• bilimsel bir acidan yaklasiyorum:

    1) bunlarin basindakiler kuran hocalari
    2) kuranda anlatilan en buyuk suc kul hakki yemek. (tabii allah'a sirk kosmaktan sonra; geri kalmis ulkelerin anayasalari gibi bireyin haklarindan once devletin, muktedirin hakki geliyor)
    3) cemaatlerin yaptigi adam yetistirmek, yetistirilen adamlari teknik bilgi ve beceri olsun olmasin kayirmak, bu kayirma isini sistematik bicimde yaparak kadrolasmak ve dolayisiyla seri imalat kul hakki yemek
    4) ustune kadrolasmada oncelik taninan yerlerin yargi ve kolluk kuvvetleri olmasindan ve kul hakki yenilerek kazanilmis bu pozisyonlarin rakipleri orantisiz guc kullanimiyla sindirmek icin, yani daha fazla kul hakki yemek icin kullanilmasindan kelli

    cemaat liderlerinin bu tutarsizliklar yuzunden kara deliklere donusmeleri an meselesidir, kendilerinden uzak durmak lazim. (karadelik ve paradoks laflarini kullanarak bilimsel acidan yaklastim, simdi kendi tavsiyeme uyarak uzaklasiyorum)
  • kayınpederim emekli tarih öğretmeni. maaşı üç çocuğu okutmaya yetmediği için dershane öğretmenliği de yapmış. vaktinde yeni mezun, genç bir felsefe öğretmeni varmış dershanelerinde. sonra adam askere gitmiş. dönüşte başka bir dershanede çalışmaya başlamış.

    bir gün sokakta karşılaşmışlar. ne yapıyorsun, ne ediyorsun muhabbeti olmuş. kayınpeder, 'diğer dershanenin ücreti, çalışma saatleri nasıl?' demiş. adam 'ücret yok demiş,.saat de yok'. 'gece de ders veriyoruz, bazen eve gidip ders veriyoruz, para da almıyoruz, sonra vereceklermiş.'
    kayınpeder tam anlamamış durumu, vedalaşıp yollarına gitmişler.

    bir yıl sonra tekrar karşılaşmışlar. yine iş güç nasıl diye konuşmaya başlamışlar. adama bir yılın sonunda sıfır bir araba vermiş dershane. onu anlatmış.

    sonradan cemaat dershanesi olduğunu öğrendiğimiz bu yapılardaki şu anlattığım işleyiş cemaatlerin yapılanması ile ilgili çok önemli bir fikir verir. cemaatler hak ediş ya da adalet üstüne kurulu değildir, cemaatin temelinde biat etmek vardır. kimse hiçbir şeyi hak etmez, boyun eğer, şeyh ya da başkan ya da baştaki her kimse bu insan lütfeder ve o kişiye sadakavari bir ödül verir.

    fethullah gülen'in bir videosu düşmüştü twitter'a. çay içiyor konuşurken, dibinde biraz bırakıp bunu enes'e * verin diyor. benzer hâller...

    siz bir semaver hak etmiş olabilirsiniz veyahut hiçbir şey hak etmemiş, ama bir cemaatin içindeyseniz alacağınız şey ne kadar boyun eğdiğinize göre belirlenen bir sadakadır, bir çay artığıdır. cemaat barındırdığı insanların kişiliğini ezerek, bir bütünün vereceği sadakaya muhtaç kılarak yürütür işleyişini.
  • artık medya ve siyaset platformlarında fethullah gülen cemaatinden bahsedilirken kullanılıyor. "the cemaat" gibi adeta. bu özellikle eleştirirken daha sonra inkar edebilmek için bilerek muğlak bırakmak amacından daha çok, artık cemaat denince akla bir tek bunun gelmesinden. erişilen maddi, politik ve bürokratik gücün zihinlerde böyle bir derin ama her yerde mevcut, her işin arkasındaki cemaat algısını ve hatta bazen ilüzyonunu üretiyor. tıpkı dünyayı yöneten, her şeyin sorumlusu ve planlayıcısı yahudi lobisi gibi.
  • kpss olur soruları yürütürler,
    polis sınavı olur soruları yürütürler,

    yani bildiğin kırk haramiler.
  • müritleri hem anlatım bozukluğu, hem anlayış bozukluğu çekmektedir.
  • türkiye'de cemaat denildiğinde akla hemen fethullah hoca cemaati geliyor. lakin genel anlamda cemaat kavramı belli bir zihniyete tekabül etmektedir.

