• insanlar anlatmış, biraz bu business class konusunu ama pek iyi anlatamamışlar. yıllar yılı merak ettim durdum first class nedir, business class nedir diye. merak ettim dediysem keşke ben de business class'ta filan uçsam, business class'ın keyfini, konforunu ve ayrıcalığını ben de yaşasam diye bir öykünmeden bahsetmiyorum. sadece olayı nedir, insanlar durduk yere neden bu kadar para bayılıyorlar şeklinde bir meraktan bahsediyorum. bir şeye fazla para bayılmanın adının ayrıcalık olarak yansıtıldığı ortamlardan mümkün mertebe uzak durmaya gayret ediyorum. nerede ayrıcalık yaşadığını düşünen bir tüketici var, orada kazıklanan bir keriz var diye düşünürüm.

    yıllar yılı thy'nin ekonomi sınıfında uçmuş bir yolcuyum. iç hatlarda olsun dış hatlarda olsun hep ekonomi sınıfını tercih ettim. eğer uçak biletini ben ödeyeceksem, şayet o para benim cebimden çıkacaksa, çalıştığım şirket veya ne bileyim bir hayırsever işadamı filan uçak biletini ödemeyecekse hep ekonomi sınıfını tercih ederim. neden? adı üstünde daha ekonomik olduğundan mı? evet. hem evet hem hayır. ekonomi sınıfı tanım gereği daha ekonomik, ama business class'ın daha isminde bir kandırmaca var. business class daha business değil. sanıldığının aksine yanında oturan yolcuyla milyon dolarlık iş kontratları filan imzalanmıyor. sadece belki yanındaki "the economist" okuyordur da sen de göz atmak için izin istersin. ikiniz de business class'ta oturan klas insanlar olduğunuz için o büyük iş adamı da "bana ne, bana ne, o benim dergim, sen de para verip alsaydın, sana okutmuyorum işte" diyemez. koskoca adam yediremez bunu kendisine. belki aranızda kartvizit alış verişi olur. ama atıyorum, sen banvit'te üst düzey yöneticisin yanındaki de çukurova elektrik genel müdürü, bu adamla sen ne iş konuşacaksın. tavuk gübresiyle çalışan organik elektrik santrali projesinin fizibilitesini mi tartışacaksın 2 saatlik uçuşta. kartvizit alınır, kartvizit verilir. o kadar.

    isimleri şöyle değiştirseler mesela; ekonomi sınıfı ucuz bilet, business class pahalı bilet, first class keriz tuzağı. böyle denilse sanıyorum hiç kimse para verip, first class'ı tercih etmezdi. genellikle daha pahalıya fiyat satma fikrini daha benzersiz bir servis alındığı yönündeki inançla birleştirmek gerekir. çünkü kimse keriz yerine konulmak istemez ama birinci sınıf bir konforu ebem de ister.

    bizim akrabaların turistik bir kasabada işlettikleri, hediyelik eşya sattıkları bir dükkan vardı. ben de gezmeye gitmiştim. satılan hediyelik eşyaların fiyatlarına bakıyorum, atıyorum bir tane topraktan testi olsun bir yerde. fiyatı 20 $, buna çok benzer başka bir testi var fakat dükkanın başka bir odasında. bu ne lan? dedim ne farkı var bu ikisinin. birisi 20$ diğeri 400 $. bizim kuzen, haa dedi biz o odaya keriz odası diyoruz. aslında elinde tuttuğun testiyle buradaki birbirinin tıpatıp aynısı, ama bazen japonlar filan bu 400$'lık testiyi satın alıyorlar. tabii ki o dakikada insan, akrabasını milleti dil bilmiyor diye, düpedüz kazıklamaya utanmıyor musunuz? diye suçlamakla, ülkeye döviz girdisi (japon yeni, isviçre frangı veya yuro) kazandırmış olmalarından dolayı tebrik etmek arasında bocalıyor. ben ikinciyi tercih edip tebriklerimi iletip, maşallah çekmiştim. "afferim iyi yapıyorsunuz, adam zaten ölüp gidecek emekli ikramiyesini evine üçüncü bir sony lcd tv almakla harcayacağına türkiye'nin ödemeler dengesine katkıda bulunsun eşşek" gibi sözler sarf etmiştim. şimdi de farklı düşünmüyorum, bazı insanlar parayı koyacak yer bulamıyorlarsa, nasıl harcasam bitmiyor gibi derin düşünceler içerisine giriyorlarsa o insanların elinden parasını almak bir vatandaşlık görevidir. ingilizler bu durumu "a fool and his money will soon get apart" bir ahmak ve parası ergeç ayrı düşecektir...şeklinde güzel özetlemişler. sen kyoto tapınağına gideceksin onlar seni skecek, onlar topkapı sarayı'na gelecek sen onları skeceksin, dünya turizmi bu sistematik üzerine dönüyor. biraz basit anlattığımın farkındayım ama, su aynı su deniz aynı deniz, binlerce türk buradan kalkıp mykonos'a kendini sktirtmeye gitmiyorsa niçin gidiyor? bu sorunun da cevabı aslında sorunun içinde saklı.

