• iç parçalayan bir film. ölüme giden ufacık güzellik. içi içini yiyen bir baba. sindirmesi zor bir film.
    kızın oğlana yaptığın göndermeleri ailenin hep yanlış yorumlaması:
    "sevgili isa kızım seni sevdiği kadar kimseyi sevmedi."
  • muhafazakarlığın artık dört duvar arasında kalması gerekirken zehirlediği anne, eşine ses çıkaramayan ama içten içe eriyen ve kızı için ölüme giden bir baba, kader denilen ama insanların hala algıladığı gibi olmayan bir hayata boyun eğen bir abla ve bütün bunların arasında açan bir çiçek camino...

    inanmak ve reddetmek arasında
    hoşgörü ile sömürü arasında
    boyun eğmekle isyan arasında geçen bir film...

    isa ve meryem ana tanımlamasıyla dinin sınırlarının çizildiği bir film...
  • kesinlikle tanrının onaylamayacağı bir film.

    küçük bir çocuğun ölüme giderken tanrıya koştuğunu düşünen bir anne, nereye gidecek olursa olsun; çocuğunu kaybedeceğini bilen ama "dur" bile, diyemeyen bir baba ve dünyada cehennemi yaşayan bir kardeş.

    din gerçeğinin, dışarıdan izlendiğinde nasıl göründüğü gerçeğiyle, sizi başbaşa bırakıyor. burada işlenen tanrı, isa, meryem üçlüsü hırıstıyanlığa ait simgeler olmasına rağmen, bunları çıkarıp yerine diğer dinlerdeki simgeleri koyduğunuzda değişen hiç bir şey olmadığını göreceksiniz...

    seyretmesi korkunç olmasına karşın, bu dünyaya, sadece "geri idade edilecek armağanlar" olarak geldiğimizi ve hatta yaşamamızın tek nedeninin tanrıya tapmak, olduğunu belirtmesi açısından ibret verici olabilir.

    acaba neden koyunlarla sınırlı kalmadı ki canlılar? insanlara ne gerek vardı?, diye sormayı da ihmal etmemek lazım.
  • izlerken ağlamaktan telef olduğum, mecazi aşk mı (cuco mu) yoksa manevi aşk mı (isa mı) sorularını sordurtan film. hemen hemen her sahneye yerleştirilmiş itici hıristiyan olguları, din adamlarının çirkinliği ve çıkarcılığı, annenin riyakarlığı, babanın silikliği, kızın hayat dolu oluşunun sürekli kısıtlanması film boyu iç karartan nedenler olsa da; daha sabi sübyanken başa kakılan din kavramı ve bununla beraber gelen dış dünya çekiciliği arasındaki çelişkiyi çok iyi verdiğini düşündüğüm film. ayrıca o ne güzel saçtır öyle dalga dalga.

    --- spoiler ---

    finaldeki öpüşme sahnesi kadar tatlı bir öpüşme ben daha hayatımda görmedim.

    --- spoiler ---
  • din olgusunu bir kez daha reddetmemi sağlayan, 31 dakikasına kadar kendi hayatımı izlediğim, o ameliyat sahnesinde hıçkırıklara boğulduğum, 64 dakikasında ve 95 dakikasında gözyaşlarımı durduramadığım beni neşeyle başladığım bu cuma gününde hüzünlere boğmuş filmdir.

    ağır derecede dindar olan anneden yer yer nefret ettiren ve aralarda derelerde kalan son sahnede pişmanlık hisseden ablanın sahneleri çok bunalttı beni. keşke hep babasıyla konuşsa, sevdiği çocuktan bahsetse imiş.

    uzun uzun yazmak isterdim ama tıkanıyorum. içimden geçen cümleleri birleştirip aktaramıyorum bu filmle ilgili.

    hüzünlenmek ağlamak istiyorsanız izleyin. bende bunu bana öneren arkadaşa sövmeye gidiyorum.
  • hüngür hüngür ağlatan film.

    not: yaş 26, erkek 1 hafta sonra evleniyor.
  • fransa’dan ba$layip santiago de compostela’da birle$erek devam eden dört ayri rota var. bunlardan biri izlenerek kuzey ispanya boyunca, dogudan batiya, (keltlerin ya$adigi zamanlarda bilinmekte olan dünyanin sonu oldugu dü$ünülen atlantik okyanusu kiyisindaki) finisterre’ye yapilan bir yolculuk.. santiago de compostela camino diye geçiyor..
  • filmin içinde gözlenen belki de en çarpıcı duygu, camino'nun kendisine karşı ablasında gördüğü sevgi azalması ve bunun yarattığı hayalkırıklığıydı.

    dünyalar tatlısı küçük bir kız ve onun dramatik öyküsü.
  • dün akşam yalnız ve dertliyken izlediğim español filmi.

    önce 2 senedir öğrenmeye çalıştığım dilin aslında ne kadar hızlı konuşulduğunu görmüş oldum. sonra camino karakterinin en iyi arkadaşı olan kızın konuşma hızına şaşarak baktım.

    kesinlikle yalnız izlenmemesi gereken bir film. neredeyse haykıra haykıra ağlayan ben odada yalnız olduğumu farkedince çok asosyal, kimsesiz, çaresiz hissettim. yani biriyle izleyin kesinlikle.

    filmi gerçekten çok başarılı buldum ve kızın hastalığına rağmen o kadar katı bir şekilde dini "gerekliliklere" bağlı kalan anneye hayret ettim. camino'nun ablasının sevgilisiyle kavuşamayaşına, baba karakterinin karısına bir dur diyemeyişine ve hatta annenin en sonunda yapayalnız kalışına bile üzüldüm, ağladım.

    sanırım verilen mesajlara değil de filmde olanlara takılıp kaldım. hala aklıma geldikçe içimden ağlamak geliyor.
    etkilendim evet.
  • şu an izledim, resmen kahroldum, hayatı sorguluyorum, fil tv yi kapattım. kendime gelmem için ankaralı turgut-yasemin şehriye çorbası ve bomba tarifi adlı şarkısını dinliyorum.
hesabın var mı? giriş yap