• bütün inanış ve geleneklerde hoş gözle bakılmamış bu boka. madem bu boku yiyeceksin muazzam bir servet için veya dünyanın amına koyabilecek bir güç için ye. kocayı eve bağlamak veya kıskanılan arkadaşın götünü düğümleyebilmek için kullanmak çapsızlıktır, vizyonsuzluktur.
  • tanıma göre çeşitli yollarla, usulleri kötüye kullanarak bir insanı yönetim altına almaya, ona istenilenleri yaptırmaya büyü deniyormuş.

    dün geceden beri tarafıma yapıldığına dair iddialarım var, buyrun siz karar verin...

    gecenin bir vakti traşımı oldum, dedim şu ayakkabıları da boyayayım, malum haftabaşı, boyarken "bu ayakkabı da iyi dayandı haa", diye düşünüyordum ki, dedim bir de altına bakayım ne durumda, ayakkabının altını çevirdim ki ne göreyim, ayakkabının tabanına(topukla hipotenüs oluşturacak şekilde) bir toplu iğne batmış, "vay arkadaş nerdeyse ayağıma kadar girecekmiş" diye söylenirken, diğer ayakkabıyı çevirdim, oha! ona da aynı şekilde toğlu iğne saplanmış, şimdi aldı beni bir düşünce;

    tamam, hadi işyerinde toplu iğne kullanıyoruz, yere düşüyo, basıyoruz, basıyoruz da iğneler yerde nası bir pozisyonda duruyor ki üzerine basınca ayakkabının tabanına saplanıyor?
    hadi bi tanesi tesadüf, ikisi de mi tesadüf?
    bunu biri yapmış olabilir mi?
    böyle ayakkabıya toplu iğne saplanarak icra edilen büyü var mı?
    kim, niye yapmış olabilir?
    yanlış yollara sapayım diye mi yapıldı?
    hala sapmamış olmam işe yaramayacağı anlamına gelir mi?
    yoksa zati yanlış yoldayım da haberim mi yok?

    çok umurunuzdaysa lütfen ayakkabılarınızın altına bakınız, bir kişi "bende de var panik yapma" derse yapmayacam, ses çıkmazsa inceden tırsmaya devam...

    olm varmış toplu iğne büyüsü:
    http://www.anakonu.com/toplu-igne-buyusu/
    http://www.medyum7.com/…um/igne-ile-yapilan-buyuler

    edit: babam "ayakkabıcı rafta düzgün dursun diye çakmıştır olm, hiç mi bakmadın altına" dedi....cevab veremedim
  • günümüzde din ile kurulan yanlış bağlantıdan dolayı allah'tan daha fazla korkulan mistik olgu. ortaçağ kalıntısı. karanlık çağların mirası.

    büyü diye bir şey yoktur arkadaşlar. çeşitli mistik varlıklardan güç almak, onları insana musallat etmek, kocanın karısına çiçek almasını sağlamak gibi saçma ötesi durumları sağlayan bir şey yoktur. yok. günümüzde içine cin kaçtı, diablo kaçtı, şeytana esir oldu denilen insanların davranışlarına bakın. bir de şizofreni hastalığının semptomlarına bakın. aynısı. bununla ilgili çok güzel 2 adet hikayem var.

    halamın kızı psikolojik rahatsızlıklar yaşıyordu. içine cin kaçtı denilen, cin musallat oldu denilen bütün göstergelere sahipti. görünmez kişilerle konuşuyor, salon ortasında görünmez insanlarla cinsel ilişkiye giriyor, izahı mümkün olmayan hareketler yapıyor, kendini öldürmeye çalışıyordu. ailesi bir daire sattı cinci hocalardan çözüm aramak uğruna. kayışdağı, konya, üsküdar gitmedikleri hoca, ödemedikleri dolar kalmadı. kullanmadıkları muska, içirmedikleri tükürüklü su kalmadı. (muhtemelen götürdükleri bütün hocalar tecavüz de etti.) peki sonra ne mi oldu? her geçen gün eriyen, yok olan kızın elinden kemalist, seküler, akılcı eniştesi tuttu. tüm aileyi karşısına alıp sıra bende, sıra bilimde diyerek 2 görevli eşliğinde deli gömleği giydirerek bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine yatırdı. 1 ay. 1 ayda hiçbir hocanın bulamadığı çözümü şizofreni tanısı ve tedavisiyle doktorlar buldu. şuan nasıl mı? en akıllı denilen insandan daha akıllı, daha sağlıklı, harika bir hayatı var. her akşam 9'da aldığı ilaç sayesinde gördüğü hayali kahramanlarını öldürmüş, çok güzel meslek sahibi olmuş, verdiği kiloları almış, aldığı kiloları vermiş taş gibi bir hatun olmuştur.

