• bu filmi annem öldükten 6 ay kadar sonra seyrettim ve hayata bakışımda önemli değişiklikler oldu. o kadar zaman kendimi suçlayıp duruyordum film bittikten sonra kendimi daha iyi hissettim, psikolağa gitmeyi bıraktım antidepresanlarımı çöpe attım. hayatın her ne olursa olsun yaşamaya değer olduğunu ve dikkat etmediğimiz küçük şeylerin bile insanı mutlu etmeye yettiğini düşündüm.
  • filmi ogullariyla beraber izleyen babanin sinema cikisi cocuklarina tavsiyesi: siz siz olun asla ama asla kadinlarin ipiyle kuyuya inmeyin.

    (bkz: ben bunu gordum)
  • kadikoy limaninda ta$lar üzerinde sira sira dizilmi$ ve sabit bir noktaya bakan kargalar ve güvercinler bana filmdeki melek sürüsünü animsatiyor.filmde de meleklerin topluca bulunduklari ve hareketsiz oylece durup bo$luga baktiklari sahneler vardi.

    amerikan sinemasindan nasil olup da çiktigina hayret ettigim izlenilesice film,film gibi film.
  • seth: i would rather have had one breath of her hair, one kiss from her mouth, one touch of her hand, than eternity without it. one.
  • senaryosunun beni en cok etkileyen sozleri...

    --- spoiler ---

    -bir araya gelmemiz mumkun degilse, o zaman tanri neden tanismamiza izin verdi?
    --- spoiler ---

    belki de her istedigimize sahip olamayacagimizi anlamamiz icindir ha ?
  • cage'in baştan sona hiçbir sahnede göz kırpmadığı film.
  • olaki öldüğümde gelirse biri yanıma ona en çok neyi sevdiğimi söyleyeceğimi düşünmeme sebep olan film.
  • "saçını bir kere koklamak, onu öpmek, elini bir kere tutmak her şeye değer, sonrasında onsuz yaşamak bile buna değer''

    city of angels, ‘der himmel über berlin’ (berlin üzerinde gökyüzü) adlı filmden esinlenerek çekilmiştir. wim wenders’ın sunduğu zengin görsellik ve içerikle ‘berlin üzerinde gökyüzü’, izlenmeye değer, takdire şayan bir film. wim wenders’in şaheseri, melankolik bir hava yakalamasının yanı sıra felsefik anlatımıyla bir başyapıt olma özelliğini de taşıyor. bu başyapıt’ı bir türe indirgemek ise yanlış olur. film, aşkı çoğu aşk filminden daha iyi ve yalın anlatsa da filme, ne tam anlamıyla bir aşk filmi diyebiliriz ne de başka tür bir film.

    bu nedenle melekler şehri ile berlin üzerinde gökyüzü’nü birbiriyle kıyaslamak da yanlış olur. wim wenders, doğu-batı diye ikiye bölünmüş berlin’de, ‘duvar’ı sık sık karşımıza çıkarır. ayrıca filmde ‘aşk’ konusu, hayatın ‘basit bir sonucu’ olarak ele alınmışken, city of angels, aşkı ‘var olmanın büyük bir nedeni’ olarak görür. oysaki romantizm, berlin üzerinde gökyüzü’nün küçük bir parçasıdır. melekler şehri’nde ise romantizm had safhadadır. bu nedenle her ne kadar melekler şehri, berlin üzerinde gökyüzü’nden esinlenerek çekilmiş bir film (yeniden çevrim) olsa da birbiriyle kıyaslanması yanlış olacaktır. çünkü wim wenders, filmini felsefi ve şiirsel bir anlatım dili ile sunarken hayatın olumsuz yanlarına da değinmiştir. melekler şehri’nin yönetmeni brad silberling ise filmini, büyülü bir aşkı merkezine alarak çeker. bu yönüyle bu iki film ayrı değerlendirilmelidir. melekler şehri’nde hayatın güzelliklerine, unutulmaz diyalog ve sahnelerle değinirken; aşk unsuru her zaman filmin odak noktası olmuştur. bu yönüyle city of angels için kusursuz bir aşk filmi dememiz, yerinde olacaktır. fakat aynı şeyi, der himmel über berlin için dememiz filme haksızlık olur.

