• bence kutsal kitaplarda bize bahsedilmeyen gerçeklerden biri cennetle cehennemin evrendeki koordinatları ve 5 duyuyla algılanabilirliği konusundaki saklı bilgiler. zayıf iman mı dersiniz yoksa eksik bilgi mi bilmiyorum ama benim benim gördüğüm dünya hayatı inandığım ya da inandırıldığım ya da kabul ettiğim cennetle cehennem tanımına çok benziyor.

    tasvirlere korku salan cehennemin tehditkar ızdırabının her şekli ve tasvirlere renk katan cennetin bütün güzellikleri fani bu dünyada komple mevcut.

    amel defterine işlenmiş her satır ilahi katta belki insafsızca belki de özenle ve adilce muhakeme edilmiş; "yazgı" diye kayıt altına alınmış; kime ne kadar mutluluk ve acı nasip olacağı "kader" ile sabitlenmiş; bunların hepsi sağlık, huzur ve satın alma gücü ile ölçeklendirilmiş.

    bu 3 nimete yani sağlık, huzur ve sahip olma gücüne hangi miktarda sahipseniz, öğretilerdeki cennet ve cehennem tanımına o oranda paralel yaşıyorsunuz.

    sonsuz bir döngü içerisinde olabiliriz.

    bu dünya bir başka alemin ahireti, cenneti veya cehennemi olabilir. evrenin matematiği de sistematiği de sırları da çözülmüş değil. cevapsız bir sürü soru var. en büyüğü her şeyi kapsayan: "neden"

    neden yaşıyoruz. tanrı durup dururken neden bir dünya yaratsın, neden kullar yaratsın, neden kullar sınava tabi tutulsun, neden cezalansın. durduk yere, hiçbir şey hakikatten yokken neden... insanlar ve tabiat, gözle görülen her şeye acı çektiriyorken, öldürüyorken, tüketiyorken sahip nerde. öldükten sonraki yaşamla ilgili hiçbir şey bilmiyoruz. inançlara güvenmek yani onları kabul etmek dışında bir çare yok. ölümden sonraki yaşamla ilgili tek bir ispat tok, belge yok. elimizde sadece koru körüne güvendiğimiz, inandırıldığımız, belki de bizi teselli için şekillendirilen "ölum bir son değil başlangıçtır" felsefesi ve diğer parametreleri var... en ufak bir ispat yok. her şey belirsiz.

    inanmakla kabul etmek arasında ince bir çizgi var. o çizginin neresinde olduğunuz yaşam felsefenizi belirlemesi açısından çok mühim bir ayrıntı. cennet ve cehennem öğretildiği gibi bir yerse umarım ilahi sorgu günü geldiğinde hafifletici sebep sayılır inanmak yerine kabul etmek, boyun eğmek.
  • mersin'in turistik mekanlarından. benim içinse çok daha farklı bir anlama sahip yer. nerden estiyse aklıma geldi şimdi. burası benim onunla tanıştığım; ilk defa bilerek, isteyerek, söylenene kulak asmadan onun sayesinde istediğimi yaptığım yer.

    şimdi her anını hatırlıyorum. yazayım, sonra okurum.

    teyzemlerle beraber cennet cehennem'e gitmişiz. mağaralar gezilmiş sonrasında da oralardaki hediyelik eşya satan dükkanlar falan geziliyor. bir de o zamanlar orada deveye biniliyor, fotoğraf falan çektiriliyordu. biraz gezindikten sonra yemek yiyeceğiz. ben ve benle yaşıt kuzenim yedi yaşında birbirimizden sorumluyuz. çünkü annelerimiz bizden 5 ve 6 yaş küçük henüz bebek olan kardeşlerimizle meşgul, babalarımız zaten o kadar yol yapmış olmanın etkisiyle leyla.

    neyse, dükkanların önünden geçerken bir dükkanda kuzenimle bana çok güzel gelen bir oyuncak görüyoruz. içi samanla doldurulmuş, yer yer dışarı çıkmış samanların eline batmasıyla uyuz hissiyatı verecek bir deve. hörgücü, zilleri, semeri, yuları falan var. tam bir minyatür. görür görmez babalarımızın yakasına yapışıyoruz. tabii ikisi de hayır diyor daha fiyat bile sormadan. biz oyuncağın yanından ayrılmayınca babam gelip "sonra alırız" diyor bana. o zamana kadar hep böyle kandırılmışım, biliyorum. onlar her sonra dediklerinde ben susup onların elini tutup devam etmişim. yine öyle yapıyorum. biz biraz ilerlerken kuzenim ağlamaya başlıyor. onun taktiği de o, istediği şey olmayınca ağlar, zırlar. olmadı bir zılgıt yer, yine devam eder. lakin bizde olay çok nettir. anne, baba "hayır" dedi mi "hayır"dır. en azından o güne kadar öyleydi.