    bir diğer hikayem ise dedem. köyde içine cin gireni tedavi etmesi, muska yazması için karşı dağın arkasındaki köyde nefesi kuvvetli hocaya gönderirlermiş dedemi. 1-2 gitmiş ve canına tak etmiş günlerce yürüdüğü yol yüzünden. sonra köyün dışında bir çalı dibine saklanıp kendisi arapça harfler sallamaya başlamış. dedemin biraz vakit geçirip köye dönüp verdiği muskalarla tüm köy cinlerden kurtulmuş. herkes sağlık bulmuş. hocanın ünü ise köylere, şehirlere yayılmış. üşengeç bir fırlama olan dedem cinci hocanın namına nam katmış, bunu yıllar sonra önce ailesine sonra tüm köye açıklamış. hoca çoktan ölmüş tabi.

    velhasıl kelam, böyle saçma ortaçağ karanlığından kalma adetlere, ritüellere inanmayın. ortaçağdan günümüze gelen sadece büyü, sihir, görünmez yaratıklar değil. ortaçağ'da galileo'yu dünya yuvarlak dedi diye çarmığa gerip astılar. içine şeytan girdi diye nice şizofren olan insanları canlı canlı yaktılar. bu ortaçağ adetlerini kimi cahiller, yobazlar günümüze kadar taşıdı. vazgeçmediler. hala dünyanın düz olduğuna inanan, kendi yaptığı füzeyle dünyanın fotosunu çekmek isteyip ölenler var. hala büyüden, sihirden medet uman, insanların içine cin girdiğine inananlar var. bu insanları hacı hocaya götürmeden önce psikiyatra götürseler 10 doz ilaç ile ne cin kalacak ne hayali insanlar. ama bunu anlamak istemiyorlar çünkü dinde geçtiğine, yeri olduğuna inanıyorlar.

    hz. muhammed "akıllı olan bir insana büyü işlemez" demiştir. büyüyü çok büyük günah saymıştır. neden? çünkü kendisine, ilk müslümanlara, ehli sünnete eziyet eden, onları yok etmek isteyen müşriklerin en büyük kozu büyü, sihirdi. bunu kendisi de açıklamıştır. destekçilerini böyle mistik güçlere sahip olduğunu söyleyerek kandırıyor, müslümanların üzerine salıyorlardı. eğer müşrikler sarımsak yiyip islam'ı boğmaya çalışsalardı hz. peygamber sarımsağı tüm kötülüklerin anası sayacaktı. büyünün, mistik yaratıklardan haber almanın, geleceği şekillendirmenin, insanların davranışlarını kontrol etmenin islamda da yeri yoktur. ama insanlar bu bağlantının bulunduğuna inandıkları için, çocuklukları bunun korkularıyla şekillendirildiği için büyüye hala inanıyorlar. haksız da değiller çünkü çocuklukları bununla geçmiş. bu korkularla büyütülmüşler. yemek yemedikleri zaman öcü gelir denmiş, gece sokağa çıkarsan cin musallat olur denmiş, oraya basma buraya gitme diye korkularla büyütülmüşler pedagojik hassasiyetlerden bi haber ebeveynler tarafından. dünya düzdür diyene, aşıyı reddedene gülerken büyüye, içine şeytan kaçan insanlara inanmaya devam ediyorlar bu yüzden. halbuki gök biliminin ilerlediği gibi psikoloji bilimi de ilerledi. ortaçağ'da yasa haline gelen birçok şeyin koca karı inanışı olduğunu gösterdi. nasa dünyanın yuvarlak olduğunu söylerken buna inanıldı. psikoloji bilimi görünmez yaratıkların şizofreni semptomu olduğunu söylerken kulak asılmaz hale geldi.

