamadığı çöplerle dolu arazilerden geçiyorlar çocukla beraber. abdi'nin peşinde henüz sadece ufak kardeş var. etraf zaten yıkık dökük yarım yamalak gecekondu ve binalarla dolu. abdi ve en küçük kardeş köşeyi dönerken durdurduğunuzda arka planda çöple dolu arazide yaşlı bir adamın arazide oluşan çöp yığınından bir şeyler toplamaya çalıştığını görüyorsunuz. o bitiyor, ayakkabı boyacısı abiye doğru kaçarken belediyenin hiç bitmeyen sokak kazılarından birine şahitlik ediyorsunuz, kazma kürek kazıyorlar. sigara satan kardeşi de aldıktan sonra kahveden çıkan babayı görüyoruz. "baba yakala" diye koşmaya başladıklarında sahneyi durdurursanız arka binada "bağımsız türkiye" vs. yazılan o dönemin solcularının duvarlarını görüyorsunuz. baba da koşmaya başladıktan sonra 1-2 saniye kadar duvarda kalıyor kadraj . belli ki duvarı okumamız isteniyor. fatih sekansı bitiyor tekrar cihangir bölgesine giriyoruz *. abdinin bir gecekondunun bahçesine saklandığı ve ardından babanın koşmaktan kösüldüğü sahnede arka duvarda yine lise-der örgütünün duvar yazısı var. sokağın ortasında bir inşaatın düzensiz kum ve çimento yığını. o bitiyor her izlediğimde kahkaha attığım erdal özyağcıların teyp çalarken basılması sahnesi geliyor. filmin başından sonuna kadar gözümüze sokulan çamuru artık iliklerimizde hissediyoruz zaten. sonunda abdinin yanlışlıkla kadınlar matinesine girip ünlü olmasıyla sekansı bitiriyoruz. söylediğim gibi hiç bir kare sadece koşan adamlar değil bu 3 dakikalık çekimde. her saniyesi ayrı ayrı şeyler anlatıyor. gecekondu, sağ sol çatışması, hırsızlık, halkın açlığı, çöpler, aklınıza ne geliyorsa artık. istanbul'un ve toplumun neredeyse tüm dertlerini sadece bir adamı kovalattırarak anlatıyor yönetmen. sadece bu sahnede değil sonrasında da etraf mesajlarla dolu. şeker kıtlığı, kara borsa, tüp ve ekmek kuyrukları... şener şen'in abdi'nin posterini yırttığı kağıdın arkasından grev afişleri çıkıyor.

    zaten filmin sonunda gazeteci çocuğun son verdiği haberi de "hükümeti düşürmüşler" oluyor. film boyunca tüm ülkede karışıklık hakim ve hükümet filmin sonunda dayanamayıp düşüyor. hükümetin düşmesiyle abdi'nin macerası da resetleniyor bir nevi ülke gibi. işin trajikomik yanı da halk bunu bir gün sonra gazeteden öğreniyor. tepedekilerin kendi aralarında yaptığı çatışmaların aslında alt tarafın ekonomik ve kültürel yaşamlarının içine sıçtığını, ancak bu işlerden de çok bir haberinin olmadığını görüyoruz. temizlikçi abdi devletin ona sağladığı düzende hayatta kalmaya çalışıyor sadece. bunun nedenini sorgulamıyor. tüp için kuyruğa girilmesi gerekiyorsa giriyor, çöp alınmıyorsa alınmıyor. kimin başta olduğundan bağımsız, karnını doyurmaya çalışan sınıfın filmi bu bir bakıma... herkes kendine verilen rolü oynuyor. neden ben bu roldeyim demiyor.

    başlık altında bu bilgiyi verenler vardı zaten ama buraya da ekleyelim eksik kalmasın. filmin çekildiği sokak cihangir güneşli sokaktır. fındıklıdaki renkli merdivenlerden yukarı çıkıp, önünüze gelen sokağı sola doğru takip ederseniz sizi filmin çekildiği sokağa götürür. iş yerime yakın olması nedeniyle bir boş vaktimde gitmiştim 6-7 ay önce. neredeyse filmle aynı şekilde duruyor sokak. şener şen'in evi, sokağın genel yapısı pek bozulmamış. hatta bunun kadar olmasa da bir başka şaheser olan kapıcılar kralı da aynı sokağın sonundaki apartmanda çekilmiştir. o apartmanda da major bir değişiklik yok. kapısının camından sapık gibi içeri baktığımda gördüğüm tek farklılık geçen zamanda dönen merdivenin arasına asansör yapılmış olmasıydı.*