    malum olduğu üzere eski dönemlerde kan bağı esaslı kabileler, boylar toplumsal hayatın temel birimini oluşturuyordu ve bütün siyaset, savaş vs. toplumsal ilişkiler bu birim üzerine binâ edilmişti.

    aslında günümüzde de durum pek farklı değil. sadece cemaat kabileden farklı olarak insanların kan bağı esasına göre değil, görüş ve çıkar birliği etrafında bir araya geldiği üst kimlikler konumunda.

    bu durumda bir cemaatin üyesi olmak insan psikolojisi açısından ne ifade eder? takdir edilesi bir durum mudur? diye sormalıyız.

    bir müslüman olarak bu soruya benim cevabım şöyle olacaktır: müslüman bir grubun, cemaatin üyesi olmak hoş görülebilir ama kesinlikle ideal bir nokta değildir. çünkü cemaat son tahlilde, tevhid ve tevekkül zevkinden uzak insanların bir araya geldiği dayanışma gruplarıdır.

    şuurun en düşük mertebesi olan tabiat seviyesindeki insan, bir istinatsızlık hissi içindedir. sonsuz düşmanlar içinde kendini çaresiz, yalnız ve korunmasız hisseder. korkusunu teskin etmek için bir grubun üyesi olmak veya bir çevreye aidiyet arzusunda olur ki, zor zamanlarda onların yardımını isteyebilsin.

    ehline açıktır ki, böylesi bir halet-i ruhiye islam açısından kabul edilebilir değildir. ancak insanlara bir anda şuur sıçraması yaptırmak da, mümkün olamadığına göre katlanılması gereken bir zorunluluktur.

    işte ülkemiz her görüşten, her sosyal tabakadan cemaatler, kabileler ile doludur. tersinden veya düzünden(aydınlık yüz veya karanlık yüz) fert/birey olmayı başarabilen çok sınırlı sayıda insan vardır. hele aydınlık yüzden fert olmayı başarmış insan görülür duyulur cinsten değildir.

    bir türkiye klasiği;

    bir cemaate üye ol,

    en süper, en üstün, en ileri, en bilmem ne, bizim cemaat/grup/parti/yapı/çevre...

    egonu o cemaate/gruba iliştir(embedded ego)

    egonu savunur gibi cemaatini savun, hak hukuk önemsemeden. daha doğrusu hak, hukuk denilen şey sadece bizim cemaatin yararına olanlardır.

    bizim lider mehdidir, gavstır, en büyük velidir, en büyük filozoftur, en büyük bilmem nedir...rakip lider süfyan, deccal, şeytan, eli kanlı faşist vs..vs..'dir.

    ey türk insanı!

    ben var ya!

    senin zihniyetine tüküreyim!
  • saldırı altındaki kelimedir. arkadaşlar ey akıl sahipleri buraya dikkat ediniz. cemaat kelimesi basın,yayın yoluyla bir tek grubu ki onlar fethullah gülen cemaatidir işaret etmiştir. bu yapılan cemaat kelimesine saldırıdır. malesef bu tuzağa başka cemaatlerin liderleri ve hatta abdülaziz bayındır bile zaman zaman düşmektedir. lütfen cemaat derken hangi cemaati kast ettiğinizi açıkça belirtiniz.
  • şuuraltı korkularımızın son temsilcisidir.

    tıpkı bir zamanlar komünizmin, amerika'nın, illüminatinin, masonların ve irticanın oynadığı rolü oynamaktadır. aşağılık kompleksimizin açığa çıkardığı bir nevi son moda günah keçisidir şuuraltımızda. eh kolay değil tabi; "üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili bir ülkemiz var" anlayışını ders kitaplarından okuyan nesiller yetişti bu ülkede.