    insan beyni çok karmaşık. psikolojinin gücü hala tam çözülebilmiş değil. bir bebeğin kulağına 7/24 uçabileceğini fısıldadığınız zaman 40'ı çıkmadan balkondan atlamasına sebep olabilirsiniz. ama bu sizi büyücü yapmaz. neye inanırsa insan beyni başına gelen şeyleri bu şekilde yorumlamaya, açıklamaya çalışır. ateistlere hiç cin uğramamasının sebebi budur. görünmez yaratıklar görmüyorlar mı? elbette. ama bunun tedavisinin 1 şırınga olduğunu, ölene kadar ilaç tedavisi olduğunu biliyorlar. bu büyü, sihir, görünmez yaratıklar meselesinin ortaçağ'dan kalma korkular olduğu, dinle ilgisinin olmadığı anlaşılmalı.

    işin bir de cinci hoca boyutu var. bu insanlar madem böyle doğa üstü güçlere sahipler neden hala 5bin dolar 10bin dolara ihtiyaç duyuyorlar. bu mistik güçlere sahip insanlar için paraya ulaşmak bu kadar zor mu? cem yılmaz'ın "hem uçabiliyor hem de parayla gösteri yapıyor olabilir mi lan" geyiğinin hiç mi akıllıca tarafı yok?

    titreyin ve kendinize gelin artık. bir müslüman akıllı olmalı. yobazlıkla, büyü, sihir safsatalarıyla mücadele eden bir peygamberin peşinden gidenler buna inanmamalı. hz. muhammed büyü, sihir gerçek olduğu için değil, islam'ın yayılışını engellemek isteyenlerin bunu silah olarak kullanması sebebiyle onu lanetlemiştir, en büyük günah saymıştır, bu yalanların müslümanlara işlemeyeceğini söylemiştir. tarih okuyup, geçmişi bilip, bağnazlıklardan kurtulmalı insan. insanlık bu bağnazlıklardan kurtularak ilerledi. ortaçağ'da istanbul newyork 12 saat olacak denilseydi muhtemelen şeytanın oğlu diye iğneli fıçıya atılırdı. 2020'den sesleniyorum, bu süre 2-3 saate inecek. bu beni medyum da yapmaz, büyücü de. akıllı olun.

    edit: cinlerden hamile kalan insanların varlığını duymuşsunuzdur. dna bulunduğundan beri bu kişilerin aslında babaları, abileri tarafından tecavüz edildiğinin ortaya çıktığını, ailenin adının çıkmaması için bu kişilerin cinlerin musallat olduğu yalanına başvurduklarını biliyor muydunuz?
  • insanlık tarihinden bu yana her kültür ve dinde bir şekilde yerini almış bu olgudan inanmadığım halde korkmamak mümkün değil. şöyle ki bu büyüleri yapmak için çöp tenekesi gibi bir mideniz deli cesaretiniz ve ahlak folloşu olmuş olmanız gerekmekte. böyle bir profilin hedefi olmaktan kim korkmaz ki? adam yada kadın yeni bir mezarı açıyor mesela kefen lazımmış? büyü için. gece mezarlığa gidiyor da su döküyor oraya buraya? büyü için. ya da geliyor kapınıza bir şey döküyor, sürüyor? yakalanırım korkusu? yok. büyü için.

    az önce evimin kapısını açıp, itinayla eşiğe sürülmüş ve fazlası pervaza dökülmüş üzerine bastığım yağdan sonra tarifsiz ürpermiş durumdayım. yan odadan şeytan gelecek diye değil de, bunu yapan manyak 'bu büyüler olmuyor ya, ben satırla dalayım en iyisi' diyebilir diye. başıma bir iş gelirse bu entryim delil sayılsın.
  • haram olmasa bu ilme girip altın çağını yaşatabilirdim.noldu büyü kaybetti.
  • gündemden düşmeyen fakat ismini anmak dahi istemediğim malum büyüye karşılık bir şeyler yazmak istedim, bu tür şeylerin peşinde olan insanlara hayret ediyorum doğrusu.