    çok sevdiğim türk filmleri var ancak tüm türk sinema tarihinden bir tanesine başyapıt diyebileceksin sadece deseler herhalde bu filmi söylerdim ben. bir film hem bu kadar sert bir politik duruş sergileyip, hem toplum içerisindeki sorunları, sınıfsal çatışmaları anlatıp, aynı zamanda nasıl bu kadar komik olabiliyor izledikçe şaşarım. kibar feyzo'da bu sınıfta değerlendirilebilir ve onun da yeri ayrıdır ama bu biraz daha istanbul'un dertlerini anlattığı için milim farkla öne geçiyor gözümde. kimin en ufak bir emeği geçtiyse bu filmin yapımında başrolünden kameramanına, ışıkçısına, sesçisine kadar her şeyiyle helal olsun...
  • show tv'nin apti'nin duvardaki afişinin sökülüp altında komünist parti afişinin gözüktüğü kısmı sansürlediği film.

    edit: link
  • * filmin başında gazeteci çocuğun okuduğu memur maaş zammı 21 ekim 1977'de 5.kez hükümet kuran süleyman demirel döneminde gerçekleşiyor. 750 ile 1000 lira arasında değişen zammın, herhangi bir dayanağı olmaması bütçeyi zora sokacağı söylemlerine rağmen demirel tarafından olay kestirilip atılıyor. hatta filmin senaristi umur bugay da bu zam ile dalga geçen bir yazı yazıyor.

    zam haberi
    umur bugay yazısından küçük bir kesit

    * ikinci ve kötü haberlerin geldiği kısımda, olaylar 16 aralık 1977 günü gerçekleşiyor. 2 kişi ankara ve istanbul'da ayrı ayrı vuruluyor. kahveye konulan bombada ise 30 kişi değil, 54 kişi yaralanıyor. düz bir kıraathane de değil. öğrenci kahvesi. banka soygunu da mersin akbank'ta gerçekleşiyor.

    manşet
    banka
    detay

    * son ve hükümet düşme haberi ise 1977'nin son günü, 1978'in ilk manşeti şeklinde oluyor. hükümet, tarihin gensoru ile düşen ilk hükümeti oluyor. hükümeti ecevit kuruyor ama ara seçimlerde boştaki 5 vekilliği alamayınca 1979'da istifa ediyor.

    yaza yaza düşen hükümet

    bu 3 haber sahnesi filmin başında, tam ortasında ve sonunda geliyor. filme güzel giriyoruz. apti ile her şey güzel başlıyor. sıkıntılara rağmen her şey yolunda giderken, kaza haberleri ile bütün film yokuş aşağı yuvarlanmaya başlıyor. sonunda hükümet düşünce de her şey tekrar baştan başlıyor.

    her yönüyle çok güzel bir film. her gün bir şeyini keşfetmek çok keyifli.
  • çok sevdiğim, sık sık izlediğim çok eğlenceli komedi filmidir. şimdi bu filmi inceleyeceğiz çünkü bu filmde dolaylı yoldan gördüğümüz bir takım kaypaklıkları yönetmenimiz bize net bir şekilde göstermiştir. inceleyeceğimiz kişi ise hacerdir.

    hacer, zabıtanın(şener şen) evinde hizmetçilik yapan bir kadındır. zabıta, hacere hastadır, onu kuş sütüyle besleyecektir, evinin hanımı yapacaktır ancak annesi engel olmaktadır. hacerin ise ne zabıta şakir ne de kuş sütü umrunda değildir. ait olduğu sınıfı terk etmek isteyen, artık temizliklere gitmek istemeyen, evinin hanımı olmak isteyen, bunu da güzelliğini kullanarak yapabilecek olan bir kadındır. sınıf atlamak için de önündeki en iyi seçenek zabıta olduğu için yapar.