    geçenlerde thy ekonomi sınıfı ikramda en iyi havayolu seçildi. diğer havayollarının ikramları hakkında etraflıca bir değerlendirme yapacak kadar çok seyahatim olmadı ama hatırladığım kadarıyla diğerleri de bok gibiydi. thy eh işte idare ediyor. ama bakın bu bile etkili olmuyor bazı insanları business class'tan vazgeçirmeye. neden? çünkü bazı insanlar başkalarının parasını kendi skinin keyfine harcamaya çok meraklı. nasıl olsa şirket ödüyor deyip business class'a biniyorlar. peki alınan hizmet çok mu farklı?

    şimdi şöyle anlatayım. birincisi ben öyle demin de anlattığım gibi bilinçli tercihimle, tırnak içinde keriz gibi, aynı yere giden, aynı uçakta, aynı hosteslerin hizmet ettiği, aynı koltuklara oturup, diğer insanlarla aynı saatte varış yerine ulaştığım bir yolculukta şaka gibi iki kat ücret ödeme yapacak insan değilim. o yüzden business class'ta seyahat etmeye karar vermedim. benim koltuğuma başka bir bayan oturmuş. yanındaki bayan arkadaşı mı neymiş? onu da anlamadım. hostes hanımefendi dedi ki, bunlar yer değiştirmeye yanaşmıyorlar, business class'ta uçmak ister misiniz? business class'a ne kadar tepkisel olursam olayım, aynı fiyata daha iyi hizmet almayı reddedecek kadar enayi olmadığımdan kabul ettim. benim business class'la ilgili deneyimlerim o yüzden uçuş esnasıyla ilgili. ve spesifik olarak thy ile ilgili. o yüzden uçuştan önce başlayan ve varış merkezinde devam eden business class ayrıcalıkları konusunda bir yorum yapamayacağım. hızlı check-in imkanım olmadı, bu hızlı check-in imkanı veya bunun avantajı sizin zaman durumunuzla çok ilgili, eğer geçe kalmışsanız çok avantajlı, erkenden benim gibi havaalanına gitmişseniz ve havaalanında da yapacak bir şey yoksa, hızlı check-in yaptırmak fazladan sıkıntı içerisinde beklemek anlamına geliyor. ama yerine göre önemli konudur, o tartışmaya girmem.

    fakat şunu söylemek lazım, pasaportunun süresi dolmuşsa, vizen yoksa business class'mışsın, first class'mışssın, executive premium super elite connoisseur club üyesiymişsin vesaire pasaport kontrol memuru gözünün yaşına bakmıyor. bürokrasi ve yasaların soğuk yüzü elitizmin anasını orada belliyor onu görüyorsun.