    sağdan soldan duyduklarından başka bir şey bilmeyip, var mıdır acaba diye saf saf soranları kastetmiyorum, ama şu bahsettiğim başlığın twitter linkindekine benzer tavırlarda olan, bir insana iradesi dışında bir şey yaptırma fikrine sıcak bakan, özendirici bir yaklaşım çizen, sanki çok matah bir şey yapıyormuş gibi davranan, insani kimliğinin altında adeta bir şeytan varmış gibi hissettiren, bu olayı dalgaya alan ve popülerlik malzemesi olarak kullanan ne kadar kişi varsa tiksiniyorum gerçekten. yani büyünün varlığından ya da yokluğundan bağımsız olarak; bir insanın sırf hırslarını ya da arzularını tatmin edebilmek için böylesi kötücül bir fikre yakın hissetmesini, ve para karşılığında bir meslekmiş gibi normalleştirişini tamamen şeytani buluyorum. bu yüzden de bunu gerçekten inanarak yapan ya da yaptıran biri varsa gözümde katilden farkı yoktur. hatta nefsi müdafaa gibi bir hali göz önünde bulunduracak olursak katilden bile daha kötüdür diyebilirim.

    illa ki bir büyüye inanacaksanız da sevginin, doğanın ve de müziğin büyüsüne inanın, insanları kalbinizdeki çıkarsız sevgiyle büyülemeye çalışın; kazanç tercihinizi sevilen temiz bir kalpten ve iyilik dolu bir ruhtan yana kullanın. böylesi güzel bir tercih varken niçin büyü? niçin bu sinsilik ve üç kağıtçılık?

    edit: imlâ
  • --- spoiler ---
    saçmalık.
    --- spoiler ---

    evet biraz ağır bir tanım oldu belki, ama yönetmeni bunun bir korku filmi olduğunu söylüyor. oysa film boyunca insanı korktan tek şey, korku janrının türk sinemasındaki geleceği oluyor. yani korku değil, film bile değil, çünkü filmden başka herşeye benziyor. dolayısıyla insan "ben bir buçuk saat boyunca ne yaptım?" sorusuna, "saçma sapan bir şey izledim"den başka yanıt bulamıyor. aklımda o kadar çok abuk detay var ki, bir an önce hepsini yazmak istiyorum, karışıklık için de herkesten özür diliyorum.

    1) sevgili sözlük yazarları, öncelikle hepinizi uyarmak istiyorum. istanbul'un göbeğindeki lüks semtlerde, "yahari gugaraaaaaaaaağğğğğğğ" diye bağırarak adam öldüren annem yaşında süslü ve şişman kadın büyücüler oturuyor. evlerinden bu sesler yükseldikçe komşularının reaksiyonları ne oluyor gerçekten merak ediyorum. şayet genel kültürleri senarist kadarsa kesin aman canım kadıncağız yasin okuyor deyip geçiyorlardır o ayrı, yalnız filmdeki versiyonu bana büyüden çok baharatlı tavuk sarması yapıyormuş gibi geldi onu da hemen belirteyim. (kendisi işi biliyor.) bundan sonra sarma yapan 60 yaş üzeri, gözleri sürmeli her kadına şüpheyle bakacağım. ama itiraf edeyim ki büyü yaptıran hanımı da hiç anlamış değilim. arkadaşım ne diye o banknotlarla bir kiralık katil tutmadın ki? çat diye vurur hallederdi, öyle lanetle filan da uğraşmazdın, bu saçma film de hiç çekilmezdi.

    2) herşeyden önce, oyunculuk çok kötüydü. çok çok kötüydü. okan yalabık ve ece uslu nispeten başarılı (kaldı ki bence ikisi de iyi oyuncudur) olsalar da bu durumu hiç mi hiç kurtarmıyor, çünkü diyaloglar aşırı yapmacık ve yüzeysel, bunların ötesinde casting de çok kötü. ipek tuzcuoğlu iyi bir dizi oyuncusu olabilir, ancak televizyonla sinema farklı şeylerdir ve ona başrol oynatılmaması gerektiğini düşünüyorum, çünkü kendisini izleten bir sinema yüzü yok. hoş varsa bile akan göz kaleminden ve acayip kamera kullanımından biz göremedik. kameranın kullanımı son derece garipti. ya insanların yüzlerine fazlasıyla zoomlanıyor, ya da bir konuşma esnasında, konuşan insanlardan başka her yeri çekiyordu.

    3) karakterlerin sürekli "kaptanım üzerimize doğru bir cisim yaklaşıyor!" misali "burada bir gariplik var..." türevi şeyler söylemeleri, hiçbirinin kim olduğuna, gelmişine, geçmişine, neden ve ne sıfatla orada bulunduğuna dair bilgi verilmemesi (sadece biri kendisine kazık atmış eski sevgilisini anlatıyor ki, orada ne alaka diyorsunuz) ama bunun yerine çeşitli uzuvlarının bolca sergilenmesi, senaristin vizyonu hakkında epey fikir sahibi olmamı sağladı. kendisine haddim olmayarak "korku filmi" denilen şeyin ne olduğunu tekrar düşünmesini öneriyor, mümkünse bir daha senaryosunu yazdığı filmlerin kenarından bile geçmek istemiyorum.

