• turkiye'de tarim uzerinde donen dolaplarla ilgili kamu emekcileri konfederasyonu, turk muhendis ve mimar odaları birligi, turk tabipler birligi, tuketici hakları dernegi ve ciftci sendikaları girisim komitesi tarafindan ortak hazirlanmis ve cargill'in de kulaginin epey cinlatildigi bir makale:

    once kaynagindan okumak isteyenler icin adresi verelim:
    http://www.tmmob.org.tr/…=news&file=article&sid=353

    misirimiz / pancarimiz, işçimiz /köylümüz, tarimimiz/sanayimiz
    mar 02, 2004 - 07:12 ös

    başbakanın abd gezisi sırasında abd başkanı'nın amerikan çıkarlarına yönelik olarak bizzat dile getirdiği istemler, bir kez daha şeker sektörü konusunda kamuouyu duyarlılığının yükselmesine neden olmuştur.

    son yıllarda türkiye şeker sektöründe ve mısır dışalımında oynanan oyunlar üretici, tarım ve sanayii işçisi, kamu çalışanı, tüketici konumundaki geniş halk kitlelerinin yaşam alanlarını giderek daha fazla daraltmakta, halk sağlığını tehdit etmekte; buna karşın çokuluslu şirketler ile onların taşeronlarına haksız kazançlar sağlamaktadır.

    süreci anlaşılır kılmak ve emekten yana haklı tepkileri ortaya koymak üzere 2 mart 2004 salı günü saat 10:30'da, ziraat mühendisleri odası'nda kahvaltılı bir basın toplantısı düzenlendi.

    basina ve kamuoyuna

    başbakan erdoğan'ın washington ziyareti sırasında, george w. bush, amerika'nın istemlerini net bir dille açıkladı. washington'da türkiye başbakan'ının önüne konulan dosyada, tarımdan sağlığa, enerjiden telekomünikasyona, savunma sanayiinden dış ticaret uygulamalarına kadar birçok alanda türkiye'deki amerikan çıkarlarını korumaya yönelik istemler sıralanıyor.

    merkezleri abd'de bulunan çokuluslu şirketler (çuş), dünya tarım ve gıda ticaretine büyük oranda egemen durumda bulunmaktadırlar. philip morris, cargill, conagra, rjr nabisco, ibp, anheusr-bush, pepsico, coca cola, sara lee ve borden bunlardan öne çıkanları. merkezleri avrupa ve uzak doğu'da bulunan az sayıda çuş'te bu alandaki dünya pastasından önemli paylar almaktadırlar. bunları isviçre'li nestle s.a., ingiliz/hollanda'lı unilever, ingiliz grand metropolitan ve alliyed lyons, japon kirin brewey, taiyo fisher ve snow brand milk products, fransız bsn olarak sayabiliriz.

    sözü edilen çokuluslu şirketler, dünya ticaret örgütü aracılığıyla gerçekleştirdikleri düzenlemeler ile çevre ülkelerin piyasalarına girip onları kontrol etmekte, dünya bankası ve imf aracılığıyla da bu ülkelerin tarımını çökerterek, dışa bağımlı yapılar kurmaktadır. küreselleşme sürecinin bu alana taşıdığı son "açılım" ise, çuş'lerin çevre ülkelerin hükümetleri üzerinde doğrudan ya da kendi hükümetleri aracılığıyla yaptıkları baskılar olarak kendisini göstermektedir.

    bu süreçte arjantin', endonezya'nın, türkiye'nin, hindistan'ın ve benzeri bağımlı ülkelerin üreticileri, mülksüzleşerek plantasyonlarda çuş'lerin işçileri olmakta veya kendi mülklerinde çuş'un her türlü baskı ve denetimi altında, sözleşmeli üreticilik sarmalında yok olmaktadırlar. özelleştirme uygulamaları, çevre ülkelerin piyasalarında çuş'ların egemenliğini pekiştirmekte, tohum "gübre" tarım ilacı başta olmak üzere kurgulanan dışa bağımlı yapılar, katma değerin yurt dışına çıkarılmasına neden olmakta, tüketici yararı ve halk sağlığı ciddi tehditler ile karşı karşıya bırakılmaktadır.

    bu bağlamda, bush'un tarım alanında türkiye'den istemleri, daha yakından bir incelemeyi hak ediyor.

    bush'un tarım sektörü bağlantılı istemleri, türkiye'de yatırımı bulunan amerikalı mc donalds, burger king, cargill, coca cola ve pepsi cola şirketlerinin çıkarlarını korumaya yönelik. bunlardan ilk ikisinin "fast food" zincirleri için et dışalımına izin verilmesi, dışalım vergilerinin düşürülmesi isteniliyor. cargill için orhangazi'de birinci sınıf tarım arazisi üzerinde kurulu nişasta bazlı şeker (nbş) fabrikası nedeniyle hakkında süren davaları ortadan kaldıracak bir çözüm yanında, nbş'lere uygulanan % 10'luk kotanın kaldırılması ya da yükseltilmesi talep ediliyor. kola şirketleri için ise, uygulanan % 10'luk lüks tüketim vergisi ve sağlığa zararlı ürünlere uygulanan verginin kaldırılması gerektiği öne sürülüyor...

    bu istemlerin her biri, türkiye emek kesiminin kazanımlarını yok edici, gelir olanaklarını kısıtlayıcı, bölüşüm ilişkilerinde halkın payının daha da azaltılarak amerikan şirketlerinin çıkarlarını ençoklaştırıcı nitelikte. emekten sermayeye, güneyden kuzeye gelir transferinin "sorunsuz" işleyebilmesi için ise, siyasal iktidar ekonomik rant ilişkisinin kurulması gerekmektedir ki, türkiye'de bu zincir de kurulmuştur.

    bu ilişkinin halkın gözünden saklanması için, çokuluslu şirketler, dünya genelinde uyguladıkları bildik taktikleri türkiye'de de sahnelemekte, emeği ile geçinen üretici kesimleri birbirine düşürmeye çalışmaktadırlar.

    bizler, emekten yana demokratik kitle örgütleri olarak, süreci açıklamak ve halktan – emekten yana tavrımızı ortaya koymak için, bu basın toplantısının gerçekleştirilmesi gereğini duyduk.

    bu doğrultuda, cargill'in kimliği, istemleri ile bu istemlerin arka perdesini ve kabul edilmesi halinde türkiye üzerinde doğuracağı etkileri sırasıyla inceleyelim.

    cargill kimdir? tarım/gıda alanında her zaman abd'nin ilk beşi, dünyanın ilk onu arasında bulunan cargill, iowa eyaletinde 1865 yılında kurulmuş olup, halen dünyanın 61 ülkesinde faaliyet göstermekte ve 60 milyar doları aşan yıllık ciroya sahip bulunmaktadır. bu büyüklüğüne karşın borsada işlem görmeyen bir aile şirketi olan cargill ile ilgili veriler, çoğunlukla "estimated" (tahmin edilmektedir) notu ile yayımlanmaktadır. tüm bunlara, cargill'in abd siyasetindeki gücünü eklemekte yarar var.

