• en büyük büyücüler için sıralama şöyledir:

    1-merlin
    2-gandalf
    3-selena
  • john fowles'ın büyücü'sü...

    bu entry detaydır ve ciddi spoiler içerir.

    baudrillard, karnaval ve yamyam'da özgürlük üstüne şöyle yazıyordu:

    "özgürlük kavramı yalnızca boyun eğdirme sistemlerinde bir anlama sahip olabilir."

    john fowles, the magus isimli müthiş yaratıcı romanında genç ingiliz nicholas urfe'yi baştan çıkaran çarpıtılmış baba figürü conchis vasıtasıyla bu uçucu kavram üzerine saptamalarda bulunur. yakın geçmişi üstkurmaca bir düzlemde yeniden yaratan esrarengiz maurice conchis, savaşlardan, esirlikten, sürgünlükten, aşktan, dostluktan söz açarak ve ama daha çok savaş ortamındaki kişisel tercihlerden hareketle özgürlük düsturu üstüne fikirlerini sıralar. üstkurmaca mizansen içindeki birçok edimi gibi bu konuya dair yaklaşımı da kekinkes oyunbazdır. nicholas'ın elinde kamçıyla lily'nin ensesinde beklerkenki konumuna bir önhazırlık niteliğindeki bir dizi tartışma özgürlük kavramının yanılsamalı doğasına işaret eder.

    mazisinden dem vururken ya da onu yeniden kurgularken yarı yarıya tanrı rolüne soyunan conchis'in yunan gerilla savaşçılarını öldürüp öldürmediği meçhuldür ve yakın geçmiş nazilerle ilgili bir bilinmezliği de gündeme getirir. gözüpek gerillalarla birlikte sayısı sekseni bulan rehineler de katledilmiş midir? yoksa her şey bir uydurmacadan mı ibarettir? birçok savaşta kitle katliamları vuku bulduğundan bu meseleyi doğru olarak kabul etmek olasıdır ama asıl mühimi conchis'in buradaki ediminin niteliğidir. conchis gerçekten de rehineleri kurtardı mı yoksa onlarla beraber kurşuna mı dizildi? görüldüğü kadarıyla, nazi albayın direktifine uymamış ve kurşunlara göğüs germiştir. fakat yunan halkı arasında durum hiç de anlatıldığı gibi değildir. conchis düşmanla işbirliği yapmış, rehinelerin öldürülmesine sebebiyet vermiştir. şu halde yakın geçmiş en az conchis'in ismi denli bulanıktır. gerçek nedir? tarihte ne olup bitmiştir? özgür kişi diye kime denir? seçimlerimizin sorumluluğu bize mi aittir? savaş ortamında özgür olmak mümkün müdür? direktiflerle belirlenen bir özgürlük kavramı olası mıdır?

    birçok soru türetilebilirse de gerek conchis'in ve gerekse de nicholas'ın içinde bulundukları olağanüstü koşullarda gerçekten özgür olup olmadıkları tartışılabilir. ve işte tam da bu noktada baudrillard'ın sözü daha da açıklık kazanır: iki özne de dışarıdan bir boyun eğdirmeye maruz kalmıştır. conchis nazilerin sadist tercihleri, nicholas ise conchis ve gizemli avanesinin biri şiddetle sonuçlanabilecek tercihleri arasına sıkışmıştır. conchis'in mazisi esrar bulutlarıyla kaplıysa da nicholas'ın önü açıktır ve önündeki yarı çıplak kadını kamçılayıp kamçılamamak kendi ellerindedir ve özgür iradesine bağlıdır. sonuçta genç adam şiddetten yana tavır takınmaz ve kamçıyı iade eder. mesele, bu tercihinde nicholas'ın özgür olup olmadığıdır. gerçekten özgür ise, mezkur olağanüstü şartlarda istediği gibi davranmış, işkenceye arkasını dönmüş, bir anlamda barıştan yana karar kılmıştır ama her halükarda muhatabı yoktur. tek başınadır. gene de grotesk mizansen conchis eliyle hazırlandığı için nicholas'ın özgürlüğü tartışmalıdır. dışarıdan gelen dayatmalarla iki farklı seçim şansı sunulan özne nasıl özgür olabilir?