    beni en ön koltuğa oturttu hostes. perdeler kapandı. perde kapanınca nooluyor? içeride hacivat karagöz mü oynatılıyor diye düşünenler olabilir. perdenin kapanmasının önemi business class'a yapılan hizmetin içeriden gözükmemesini sağlamak. ekonomi sınıfındaki fakirler, business class'taki zenginlere (biz) yapılan hizmeti görürlerse mesele çıkarabilirler veya bir tarafları şişebilir. öncelikle hostes soruyor, şampanya, portakal suyu veya başka bir şey ister misiniz diye? ben tabii mevzuya hızlı adapte olabilen bir insan olduğum için şampanya isteyecektim fakat öğlen saatinde şampanya içmek gibi bir alışkanlığım olmadığından (sanki günün diğer saatleri möet-chandon'la simit yiyoruz anasını satiim) özellikle de bir gün öncesinde eşşek gibi içki içtiğimden ve mideyi daha toparlayamadığımdan bu teklifi refüze etmek durumunda kaldım. business class'ta teklifler refüze edilir, reddedilmez, orada fransızca konuşulur. jus d'orange da içmedim, la champagne'ın da dadına bakma fırsatı bulamadım. sanki şampanya isteseydim, hostes ulan herifi iyi ki business class'a getirdik sanki ağzında gümüş kaşıkla doğmuş pezevenk, anan mı gördü şampanyayı baban mı gördü tadında bir bakış atacakmış gibime geldi. o hipotetik bakış düşüncesi beni rahatsız etti.

    matmazel hostes (le hostess) bize sonra şu bazı kebapçılarda yemekten sonra getirilen buharda ısıtılmış beyaz renkte sıcak el havlularından getirdi. o teklifi refüze etmedim. havluyu aldım ağzımı yüzümü güzelce sildim. (bu imkan ekonomi sınıfında yok, oradaki pis fakirler...pis işte ne denir ki? ) hostes havluları topladı. havlu gelmeden önceki durumum daha mı iyiydi, yoksa havluyla silinince pir-ü pak mı oldun, başın göğe mi erdi derseniz bir şey diyemem. türk hava yollarına göre bu havlu beni rahatlatacak ve biraz olsun yorgunluğumu giderecekmiş. valla ne rahatlattı ne de yorgunluğumu giderdi. sadece biraz olsun kendimi ayrıcalıklı hissettim. bu hizmet bence ekonomi sınıfına da verilse olur. çok maliyeti artıracağını düşünmüyorum. altı üstü havluları nemli suda ıslatıp getirmişler. tekrar kullanıyorlar mı yıkayıp yoksa atıyorlar mı bilemem. attıklarını düşünmeyi tercih ediyorum. (aynı havlulardan yemekten sonra bir daha geldi, fakat o arada bana bu havluların tekrar tekrar kullanıldığı düşüncesiyle bi tiksinti geldiğinden ikinci havluyu refüze etmek durumunda kaldım. )

    koltuklar daha rahat. ekonomi sınıfına nazaran ayak mesafesi daha geniş. g*t mesafesi daha mı geniş bilmiyorum ama daha geniş olabilir, koca g*tlü kalantorların binmesi ihtimaline karşın thy yönetimi bunu düşünmüştür. mesela business class'ların serbest bagaj hakkı da 20 kg. değil 30 kg. bunun da g*tün ebadıyla +/- bir korelasyonu vardır. zenginin malı çok oluyor. sen mesela paris'e gittin 20 kg. peynir aldın, zengin gidiyor 30 kg. alıyor. sanki mandıra işletiyor pezevenk naapıcaksa 30 kg. peyniri? 20 kg. neyine yetmiyor di mi ama eşşolueşşek? neyse.

    business class'ta 3 koltuk var benim bulunduğum bölgede. benim yanımda iş adamı görünümli biri oturuyordu ama aramızdaki koltuk boştu. bilerek mi boş bırakıyorlar onu bilmiyorum. solumdaki karı koca (veya manita) çiftin arasındaki koltuk da boştu. onlar niye öyle ayrı oturuyorlardı onu da bilemiyorum. ama uçuş esnasında bol bol öpüştüler. business class'ta bu tip olaylar sıradan olsa gerek yadırgamadım. o çiftin arkasında da iki tane japon (veya koreli veya çinli veya tatar) çocuk vardı. ama ben kerizlikle ilgili anılarımdan da yola çıkarak japon olduklarına kanaat getirdim. bunlar da birisi (kız) orta sıraya oturmuş diğeri (oğlan) 3. sıraya oturmuş. iki bebe koca iki sırayı işgal etmişlerdi.