    1960'yıllardan beri türkiye'de iş yapan cargill, 1986 yılında istanbul'da şube açtı. yurt dışından getirdiği veya türkiye'den satın aldığı hububat, yağlı bitkiler, yem ve pamuk ürünlerinin yurtiçinde ticaretini yapan cargill'in, üç adet yatırımı bulunuyor. bunlardan biri fındık alanında. hendek'te bulunan fındık işleme tesisinde işlediği fındıkları yurtdışına satıyor. diğer ikisi ise nişasta kökenli şeker fabrikası. mısırı işleyerek yapay tatlandırıcı üretiyor. bunlardan orhangazi'de birinci sınıf tarım arazisi üzerinde kurulu bulunan fabrika, arazi seçiminden doğan davalar nedeniyle, kamuoyunun gündeminde. cargill'in pendik'te bulunan fabrikada ülker ile ortaklığı ise, ingiliz cerestar firmasını satın alması ile doğdu.

    böylece özetlenebilecek cargill, iki ana konuda hükümet'ten istemde bulunuyor. bunlardan birincisi, orhangazi'deki fabrikanın bulunduğu arazinin, hukuki bir işlemle birinci sınıf tarım arazisi niteliğinden çıkarılarak "sanayi bölgesi" ilan edilmesi. cargill'in amacı, böylece hakkında süren davalardan kurtulmak. ikinci istem ise, şeker yasası ile getirilen kotadan glukozun çıkarılması ve fruktoz için ise kotanın nişasta bazlı şeker (nbş) üreten 5 fabrikanın tüm kapasitelerini kullanabilecekleri şekilde genişletilmesi.

    şimdi bu istemleri biraz daha yakından inceleyelim;

    1- cargill orhangazi fabrikası: bursa ili, orhangazi ilçesi, gürle ve gemiç köyleri mevkiinde 195 bin metrakare birinci sınıf tarım arazisinde kurduğu ve işlettiği nişasta fabrikası nedeniyle cargill tarım sanayii ve ticaret a. ş. 4 ayrı dava ile karşı karşıya geldi. hükümetten aldığı özel izinle faaliyetini sürdüren cargill, "soruna" kalıcı bir hukuki çözüm istiyor.

    türkiye'de, tarım toprağının korunması ve amacı dışında kullanılmasının önlenmesine yönelik olarak, ülkemiz genel düzenleyici işlemler hiyerarşisinde yer alan mevzuatta, ayrıntılı hükümler bulunmaktadır. anayasa'nın 44 ve 45. maddesi yanında, çevre yasası, tarım ve köyişleri bakanlığı'nın kuruluş ve görevleri hakkındaki 441 sayılı kanun hükmünde kararname, 3202 sayılı köy hizmetleri genel müdürlüğü'nün kuruluş ve görevleri hakkında kanun, tarım reformu kanunu tarım toprağını korumaya yönelik hükümler içermektedir.
    "tarım arazilerinin korunması ve amacı doğrultusunda kullanılmasına" yönelik ihtisas yönetmeliği ise, adının ve amacının dışında hükümlerle sürekli değiştirilmekte, ziraat mühendisleri odası ise açtığı davalarla amac aykırı hükümleri iptal ettirmektedir.

    bu çerçevede cargill, kendi deyişleriyle 2 yıl süren yer seçimi araştırmaları sonucunda, bursa ili, orhangazi ovası'nda 195 bin metrekare birinci sınıf tarım arazisini "en uygun yer" olarak belirlemiştir.

    buna karşın, sözü edilen bölgenin birinci sınıf tarım arazisi oluşu, bursa 2020 yılı 1/1000 ölçekli mevzi imar planı'nda iznik orhangazi planlama bölgesi sınırları içinde ve bu sınırlar içinde geçerli olan iznik gölü çevre düzeni imar planı'nda tarımsal niteliği korunacak alan "sulama alanı ve uzun mesafeli koruma alanı'nda kalışı, orhangazi ovası'nda sanayi tesisi yapmak için daha önce başvurmuş olan 6 firmanın istemlerinin reddedilmiş olması, anılan tesise izin verilmesi durumunda tarımsal dokunun tahrip edileceği, tesisin 90 bin nüfuslu bir kentin su gereksinimi olan 3.500 ton yer altı suyunu bir günde kullanarak kapalı havzanın su dengesini bozacağı ve yöredeki 100 bin zeytin ağacının suyunu keseceği, zeytin ağırlıklı bir coğrafyada mısır işleyen bir tesisin kurulmasının yanlışlığı ve açığın ithal mısır ile kapatılacağı, ayrıca tesisin 7726 hektarlık ilk aşaması tamamlanmış, 7393 hektarlık ikinci aşaması yatırımları sürmekte olan ve 1997 fiyatlarıyla 4.2 trilyon tl olan yatırım bedelinin % 10'unun gerçekleştirildiği iznik - orhangazi sulama projesinin tam ortasında kaldığı, iznik gölünü kirleteceği, sit alanı içinde yer alan medet ve karsak dereleri ile ilgili olarak koruma kurulu'ndan izin alınmadığı gerekçeleriyle, bursa kamuoyunda güçlü bir tepki oluşmuştur. bu çerçevede bursa büyükşehir belediyesi, tesisin organize sanayi bölgesi içinde yapılmasını önermiştir.

