• 17.93 cm ile dunyanin en buyuk penis boyu ortalamasina sahip ulke.
  • hz süleyman'ın hazinelerini aramaya giden grubun maceralarını konu alan, lazer ve ağır makineli tüfeklerle kurulmuş kamp düzeneğine hayran kaldığım film.
  • az önce izledikten sonra biraz underrated olduğuna karar verdiğim film. eğlenceli, sürükleyici bir gerilim. yan karakterlerin filme renk kattığını da söylemeliyim. helalinden bir 6.5 veriyorum.

    yönetmenliğini, spielberg'in emektar yapımcısı frank marshall yapmış. bu adam tanıdık geliyor ama tanımıyorum derken sonradan öğrenebildim.
  • michael crichton'un kitaplığımda bulunan yegane yapıtı. eşsiz yeteneğini takdir etmekle birlikte bilim kurgu bana uzak bir tür. ancak congo, 15 yaşındayken oraya gidip hz süleyman'ın hazinelerini aramak isteğiyle yanıp tutuşmama sebep olmuştu. aslına bakarsanız hala zinj'in gerçekten var olduğuna ve tıpkı crichton'un anlattığı yöntemle bulunabileceğine inanırım.

    filmiyse hoş olmakla ne dramatik ne de teknik açıdan kitaba layık değildir. orta düzey bir aksiyon/macera filmi statüsünde düşünülmüş yapımcılarca. doğru dürüst bir geniş plan çekim bile yok. zaten film için hazırlanan plato aynı yıl gösterime giren başka bir filmde de kullanıldı. normalde olsa mümkünü yok fark edemem ama congo'nun hikayesiyle büyülenmiştim o zamanlar.

    rumuzum da bu kitaptan arak. paralı askerlerin yüzbaşısı 'bir swahili atasözü der ki...' ile başlayıp bunu aktarır.
  • sadece üç tane eseri bonhams müzayede evinde 25.000 dolara satılan, soyut izlenimcilik akımının öncüsü olmasa da yancısı olan ressam şempanze.
  • 1995 yapımı kötü bir film. notum 3/10.

    filmin tek güzel yanı nip/tuck'daki doktorumuz dr. sean mcnamara'yı* henüz estetik cerrahide uzmanlaşmadan önce idealist bir pratisyen hekim olarak görmemizdir. dr. mcnamara o yıllarından o kadar utanır ki dr. peter elliot olan adını mahkeme kararı ile sean mcnamara yapar.
  • uzun yıllar önce kitabını okuduğum ve çok sevdiğim, filmini ise zorla izlediğim bir yapım.
    kitap konu olarak ne kadar ilginç ise orada bu ilginçliği sağlayan faktörler malesef filme yansıtılmaya çalışınca garip gurup bir hal almış...
    merak ettiyseniz, okuyun ama izlemeyin denebilir..
  • bazen kötü malzemeden iyi film çıkabiliyor, ama burada hammadde, yani kitap, çok vasat.

    hikayenin açılışı güzel, ama hemen ikinci bölümden "ya bu ne mantıksız bir kurgudur arkadaş" diyorsunuz. yağmur ormanlarında daha önce kimsenin sağ çıkamadığı bir bölgeye giden keşif ekibinin tüm üyeleri kafaları ezilerek öldürülüyor. tuhaf bir yaratık tarafından. ve bu da kısmen filme alınıyor. sonra ne oluyor? hayatında tehlikeli bir mekana girmemiş "geek" bir hatun olan ross, orada ne olduğunu anlamak için gidecek ikinci keşif ekibini ben yöneteceğim diye diretiyor. ve başka bir "geek" olan dr peter elliott ile beraber hem yerli kabilelerle hem silahlı milislerle hem de gizemli yaratıklarla savaşıyor. üstüne bi de volkan patlıyor... ve buradan hepsi de sağ çıkıyor... ya bsg, ben bu kitabı nasıl ciddiye alayım.

    crichton'un bunu bilerek yaptığını düşünüyorum, okur kitlesinin bunu gözardı edeceğini düşünüyor. state of fear, the lost world vs diğer kitaplarında da okur kitlesinin cehaletine yatırım yaptığı gibi. ya da bilim-kurgu'daki "bilim" kısmını umursamayan okurlar için.

    ha bu okur kitlesi içinde bence varım, ama niye varım bilmiyorum amk. the andromeda strain hatrına.
  • ve ayni filmden uyarlanmis myst tarzi adventure.
  • michael crichton'in ayni adli romanindan uyarlanmis film
hesabın var mı? giriş yap