• efendim güvenilir bir kaynaktan aldığım bilgilere göre bu yılların sonlandırılmasının ilginç bir hikayesi var. şöyle ki;

    bahsi geçen yıllarda bira alkollü içki sınıfında değil, düşük alkollü gazoz (veya benzer bişi) sınıfındaymış ve bu sayede de çay bahçeleri, köy kıraathaneleri gibi yerlerde satılabilmekte ve tüketilebilmekteymiş. bu dönemde efes'le tuborg'un piyasa hakimiyeti için yoğun rekabeti varmış. efes restoran, bakkal, vb. yerlerde kuvvetliyken tuborg da çay bahçeleri, kıraathaneler gibi yerlerde malı götürüyormuş. günümüzdeki kadar absolut'lar, j&b'ler olmadığı için efes sağda solda sosyete içkisi olarak tüketilirken asıl satışı evlerde ve bahsi geçen "halk mekanlarında" daha çok tercih edilen tuborg yapmaktaymış.

    gelgelelim, tuborg mümessili yaşar holding'in patronu selçuk yaşar dönemin hükümetiyle ve cumhurbaşkanı özal'la pek hoşlaşmamaktaymış. muhalif tavrını sık sık dile getirmekte, nüfuzunu da kullanarak hükümetin ve özal'ın ayağını kaydırmaya çalışmaktaymış. e tabi özal ve hükümet de boş durmamış, ne yapsak da selçuk yaşar'ın ipini çeksek diye düşünmekteymiş.

    derken akıllarına birayı alkollü içki sınıfına sokmak gelmiş. böylece efes'in kuvvetli olduğu restoran ve bakkallar içki satabildiği için efes çok fazla etkilenmeyecek ama kıraathane, çay bahçesi, vs. gibi içki ruhsatı alınamayan yerlerde ezici üstünlüğü bulunan tuborg alaşağı edilerek selçuk yaşar'a bi darbe vurulacak, kibarca "akıllı ol" denilecekmiş.

    harbiden de bu sınıf değişikliği sonrasında efes alıp başını yürürken tuborg oldukça gerilemiş, günümüzde bile hala eski satışlarını tutturamamış.

    ben bana anlatanın yalancısıyım tabi, başka bi durum varsa bilemem.

    tanıma gelirsek de, hayatın hayat olduğu, orda içme, burda yeme muhabbetlerinin olmadığı güzel yıllarıdr.

    owww 6 yıl sonra kaynak buldum ya la editi: aha size kaynak
  • 70'li yillardan bir filmde, serdar gokhan abimizle garson arasinda soyle bir diyalog geciyordu:

    -alkol alir miydiniz?
    -ben alkol kullanmam! bir bira...

    akabinde masaya gelen tekel birasini bi guzel dikmisti depesine. nereden nereye. hey gidinin efesi.
  • iskenderunlular bilirler teysir çay bahçesinde hala yapılabilinen eylemdir,ayrıca denize sıfırdır bir yanda buz gibi köpüklü biranız bir yanda coşkuyla köpüren deniz.
  • 1980 ihtilali öncesi kahve tabelalarının yanında genelde efes pilsen logosu olurdu. hatta sivas'taki meşhur cıbırlar parkının meydan tarafındaki havuza bakan bahçesinde devasa bir tuborg bira şişesi heykeli vardı.

    sonra hepsi yok oldu.
  • 70 yıllarda çekilmiş filmlerde zaman zaman karşımıza çıkan günlerdir... tombul efes'le tuborg'un kıyasıya rekabeti sonucu bahçeleri dolduran şemsiyeler ve brandalar göze çarpar bu filmlerde.

    yanlış hatırlamıyorsam, 80 darbesiyle son bulmuştur...
  • her şeyin tastamam olduğu yıllar.

    yaz tatilinin küçük bir koyda geçirildiği yıllardır. her şeyin denize sıfır olduğu olduğu yıllar.. yabancı simaların o küçük koyda görüldüğünde kim ki bu tipler diye düşünülmediği, merhaba minvalinde gülümsendiği, selamın alınıp verildiği, halin hatırın sorulduğu yıllar..

    okullar kapanır kapanmaz gidilirdi o koya. babamın kırmızı bi skodası vardı, kasalı.. hiç dönemeyecek gibi hazırlık yapardı annem, öyle doldururdu eşyaları arabanın kasasına tası tarağı.. giderdik.
    denize sıfır o küçük eve yerleşmemiz çok uzun sürmezdi. bizim yani kardeşimle benim pek derdi de değildi zaten. kapının önündeki iğde ağaçının altına akşamüzeri inişinden anladığım kadar annem, hemencik yerleştirdi o küçük eve.

    geçen yazdan, hatta ondan bir önceki seneden, ondan da öncesinden tanıdığımız insanlarla geçen kışın yaşananları paylaşılırdı. yaşıtlarım biraz daha büyümüş olurdu. karnelerden bahsedilir, koli basilini bilmeden dahi umursamadan her gün denize girilirdi. annelerimiz başımıza güneş geçer diye ellerinde şapkayla falan da koşturmadıklarından başımıza güneşin geçip, tenimizin cayır cayır yandığı, bilmemkaçfakrölü güneş kremlerimden haberimizin olmadığı yıllardı.

    akşamları babamın işten dönüşünü o küçük evin yine o küçük penceresinde beklediğimiz yaz ayları.. akşam yemeğinden sonra, annemizin arkadaşlarıyla okey oynaması için onlardan daha önce çay bahçesine gidip, kare bir masa tutmak demekti. anne okeye otururken "kardeşine göz kulak ol" cümlesine üzülmek demekti. nasıl üzülünmesindi, efe bekliyordu, şule, sonra aslı, belki ibrahim.. kardeşin ne işi vardı onlarlayken yanımda?

    gece ilerledikçe, esen rüzgarla birlikte iyot kokusunu daha da iyi almak demekti burna. ince hırkayı, sweatshirtü kah kolda, kah sırtta taşındığı, yeri geldiğinde üzerine oturmak için kumsala serildiği zamanlardı.

    babaların hep gülen yüzlerini görmek demekti. içilen biraların miktarını denize sıfır olan çay bahçesinin sandalyelerinin denize yaklaşmasından anlamaktı. hatta gecenin sonuna doğru sandalyeleri ve masalarını denize taşıyan babalar demekti.

    her şeyin tastamam olduğu yıllardı belki fazlası.. yine içiliyor o çay bahçesinde biralar biliyorum ben. tüm yazımı geçiremesem de gidiyorum alakasız bir vaktinde gecenin o koya. ama eksik çok. nevzat amca tek başına oturuyor o köşe masada, duvara yaslamış sırtını denizi seyrediyor. nevzat amca da benimle aynı düşünüyor bence..
  • avanak avni döneminin yıllarıdır.

    efes pilsen brandalarının serili olduğu çay bahçelerinde nargile de içilirdi.
  • sadece 1980 öncesi değil 1990lı yıllarda da yapılabilen aktivite.
  • açık hava sinemalarında çekirdek çitlenen yıllara tekabül eder.
  • mersin'in küçük ilçelerinde hala yaşanmaktadır bu yıllar. diğer tarafları bilemem ama bozyazı'da toslaklar koyu'ndaki çay bahçesi, anamur'da ise öğretmenevinin çay bahçesi bu konuda benim gözümde bir numaradır. yaklaşık 1-1.5 saat boyunca yüzüp akabinde vücudun her zerresinden su akarken buz gibi bir bira ile serinlemek, akabinde yeniden denize girip aynı döngüyü yaşamak şu hayatta tattığım en güzel şeydir.
hesabın var mı? giriş yap