    bu öneriye ve gösterilen diğer alternatif alanlara sıcak bakmayan cargill, hükümet bazında yaptığı lobi faaliyetleri sonucu, nişasta fabrikası kurulmasına olanak tanıyan ilk plan değişikliği iznini, başbakanlık yüksek planlama kurulu'nun, 9.12.1997 günlü kararı ile almıştır. hemen arkasından bursa valiliği, 17.6.1998 tarihinde, nişasta fabrikasının yapımı için yapı ruhsatı vermiştir.
    hemen arkasından çevre bakanlığı, 23.6.1997 tarihinde, çevresel etki değerlendirme (çed) yönetmeliği'nde değişiklik yaparak, tarımsal sanayii kuruluşları için çed raporu hazırlanması zorunluluğunu kaldırmıştır. .

    yine aynı dönemde, "tarım alanlarının korunması ve amacı dışında kullanılmasına dair yönetmelik" yürütücüsü olan tarım ve köyişleri bakanlığı tarafından 25.8.1998 tarihinde devlet bakanlığı'na devredilmiş ve bir gün sonra, 26 ağustos 1998 tarihinde, adeta cargill yatırımını tarif eden ve ona muafiyet sağlayan yönetmelik değişikliği resmi gazete'de yayımlanmıştır.

    bayındırlık ve iskan bakanlığı da bu kervana katılmakta gecikmemiş, koruma altındaki bu alanın sanayi amaçlı nişasta fabrikası alanına dönüştürülmesi için 1/25000 ölçekli planda değişiklik yapmıştır.

    çuş'lerin yürütme erki üzerine etkilerine yönelik "mükemmel bir örnek" oluşturan bu sürece yönelik bursa 2. idare mahkemesi ve danıştay nezdinde birçok davalar açılmış, yönetmelik değişikliği, çevre düzeni planı değişikliği, ruhsat, deşarj ve emisyon izinleri iptal ettirilmiş, birçok kez yürütmeyi durdurma kararı edinilmiştir. buna rağmen fabrikanın açılışı, bizzat dönemin hükümet başkanlarının özel ilgileri ile sağlanabilmiştir.

    kararlar, temyizler birbirini izlemekte, hukuki çekişme sürmektedir. ancak gerçek ortadadır: orhangazi ovası'nda, tarım toprağının bağrında bir sanayi tesisi faaliyetine devam etmekte, tarım dokusu ve çevre üzerine yıkıcı etkiler sürmektedir.

    işte bu ortamda cargill, bölgenin sanayii alanı ilan edilmesini istiyor. bu, cargill için, hakkında sürmekte olan davalardan kurtuluş anlamını taşıyor. buna karşılık, organiza sanayii bölgesi'nde yer olmasına karşın, firma çıkarını en çoklaştırmaya yönelik olarak, orhangazi ovası'nda sanayi tesisi yapmak için sırada 40'ın üzerinde firmanın beklediği bilinmektedir. bu bağlamda, cargill'in isteminin kabulu, orhangazi ovası'nın tümüyle sanayiye terki anlamını taşıyacaktır.

    türkiye'nin, dünyada nitelikli arazi varlığı hızla daralan ülkelerin başında yer alması ve ülkenin sanayisinin hemen tümüyle marmara bölgesi'ne yığıldığı gerçeği ortada iken, bu istemin kabulunun, kamu yararı ile bağdaşmadığı ortadadır.

    bundan da önemlisi, "hukukun üstünlüğü" ilkesinin, her koşulda uygulanması gereğidir. mevzuatın koruyucu - engelleyici hükümlerine rağmen tüm idari süreçler zorlanarak tamamlanan inşaatlar, asla "milli servet" olamazlar. hukuk devletinin, hukuğa aykırı işlemleri ortadan kaldırma zorunluluğu vardır, bu bir tercih sorunu olarak değerlendirilemez.

    2. şeker yasası ile nbş'lere tanınan kotanın daha da genişletilmesi: cargill'in ikinci istemi, sonuçları itibariyle daha da vahim..

    türkiye'nin toplam şeker gereksinimi kabaca 2.5 milyon ton / yıl dolayındadır. buna karşılık 30 şeker fabrikasının 2.8 milyon ton pancar şekeri, 5 nbş fabrikasının ise 1 milyon ton nbş üretim kapasitesi var. başka bir deyişle 1.3 milyon ton kapasite fazlası sözkonusudur.

    pancar ve mısırdan elde edilen şeker, yukarıda belirtilen kapasite ve kapasite fazlası için rekabet halindedirler. başka bir deyişle, bir tarafın pastadaki payını artırması, diğer tarafın payının azalması anlamına gelmektedir. bu bağlamda, her iki sektörün sermaye ve emek yapısı, ekonomik ve sosyolojik açıdan özellikleri, şeker maliyeti ve tüketicinin şeker için ödediği fiyat, dış ticaret gelişmeleri, bu tahteravallinin konumlanışını ülke açısından oldukça duyarlı hale getirmektedir.

    önce sanayii açısından konuya bakalım. türkiye’de bulunan 30 şeker fabrikası'ndan 27'sinin mülkiyeti tşfaş'ne aittir. 5 nbş fabrikasının mülkiyeti ise cargiil, cargill - ülker ortaklığı, amylum ve iki yerli firmaya aittir. piyasada cargill'in % 60 ve amylum'un % 15 payları bulunmaktadır. şeker fabrikalarında 30 bin işçi çalışırken, nbş fabrikası çalışanlarının sayısı binin altındadır.

    şeker fabrikaları, pancardan sakkaroz kökenli şeker üretmektedirler. nbş fabrikaları ise, mısırdan, fruktoz ve glukoz şurubu imal etmektedirler.
    türkiye'de pancara dayalı şeker sektörü, ülkenin şeker gereksinimini karşılamaktan başka, 450 bin üretici aile, 100 bin tarım işçisi, 30 bin fabrika işçisi, hayvancılık ve nakliye alt sektörlerinde çalışan 7-8 milyon kişiye doğrudan gelir yaratmakta ve üstelik te kar etmektedir. tşfaş 2003 yılını 350 trilyon tl kar ile kapatmıştır.

    buna karşılık türkiye mısırda açığı olan bir ülkedir. yaklaşık 2.5 milyon tonluk üretime karşılık, ülkenin mısır gereksinimi, her yıl 1 milyon ton ve üzerinde yapılan dışalım ile kapatılmaktadır. mısır dışalımı, genellikle abd, arjantin ve balkan ülkelerinden yapılmaktadır. nbş sanayii ise, yukarıda da belirtildiği gibi, % 75'i çuş'lerin egemenliğinde olup, üretilen katma değer yurtdışına transfer edilmektedir.