    4) şunu anlıyoruz ki, her sene düzenli olarak kapı önlerinde kurban kesilen bir ülkeden yetişen yönetmenlerin bile, akan kanın nasıl gözüktüğü konusunda bir fikri olmayabiliyor. haydi o yoğunluk+şeffaflığı tutturmayı çalışıp becerememesinden vazgeçtim, direk boyayı tinerle sulandırıp da akıtmaz ki insan kardeşim. içine karışan tozları bile gördük. (ne de kötü kokuyordu kimbilir. ıyh.) terkedilmiş bir köy bulmuşlar, iyi güzel. ancak keşke benzer düzende bir köy bulup, hiçbir şeye benzemeyen 14. yüzyıl sahnelerini orada çekselermiş. ayrıca artuklular betonu keşfetmişler bunu da böylece öğrenmiş olduk.

    5) memleketimin entelleri dağbaşında bile elit hava solumak amacıyla içi kadife kaplı kutularda incecik şarap kadehleri götürüyorlar, hatta kettle ile kuyudan su çekecek kadar bile cinleşebiliyorlar ama içki içince rakı masası türküleri söylemekten de geri kalmıyorlar. türküz malum.

    6) film boyunca sıkılmamızı önleyen tek şey, keserle cin avlamaya niyetlenen sayın arkeoloji profesörüydü. katırlar kaçtığı zaman "kılıcımı getirin lan!" edasıyla yandaki binadan baldır bacak açıkta çıkarak "nereye kaçar katırlar?!" diye bağırdığı sahnede sırf ben değil, bütün salon yerlere yattık gülmekten. ayrıca "içeride neler oldu onu öğrenmek istiyorum..." repliğini yorumlayış şekli, elinde keseriyle "siz yatın, ben nöbet tutarım" diyerek dragonlance chronicles'ın kapağındaki sturm brightblade misali poz vermesi, cesetler arası ayırım yapması, bir hançerin hangi yüzyıla ait olduğunu küt diye anlayan dikkatli gözleri ve profesör olduğundan gerek, her konuda açıklayıcı (!) şeyler söylemesi, cümlemizi kırıp geçiren diğer sahnelerdendi.

    not: ben şahsen kendisini ilk olarak bir istanbul masalındaki tuğrul hoca olarak tanıdım. eminim iyi de bir oyuncudur, ama... ama.)

    7) sevişme sahnesi, etkileyici olmaktan uzak ve komikti. bir de o kadarcık hançerle kafa kesilir mi yahu? ayrıca o nasıl bir arkeolojik kazıdır? kazıya lay lay lay diye kazma, kürek ve keserle mi gidilir?! 6 kişilik kazı ekibi mi olur?! kazı işçisi yok mudur, görevli yok mudur? bu nasıl bir bilgisizliktir? insan bir iki arkeoloji profesörüne danışıp bu işler nasıl oluyor diye araştırmaz mı? (sevgili grimak, kazının kaçak olduğunu belirtmiştir.)

    8) tarot kartları koymuşlar filme, hatta başta 3 kart açıldığını bile öğrenmişler, ama keşke "yuh artık bu kadar da olmaz!" dedirten çekim hatasını yapmasalarmış. (belki kelt haçı açarlardı ama durumu tanımlayacak başka major arcana kartı bulabilirler miydi, bilmiyorum.)

    9) morga giren adamın kanlı cesedi gördüğünde "bu benim karım değil!" diyerek 32 dişi meydanda gülmesi hala aklımdan çıkmadı. filmin en psikopat sahnesiydi diyebilirim.

