• zamanında süper baba dizisinin hastası olmuş bir jenerasyonun mensubu olarak üniversiteyi kazanıp istanbul'a geldiğim ilk sene daha doğru düzgün hiçbiryeri bilmezken taa avcılardaki yurt'tan benim gibi aklı bir karış havada 3-4 arkadaşla beraber sırf bu dizinin çekildiği mekan olduğu için görmeye gittiğimiz semt.aslında sırf o yüzden sayılmaz çünkü dizide gördüğümüz semt boğaz kıyısında, köprüyü gören muhteşem bir manzarası olan, hala eski evlerin ve asırlık çınar ağaçlarının bulunduğu çok güzel bir yer olduğu için de görmek istemiştik elbette.2 saat ve 4 vasıta süren bir yolculuktan sonra nihayet hedefe vardığımızda en az dizideki kadar güzel olduğunu görüp hayran olmuş, birbirimize bol bol aaa olm ben burayı biliyom diyerek daracık sokaklarında dolaşmış, dizide nihat'ın kahvesi olarak geçen kahvede oturup çay içerek güneşin batışını seyretmiştik, 1000 atlı gibi o gün çocuklar gibi şendik sevgili sözlükçüler...
  • omrumu tuketen semt. disarida ayni anda en fazla 50 kisiyi online gorebiliyorsunuz mesela. hayalet kasaba gibi. uskudar ekolu de buram buram kendini hissettiriyor; pide kuyrugundaki keci sakalli kupeli genc olmak dayanilmaz bir izdirap, her an gotunuzu kesebilirler. asagida bir mahalle var mesela, bir duvari var girisinde "sultan murat mahallesi" yazmislar, altina da sprey boyayla parantez acip "texas" yazmislar. dogrudur haci, hakikaten vahsi bati. adamin arabasini caliyorlar, fark edince camdan cikip bagiriyor "n'apiyorsunuz lan!" diye, "gir iceri lan!" diye firca atiyorlar falan. fantastik bir olusuma ev sahipligi yapiyor buralar. emekliler icin ideal, fazlasi degil. bir de buz gibi buralar; yazlari sonbahar tadinda geciyor. alismissiniz donla tisortle yatiyorsunuz; sonra yazin circir olan tek insan olarak "sezonun mali" gibi dolasiyorsunuz. ne kadar akraba varsa geliyor kalmaya klimali pansiyon niyetine. cok da komik bir ekonomik duzensizlik var burada. fotografini cekecegim de useniyorum. bizim oturdugumuz apartman (turkiye sartlarina gore) super luks olarak geciyor; bildigin apartman dairesi. iyi, hos. zira sol tarafimizda bir villa var ki 8 kamerali ve havuzu bizim ev kadar. sag tarafimizda ise bir gecekondu var, her firtinadan sonra catisini topluyorlar. oyle bir seyler iste neyse sikildim simdi.
  • burada düzülen bütün methiyelerin sahibi bu semtin sahil tarafıdır. bir de nato yolu tarafı var ki, düşman başına.
  • bugünlerde hasretini çektiğim pazar kahvaltısıdır.
    iki haftada bir görmezsem hastalanmaktan korktuğum erguvan çiçeklerim,gecikmeyen demli çayım,çınaraltında deniz kenarında masa bekleyişim,poşetimden çıkardığım zeytin peynir,çengelköy börekçisinin su böreği,hayatın ortasında park yeri arayışıdır çengelköy.
    ohh be beni burda kimse bulamaz deyip rahat bir nefes alırken sevdiğim kedidir,her gittiğimde çekindiğim aynı pozun fotoğraf albümüdür çengelköy.
  • istanbul'da her yasayanin, bir kere icinden benimde burada soyle bir evim olsaydi dedigine inandigim yer...batan gunesi gorebileceginiz rakiniza kendine has hiyarlarini meze yapabileceginiz istanbul'u istanbul yapan, oradayken yasadiginizi hissettiren, en guzel bogaz manzarasina sahip, guzelliginle gozyasartici olan koylerin basinda gelir...asiksaniz, guzel bir gun gecirmisseniz ve yolunuz oraya dustuyse eminim ki cengelkoy masal olur size!
  • 2 senelik işsizlik dönemimin bütün dertlerini unutturan "fanus". her gün boğaz'a karşı çay keyfi... martı sesleri... katil çınar... bol bol kedi ve kedi tüyü... sandal sefası... enfes börek... fırından mısır ekmeği... hasır şapka... 2 kilo kedi maması... pazartesi kurulan semt pazarı... vapur düdüğü... pazardan alınan kıpkırmızı domates, beyaz peynir, çavuş üzümü, karpuz... kara kışta karlara bata çıka yürümek... kıyıda ağlamak... aşk...
  • istanbul'a geldiğim ilk zamanlar en çok merak ettiğim yerdi çengelköy...

    uzun süre görme fırsatını bulamadım. sonunda birgün yakın bir arkadaşımla kafamıza esti ve atladık üsküdar'dan minibüse. şöföre vardığımızda uyarmasını söyledim, o da sağolsun shell'in orda durdu ve benzin istasyonunu işaret ederek, "aha çayı da burada içeceksin" dercesine "işte çengelköy burası" diye indirdi bizi.