    2003 yılında mısır dışalımında oynanan oyunlar...türkiye mısırda yılda 1 milyon tonun üzerinde dışalım yapma zorunluluğu olan, başka bir deyişle dışa bağımlı bir ülke olmasına karşın, 2003 hasadında yerli mısır, çukurova ve amik ovası üreticilerinin elinde kalmıştır. bu nasıl oluyor, açıklayalım...

    türkiye'de, 25.06.2002 tarihinde % 35 olarak belirlenen mısır gümrük vergisi, 17.04.2003 tarihinde % 20'ye indirilmiş; bu vergi oranı üzerinden 1 milyon tonun üzerinde mısır ülkeye sokulmuştur. izleyen süreçte 08.08.2003 tarihinde mısırda uygulanan gümrük vergisi oranı % 45'e yükseltilmiş, bu oran üzerinden dahi ithal mısırın türkiye'ye girişinin devam etmesi ve yerli üreticinin mısırının elinde kalması sonucunda konunun kamuoyunun gündemine taşınması sonrasında, çok geç bir kararla, 25.09.2003 tarihinde mısır gümrük vergisi oranı % 70'e yükseltilmiştir.

    bu bağlamda, hasat öncesi dönemde piyasaya sürülen ithal mısırla piyasa doyurulmuş, bunun sonucunda da, özellikle ülkenin en önemli mısır üreticisi olan çukurova ve amik ovası yöresinde, mısır üreticinin elinde kalmıştır.
    ithal mısır, türkiye'ye yerli mısıra göre 50.000 tl/kg. daha düşük maliyetle girmektedir. bunda, abd ve ab'nin mısır ürününe yaptığı büyük üretim ve dışsatım desteklerinin etkisi vardır.

    ithal mısırdan kim çıkar sağlıyor ?bu bağlamda, çukurova ve amik ovası üreticilerinin elinde mısırın kalmasının tek nedeni, düşük gümrük vergisi ile yapılan ve 1.5 milyon tona yaklaşan dışalımdır. dışalımdan kimler çıkar sağlıyor, kimler kaybediyor ? bu sorunun yanıtı çok açık: ithal ürünü türkiye'ye sokan iktidara yakın çevreler ile bu ucuz hammaddeyi kullanarak nbş üreten ve bunu da yüksek fiyatlarla sanayiiye satan amerikan firmaları.

    neden türkiye mısırda % 182 gümrük vergisi uygulama hakkına sahip iken, hasat dönemine % 20 ve % 45'lik vergi oranları ile girilmiş ve ülke ithal mısır cennetine çevrilmiştir ? neden iş işten geçtikten sonra, 25.09.2003 tarihinde, göstermelik bir kararla mısıra uygulanan gümrük vergisi % 70'e yükseltilmiştir ?
    ülkeye giren mısırların 4 bin tonluk bölümünün dışalımını, görevi tüm ulusun hak ve çıkarlarını korumak için çalışmak olan kabinede görevli bir bakanın oğlu gerçekleştirmiştir. demek ki, iktidara yakın çevreler, para kazanmayı çiftçinin refahından daha önemli görmektedirler.

    "saadet zinciri"ni net olarak açıklayalım: yerli mısır hasadı başlamasına karşın bakanlar kurulu mısır gümrük vergilerini yükseltmemekte veya yetersiz artışları geciktirerek uygulamakta, bakanların oğulları ve iktidara yakın çevreler ülkeye ithal mısır sokarak büyük paralar kazanmakta, ithal mısır cargill'e satılmakta, cargill ucuz maliyetli mısırdan ürettiği yüksek fiyatlı nbş'i ortağı ülker firmasına vermekte, ülker cola-turka üretmekte, cola turka’nın önemli bir bölümünü ise başbakan'ın oğlu dağıtmaktadır.

    şurası açıktır ki, siyasi erki ekonomik ranta dönüştüren iktidara yakın çevreler ve çuş'ler kazanırken, türkiye köylüsü ve kamu bütçesi kaybetmektedir.
    bu tablo içinde cargill iki "açılımın" peşinde: (a) glukozu tümüyle kota dışına çıkarın, (b) fruktoza tanınan kotayı, nbş fabrikalarının kapasitelerine koşut olarak, yani 935 bin ton düzeyine yükseltin...

    nbş kotasının 100 bin ton artırılması durumunda neler olacağına bakalım; 250 bin dekar alanda pancar ekilmeyecek, pancar üretimi 1 milyon ton azalacaktır. bu doğrultuda, 25.000 üretici ailenin üyesi 125 bin kişi üretimden çıkacak, aile başına 1.8 milyar tl kırsal gelir olanağı ortadan kalkacaktır. buna koşut olarak, tarım işçilerinin iş olanakları da daralacaktır.

    300 bin ton pancar küspesinin daha az üretilmesi sonucunda, 200 bin büyükbaş hayvanın yaş küspe gereksinimi karşılanamayacaktır.

    tüm şeker fabrikalarında % 6.5'luk kapasite daralması, 2 şeker fabrikasının kapanmasına, 2 bin fabrika çalışanının işini kaybetmesine ve nakliyeciler gibi sektör ile ilişkili diğer kesimler de hesaba katıldığında, önemli iş ve gelir olanağı kayıpları ortaya çıkacaktır.

    bu kotanın her yüz bin ton artması, bu etkilerin ikiye katlanması anlamını taşımaktadır.

    sürecin nihai durağı ise şöyle öngörülebilir;

    pancar şekeri fabrikalarının tümünün özelleştirilmesi, bunlardan yaklaşık 10'u hariç diğerlerinin kapatılması, 20 bin fabrika işçisinin ve 1 milyon 250 bin üreticinin doğrudan, çok daha fazla kişinin ise dolaylı olarak (nakliye sektöründe 10 milyon ton yük azalması, çapa işçilerinin iş bulamamaları, uygun fiyatlarla melas posa sağlayamayanların hayvancılık sektöründen çıkmaları vb..) işlerini yitirmesi,

    pancar ekim alanlarının, radikal olarak daraltılması, alternatifi olmayan-araştırılmayan üreticinin yoksulluğunun derinleşmesi, göç olgusunun "kırın çözülmesi" düzlemine dönüşmesi,

    karşılaştırmalı üretim maliyetleri ve altyapı sorunlarına bakılmaksızın, konuya "tüccar siyasetçi" sığlığı ile bakılarak, "daha ucuz" olduğu gerekçesiyle mısır dışalımının her yıl artırılarak sürdürülmesi, bu bağlamda hammaddede abd-arjantin ve balkan ürünlerine; işlenmiş maddede ise çuş'lere bağımlılık sürecinin pekişmesi. görüldüğü gibi, köylünün-üreticinin-nakliyecinin-sanayicinin kayıpları karşılığında, kazananlar ise çuş'ler olacaktır.