    business class'ta iki tane japon çocuk iş adamı veya zengin sıpası kulaklarında ipod, ellerinde ipad. muhtemelen bunların hayatlarının tamamı business class'ta geçecektir diye düşünmeden edemedim. sol tarafımdaki çift beni rahatsız etti. kadın şu eşinin zenginliğini her fırsatta övünme meselesi yapan ve böyle zenginliğiyle insanları ezmeye çalışan, en ufak fırsatta kendisine hizmet edenlere çemkirecek bir potansiyelde bir tipe benziyordu. ayakkaplarını çıkarmış cıblak ayaklarını öne uzatmıştı. biz business class'ız senin gibi şans eseri ekonomik klas'tan buraya sınıf atlamadık, mına koduuğumun slumdog'u der gibi bir görüntü sergiliyordu.

    yemek hizmetine gelecek olursak. önce bir menü geldi. yenilecek yemeğin ne olduğunu anlatan şık bir menü. fakat bence işlevsiz, zaten iki dakika sonra önümüze gelecek şeyleri bir de oradan öğrenmiş oluyorsun. okudum menünün içeriği güzeldi. içerideki fakirlere ne yemek verdiler bilmiyorum ama daha önce thy'da yediğim yemeklerden farklı değillerdi. tek fark sunumda. birincisi plastik değil porselen kaplarda geliyor yemekler. tepsi halinde hepsi güzelce servis yapılmış. o kabı diğerinin içine, suyu bilmemne kabına koyayım da yer kazanayım diye kollarını sıkıştıra sıkıştıra yemek zorunda kalmıyorsun. bardaklar plastik değil cam bardak. çatal bıçak takımı da daha kaliteli. business class'takiler çalmaz, ekonomi sınıfındakiler çalarsa çalsın diye düşünmüş olabilir thy. buradan kendilerini ayıpladığımı söylemek isterim. ekonomi sınıfındakiler de dürüst ve şerefli insanlar.

    tereyağı desen yine trakya çiftlik tereyağı. zeytinyağı desen yine marmara birlik zeytinyağı. fakat burada bence en önemli fark ekonomi sınıfındakilere verilen marmara birlik zeytinyağlarının ambalajı. ekonomi sınıfında zeytinyağı limon karışımı poşette sunulurken, business class'ta ufak şişede geliyor. marmarabirlik başkanının açıklaması var diyor ki 140 çeşit ambalajımız var bizim yok wal mart'a girdik yok maliyetlerimiz fazla filan diye. arkadaş o poşetteki zeytinyağı ve salata sosu veya ne skimse onu üzerime dökmeden salatama dökeceğim diye akla karayı seçiyorum yıllardır. madem böyle ambalajlı ürününüz var, ekonomi sınıfındakilere o eziyeti niye çektiriyorsunuz. hiç ekonomik olmuyor söyleyeyim. business class'ta kravatlı gömlekli insanlar varsa ekonomi sınıfında da var. bir iş toplantısına gideceğiz mesela kravatın önünde zeytinyağı sosu, takım elbisede eşşek kadar yağ lekesi. sonra kaldır at o kravatı, takım elbiseyi. belki ekonomi sınıfıyla business class arasındaki fiyat farkı da tam o kravat ve takım elbise tutarı kadardır. ha diyeceksiniz ki o zaman sen de eşşek gibi yağsız sossuz yiyeceksin o salatayı. zaten yağsız sossuz o geçmiş marulu ancak eşşeğe yedirebilirsiniz. bunlar ne ince hesaplar aklım sırrım ermedi. maliyet muhasebecinizle konuşup bu konuları tartışmak isterim. tekstilcilerle, kuru temizlemecilerle gizli işbirliğiniz mi var amk?

    bir de tuzluk ve karabiberlik. ufacık minyatür plastik tuzluk ve karabiberlik geliyor. normalde bunlar ekonomi sınıfında kağıt poşette servis ediliyor. o da güzeldi. insan kendini güliver gibi hissediyor elinde o tuzluk ve karabiberliklerle.

    üçüncü konu hosteslerin güleryüzlülüğü. ama bu konuda acımasız olmamak lazım, belki de bize denk gelen insanların kendi iyiliğidir. genel yaklaşım pozitifti. ekonomi sınıfında bazı nemrut suratlı, meymenetsiz tavırlı hosteslere rastlayabiliyor insan. ama bu konuda genelleme yapabilmem için business class'ta daha fazla seyahat etmem gerekir. yeterli örneklem yok elimde. muhtemelen de olmayacak. okyanus aşırı uçuşlarda, özellikle başka firmalarda hizmet daha fazla şekilli oluyormuş. masaj yapan çift kişilik yatağa dönüşen deri koltuklar, 23 inch plazma televizyon vs...