    biraz devam edip bir restoranın bahçesine oturuyoruz yemek yemek için. yemekler söyleniyor, yeniyor ama benim aklımda deve var. kuzenim içinse deve o kadar önemli değil gibi artık. unutmuş geçmiş. yemek sonrası babalar hesap mesap ödeme ayağına kalkınca ben de kalkıyorum masadan. annem, babamın yanına gittiğimi düşünüyor. babamsa masadayım sanıyor. gidenler yaz günü oranın nasıl kalabalık olduğunu bilir. ben kalabalığın arasına karışıp deveyi gördüğüm mağazaya gidiyorum. orada kaybolsam bir daha ana-baba hak getire. sonunda deveye ulaşıyorum. yanına çömelip 10-15 dakika önce yaptığım gibi deveyle dükkanın önünde oynuyorum. sonra o, içimdeki ses, bana "al" diyor. yakalanırsam olacaklar gözümün önünde beliriyor. dükkan sahibinin beni yakalayışı, dövüşü. sonra babamların gelmesi. babamın adama parayı ödemesi ama sonrasında bana kızması, belki dövmesi ama daha önemlisi parasını ödediğimiz deveyi bana vermemesi. "yakalanmazsın" diyor. inanıyorum. tezgahtar yeni gelen turist kafilesine odaklandığı anda deveyi kucağıma alıp restoranın az ilerisine park ettiğimiz arabamıza kadar yürüyorum. bizimkiler beni kaybetmiş olmanın endişesiyle geliyor. nereye kayboldun vs sorularına "deveyi almaya gittim" diye cevap veriyorum. o sırada kuzenim tekrar deve için çıldırıyor vermiyorum. eniştem de hem ona deve almak hem de benim "çaldığım" devenin parasını ödemek için dükkana gidiyor. başka bir dükkandan, başka bir oyuncak alıp dönüyorlar 5 dakikaya. ben onların arabasında yolculuk yaparken bana "aferin lan, istediğini aldın" diyor. sonradan da parayı ödememiş olduğunu öğreniyorum. zaten hiç umrumda da değil.

    sonuçta ben deveyi kendim almış oluyorum, her şeyi göze alarak, elimden gelen her şeyi yaparak.

    günah olsa ve beni cennet yerine cehenneme gönderse bile...
  • inişi zor, çıkışı daha bir beterdir. inişte ve çıkışta mağara içindeki kilisede mola verin. her kalbe huzur verir bu kilise. ortamı her bünyeyi yumuşatır. yorgunluğunuzu alır. tüy gibi hafif olursunuz.
    cennet mağarası'nın sonuna kadar indiğinizde iyice alçalan tavanın arasına kafanızı sokup toprağı dinlediğinizde bir uğultu duyarsınız. işte bu ses toroslarlardan inen yeraltı suyunun sesidir. bu su narlıkuyu'dan denize karışır.
    kafanız kayanın altında toprağı dinlerken yusuf yusuf atarsınız. "ulan kaya bir kaysa zıçtık" diye geçirirsiniz içinizden. fazla uzatmadan çekersiniz kafanızı.

    bir de mağara çevresinde birçok antik kalıntı vardır. ama çoğu bakımsızdır.
  • mersin e gelenlerin mutlak gezmesi gereken bir mekan... bunların dışında bir de astım mağarası vardır ki astımı iyileştirmek bi yana dursun, astımlı bir insanın indikten sonra krize girmesine neden olur. cennet cehennem in girişinde develer bulunur. para karşılığı bindirirler adamı. cidden eğlencelidir. yaşınızı filan düşünmeden binin derim.
  • "zaman kaybettiklerimizi geri vermez; sonsuzluk onları cennet ya da cehennem için saklar." * *
  • mersin’in ilçesi silifke’ye bağlı narlıkuyu’da bulunan doğal anıtlardır. cehennem obruğu'na bakmak insanı ürkütürken, cennet obruğu ise kendine hayran bırakmaktadır.

    iki obruk yer altı sularının bin yıllar boyunca kireç tabakasını eritip, oluşan boşluğun, tavanı çökertmesi sonucu meydana gelmiştir. cennet ve cehennem obrukları keskin köşeli derin çukurluklardan oluşmaktadır. bu çöküntüler antik dönem’de kutsal kabul edilip kullanılmıştır. antik çağ'da cennem ve cehennem obrukları'nın adı korykos mağarası olarak geçmektedir.

    son zamanlarda yapılan düzenlemeler ile cehennem obruğu'nu görebilmek için cam teras yapılmıştır. cehennem obruğu'nun zeminine yürüyerek inmek mümkün değildir. cehennem obruğu'nın derinliği yaklaşık 110 metredir. cehennem obruğu'na dair güzel bir mitolojik hikaye yer almaktadır. olympos’lu tanrılar ile titanlar arasında çıkan savaşta titanlar yenilir ve tanrıların başı zeus’un buyruğuyla yerin derinliklerinde tutsak edilirler. toprak ana gaia titanlar'ın intikamını zeus’tan almak için bir ejder doğurur. işte bu ejder typhon; gövdesi kabuklarla örtülü, her bir gözü ateş püskürten, yüz yılan başlı, geçtiği yeri yakıp yıkan bir yaratıktır. typhon zeus’la bir savaşa tutuşur ve ilk mücadelede zeus typhon'a yenilir ve typhon zeus'un vücudunu parçalar ve bir mağaraya gizler. ancak hikaye burada bitmez. zeus'un yenildiğini öğrenen hermes ve pan diğer tanrılar gibi mısır'a kaçmak yerine gelip zeus'u diriltirler. mağaradan kurtulan zeus, peşine düştüğü typhon’u mağlup eder. zeus, typhon’u bir süre cehennem mağarası’na kapatır ve daha sonra ilelebet etna yanardağı'ndaki zindanda tutar.

