• ne zaman dinlesem dev bir öküz çöküyor sanki boğazıma, ama yine de öyle güzel, öyle içten şarkılar. hak ettikleri yere gelemediler kıymetleri bilinmedi ya ona yanarım.

    cehennemin dibine kadar seninim diyor lan adam bir şarkıda*.

    ne bileyim.

    kadın'daki isyan eden tavır: sana sordum beni duydun mu?

    yok daha başlar başlamaz rakı içesim geliyor, acıtıyor. o ne güzel arabesk.

    kalmaktan değil derdim ben eskiden hep giderdim nedir benim bu derdim diye hayıflanır insan bazen.

    şair giden geminin ardından bakar ya, bakar da kendini zora sokar ya, bazen bi itin duası tutar çok uzaklarda o gemi batar ya diyen sergüzeşt var ya unuttum ya vazgeçtim bilmiyorum ulan şarkının adı bile ayrı güzel.

    bu aşkın ızdırabınına söylenecek bir şey yok ki, öyle açıklayıcı bir isim, net.

    hara'dan ibaret bir grup değillerdir kısacası ve öyle olsaydı dahi yalnızca bunun için dahi sevilirlerdi aslında. çamur demek tüm bunları bilmek, her şarkısında farklı anılara sahip olmak demek bir grup insanın gençliğine ait bir dönem demek belki de.

    lan oğlum ezdirmeyin kendizi, lan canavar gibi grupsunuz lan diye başlayan şarkı. işte bu da, hem üzüldüm hem de üzdüm susaydım keşke.

    hepsinin yeri ayrı hepsinin.
  • annesinin adı yağmur, babasının adı toprak olan çocuklara verilebilecek güzel bir isim.
  • 25 mayıs 2001'de apartmanın kapısından gelen "kedi var abi koş" nidalarını duyarak evden fırlayıp koştuğum, bir moloz yığının içinde toza çamura batarak avcuma aldığım, avcuma alırken baş parmağımdan kan verdiğim biricik kedimdir kendisi. çamur adını da o zaman almıştır bu zibidi. saatler boyunca küçücük evin içinde ortadan kaybolmalarına haftalarca akıl sır erdiremediğimiz, daha sonra tesadüf eseri zibidinin, bilgisayar kasasının arkasındaki modemin üstünü kendine yatak yaptığını anladığımızda ise sıkıştırarak sinir ederek sevgiye boğduğumuz, öpücüklerle ıslattığımız canımızdır.

    asla doymayan oburumuzdur. musluktan su içen pamuğumuzdur.

    o kadar sever ki bizi, her kucağa alındığında boynumuza sarılır, asla bırakmaz bu zibidi. uyumludur da, bir it olarak alexle 6 ay gibi bir süre kankalık yapmıştır, eve gelen başka köpeklerden, alexin arkasına kaçarak saklanmıştır. babacandır. kendisi dana kadar olduğu zaman yanına getirdiğimiz ficu'ya babalık yapmıştır uzun süre. onunla oynamıştır, korumuştur, asla pis bırakmamıştır. hasta ve narin kızımız pisişik'e abilik yapmıştır, onu ficuw zibidisinden korumuştur (elinden geldiğince tabi maalesef). mina'ya aşık olmuştur. yardırgamamıştır, kıçının dibinden ayrılmamıştır.

    her gece camur'dur yatağımıza girmek için başucumuzda bize yavşayan, diğerleri içeride uzak kalmayı tercih ederken. beceremezse ayaklarımızın üstündeki sıcacık ağırlığımızdır.

    o bizim bitanemizdir. 31 aralık 2004'de gelmiştir, her zaman ki kucağımızda uyumuştur, hayali oyuncaklarıyla saatlerce oynamıştır. canımızdır. uykusu gelince gitmiştir, her zaman ki yatağımızın ayak ucuna kurulmuştur. mutlu uykusuna uzanmış, rüyalar alemine dalmıştır.

    kimbilir ne gördü o rüyasında, kimbilir ne yemekler verdiler canımıza ki, vazgeçti, orada kaldı. aklımızı da aldı götürdü başımızdan. canımızı acıttı. kalbimizi dağıttı. tesellimiz, avuntumuz; mutluydu, hep mutlu oldu, herkesin imreneceği şekilde son uykusuna yattı.

    seni o kadar çok sevdik ki çamur efendi. o kadar olur!
  • aranan, yokluğu ara ara depreşen hislere konu olan, özlenen, bir umut beklenen grup.