    örnek vereyim singapur airlines'la istanbul-singapur gidiş dönüş aynı yolculuk için ekonomi sınıfı 663 euro, business class 1.699 euro, first class 3.107 euro. yok koltuk mesafesi rahatmış da, şarap servisi varmış, bilmem ne...hadi yol boyunca 200 euroluk şarap açtınız diyelim, 300 euro da konfor için fiyat farkı olsun...o arada kalan 2.000 euro ne oluyor? adam mı skiyonuz? hayır skiyosanız da bilelim de seyahat programımızı, hesabımızı ona göre yapalım. belki de havayolu tezgahına ultra elite vip escort servis filan işletiliyordur.

    2.500 euro verdikten sonra ben 5 gece singapur'un en iyi restoranında en iyi şarabını içip, en pahalı akşam yemeğini yerim, her gece de başka birini...neyse sonuçta hesap ortada.

    netice itibariyle benim görebildiğim kadarıyla bu söylediğim farklılıklar dışında bir farklılık yok. rahat mı dersen rahat, yediğim ekmeğe (ekmek servisi de kepekli filan daha fazla çeşit vardı, ama business class'ta fakir gibi ekmek filan yenmiyor) ihanet edecek değilim. thy beni business class'ta ağırlamak isterse kendilerine kapım her zaman açık. iç hat olur, dış hat olur, okyanus ötesi olur hiç fark etmez. peki aradaki fiyat farkına değer mi? sizin adınıza ödeme yapacak enayi bir şirket, enayi bir koca veya enayi bir japon babanız filan yoksa bence değmez.
  • vakti zamaninda thy web sitesinden online check-in ile 3a numarasini aldiktan sonra "heralde ucakta business yok" diye dusunup ucaktaki yerimi alinca aslinda ucakta business oldugu farketmeme ragmen yerimden kalkmamistim. sonucta koltuk no benimdi. portakal suyu dagitilmaya baslayinca hostes sadece bana portakal suyu vermedi. evet herkes aldi portakal suyunu bana uzatmadi bile. tipten anladilar heralde ekonomi class oldugumu diye dusundum ama tipte de bi anormallik yoktu.

    neyse, ne dolap donuyo acaba burda diye dusunurken kabin amiri yanima gelip "efendim sanirim siz yanlis koltuga oturmussunuz burasi business class" dedi ve ben de "bak burda ne yaziyo aslanim" seklinde boarding pass'imi gosterdim.

    "ehehe sanirim bi yanlislik olmus sizi arkaya alalim" dedikten sonra business'tan esyalari toplayip 24f'ye kadar full dolu olan ucagin icinde sinsi bakislar altinda ilerlerken neler hissettigimi anlatamam sozluk.

    (bkz: fakirlik belirten cumleler)
  • economy class yolcusu business class yolcusu ile ucagin ici haricinde pek karsilasmadigi icin ayricaliklarin sadece ucaktaki yemek servisi oldugunu sanmak normal. halbuki eger business class biletiniz varsa, havaalanina geldiginiz andan varis yerinizde havaalanindan ciktiginiz ana kadar cesitli ayricaliklara sahip olursunuz ki business class bilet alan cogu yolcunun esas tercih nedeni bunlardir zaten (yedek subaydan daha rahat er askerlik yapanlar oldugu gibi bunda da istisnalar olabilir ama bu genel durumu degistirmez):

    - öncelikle biletinizi genellikle son ana kadar iptal edebilir ve tam iade alabilirsiniz. ekonomi siniflarinin cogunda bu yoktur, bilet yanar.

    - biletiniz thy'dense (özellikle atatürk havalimaninda) binaya ilk giristeki x-ray kontrolüne business class seridinden girip 1-2 dakikada gecersiniz. diger seritlerde hele bir de önünüze az önce bir otobüs dolusu kafile gelmisse bunun yarim saat sürdügü olur.

    - check-in bagaj islemlerinizi business class kontuarindan iki dakikada halledersiniz. buralarda ya hic sira olmaz, ya da en fazla 1-2 kisi olur.

    - check-in sirasinda, her ne kadar agirlik ve parca limiti olsa da, el bagaji sayisina, bavulunuzun agirligina falan bakmazlar.