    işte bu garip tiyatroda fowles'ın ereği de ak ve pak değildir. şiddeti rededen genç adam az sonra görüntüsel şiddete maruz kalır ve sevdiği kadının siyahi bir tekeyle sevişmesini izler. daha doğrusu bu görüntüler ona zorla izlettirilir; tıpkı otomatik portakal'da sadist görüntülere maruz bırakılan genç çete reisi alex gibi. bu şiddet gösterisi sonrasında iyileştiğine kanaat getiren alex eni sonu iktidarın ahtapotvari vantuzlarına teslim olur. artık sıradan biri değildir, bir piyondur, iktidar ne derse onu yapacaktır (fakat burgess'in romanı farklı bir sonla biter). ya nicholas? genç kadına şiddet uygulamadı diye özgür biri midir? bu edim gelecekte de şiddete dudak bükeceği anlamına mı gelir? yunan adasından bir başka adaya (ingiltere) döndüğünde karşısına alison kelly çıksaydı ona şiddet uygular mıydı mesela? bu son soru mühimdir bana kalırsa. yanıt ise romanın açık uçlu sonuna bir yanıt gibidir bence. eğer alison da sözünü ettiğim grotesk mizansen içindeki üyelerden biriyse ve gösteriyi gizlice izlemişse eğer, doğru yerdeyiz ve denebilir ki alison ile nicholas yeniden karşılaştıklarında, daha doğrusu yeniden bir araya geldiklerinde genç adam ona kesinlikle şiddet uygulamayacak ve temiz bir beraberliğe yelken açacaklardır. öğretmenliği boyunca denize özgürce açılamayan, sadece rutin olarak teknelere binip atina'ya gidip gelen nicholas urfe artık ilk defa özgürlüğün tadını çıkarabilir.

    bu anlamda the magus kanaatimce umut vadederek biter ve çok yakın gelecekte alison ile nicholas yeniden birleşeceklerdir. ama gene de umut etmenin işkenceyi uzattığı yollu nietzscheci önermeyi akıllarda tutmak gerekir. umut bir işkencedir, evet ama o olmadan nasıl yaşanabilir ki?!

    sonuç yerine: yine baudrillard, şeytana satılan ruh ya da kötülüğün egemenliği'nde şöyle yazmıştı:

    "bir kez tüm aşkınlık biçimlerine son verildiğinde şeyler artık o eski anlamlarını yitirmiş ve bu yeni halleriyle çekilmez olmuşlardır. büyüleme gücünü yitiren şeyler anında ve tamamıyla gerçek, gölgelerinden ve yorumdan yoksun şeylere dönüşmüşlerdir."

    nicholas'ın grotesk-kafkaesk yargılama mizansenini izleyen süreçte, kısa dalgalı italya macerasının ardından yeniden kürkçü dükkanına, ingiltere'ye adım atıp, yunanistan'daki oyun içinde oyunun kısmen sürdüğü yalnızlık adasına gelip, alison'ı aradığı zamanlarda baudrillard'ın sözünü ettiği aşamaya nihayet ulaştığını varsayabiliriz, çünkü sevdiği kadından, baba figürünün çarpıtılmış görüntüsü conchis'ten, seks oyunlarından, erotik fantezilerden ve yeni macera arayışlarından geriye hiçbir şey kalmamış, tüm büyü yitirilmiş, büyücü ise oedipus mitosundaki gibi zihnen öldürülen bir babanın gölgesi konumuna kavuşmuştur. özgürlük işte tam burada mı başlar? bilinmez. ama denebilir ki büyücü, nihayetinde büyülerin ve büyücülerin geride bırakıldığı bir romandır. eğer oyun içinde-oyun içinde-oyun sürmüyorsa hâlâ!
    _____________