    halk sağlığı ve tüketici açısından konuya bakarsak; biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü haricinde bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilmiş bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara, kısaca, "transgenik" denilmektedir.
    dünyada 13 dolayında ülkede, 60 milyon hektar alanda transgenik ürün yetiştirilmekle birlikte, bunun 2/3'ü, yani yaklaşık 40 milyon hektarı abd topraklarında bulunmaktadır.

    toplam transgenik ekim alanının % 21’i, yani 12.4 milyon hektar alan ise, mısıra ayrılmış bulunmaktadır.

    abd'de borsa fiyatları üzerinden satılan mısırların hemen tamamının transgenik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. abd, bazı tedarikçi ülkelerin istemleri uyarınca, transgenikj olmayan mısırı sözleşmeli üretimn yoluyla ürettirerek satmakta, ancak yükselen maliyetler nedeniyle bu tip ürünlerin fiyatları, borsa fiyatlarının 50 - 60 $/ton üzerinde gerçekleşmektedir. başka bir deyişle, verili borsa fiyatları üzerinden ülkeye sokulan abd kökenli mısırların büyük çoğunluğu transgeniktir.

    türkiye'de transgenik ürünlerin kullanımı yasak olmasına karşın, gümrük kapılarının transgenik olan "olmayan ürün yarımı yapabilen teknoloji ile donatılmamış olması, ülkeye transgenik ürünlerin girmesine yol açmaktadır.

    bu şekilde ülkeye giren transgenik mısırlar, işlenmiş olarak, çok farklı biçimlerde, marketlerde tüketicilerimiz tarafından satın alınmaktadır.

    transgeniklerin risk yarattığı alanlar insan ve hayvan sağlığı, biyolojik çeşitlilik, çevre ve sosyo-ekonomik yapı olarak özetlenebilir. bunlardan insan sağlığı üzerine etkileri ise;

    gen aktarımı ile diğer organizmalardan hastalık ve alerji yapacak özelliklerin taşınması riski,

    transgenik ürünlerin birincil ve ikincil metabolik ürünleri içinde beklenmeyen biyokimyasal ürünlerin bulunması riski,

    antibiyotik dayanıklılık oluşturma riski,

    virüs kaynaklı genlerin ortaya çıkardığı değişik olumsuz durumlara ait riskler...

    türkiye'de tüketici, bilmeden bu risklerle karşı karşıya bulunmaktadır.
    diğer taraftan, aşırı dozda nbş kullanımı mide ve bağırsakta rahatsızlıklar oluşturmakta, toksik etkiler ve zehirlenmeler yaratabilmektedir. bu bağlamda, yurtdışında, nbş kullanımına yönelik denetimler gerçekleştirilmekte iken, türkiye'de bu alanda açık bir "denetimsiz kullanım" söz konusudur. başka bir deyişle, helva-baklava-şekerlemeler-meşrubatlar gibi tüketicinin yoğun olarak kullandığı ürünlerdeki nbş kullanımı, imalatçının tutumuna bağlıdır ki, bunun yanlışlığı ortadadır.

    sonuçta

    bizler, emeğin savunucusu olan demokratik kitle örgütleri olarak, bu açık "tüccar siyesetçi" - çuş saadet zincirinin halk aleyhine ürettiği sonuçların önüne geçmek için çaba göstermeyi bir görev biliyoruz.

    izleyen süreçte, bu konudaki çabalar, oluşturulacak bir platform tarafından yürütülecektir.

    kamuoyuna saygı ile duyurulur...

    kamu emekçileri konfederasyonu (kesk)
    türk mühendis ve mimar odaları birliği (tmmob)
    türk tabipler birliği (ttb)
    tüketici hakları derneği (thd)
    çiftçi sendikaları girişim komitesi
  • tayyip erdogan'un abd gezisinde bush aracılıgıyla yabancı şeker üretim kotasını yükseltme ricasını basbakana ileten cok uluslu gıda tekeli. alpullu seker fabrikası nı üç kurusa satın alarak yore halkının pancar bazlı seker üretimini baltalamak ve genetik yapısı bozulmuş mısır ile ürettikleri şekeri halka kakalamak gibi sevimli amacları bulunmaktadır.

    (bkz: tarim urunlerinin genetik yapisini degistirmek)
  • ust duzey iktidar sahiplerinin yakinlari araciligi ile türkiye’ye sokulan ithal misiri satin alarak, ucuz maliyetli misirdan urettigi yuksek fiyatli nisasta bazli sekeri ortagi ulker’e veren firma.

    (sagir sultan icin ek bilgi: ulker’in urettigi cola-turka, basbakan recep tayyip erdogan’in oglu tarafindan dagitilmaktadir.)
  • bursa / orhangazi’de 1. sinif tarim arazisi ve su haavzasi uzerine kurulu olan; nisasta bazli seker uretimi yapan seker fabrikasi.

    temel asamasindan bu yana bircok kez kez yurutmeyi durdurma karari verilen ve tum yargi sonuclarinin kapanması yonunde gelismesine ragmen, uretimine devam eden; turkiye'nin verimli kaynaklarindan ucuz bicimde yararlanmak amaciyla bursa gibi alanlari secen abd firmasi.