    yönetmenin hacer üzerinden anlatmak istediği tip şudur: hacer gibi kadınlar parayı da gücü de severler ve iyi bir eş, bu kadınlar için bir sınıf atlama aracıdır. önlerine bu tip bir imkan doğarsa bunu değerlendirmekte müthiş soğukkanlı davranırlar. boş duygusallıklara, lüzumsuz vaatlere gerek yoktur. istisnalar elbette vardır ancak böyle kadınlar bu konuda sevgiyi de hayalleri de harcamaktan çekinmezler.

    hacer, zabıtayla evlenmek için muhteşem temiz bir adamı, yozgat'ın şefaatli ilçesinden doğma hakiki halk çocuğu, belediyenin 2548 yaka numaralı temizlik işçisi apti şakrak'ı kullanır. bunu da zabıtayla kavga ettikten hemen sonra, öfkeyle yapar. hiç umrunda değildir apti'nin duyguları; o, bu blöf için duygularıyla oynanacak adamdır, salladır, nihayetinde bir çöpçü parçasıdır, kendi sınıfında bir insandır. bu hain karının aklından bunlar geçerken, apti şakrak hacer'in komşuyla konuşmasına kulak misafiri olmuştur ve o çok nahif, sevgi dolu yüreğiyle şu cümleleri söylemekte ve sevinçle koşturmaktadır: (bkz: parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği)

    hacer vicdansızı, parkta tahteravalli ile sallanırken bile isteye apti'yle kesişir, kur yapar. zaten kendisi biliyordur ki apti ona aşıktır, istediği anda evlenecektir. kendi evlenme isteği de gerçekçi olsun, onu kullandığını, blöfe yem ettiğini anlamasın diye bu kesişmeyi yapar. neticede apti çocuklar gibi sevinerek el arabasını sürerken, bir paçavra gibi atılmadan önceki ipek kumaş değeri verilmişliği yaşar. apti istemeye gider, gelir, düğün için hazırlanır. bol bol yemek yer, guvvetli olması lazımdır. diğer taraftaysa hacer, zabıtaya kavga ayağına iş atar. zabıta blöfü yemiştir ve anasıyla kavga etmiştir; yakında istemeye geleceklerdir. hacer amacına ulaşmıştır ve yönetmen bu sahneyi müthiş bir şekilde verir. bu sahnede şakir ile hacer kavga ederlerlen, apti bina kapısından içeriye, onlara bakmaya çalışmaktadır. o anda, kızı istemiş ve almışken dahi dışlanmıştır. kapı dışarı edilmiştir.

    hacerin ailesi, hacerin özetidir adeta. kurnazdırlar, kaypaktırlar, hayatta bir duruşları yoktur; para neredeyse orada olmak isterler. kızı zabıtaya verirken aptiyi ayazda bekletirler. apti şakrak ise tam olarak aşık bir türk erkeğidir. ha ha ha, evet tam olarak o salaktır çünkü "demek ki adet böyle, damadı ayazda kıçı donana kadar bekletiyorlar" der. bu, boku yediğini, çoktan kıçına teneke bağlandığını anlayan erkeğin son reddedişidir. giderken en azından çiçeğiyle çikolatasını ister. bu da üstüne içilen soğuk sudur.

    apti şakrak daha sonra sahneye çıkar ve yıldızı parlar. artık apti şakrak'ın afişleri sokakları süslemektedir. işte hacer kancığı ve ailesinin tüm kaypaklığı, tüm pisliği bu afişleri gördükleri anda ortaya çıkar. önce hacerin babası ve kardeşleri görürler afişleri. daha iki gün öncesinde namussuz diye kovaladıkları, "koskoca zabıta varken çöpçü parçasına kız mı vereceğiz" dedikleri adam hakkında şunları söylerler: "baba, çöpçü şarkıcı olmuş" "eski eniştemiz buba, bir de vuracaktır herifi" babaları ise vurucu sözleri söyler: "vah vaaaah, bizim gızın da hiç şansı yokmuş be, şimdi bu ne para kırar biliyon mu. tüh be kaçırdık adamı elimizden" ve devam eder; (bkz: bayağı da güzel adammış bu eski damadım ya)

    sonra arkalarından zabıta ve hacer gelmektedir, şakir "korkma artık, bir zabıta amirinin kolları arasındasın, çöpçü de kimmiş" derken hacer gururlu ve mutludur, ta ki afişleri görene kadar. haha, gerçekten harika bir sahnedir burası. ayşen gruda ise muhteşem bir oyuncudur ve sahnenin hakkını vermiştir doğrusu. buram buram kahpeliği hissedersiniz hacerin suratında. hacerin bir anda ağzı düğümlenir, dizlerinin bağı çözülür ve o korkunç cümleyi söyler: "bak şu çöpçünün bana yaptığı işe."