    seth: bana armut'un tadını anlat, 'hemingway' gibi.
    maggie: armut'un tadını bilmiyor musun?
    seth: armut'un tadının sana nasıl geldiğini bilmiyorum!

    melekler şehri, aşkı için ölümsüz hayatı bırakıp ölümlü hayatı seçen seth plate ile hiçbir şey yapmadığı halde onu, her türlü konfor ve şeyden vazgeçirtecek kadar kendine aşık eden dr. maggie rice’ın hikayesi. öyle güzel bir aşk filmidir ki bu film, insanın hayata bakış açısını değiştirebilecek öğelerle süslenmiştir. bu öğelerden en önemlisi, hayatın güzel olduğu vurgusudur. bu güzelliği yönetmen birçok metafor kullanarak etkileyici şekilde anlatmayı başarıyor. özellikle seth’in aşkı için ölümlü olduğu anın sonrasında maggie’nin yanına giderken, zıplayarak, yere sert sert vurarak, yürüdüğünü ‘hissederek’ yürümesi, bunun en güzel örneklerinden birisi. armut ile ilgili sahnesi de aynı şekilde bir armut’un ne denli güzel olabileceğinin altını çiziyor ve tadını damağımızda hissetmemizi sağlıyor.
    müziklerinin de film kadar etkileyici olması, filmdeki her sahnenin daha da yüreğe işlemesini sağlıyor. özellikle ‘goo goo dolls’un iris, ‘alanis morissette’nin uninvited, ‘sarah mclachlan’ın angel adlı parçaları kesinlikle dinlenilmelidir.

    “içlerinden birine aşık olana kadar meleklere inanmıyordu.”

    melekler şehri, unutulmaz ve tutkulu bir aşk hikayesini büyülü bir şekilde işlemesini bilerek, diğer aşk filmlerinden ayrı bir yere konulmayı hakeden, oyuncularının performanslarıyla alkışı hakkettikleri etkileyici bir film. los angeles şehri ile tahoe gölü’nün eşsiz manzaralarını görmek de çok hoş bir keyif veriyor. canlarını aldığı insanlara hayatta en çok neyi sevdiğini soran ve bu şeyleri bir deftere not eden, ölüm meleği rolünde nicolas cage’in performansı çok başarılı. yakışıklı görülmediği halde aşık bir meleği başarıyla canlandırmak, ona karşı önyargılı olan çoğu insanın önyargılarını yıkmasını sağlıyor. her tür filmde oynayabildiğini kanıtlayan nicolas cage’in, iyi oyunu, ona karşı bir kez daha izleyicinin hayranlık duymasını sağlıyor.
    hissedebilmek için her şeyden vazgeçen bir meleğe, küçük bir kız çocuğu tarafından söylenen, hayatı yaşamanın değerine vurgu yapan söz ile noktayı koyalım;

    "rüzgarı yüzünde hissedemedikten sonra kanatların ne önemi var."
  • her seyredişimde, göl manzarasında durdurup devamını izleyemediğim film.
    meg ryan yerine, nicolas cage'e asik oldugum film.
    bi insan bu kadar güzel mi melek rolü oynar...
  • bu film aşktan çok yaşama sevgisini anlatıyor, aşk yan metin sadece. hayata bir daha bakış atmamızı istiyor, yediğinin tadına varmayı, içine çektiğin havayı hissetmeyi, dalgalarla dans etmeyi, dünyayı fark etmemizi öğütlüyor. bu hayata sadece hissetmek için geldiğimizi anlatan harika bir film.
hesabın var mı? giriş yap