    cennet obruğu ise tahminlere göre roma dönemi'nde yapılan merdivenler ile en derin noktasına kadar inebilme imkanı sunmaktadır. cennet obruğu'nda 452 taş basamak bulunmaktadır. son zamanlarda yapılan asansör* ile bu basamakları kullanamayan kişilerinde obruğun zeminini görme imkanı sağlanmıştır. cennet obruğu'na indikçe yemyeşil ağaçların arasında, kuş sesleri ile çok başka bir yerde olduğunu hissediyorsunuz. 300'üncü basamağa gelindiğinde ise çatısı olmayan bir kilise karşınıza çıkıyor. bu kilise meryem ana kilisesi'dir. kilise 1905 yılında tarihi literatüre geçmiştir. kilisenin giriş kapısının üzerinde bulunan kitabeden 5. yüzyılda aziz paulus tarafından meryem ana'ya ithafen yapıldığı ifade edilmiştir. kilise 1850'li yıllarda ise cami olarak da kullanılmıştır. kilisenin üzerinin açık olmasının sebebi ise kiliseyi yeterince koruyan üzerindeki kaya uzantısından dolayı yapının çatıya gereksinimi olmamıştır. kilise, mağaranın başlangıç kısmında yer almaktadır. mağaranın girişinde ise bir yazıt bulunmaktadır. geri kalan basamakları ilerledikçe içerisinin nemlendiğini ve yerlerin fazlasıyla kayganlaştığını fark edebilirsiniz. mağaranın derininde hala akan bir su mevcuttur. ve bu su akdeniz'e ulaşmaktadır. kilisenin etrafında çökmeden kaynaklı devasa büyüklükteki kayaları gördüğünüzde yıkımın ne kadar büyük olduğunu fark ediyorsunuz. cennet obruğu fiziki olarak biraz zorlayıcı olabilir ama kesinlikle büyüleyici güzellikte olduğu kesin. kalabalık zamanlarda obruğu ziyaret etmek keyifli olmayabilir ki biz bu konuda çok şanslıydık, yalnızca biz vardık. kocaman obruğun içinde, dünyadan sıyrılmış, bambaşka bir yerdeymişsiniz hissini veren oldukça güzel bir doğal anıt. kıyafet ve ayakkabı tercihlerinizi bu şartları göz önüne alarak yaparsanız çok daha kolay ve keyifli bir deneyim yaşayacaksınız.
  • bir insan hristiyan veya farklı bir dine mensup diye cehennemde cayır cayır sonsuza kadar yanacağına inanıp kendini avutan müslüman bir kesin var ya; lafım size...

    arkadaş aklın alıyor mu; sen kul hakkı ye, hırsızlığın alâsını yap, erkek/kız çocuklarına tecavüz et, aklıma şuan gelmeyen bir sürü orospu çocukluğu yap sonra de ki “ben müslümanım, cehennemde cezamı çeker sonra hurilerle cennette sonsuza kadar yaşarım.” sen bu kafa ile hurilere de tecavüz edersin ki. ama yok öyle bir dünya ne yazık ki. senin kafir diye adlandırdığın ve beğenmediğin bir çok insan senden milyon kat daha ahlaklı ve dürüst bir hayat yaşıyor. madem senin inancına göre insanlar için cennet ve cehennem var; niye güzellikleri sadece senin inançlarına göre uyarlanıyor? bu nasıl bir sanrı?

    önce insan olmayı becerin. sonrası zaten kolay aslında...
  • mersin'de bulunan cukurlar. cehennem diye adlandirilan kisim oldukca urkutucu ve korkuluklar o kadar alcak ki her an ucurumdan dusme potansiyeli tasiyorsunuz. bir de yukseklik korkunuz varsa parmakliklara adeta yapisiyorsunuz.
    bunun disinda bir de cennet magarasi var ki indikten sonra yukari cikana kadar o kadar yoruluyorsunuz ki kalp krizinden olmeyi ve gorevlilerin sizi yukari tasimasini mantikli buluyorsunuz.

    (bkz: astim magarasi)
    (bkz: silifke)
  • cennet;

    bir amerikali'nin maasina
    bir ingiliz'in evine
    bir cin yemegine
    bir alman'in arabasina ve
    bir turk hanima sahip olmaktir.

    cehennem;

    bir amerikan arabasina
    bir ingiliz hanima
    bir cin evine
    bir alman yemegine ve
    bir turk'un aldigi maasa sahip olmaktir... derler....
  • dağcıların, cehennemine inebileceği yer.
hesabın var mı? giriş yap