    - pasaport kontrolünden yine business class vb yolcular icin ayrilan hattan cabucak gecersiniz.

    tüm yukarida saydiklarim kalabalik bir günde ekonomi biletli yolcunun rahat 1,5 saatini alabilirken business class yolcusu icin toplam 10-15 dakikayi gecmez.

    - pasaporttan gectikten sonra cip lounge'da vakit gecirebilir, rahat koltuklar ve limitsiz ikramlardan faydalanir, rahat rahat isinizi yapar ya da dinlenirsiniz. hele bir de rötar varsa tam hayat kurtarici mekanlardir bu salonlar. evet bazi kredi kartlari bu imkani sagliyor ama sadece belirli havalimanlarinda. her gidisin bir dönüsü oldugu icin business class yolcusuysaniz bu hizmetten barselona havalimaninda da faydalanabilirsiniz mesela.

    - boarding sirasinda ucaga istediginiz an binebilirsiniz, hatta kuyrugun en basina yürüyüp gecebilirsiniz. bu belki kibar bir davranis sekli degil ve ben hic yapmadim bugüne kadar ama diger yolcularin 2-3 kati fazla para ödediginiz biletiniz size bu hakki veriyor ve diger yolcular da aslinda bir bakima siz bu kadar para ödeyebildiginiz icin kendi biletlerini daha ucuza alabiliyorlar. crew priority gibi birsey aslinda. o yüzden kimsenin kizip gücenmemesi lazim. belki özellikle el bagajiniz coksa siz bininceye kadar üst dolaplarin dolma ihtimaline karsilik öne kaynamaniz anlasilabilir.

    - eger kisin sayahat ediyorsaniz ucaga girince paltonuz falan varsa hostes onu alinir, gardroba asar. paltonuzu katlayip bas üstü dolapta milletin yere tuvalete koydugu bagajlarla alt alta üst üste götürmek zorunda kalmazsiniz. kalemin cüzdanin düsmesi riski olmaz.

    - ucak ici ikramlar ve konfor zaten anlatilmis.

    - önde oldugunuz icin inisten sonra ucagi hemen terkedebilirsiniz.

    - bagajiniz, check-in sirasinda "priority" etiketi takildigi icin, varis yerinde ucaktan ilk indirilip bagaj alim bantlarina en önce verilen bagajlar arasindadir.

    - eger bagajiniz kaybolduysa, kayip bagaj bürosunda öncelikli olarak islem görürsünüz.