    öylesi yok. (bkz: yok)
  • "kime gülsem şu yüzümü, diyemez oldum sözümü."
  • bu adamların ürettikleri sadece müzik miydi yoksa bir devrin sıkışmışlığının yansıması mıydı?
    çamur'u lise ve üniversite döneminde tanımış küçük şehrin çocuklarının buna vereceği cevap bellidir; çamur bizim sıkışmışlığımızın müziğe dönüşmüş halidir.

    türkiye'de arabesk müzik ilk başarılı örneklerini 1960'larda vermeye başlamış, 1980'darbesinin ardından iyice ivmelenerek 1990'lı yıllarda doruğa ulaşmıştır. her ne kadar arabesk, etkisini 1990'lı yıllar itibariyle büyük şehirlerde kaybetmeye başlasa da kenar mahallelerde ve küçük şehirlerde etkisini 2000'li yıllara kadar sürdürmüştür. diğer taraftan söz konusu yıllar türkiye'nin büyük değişimlere adım attığı yıllar olmuş, batılı zincirler türkiye'ye adımını atmış, iletişim kanalları genişlemiş (çanak antenler, kablo tv, internet) ve bilgiye erişim kolay hale gelmiştir. yine bu dönem ivme kazanan başka bir müzik türü de rock müzik olmuştur.

    seksenlerde doğan her çocuk bu çatışmadan oldukça nasibini almış, rock müzik ile arabesk arasında sıkışmıştır. bunun yanında bu dönem doğmuş olan her çocuk ''çiçek çocuklar''ın son dönemi olmuştur. bireyselleşme önem kazanmış, gençlerin kendini ifade biçimleri değişmiş, özgürlükçü disiplin gençler arasında etkili olmuş, elalem ne der baskısı bireyler üzerinde etkisini yitirmiştir.

    peki çamur ne yaptı?
    çamur küfürsüz küfürleri yerleştirdi dimağımıza, küfredemeyen çiçek çocuklara edebiyatla küfretmeyi öğretti. arabesk tınılara sahip müziğiyle insanlara aslında arabesk olmayan şarkılar olabileceğini gösterdi.
    bir kültür yarattı çamur. bana göre çamur olmasa ne behzat ç. ne de leyla ile mecnun olurdu. en önemlisini unuttum aslında; çamur bizlere karşı çıkmayı ve aşkı öğretti!
    gezi'de çamur dinleyen nesil en öndeydi, tıpkı çamur gibi orantısız zekaya sahip pankartlarla!
    bir kültür, bir gençlik ve bir bakış yarattı çamur. bu yüzden deli gibi bir araya gelmelerini bekleyen onlarca insan vardı ya, bu yüzden aradan on yıl geçmesine rağmen şarkıları dinleniyordu ya!

    kendinize bir iyilik yapın ve bir çamur konserine gidin, o zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
  • "bize demişler serseri, severim onları."

    bu ülkede bazen güzel şeyler de oluyor. yıllar sonra önce vega, sonra çamur.

    lan oğlum ezdirmeyin kendinizi. canavar gibi grupsunuz lan!
  • tek bir diyeceğim var, şarkınızda "kendinizi harcatmayın olm, mis gibi grupsunuz" diyen arkadaşınızı dinleyip yeniden müzik yapmaya başlayın.*
  • lisedeyken çok sevdiğim bir arkadaşım ve yine sınıfımızdan kardeşinin soyadıydı çamur. malatyalı'ydılar, babaları askeriyede sivil memurdu. ikisi de neredeyse kahverengi tenli denecek kadar esmerdi, belki biraz da bunun etkisiyle benden başka herkes, hatta kardeşi dahi benim arkadaşım olana "çamur" diye hitab ederdi. üç sene boyunca hiç üzgün olduğuna, hiçbir şeyi ciddiye aldığına şahit olmamıştım. okulun son günü, mezun olmuşuz, servisin içinde oturuyoruz, hüzünlüyüm ben, tuhaf o da öyle; onda hiç rastlamadığım bir durgunlukta. bir şey açıklamak isteyip de bunu nasıl yapacağını bilememenin tedirginliği içinde. sonra birden sana bir sır vereceğim diyor, bizi duyacak kimse olmamasına rağmen kulağıma eğilip "biliyor musun, biz aleviyiz" diyor. o kadar şaşırıyorum ki, tabii ki alevi oluşuna değil, bunu o zamana kadar söyleyemeyip de, tam ayrılacağımız gün, bu kadar tuhaf bir ruh hâli ile açıklamasına... ne diyeceğimi bilemiyorum, içim bir tuhaf oluyor bu durum sebebiyle, sanki nerede, nasıl bir ülkede yaşadığımızın, o gün daha da ayırdına varıyorum.
  • geri dönüyorlar!

    günün sevindirici haberini facebook'ta paylaştılar. bir ay sonra da konser verecekler. yaşasın!

    "selam arkadaşlar.

    bildiğiniz gibi 8 yıl gibi uzun bir süredir sessiziz. 2006 yılında, uzun uğraşların ve ciddi özverilerin sonunda tamamladığımız ilk albümümüz “bu aşkın ızdırabını” ile sizlerle buluşmuştuk. her zaman, arkasında olduğumuz ve gurur duyduğumuz, kendimize has bir tarz ortaya koymayı başarmış olmanın mutluluğunu yaşadık.. geçen süre içinde, hafızamızda ve kalbimizde ortaya koymuş olduğumuz müziğe, adını koyduğumuz gruba saygımız, sevgimiz, özlemimiz hep devam etti.

    an itibariyle çamur’ un tekrar bir araya geldiğini ve yola devam kararı aldığını ilan ederiz. ikinci çamur albümü için çalışmalara başlamış bulunmaktayız. ayrıca 24 eylül cumartesi günü kadıköy sahne’de ilk konserimizi veriyoruz. konserde görüşmek üzere! bekleriz.."
hesabın var mı? giriş yap