    hiçbir şeyi kendi başına başaramayacağına inanan ve yine aynı şekilde başına gelen her türlü olumsuzluğun sebebinin hariçteki "dış mihraklar" olduğunu düşünen bir neslin fotoğrafıdır aslında gördüğümüz. askerinden, polisine, hakiminden, doktoruna hep bizden olmayanların yönettiği bir ülkedir bizimkisi. bizden olanlar bir şey başaramaz, bir şekilde önü kesilir ve kazananlar, büyük ikramiyeyi alanlar, yarışı birinci bitirenler, madalya kazananlar, şampiyon olanlar hep başkalarıdır. literature giren "amerika'nın oyunları bunlar", "bu kış komünizm gelecek", "irtica hortluyor, tehlikenin farkında mısınız" türünden ifadeler yaşadığımız kompleksin birkaç kelime halinde dışavurumundan başka bir şey değil.

    ...................

    devlet "ele geçirilmesi vacip" bir cihazdır. seneler boyunca çeşitli gruplar, iktidarlar sürekli olarak devleti ele geçirmeye çalışmış, gerçek iktidarın devletin adeta bir kadın gibi "hareme konulup" orada başka yasak bakışlardan uzak tutulmak istemişlerdir. o yüzden de, kendi elimize geçirdiğimiz devlete bakış atmak isteyen her türlü güruh ise "sızma" ithamıyla geri püskürtülmüştür.

    ...................

    bir vakitler mehmet moğultay gibi açık açık "bu örgüte kadro vermeyecekler de kime verecekler, mhp'ye mi verecekler?" diyerek kadrolaşma itirafında bulunanlar da olmasa muhtemelen bütün yargıyı tek bir grubun egemenliğine zannedeceğiz. efendim? zaten öyle mi zannediyoruz? iyi de moğultay'ın bahsettiği üç bin hakimin tamamı birkaç yıl içinde emekli olmadı ya!

    neyse mesele zaten bu değil. esas anlatmak istediğim, bir asra yakın bir süredir genlerimiz işlemiş "bizden adam olmaz" lafının her dönemde, bazen komünistler, bazen cemaat mensupları, bazen amerika, kimi zaman da masonlar ve türevleri üzerinden pratiğe dökülmesidir.

    komplo teorilerinin eksik olmadığı memleket insanımız, devleti olmasa bile twitter'ı ele geçirmiştir. her gün dünya gündemine birkaç tane "heşteg" sıkıştırmak da nitekim az başarı değildir. o yüzden de twitter'da her türlü komplo teorisini dillendiririz; ama twitter'ın sahibine dair sözümüz olmaz; çünkü sahibi bizizdir!

    ..................

    "ben bırakıyorum ama o beni bırakmıyor" cümlesini söyleyenlerin ifade ettiği türden bir savunma bizimkisi. bizi bir bıraksalar arş-ı ala'ya çıkacağız; lakin bir türlü kurtulamadık şu dış mihraklardan. "halbuse" her gün birkaç saat klavye başında vatan da kurtarıyoruz; ama demek ki yetmiyor.

    bu ülkede bir görevi olup da görevini yapan (öğretmense öğretim yapan, doktorsa tedavide bulunan, hakimse adalet dağıtan vs.) hiçbir kimseye görevini kendi rızasıyla yaptığına inanmıyoruz. bundan daha büyük bir paranoya olabilir mi? ve bu paranoyla bütün bir hayat geçer mi?
  • imamın arkasında namaz kılanlar
    (demek o yüzden bu imamlar söze hep 'eyyy cemaat' diye başlıyolar*
  • son bir hafta da geçirdiğim iki iş görüşmesinde işverenlerin sanırım sakalıma falan bakarak bana bir bağımın olup olmadığını sorduğu ve müritliği bir vasıfmış gibi aranan topluluk cinsi. bu iş başvurularının biri büyük bir gazete ve ajans diğerinin ise yine büyük bir internet portalı olduğunu da ekleyeyim de içiniz kararsın.

    bu arada elbette hala işsizim.
hesabın var mı? giriş yap