    peki bu lanet olası çöpçü, hacer kancığına ne yapmıştır da böyle hüngür hüngür ağlamaktadır ? yaptığı şey şudur: hacer güzelliğiyle sınıf atlamak için bir seçim yaparken, o ait olduğu sınıfı terk etmiş ve hacerin seçtiği sınıftan daha yukarıda bir yere yükselmiştir. bunu nasıl yapmıştır? nasıl olur bu? hacer buna inanılmaz içerler, dizlerinin bağı çözülür ve hemen o anda yere atar kendini. şakir'e şöyle bir bakar ve ondan, büyük balığı kaçırmasına sebep olan adamdan tiksinir. artık şakir, hacer için anlamı olan o seviyeyi yitirmiştir o anda. bir anda yıkılıverir oraya. sonrasında yataklara düşer, eve erzakla gelen nişanlısını apar topar evden kovdurur ve "ben senin değerini bilemedim" diye ağlar. sonunda da yüz verilmeyince belediye zabıtasıyla evlenip, adamın hayatını mahveder.

    hacer gibiler böyledir. paraya ve güce taparlar. bazı insanların çevrenizde güce ve paraya olan sevgilerini, nasıl kelime oyunlarıyla sevgi, saygı, merhamet gibi kavramların altına gizlediklerini görebilirsiniz. evet olay budur. sevgi dediğiniz şey bu insanların bir kısmı için hiçbir bok değildir. yalnızca daha iyi bir yaşama açılan kapının göstermelik anahtarıdır sevgi. bazıları da buna inanırlar. apti şakraktırlar onlar.

    velhasıl içinde çok anlamlı sahneler olan, harika bir filmdir gerçekten.
  • kemal sunalın en iyi filmidir. sadece bi komedi filmi değildir, üstüne duygusal yanı da ağır basar. bütün olaylar gayet yalın, samimi bi havada anlatılır.
    hele ki film boyunca fonda çalan müzikler tek kelimeyle mükemmeldir. kemal sunalla ayşen grudanın çocuk parkındaki bakışmaları, birbirlerine açılmaları unutulmayacak sahnelerdendir. bir de olayı koparan şu diyalog vardır:

    baba-nooldu kız senin belediyeci?
    ayşen gruda-allah onun boyunu devirsin anam ölmeden almam seni diyor
    erdal özyağcılar- anasını mı öldürsek baba
  • bu filmde ayşen gruda'nın en küçük kardeşinin oyuncak kamyon oynayışı vardır, filmin en komik sahnelerinden biridir ... özellikle kamyon sesini çıkararak erdal özyağcılar'ın yanına gelmesi ve erdal özyağcılar'ın çocuğun kafasına patlattıktan sonra , yanındaki psikopat suratlı kardeşine dönüp ;
    -sabahtan beri cigarasızlıktan kafam çatlıyor ...
    dediği sahne ile efsaneleşmesi gereken başyapıt .
  • ayşen gruda ' nın temizlik yaptığı evin çocuklarını parka götüreceğini duyan kemal sunal ' ın
    -parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği
    repliğini duyabilmek için tekrar tekrar izleyebileceğim bir başyapıt...
  • herkesin aklında en çok parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği kalıyor ama belediyeci olmamdan mütevellit benim için en güzel sahnesi; abdi' nin, çocukları parka götüren hacer' i belediyemizin parkına hoşgeldiniz efendim diye karşılaması olmuştur.
    'flörte giriş' için en güzel cümledir.
  • restorasyon yaptık ayağına sansürlenmiş halini izleyeceğime 144p izlerim, olduğu gibi izlerim.
  • şener şen'in sarfettiği 'kovdurucam ulan seni, hatta kovuldun, siktir git' sözlerini sansürsüz bir şekilde tekrar adamakıllı duymak için iki dişimi* verebileceğim film.
hesabın var mı? giriş yap