    (bkz: yesilsehir)
    (bkz: turkiye'de hukukun sadece yoksul halki baglamasi)
  • son dönemde tazminatlı işçi haberleriyle gündeme gelen firma. olayın aslını nedir, ne değildir diye merak ettim ve konuyu biraz araştırdım. çünkü işçilerin iddiasına göre işçi mahkemeleri kararlarına uymama gibi durum var, açıkçası bu konu biraz dikkatimi çekti. ben şahsen türkiye'de mahkeme kararlarına uymayacak kadar güçlü bir firma görmedim. gören, bilen, duyan varsa söylesin. bir bit yeniği var diye düşünüyorum. şimdi bunu incelemek için, bianet'in haberine bir bakalım: http://bianet.org/…rgill-iscileri-yeniden-direniste

    14 cargill işçisi işten sendikal faaliyetler sebebiyle çıkarıldıklarını söylüyorlar, buna karşın cargill küçülme sebebiyle çıkarıldıklarını belirtiyor. işçiler karar itiraz edip mahkemeye gidiyor. dava iki yıl sürüyor, nisan 2020'de kararını açıklıyor. mahkeme bu işçilerden dördünde cargill'in "sendikalaşma nedeniyle ayrımcılık yapmadığına" hükmediyor, işçilerin ikisi sendika üyesi bile değil. kalan sekiz işçi için sendikal tazminat + işe iade kararı açılıyor. cargill işe iade tazminatları ve sendikal tazminatları ödüyor. bunu da yine aynı haberin satır aralarında okuyoruz.

    işçilerden suat karlıkaya’nın dediği kadarıyla bu sekiz işçi 4 net 12 brütten başlayan tazminatı alıyorlar. on dört işçi 4857 sayılı iş kanunu hakkı olan 4-12 net maaştan işe iade tazminatını, bu on dört işçinin sekizi de 6356 sayılı sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunu hakkı olan 12 brütten sendikal tazminatlarını alıyor. ek olarak işe iade edilmeyi talep ediyorlar.

    cargill açıklamasına bakıyorum "cargill türkiye, mahkeme kararları gereğince tazminat bedellerinin tamamını ödemiş bulunmaktadır. böylece tüm dava dosyaları kapanmıştır. davacıların tazminat bedellerini tahsil etmesiyle birlikte, hukuki süreç mahkeme kararına uygun şekilde tamamlanmıştır." yazıyor.

    şimdi tüm bunlardan yola çıkarak haberi okuduğumda da cargill'in mahkeme kararına uyduğunu görüyorum ama işçiler açısından baktığımda da ortada bir muğlaklık var. şu an işçileri eylem yapmaya iten şeyin ne olduğunu merak ediyorum. suat "tazminat kazandık ama talebimiz işe iade edilmek." diyor fakat aynı suat "işçiler… …haksızlığa uğradıkları yerde mücadele edeceklerdi." de diyor. pardon? tazminatları al ama işe iade iste. bir insan neden "haksızlığa uğradığı yerde" çalışmak ister? en temelde bir tarafta iş mahkemesinin verdiği kararına uyan cargill (4857 ve 6356 sayılı kanunlar), diğer tarafta da alabileceği her şeyi alıp üstüne bir de işe dönmek isteyen işçiler.

    işçi mücadelesi onurlu bir şey ve ben türkiye gibi çalışan hakkının sürekli gaspa uğradığı bir ülkede hakkını savunan herkese her zaman saygı duyarım. fakat cargill özelinde işçiler biraz da işgüzarlık yapıyor gibi geliyor bana. hem sendikal tazminatı aldın, hem de işe iade tazminatını aldın, üstüne bir de işe döndün. ya arkadaş, türkiye'de zaten bunun bir örneği yok ki? mahkeme kararı açıklanmış, cargill mahkeme kararına uygun olarak her şeyi yapmış ama bizdeki işçilerin derdi "ben hem 4-12 net 12 brüt maaş alayım, hem de işime döneyim". keşke diyorum beni de şu an çalıştığım yerden sendikal sebeplerden çıkarsalar da 12 brüt maaş alıp bir de üstüne aynı işte çalışmaya devam etsem…

    cargill işçilerin iddia ettiği gibi işçilerin hakkını sürekli yiyen, işçilerin sendikal haklarına saygı göstermeyen bir yerse, bir işçi neden böyle bir çalışma ortamına geri dönmek ister ki? aklımda sorular sorular sorular, karşılığında aldığım tek şey muğlak cevaplar.
  • -1-
    hubert sauper’in muhteşem belgesel-filmi darwin’s nightmare, afrika kıtasının en büyük gölü victoria’daki balık çiftliklerini ve sebep olduklarını konu eder. çok uluslu şirketler tarafından işletilen bu devasa balık çiftliklerinde, şirketlerin daha çok üretim yapabilmek için göle saldıkları özel bir tür balık göldeki diğer tüm ekolojik yaşamın sonunu getirmiştir. böylece victoria gölü’nün sundukları sayesinde kendi hayatlarını devem ettirebilen; su ihtiyacını gideren, balık tutan, hayvanlarını besleyen insanlar, bütün, evet bütün yerel geçim kaynaklarından mahrum kalırlar. tonlarca balık üretimi yapılan gölün kıyısında yaşayan insanların ellerinde kalan, ya yine bu şirketlerde ancak üç-beş kişinin karın tokluğuna yaptığı güvenlik, temizlik gibi işler ya seks işçiliği ya da açlık, yoksulluktur. tanzanya’dan kalkan uçaklar victoria’da üretilmiş taze balıkları avrupa’nın çeşitli ülkelerine götürür, bm kamplarında sefalet içinde yaşayan insanlara konserve gıda ve pilotların belgeselde anlattıkları gibi silahla geri döner.

    -2-
    13 mayıs 2014’te manisa soma’da maden ocağında çıkan yangın ve arından meydana gelen göçükte 301 maden işçisi öldü. madende birçok işçinin yaşamını kurtarabilecek yaşam odası yoktu, asansörler çalışmıyordu ve işçilerin bir çocuğunun gaz maskesinin kullanım süresi dolmuştu. zira bunlar madenin işletmecisi soma holding için üretim maliyetinin artması demekti. maden’de 800 metre derinlikte zehirlenerek ölenler arasında yalnızca soma’dan değil, ege’nin her bir köyünden gelen insanlar vardı. belgeselci fatih pınar’ın katliamın ertesi gününde cumalı köyünde çektiği görüntülerde genç bir kadın, neden civar köylerdeki tüm erkeklerin korkunç koşullarda işletildiğini bildikleri bu madenlere mecbur olduğunu şöyle anlatıyordu:

    “mecbur çalışıyorlar. ne bıraktılar ki? tütün bırakmadılar, pamuk bırakmadılar, domates bırakmadılar… ne yapsınlar?”