    10) "türkiye'de böyle şeyler az yapılıyor, kötü olması normal yavaş yavaş gelişecek" diyenlere siyah beyaz korku filmlerini izlemelerini salık veriyorum. bir işi iyi yapacaksan yaparsın. ve yine haddim olmayarak, yönetmen için bir kaç şey söyleyip bitirmek istiyorum. muhtemelen sayesinde türkiye'de daha uzunca bir süre korku filmi çekilmez, ya da sponsor olacak kurum bulunmaz. uyduruk bir film çekip, dergilerde ve televizyon kanallarında "ben mezopotamya kültürünü araştırdım, atmosfere önem verdim..." şeklinde beyanatlar vermek her yiğidin harcı değil. "kendi korkularımı yansıttım" sözünü değerlendirmek gerekirse de, onu korkutan şeylerin web sitelerinden bile indirilebilecek ucuz "zzzzzzınnnn" zzzzzzööönnnnnnnnn" efektlerinin olmasını, küçüklüğünde hiç clementine izlememiş olmasına bağlıyorum ve hayatımın bir buçuk saatini boşa harcadığı için kendisine teşekkür ediyorum.

    (aradan çıksın diye grudge'a değil de bu filme gittiğim için kendimden utanıyorum. ayrıca şu köyü bana verselerdi, ben orada ne call of cthulhu live'ları yapardım. aaah ah.)
  • “büyü”, kişinin bilinci ve iradesi dışında, herhangi bir konuda, istemediği işi yapmaya elinde olmayarak zorlanmasıdır!.. ve islâm dini mensuplarına kesinlikle büyü yapmak haramdir!..

    “duâ” kişinin talebidir; “büyü” muhataba isteği ve iradesi dışı istemediğini yaptırmaktır!..

    cincilerin, cinlerden haber alma dışındaki tüm faaliyetleri “büyü” yapmadır!..

    cinciler, “büyü” yaparken ya da “büyü”nün tesirini oluşturacak muskayi yazarken çeşitli duâlar okurlar ve böylece bazı cinleri o konuda görev yapmaya davet ederler!.. ki bu başkasının iradesini zorlamadır; haramdir!..

    cinlerden ve “büyü”den korunma yollarına gelince…

    kur’ân’da iki tür, korunma sağlayan âyetler vardır… birincisi pasif korunma âyetleridir ki bunlar “ayetelkürsi”, “kuleuzüler” ve hasbiyallahu veni’mel vekil ve huve rabbularşıl azim” duasıdır… bunların 41 veya 100’er defa okunmasıyla kişinin çevresinde cinlerden ve kem nazarlardan (negatif beyin dalgalarından) gelecek olan etkilere karşı bir koruyucu kalkan oluşur…

    (ahmed hulusi "cin ve büyü" kitapçığından)
  • yapandan da yaptırandan da uzak durulması gereken. sözde yüzde 99'u müslüman olan memleketimde bu kadar rağbet görüyor olması da enteresan. sanırım çoğu kişi tam olarak farkında değil ama büyüyle en ufak bir alaka insanı kafirliğe kadar götürebiliyor.
  • kuran'daki ayet açıktır.
    büyü yapan da yaptıran da, bizden değildir.
    yani, ilahi iradeye karşı gelip, "senin dediğin değil, benim dediğim olacak" demektir.
    sen mi büyüksün, ben mi büyüğüm meselesinden çıkma bir iştir büyü.
    dün akşam, eski bir arkadaşım, babasının bir dönem annesini aldattığını ve en sonunda, "semra ben seni aldatıyorum, o kadına karşı koyamıyorum. n'olur bana yardım et" dediğini söyledi. bunun üzerine falcılara gitmişler. falcı, büyünün nerede olduğunu görüp, nasıl bozmaları gerektiğini söylemiş ve adam o şekilde diğer kadından uzaklaşmış.
    yani bunu yapan kadının da aklına edeyim. enin de sonunda yiyeceğin yarrak afedersin. niye zorluyorsun?
    bunun erkek-kadın ilişkileri dışında çok farklı alanlarda kullanımı vardır.
    mesela, gömü bunlardan biridir.
    göçe zorlananlar, belki bir gün tekrar geri gelebiliriz diye, altınlarını büyü yaparak gömerlermiş. gömü toprağın üzerine çıksa dahi altın olarak değil, başka bir şekilde görülürmüş veya gömülen yere kazma kürek işlemezmiş.
    bunlar tabi batıl şeyler. işler büyüyle çözülseydi, her şeyimizi ona bağlardık. dünya düzeni onun üzerine dönerdi. oysa ki akıl var fikir var. saçmalamamak lazım.
    tehlikeli ve habis bir şey.
hesabın var mı? giriş yap