    neyse efendim arkadaşımla beraber girdik çengelköy'e şu ünlü nihat'ın kahvesini arıyoruz (bkz: süper baba). önce bir sokağa girdik, sokağın deniz tarafına doğru ilerledik, bir baktık ki bir grup dayı açmışlar efes tombulları gündüz vakti boğaza karşı takılıyolar. doğal olarak, caddeye geri döndük, deniz tarafına inen sokaklara bakarak sonunda tarihi çınaraltı'nı bulduk. bu tanışmamdan sonra çengelköy'e neredeyse her hafta uğrar oldum, sevdiklerimi de yanımda sürükledim.

    bundan aylar sonra yurt hayatı sona erdi, ben hala istanbul'dayım, bir yandan da ev arıyorum. henüz eve kiminle çıkacağım da belli değil fakat kafamda ev tutmak için en belirgin yer olarak çengelköy var. öyle böyle derken çengelköy'den ev bakmaya başladım. yaklaşık 10-15 gün kadar aradım, emlakçı emlakçı gezdim, çengelköy diye ümraniye'ye kadar gönderilmekten döndüm. artık buradan ev bulamayacağım derken son bir umut sürekli önünden geçip farketmediğim bir emlakçıya girdim. oradaki emlakçı "ne demek yahu öğrenciye ev vermem, sana ev vermeyecekler de kime verecekler" gibisinden yaklaşarak beni yakın zamana kadar oturduğum eve götürdü. tesadüf eseri evin bulunduğu sokak, benim çengelköy'e geldiğimde girdiğim ilk sokaktı (albay hüsamettin ertürk sokak, semt pazarının kurulduğu yer). sonracığıma eve girdim, ev sahibi bey ve hanım çıkan kiracının ardından evi toparlıyorlarken onları yakaladım. ilk başta 850 lira olan kirayı 750'ye çektim ve direk ev arkadaşımı aradım. abi dedim böyle böyle, arkadaş 750'ye olmaz dedi ve ev olayı askıda kaldı.

    1 hafta sonra arkadaşım beraber ev bakabilmek için istanbul'a geldi. gelir gelmez bir umut arkadaşı kapıp çengele götürdüm, bana iyi davranan emlakçıya girdik. başka ev olup olmadığını sorduk. emlakçı başka evin olmadığını fakat geçen hafta baktığım evin durduğunu söyledi. beraber tekrar baktık eve. arkadaş da beğendi, ev sahibiyle tekrar bi pazarlık yaptık kirayı 700'e düşürdük ve evi tuttuk.

    2006 eylül-2007 haziran arası çengelköy'de girdiğim ilk sokaktaki o evde çok güzel günler yaşadım. net büfe naci abi, dvd'ci seçkin abi, taksiciler, köfteci abi, arka sokakta gece gündüz içen dayılar, sabah ezanıyla camiye gelip yatsıya kadar cami önündeki banklarda muhabbet eden yaşlı amcalar, çengelköy börekçisi, zindan kebap, çınaraltı, sabah 8:20'de kalkan eminönü vapuruna binerken iskeledeki insana yaşama sevinci veren manzara, odamın camını açıp boğaz kokusunu almak ve bunun gibi birçok şey bana yıllar boyu çengelköy'ü hatırlatacak "vay be ne günlerim geçmiş orada" dedirtecek anılar.

    istanbul'un ortasında, şehrin gürültüsünden ve stresinden (akşam trafiği hariç) izole olmayı başarmış tipik bir boğaz köyüdür çengelköy. yerlisi tarafından 3. görülüşünüzde selam almaya başlarsınız, sıcak ve muhabbeti tatlı insanları, kafa esnafı vardır. uzun lafın kısası huzuru evinde arayanlar için nesli tükenmekte olan yaşanası semtlerden biridir çengelköy

    umarım yıllar sonra daha iyi imkanlarla dönebilirim bu bana göre megaköy istanbul'un merkezi olan boğaz kasabasına...
  • zengin allahçıların mekanı.
  • insanımızın benzinciden eczaneye fotobiyografisi.

    bir film şeridine benzer ve aşağı yukarı şöyle stratejik bir katmanlılık arz eder:

    en dışta benzinciler: bp ve opet.
    onlara yakın salatalıkçılar.
    daha içte midyeciler, kokoreççiler: midyeci ahmet, yediren adam, çengelköy kokoreççisi vb.
    daha da içte karbonhidratçılar:
    çengelköy börekçisi, erbap unlu mamuller, seval pastanesi ve tarihi has ekmek fırını.
    ve nihayet çekirdekte eczaneler: eczane çengelköy ve füsun eczanesi.

    nisan 2021 itibarıyla:
    - opet, shell oldu.
    - füsun eczanesi, yer değiştirerek, daha içerlek bir konuma geçti.
    - kokorecin merkezdeki ağırlığında artış var.
    - yeni midyeciler söz konusu.
    - tabloya bir de şırdancı eklendi.
  • yaşamak istediğim, uğruna mesleğimi bile değiştirebileceğim güzel semt. hergün gitmem yine de sıkılmam.
hesabın var mı? giriş yap