    -3-
    yaşar kemal, fırat suyu kan akıyor baksanaromanında, zeytin yetiştirmenin nasıl bir emek istediğini şöyle anlatır:

    "önce zeytin fidesini dikeceksin, yetişmesi için ona bakacaksın, her yıl dibini kazacak havalandıracaksın, yabanileri aşılayacaksın, aşıyı tutturmak için usta bir aşıcı olacaksın, usta bir aşıcı olmak için de yıllar yılı, deneylerden geçecek, sonunda da aşıyı tutturunca sevincinden göklere uçacaksın, sonra da uzun yıllar meyve versin diye bekleyeceksin. önce, yedinci yılda bir tek ya da üç meyve verecek. işte o ilk sevincin, ilk göz ağarındır, o ilk zeytini yemeyip bir armağan gibi saklayacaksın. öteki yıllar yirmi otuz tane kapkara, başparmak büyüklüğünde ışıl ışıl zeytinler alacaksın. üçüncü yıl sağlıklı genç ağacın ürünü artık sayısızdır ve çok etlidir. genç ağacın zeytini büyük, parlaktır. yaşlı ağaçların meyvesiyse küçük, buruşuktur. meyvesini vermiş, olgunlaştırmış genç ağaç, şöyle uzaktan, insanı görünce kabarır, sevinçten yaprakları ışık gibi açar, titrer. insan düşünmeli, elini attığı her zeytin tanesinde, her pirinç, her buğday tanesinde ne kadar, ne çok alın teri, ne kadar çok emek var."

    soma katliamı’ndan birkaç ay sonra, yine soma’da, bu sefer yırca köyünde kolin grubu tarafından inşa edilecek termik santral için tam 6 bin zeytin ağacı bir gecede kesildi. zeytincilikten başka geçimi olmayan köylüler, son hasatlarını kesilmiş ağaçlardan erkenden toplamak zorunda kaldıklarında, bu hasat normalde edeceğinin yarısı kadar bile etmeyecekti.

    -4-
    cargill, onlar desin “nişasta bazlı şeker üretimi” biz diyelim gdo’lu gıda üretimi yapan ve girdiği her ülkede tekele dönüşen bir çokuluslu şirket. önce bunu 2 mart 2004 tarihli tmmob bülteninden netleştirelim:

    “şeker fabrikaları, pancardan sakkaroz kökenli şeker üretmektedirler. nişasta bazlı şeker fabrikaları ise, mısırdan, fruktoz ve glukoz şurubu imal etmektedirler. türkiye'de pancara dayalı şeker sektörü, ülkenin şeker gereksinimini karşılamaktan başka, 450 bin üretici aile, 100 bin tarım işçisi, 30 bin fabrika işçisi, hayvancılık ve nakliye alt sektörlerinde çalışan 7-8 milyon kişiye doğrudan gelir yaratmakta ve üstelik te kar etmektedir. tşfaş 2003 yılını 350 trilyon tl kar ile kapatmıştır. (...)

    60 milyar dolarlık yıllık ciroya sahip ve borsada işlem görmeyen şirket, abd’de kirli siyaset-piyasa ilişkilerinin merkezinde gösteriliyor. "

    şirket türkiye’de 1960’lardan beri faaliyet gösterse de, özellikle akp döneminde kendisi için çıkarılmış özel yasalar sayesinde ve üretim yaptığı tarım arazilerine dair çıkmış yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen devasa şekilde büyüdü.

    nasıl büyüdüğüne ilişkin en iyi örnek, 11 mart 2008 tarihinde tbmm’den geçen ve cargill yasası olarak anılan yasa:

    "meclis'ten kamuoyunda cargill'e af düzenlemesi olarak bilinen yasaya vize çıktı. 11 ekim 2004 tarihinden önce, gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçla kullanılan arazilere, 'istenilen amaç' ile kullanımına izin verilecek. tbmm genel kurulu'nda, toprak koruma ve arazi kullanımı kanunu ile mera kanunu'nda değişiklik öngören yasa tartışmayla kabul edildi. yasayla, 11 ekim 2004 tarihinden önce, gerekli izinler alınmadan tarım dışı kullanıma açılan arazilere, 'istenilen amaç' ile kullanım izni verilecek."

    bugünlerde ise akp hükümeti yine cargill için özel bir düzenleme yapıyor. bilim, sanayi ve teknoloji bakanlığı’nın hazırladığı üretim reformu paketikanun taslağı, nişasta bazlı yani gdo'lu şekerlerin üretim kotası tamamen kaldırmayı ve böylece şeker piyasasını maliyeti ucuz nbş'ye terk etmeyi hedefliyor. başka bir deyişle, pancar çiftçisi kotalı üretime talim ederken, cargill ile beraber 5 nbş firması da “kotasız üretim”in keyfini sürecek.

    ezcümle;

    cargill’e kıyak için hazırlanan üretim reformu paketi kanun tasarısı'nın yasalaşması, pancar çiftçisini victoria gölü'nün, soma'nın, yırca'nın "kader" olmayan kaderine, hepimizin sağlığının ise gdo’lu gıdalara teslim edilmesi anlamına geliyor.
  • emin colasan'in hakkinda su yaziyi yazdigi sirket:
    ---

    cargill olayını deştikçe!..

    bursa’nın orhangazi ilçesi’nde halen çalışan, raporlara göre çevreye büyük zarar veren bir tesis var. cargill.

    bu dünya çapında firma gücünü abd yönetiminden alıyor ve abd siyasetinde etkili.

    gelmiş türkiye’ye yatırım yapmış. türk çiftçisini, özellikle pancar ekicilerini mahvediyor, çevre kirliliği yaratıyor.

    cargill, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşları tarafından defalarca mahkemeye verildi. mahkemeler tesisin kapatılması doğrultusunda kararlar verdi. fakat gelin görün ki, hiçbir iktidar bunu yapamıyor...

    çünkü cargill’in arkasında abd var. cargill’in korunması, recep tayyip bey’in abd gezilerinde de o ülkenin en üst düzey yetkilileri tarafından kendisine söylendi.

    abd bir şey isteyecek ve türk hükümeti tersini yapacak! elbette olacak şey değil.

    çarşamba günkü yazımda bir başbakanlık belgesi açıklamıştım. başbakan adına imzalanan 20 nisan 2006 tarih ve 3020 sayılı başbakanlık yazısında cargill’le ilgili yargı kararlarının hükümsüz kılınması ve tesisin işletmeyi sürdürmesi için "yeni kanun çıkarılması" tarım bakanlığı’ndan istenmişti.

    başbakanlık bir yabancı firmanın avukatlığına soyunmuş, onu kurtarmak için çaba harcıyordu.

    kanun teklifi bir akp milletvekiline imzalatıldı ve dün tbmm’de tarım komisyonu’nda görüşüldü. alt komisyona havale edildi. işi o yolla kotarmaya karar verdiler.