    tavsiye: bu kitabın film uyarlamasına haksızlık edilmiştir. ve mümkünse kitabın ardından mutlaka izlenmelidir. nedeni ise şu: yüksek edebiyatın gücü ile sinemanın kendine özgü olanaklarını karşılaştırmak, yakın planın gücünü anlamak, uyarlanan bir metnin beyaz perdede başka bir şeye dönüştüğünü yordamak için.

    son söz: the magus yazılmış en iyi romanlardan biridir ve nicholas ile lily arasındaki bir yanılsama üstüne kurulan aşk oyunu şu dizeleri anımsamama engel olmaz gene de:

    "dudak dudağaydı soluğumuz ve göz göze
    aynalarımız içinden birbirimize uzanmış
    deniz hafifçe sallıyor sessizliğinin dibinde sözlerimizi
    ve dalga alıp götürüyordu son anıyı
    geçip giden ay görüverirse gecesinde
    çakıl çarşaflarda yatan şu bitkin gövdeleri."
    (andre verdet, "ölü doğa"dan)
  • john fowles'ın ilk defa 1966 yılında yayınlanan, mitolojik-ezoterik ögeler barındıran, tadı zihinden uzun zaman silinmeyen romanıdır.

    (bkz: the magus)

    kitapta zenginliğin tanımı şöyle yapılır;
    "ne kadar harcarsan harca, banka hesaplarında azalma olmuyorsa zenginsindir."
  • çocuk yorumu;

    "sen şunu yap. şu ol der."
    tuğba (10)

    "mesela televizyonda gösteriyordu gargamel şirinlere hep büyü yapıyordu bücü ona denir."
    süleyman (9)

    "karanlık yerde duran bir kadın orda dumanlar çıkartan bir şeylerle ellerini dumanlara tutan büyücülük yapıyor demek."
    polat (8)
  • durgun zekalı insanları aldatıp çıkar elde etmeye çalışanların genel sıfatı.

    akıl ve bilimi rehber edinmiş bir zeminde, ekşi sözlük'te de büyücü olduğunu iddia eden birisi var. müritlerine safsatalarla dolu sahtebilim pazarlayan kabiliyetsiz müflis biri.

    "norse tanrısı, freya'nın pulları, satan'ın adı, haşgerya'nın mabadı" ile kandırabildiği koyun kafalıların etinden sütünden ve yününden faydalanıyor.

    kandıramayıp safsatalarına karşı çıkanları ise kendince lanetlediğini sanıyor.

    (bkz: #135787897) (görsel)

    gerçek yüzünü farkeden bu 371 insanı güya lanetlemiş ve beyanına göre bu lanet nedeniyle içlerinden "çocuğu umutsuz hastalığa yakalananlar olmuş."

    çocukların kansere yakalanmasından dolayı çok mutlu olmuş, sonuç almaktan gururlanmış ve "öttürdüm alemi" diye böbürlenmiş.

    çocuklar ana-babaların kutsalıdır, ki dikkat et de öttürmesinler seni.

    ~

    ekşi sözlük yönetimine de, çocuklarla dadanmış bu tür istismarcıları burada barındırmamaları çağrısı yapıyorum.
  • he man'deki afet. victorias secret kadınları gibi kanatlı manatlıydı. he man adlı sakızda 4 no.lu kartı bulunmazdı.
  • insan = büyücü.

    tüm insanlar potansiyel büyücüdür. büyü dediğin olay baştan aşağı soyut düşünebilme ve bu düşünceleri yönlendirebilme (ritüel) işi. doğada kendine üstünlük arayışında olan insan da, evrim sürecinde bu kavramların gücünü sezerek biyolojik yatırımını milyonlarca yıl boyunca buraya yapmış bir tür.

