• sayılara aklı yeni yeni kesmeye başlamış bir kardeş* durumunda mesafe birimi de olabildiği görülmüş kelime.

    geçmiş zaman olur ki:

    arabayla istanbul'dan eskişehir'e gidiliyordur, bardak kadarlığından beri huysuz olan kardeş daha izmit'te huzursuzlanmaya başlar:

    -annneee, kaç çok kaldııı
    -daha dur, 5 çok var

    yol üstünde geçilen yerleşim birimlerine göre çoklar birer birer azalır, mesela adapazarı için 4, bilecik için 2 çok makul rakamlardır. annenin keyfine göre manipülasyonuna açık bu ölçü birimi aynı güzergah için kullanılırken, hele de kardeş kaç çok kaldığını sorduktan sonra nerede olunduğunu da sormuşsa, temkinli olunmalı mevzu abartılmamalıdır*
  • ters orantı.

    bu dünyada daha çok zaman geçirdikçe, bu hayatı daha çok yaşadıkça, daha çok nefes çektikçe içine, elinde kalanlar azalıyor sanki. yenilen, içilen, giyilen, göz dikilen, hep istenen o çok doyurmuyor, çok aksine az’a götürüyor ve belki en sonunda da hiç’in kapısına dayanıyor.

    benim de, tezer özlü’nun daha dün okuduğum cümleleri geliyor aklıma.

    “doyum içerisinde ayrılacağımı sandığım bu yaşamdan, zaman zaman algılıyorsun ki, hiç de doyumla ayrılamayacaksın. hiç yaşanmamış gibi. doymak mümkün mü. daha sanki hiçbir şey, yaşamın hiç bir olgusu, algılanan, duygularla tutulan güçle kavranmamış, yaşanmamış.”
  • bokluğun embriyosu.
  • hiçten daha az olandır.

    bir hiç, yeri geldiğinde sayısız çok edebilir. eski bir sevdayı, kırılmış bir kalbi, yıkılmış bir insanı, boşa geçmiş ömrü tek kelimeyle anlatabilir "hiç". "çok", dallandırıp budaklandırır. öyle zamanlar olur ki dünyadaki tüm ağaçlar kağıda dönüşse yine de sığdırılamayacak kadar çok kelimeyi koyabilir önümüze tek hecede hiç. gelip geçer çok; delip geçer hiç...
  • az'ın gördüğü bir rüya akılda.
  • tdk çok kelimesinin anlamını; ''belirsiz bir biçimde büyük sayıda olan, nicelik, değer, güç, derece gibi yönlerden büyük ve aşırı olan'' olarak açıklamıştır.

    bilinir ki, her şeyin azı karar çoğu zarardır.
    en derinlerimizden örnekleyecek olursak, duygunun çok halini düşünmemiz bile kâfidir. ya sıkı sıkı tutunur insan, o çok olana; ya da sınırsızlığında kendi özünü kaybeder ve gitmeyi seçer.
    yaşadığımız her duygunun en noktası ruhumuzun yüküdür.
    ve insan, çok severken çok da yıpranabilir bu ölçüsüzlükten sebep.
    zira çok olan her şey, yormanın ve yorulmanın kapı eşiğindedir. fazla gelir, ve hatta yeri gelir kendine dahi fazla gelir..
    ve bu yüzden duyguların en güçlüsü olan aşk, insanı en çok hırpalayandır. içinde barındırdığı her hali, şiddetiyle yaşar ve yansıtır. o kadar çoktur ki, dur durak bilmez; aman vermez.

    çok sevdiğim bir sözdür,
    ''az ya da çok değil, güzel sevin.''
    (bkz: antoine de saint-exupéry)
  • azın önündeki çoktan medet umunca
    az çok idare edip çok az kalınca
    çoğundan vazgeçtin az bir durunca
    allahından utan çokluk senindir
  • halbuki çok'tan bir cümle olmazdı
    eksiği de bir o kadar
    çok
    ama sen çoktun
    geçmiş zamandı
  • özlem tekin(hastasıyım)in çok şahane bi şarkısı, ya asıl önemli olan sözleri..

    zira bu sözler beni bi erkekle bi kadın tamamen "aynı" hisleri nasıl olur da hissedebilir diye düşündürmüştür..
  • (bkz: chh0q)
    (bkz: emoca)
hesabın var mı? giriş yap