    ***

    şimdi işin öteki boyutlarına kısaca göz atalım. dün elime bir yazı daha geçti. başbakanlık tarafından çevre ve orman bakanlığı’na yazılan 6 haziran 2003 tarih ve 2504 sayılı yazı. son iki cümlesini aynen yazıyorum:

    "...cargill’e ait fabrikanın işletilmesine devam edilmesi kararlaştırılmıştır. söz konusu bakanlar kurulu prensip kararı halen yürürlükte olduğundan, uygulamanın prensip kararına göre yapılması hususunda gereğini rica ederim."

    peki bu yazının altında kimin imzası var?

    "recep tayyip erdoğan. başbakan!"

    ***

    şimdi bir belge daha açıklıyorum. cargill aleyhine verilen mahkeme kararları sırasında bursa valisi olan kaan oğuz köksal, şu anda izmir valisi. cargill hakkında verilen mahkeme kararlarını uygulamadığı için hakkında soruşturma izni isteniyor.

    içişleri bakanlığı bu istemi bakan abdülkadir aksu imzasıyla reddediyor. bakan imzasıyla çıkarılan 7 kasım 2005 tarihli kararda soruşturma izni verilmiyor.

    şimdi bunu izleyen başka bir belgeye bakalım. gönderen: yargıtay cumhuriyet başsavcılığı üst düzey memur suçları bürosu. tarih 3 nisan 2006, sayı 111. konu: savunma istemi. özetliyorum:

    "sayın kaan oğuz köksal. izmir valisi. bursa valiliğiniz sırasında cargill hakkında açılan davalarda verilen iptal kararlarını uygulamadığınız anlaşılmıştır. cumhuriyet başsavcılığımızca yürütülen hazırlık soruşturmasında savunmanızı almak yasa gereğidir. yazılı savunmanızı göndermeniz tebliğ olunur."

    işin nerelere gittiğini görüyorsunuz.

    "türkiye cumhuriyeti" hükümeti bir yabancı firmanın haklarını korumak için yargı kararlarını yok sayıyor, o kararları geçersiz kılıp ülker firmasının ortağı olan cargill’i kurtarmak amacıyla kanun teklifi verdiriyor. hem de resmi yazılarla!.. çünkü abd yönetimi, bizim hükümete baskı yapıyor.

    iznik gölü çevresine verdiği zarar, 195 bin metrekarelik birinci sınıf tarım arazisi üzerine kurulu tesis, zeytinlikler üzerindeki olumsuz etkileri yanında türk pancar çiftçisine vurduğu darbeler... şirketin piyasaya sürdüğü fruktoz şurubunun sahte bal üretiminde kullanılması...

    ve cargill’i kurtarmak için uygulanmayan yargı kararları, başbakanlık’ta yapılan toplantılar, yazışmalar, işi kılıfına uydurma çabaları...

    cargill türkiye’yi uzaktan kumandayla -ama tam içimizden- yönetiyor.

    cargill için şimdi yasa çıkarılmak isteniyor. inanılır gibi değil.

    bu firmayla uzaktan yakından ilgim yok. özel bir husumetim de yok. ama ülkemin böyle -bir sömürge gibi- yönetilmesini içime sindiremiyorum. pek çok sahipsiz-torpilsiz-hükümette arkası ve adamı olmayan firmanın batmasına göz yumulurken, gücünü yabancılardan, arap şeyhlerinden, ab ve abd’den alan böylelerinin hukuk bile çiğnenerek korunup kollanmasına isyan ediyorum.

    http://www.hurriyet.com.tr/…r/4591504.asp?yazarid=5
  • yiğit bulut'u habertürk'teki işinden eden firmadır.

    edit: şöyle ki, yiğit bulut bu firmayla ilgili yaptığı haber sonrası işinden edildiği konuşuluyor diyeyim. direkt firmanın bi talimatı gibi bir şey söz konusu değil.

    edit2: aklın yolu bir. konu hakkında böyle bir haber de yapmışlar...
    http://nuve.biz/…-sakin-bu-yuzden-kovulmus-olmasin/

    haberturk ülker grubuna gidiyor gerçekten.

    --- spoiler ---
    ancak, yiğit’i öldür, ama hakkını teslim et! atasözümüzün de işaret ettiği üzere, yiğit bulut’u ağır bir şekilde eleştirdiğim bu yazımda, onun bir hakkını da teslim etmeye mecbur hissediyorum kendimi.

    bulut, genetiği değiştirilmiş ürünlere karşı açtığı bir kampanya sırasında, çok sayıda tv programını ve köşe yazısını bu çok önemli sağlık meselesine hasretmişti. bu çerçevede, dünyanın en büyük tohum ve gıda devlerinden olan abd menşeyli cargill’i de ağır ve ama bana kalırsa da haklı ve meşru bir zeminde eleştirmişti. işte, yiğit bulut’un, belki de meslek hayatındaki bu en önemli, en faydalı, en etkili ve sosyal sorumluluk yönü en kuvvetli olan çalışması, inancım odur ki, habertürk’ten kovulmasına neden olan süreci başlatmıştır.

    --- spoiler ---
  • türkiye'den turyağ'ı bünyesine katmak üzeredir. turyağ'ın şu anki ortaklarından biri yine ülker'dir. bak sen şu işe. ülker ve cargill birlikte görünmeyen gıda piyasasını domine etmeye devam ediyorlar. şu bizim müslüman ülker.

    (bkz: food inc)
  • amerika nin askeri operasyonlarinda taseron olarak kullandigi halliburton tarzi firmalar kadar kirli bir firma.

    turkiye de uretilen seker in hammaddesi olan seker pancarini haritadan silebilmek icin hukumetlere surekli baskilar yapar ve kotasini surekli yukseltir.

    hukumette ulker grubunun da ayni stratejiyi izlemesi icin buna goz yumar.(cola turko) al takke ver kulah.

    olan seker ureticilerine olur. allahtan pancar ureticilere ciddi bir orgutlenme icindeler de hala direnebilmektedirler...
hesabın var mı? giriş yap