    metaforlar üzerine düşünebilen bir beyni ve biraz da iradesi olan her insan büyücü olabilir.

    hatta iddia ediyorum, büyü, insanlığın evrimine en büyük katkıyı sağlamış olan araçtır. tabii burada kastettiğim karı koca bağlama safsataları değil. kastettiğim şey zihnin en karanlık dehlizlerine dalıp, orada insan kavrayışının ötesinde kalan doğa yasalarını ifşa etmek ve bu yasaların doğrultusunda yaşamı yeniden şekillendirmek.
  • majiyle yeni ilgilenmeye başlayanlar ara sıra özel mesajla bana majisyenin tanımı nedir gibi sorular soruyor. cevap çok basit.

    büyücü, büyü eylemi yoluyla fiziksel realitede değişim yaratmaya muktedir kişidir. kast ettiğim şey nesneleri havaya uçurmak değil (ki bu da mümkün), kaderin akışını değiştirmek. bilinmeli ki değişim zihinsel, duygusal vb. düzlemlerde de olabilir, fakat gerçek bir büyücü dilediği zaman fiziksel düzleme etki edebilme gücüne sahip olmalıdır.

    yoksulluktan zenginlik, hastalıktan sağlık, aptallıktan zeka, çirkinlikten de güzellik yaratamayan büyücü değil olsa olsa adi bir şarlatan olur. üzerlerinde hiçbir kudret emaresi barınmamasına karşın majisyen olduğunu iddia eden şarlatanların, crowley'nin ifade ettiği gibi “yüzlerine tükürün”.

    elbette kurşundan direkt altın yaratmak şart değil, bakır ve gümüş de kurşuna nazaran daha değerlidir, fakat her halükarda değişim gözle görülür, somut ve büyücünün iradesi doğrultusunda olmalı. etrafınızda başkaları her adımda kaderin sinsi ağlarına takılırken, kendisi her olaydan kolayca sıyrılan, sanki şans hep onun yanındaymış gibi önüne güzel fırsatlar çıkan ve yavaş yavaş yükselen biri varsa bilin ki o gerçek bir büyücüdür. bir ihtimal de büyü yasalarını belirli bir dereceye kadar bilinçsizce uygulayan birisidir, fakat eninde sonunda bu ikinci grup da kaderin ağları tarafından yakalanır. çünkü fiziksel realite bir labirent gibi düşünülebilir, içinde bulunulduğu müddetçe insanın sıradan bilinç içindeyken kendi başına hangi yöne gitmesi gerektiğini belirlemesi mümkün olamaz. bunun için şamanların yaptığı gibi göğe yükselerek yukarıdan “kartalın bakışı” ile yolu apaçık şekilde görmesi gerekir. insanlar bazen zor bir durumu tereyağından kıl çeker gibi çözmelerine yarayan bir düşünce bulur, rüya görür veya tesadüf yaşarlar. bu olduğunda inançlı olanlar tanrı dualarını yanıtladı sanır, ötekilerse bunu şans olarak yorumlarlar, oysa yalnızca yüksek benlikleriyle (kartal) kısa süreliğine temas kurmuşlardır. büyücü için bu temas daimdir.

    imkansızlıklardan yarattığı olasılıklarla kendisine inanmayanları her defasında mağlup edip hayret içinde bırakan kişi gerçek bir büyücüdür. kendinize bir öğretmen veya guru arıyorsanız, bu kişinin rüzgarda savrulan bir yaprak gibi olmamasına dikkat edin. büyücü kendi yörüngesinde ilerleyen sabit yıldız gibidir.
  • rengi ve görünüşü itibariyle bir tuğlayı çağrıştıran, parfümün dansı'nı sevenlerin de beğenme ihtimalinin yüksek olduğu john fowles romanı.
hesabın var mı? giriş yap