    ucak yolculugu rutine binmis yolcular icin faydalidir kisacasi. senede bir-iki kere uluslararasi yolculuk yapiyorsaniz havaalaninda vakit gecirmek zevkli olyor ama bu ucuslar iki-üc haftada bir, hele bir de ayni iki havaalani arasinda mekik dokuma seklinde olunca havaalanina mümkün oldugunce gec gidip mümkün oldugunca cabuk ayrilmak istiyorsunuz.
  • orada uçanlar da özel uçağı olanlara özeniyor. rahat olun.
  • insanin ruhunda olmasi gerekendir. ben abd ucusunda sirf uzun yol aliskanligi diye acip kenal sunalin postaci filmini izlemis adamim ulan. ikidir mecburiyetten business ucuyorum basima gelenleri 30 liraya bilet alanlar yasamiyor anasini satayim.
    yurtdisi ucuslarinda yanci olarak cip lounge ortamlarina girdigim oldu. puanlarla normal bilet bulamadigim icin ikidir business class bilet aliyorum. ilkinde check in yapmak icin gittigimde (trabzon havalimani) tipimi begenmeyip "beyefendi burasi biznis ekomomiler diger tarafta" dediler. oyle net ifade ettti ki zalim karı, agzimi acamadan diger tarafa gittim. orada biznis oldugumu farkettiler beni gerisin geri yolladilar. az onceki nemrut kari bi anda geysaya dönüştü. artik nasil davraniyorlarsa bunlara benden araliksiz ozur dilemeye başladı. abla ver bileti gideyim dedim, cip ye kadar eslik etti. trabzon cip salonu şehirdeki butun kiraathanelerden kötü bu arada. yiyecek olarak fındık veriyorlar lan. aç gittim en kötü kir pidesi vardir diye. neyse efendin siradan halki bindirdikten sonra bizi ucaga aldilar. cem yilmazin bahsettigi asil portakal suyu geldi, o ekonomideki dandikten degil icinde harbiden portakal var. biznista sadece 3 kisiydik. 2 tane 60 ustu teyze isimleri nazlican bedirhan offf neyse. ben portakali cakip daha ucak kalkmadan uyudum. yastiginiz diye uyandirdilar. hasbinallah cektim geri uyudum. yemek geldi diye kaldirdilar. sinirlendim ama biznis bileti var gotu kalkmış hava yapıyor derler diye ses etmeden yemek dalgasini acmaya calistim. yok. önümde yemek zamazingosu yok. yanim bos diye oraya koyayim da yiyeyim dedim efendim ben izin verirseniz hazirlayayim diye koltuğun kenarindan sofra cikardi. bu kadar rezillik yeter inelim artik diye dua ettim, bu sefer de perdeler acilinca "dalaguni sigeyim" bakislarina maruz kaldim. ulan ben her sene 10 kere orda ucuyorum demek istiyordun ana biznis kimligim izin vermedi halka karisamadim. iniste hep beraber otobus cilesini cektik de vicdanim rahatladi. neyse efendim, simdi ustunden bi ay gecmis hadiseyi neden yazdim. su an yine biznis biletim var. 4 30 ucagi. ben nimetlerden yararlanayim diye 11de havalimanina geldim. bir seyler yiyip, koltuga uzanacak kulaklik takip cnbc izleyecektim. ne oldu?yurtici ususlarda cip lounge1de kapaniyormus. biznis biletimle bankta uyuyorum 2 bucuk saattir. ben ekonominin huzurunu, bizdenligini ozledim. sizin olsun portakal, enginar. ben 3 kisi ile tikisip dandik sandvic ve mus kombosundan istiyorum. daha da binersem pustum.

    edit: indiğimde valizimin bulunduğum uçağa değil de başka bir uçağa yüklenmiş olduğunu öğrendim. banklarda uyumaya devam ettim.
  • şanslı olanların da kullanabileceği uçuş sınıfı. uçakla istanbul'a gitmek için erkenden 3 arkadaş esenboğa havaalanına gittik. check-in'lerimizi önceden yaptırmış hatta biniş kartlarımızı bile bastırmıştık. valizlerimizi teslim edip birşeyler atıştıralım diye kontuara gittik. o sırada bir görevli gelip 1 saat erken uçmak isteyip istemeyeceğimizi sordu. ben dudak büktüm, çünkü keyif yapmak varken erken gitmenin bir manası yoktu. diğer arkadaş benim için farketmez dedi ve bir diğeri de olur dedi. aldığımız biniş kartlarını iptal ettirip yeni kart hazırlamaya koyuldukları sırada gidelim diyen arkadaşımız açıkta kaldı. sonuçta bir sonraki uçak için yerimiz vardı ve bir sorun yoktu bizim için ancak bir an önce gitmek isteyen bir bayan çakallık yapıp önümüze geçtiği için bizden biri açıkta kalmıştı. o sırada görevli ben sizi ne yapıp edip yollayacağım merak etmeyin diye elimizide yeni basılı olan biniş kartlarını tekrar aldı. business uçmak ister misiniz diye sordu? kafamızın üstündeki ünlem işaretlerini görüp cevap almadan işleme devam etti. yüzümüzdeki mavi ekrandan gözlerini çekip bilgisayarın ışıltılı ekranına bakarak hızlı klavye tıkırtılarıyla biniş kartlarımızı verdi. bu esnada uçak neredeyse kalkmak üzere ve belli ki sadece bizi bekliyorlar. kesin çok pis küfür yiyeceğiz ukala züppeler olarak tanımlanarak. uçağa gidip yerlerimize oturduk ve suratlarda hafif angry birds ifadesi ile bizi süzen insanlara piyango vurmuş çoban misali sütlaç gözlerle baktık. hanım hostes kızımız geldi ve ne içeceğimizi sordu. tabii ki portakal suyu! ardından çıplak vücuduna kremayı sıkıp yalamamızı istedi. şaka şaka, krema kısmı yokmuş cem* bizi kandırmış ama portakal suyu var. portakal suyu dediğim, pastorize kutu pınar portakal suyu. uçak kalktığında herkes masalarını açarken wright kardeşlerin uçağı bulmaya uğraşmadığı kadar uğraşarak masanın nerden çıktığını bulmaya çalıştık. sonra kopya çektik ve açar açmaz yemeklerimiz gelmişti zaten. zeytinyağlı enginar, biftekli sandviç, karides salatası ve creme brulee! sandviç o kadar sıcak, portakal suyu o kadar soğuk ki biz ilk yudumlarımızı yutmaya çalışırken diğer business abiler çay söylemeye başlamışlardı. sanırım ağızları kevlar kaplı. tabi bu sırada ayaklarımızı uzatmaya çalışmak için ve okuma lambasını açmak için harcadığımız zamanı saymıyorum bile.
    her zaman önceden check-in yaptırıp biniş kartımı alan ben şimdi bir umut deyip erken gidiyorum havaalanına. 69 liraya business uçmak normal business uçmaktan daha keyifli. perdenin arkasında oturanların business uçanlara "kerizler, aynı yere gidiyoruz sonuçta 3 kat fazla para vermeye ne gerek var" dedikleri gibi, bende "kerizler, 69 lira verip business uçmak varken perdenin arkasında kalmaya ne gerek var" diyorum. ama dediğimle kalıp yine perdenin 69 liralık biletiyle perdenin arkasındaki keriz oluyorum.
    çakallık yapıp önümüze geçen kadın mı!? perde kapandıktan sonra yerinden kalkıp ağlayarak hızla tuvalete giden bir bayan vardı. sanırım oydu.
  • parasini sirket verdigi, uculan mesafenin de uzun oldugu yolculukta candir. is de yapar insan, uykusunu da alir.

    ha kendi cebimden o parayi verir miyim? sanmiyorum. economy plus'a eyvallah; bacak mesafesi 10 saatlik ucusta ciddi fark ediyor. ama business, namumkun. ekonomi ucar, (illa harcayacaksam da) artan parayla da gider, uctugum sehrin en kral mekaninda yemegin, ickinin dibine vururum.

    en azindan uctuguma deger.

    benim kafa boyle calisiyor. ayrica cok net, karnim acikmis.
  • hala bilmediğim bir nedenden dolayı münih'ten paris'e uçtuğum sınıf.

    normalde biletim ekonomidendi (doğal olarak). tam uçağa binecekken kapıdaki görevli uçuş kartımı aldı, yerine başka bir uçuş kartı verdi. baktım üstünde 2-a yazıyor. hayırdır inşallah diyerek girdiğim uçağa. şimdiye kadar ilkokulda gördüğüm 2-a ekonomi değilmiş buiseness'mış.

    arkadaş hem tribe girdim hem strese. çevremdekiler kalantor. sanırsınız ki sıçmaya bile buiseness'la gidiyorlar. sürekli hostesten bir şeyler isteyip duruyorlar. tabi misafirlikte çay isteyemeyen ben, bunca şatafat içinde dondum kandım.

    ama dedim ya tribe girdim diye. madem buiseness'tayım, tadını çıkarayım dedim. ve yapa yapa anca hostesin dağıttı almanca dergilerden birini aldım. ufak bir not, tek kelime almanca biilmiyordum, hala da bilmiyorum.
  • şimdiye kadar yirmiye yakın business uçuş gerçekleştirdim. en sonu da dündü. evet rahat aq yeri. evet hostesler filan adamın götünü de kaldırıyor. kendini de bi bok sanıyorsun. koltuklar geniş, yemekler şahane filan. ..da. zengin olmayınca ziktiğimin yerinde iğreti gibi duruyorsun lan. mesela hostes gelip zengine soruyor, içecek tercihiniz ne olsun diye filan. adamın cevabı tok. ulan bize sorunca, yarımız getir aq getir modundayız, yarımız da gereksiz aşırı kibarlık yapıyoruz. bu da yapay. ve hemen belli oluyor. velhasıl, olaya 1-0 mağlup başlıyoruz.
  • iç hatlarda business class; zamanında uçakta biletini almamış, dolayısıyla yer bulamamış ama uçmakta ısrar eden yolcuların teşhir yeridir.
hesabın var mı? giriş yap