• çinçilla kürkü için şöyle konuşmuş, katılmıyorum:

    “allah, yarattıklarının içinde en çok insanoğlunu seviyor. hayvanı da insanoğluna faydası olsun diye, etinden, sütünden, gücünden, tüyünden, derisinden istifade edelim diye yaratmış."

    kendi cinsel yönelimini ''sapkınlık'' olarak gören bir din ile hayvan katliamını meşru göstermeye çalışmıştır.

    (bkz: denize düşen yılana sarılır)

    ek: yılana sarıldıktan sonra: ''hazır sarılmışken; şunun derisi de pek güzel sanki?''
  • sahip olduğu hayran kitlesine saygılıyım, sesine de. yalnız bir tespit de ben yapayım.

    milletçe bu kadını idare ediyormuşuz gibime geliyor. herkes nasıl biri olduğunu biliyor, görüyor ama idare ediyoruz işte. kimse çaktırmıyor, ses etmiyor tıpkı nihat doğan gibi.

    hay hay. idare edelim. yalnız bu saygı niye lan? bu kadın (?) her boku yesin üzerine saygısızlıkta kusur etmesin herkes el pençe divan. bu kadar overrated bir saygıyı ordinaryuslar, profesörler, dini liderler görmemiş, bu kadın (?) ne yapmış ki bu kadar herkesin çekindiği, konuşurken hazırolda beklediği, üstüne bir de fırça yediği saygıda kusur edilmeyen birisi olmuş?

    velasıl kelam; güzel ülkemde garip bir dokunulmazlığı olan yarı tanrı organizmadır efendim.

    not: kadın kelimesinin yanındaki soru işaretleri cinsiyet faşizmi için değil, aksine onu da kendi çıkarı için kullandığı, seksist yorumları, kadınlara da erkeklere de ilgisi olduğu için vardır.

    edit: en beğenilenlere girmiş okuyucusu artmış mesajlar çoğalmış o soru işaretlerini açıklayım madem,

    efendim ben orada derdimi tam ifade edemedim açıkçası. ifade etmeye çalıştığım şey şudur,

    tipleştirmekten nefret ederim, bana göre sınıflama ölçeği diye birşey yoktur zaten, skala vardır, herkes kendisini nasıl hissediyorsa o'dur. isterse kendisini tatlı su kurbağası gibi hissetsin hiç farkı yok :) gerek etnik kimlik, gerek inanç, gerek siyasi, gerek cinsel hiç farkı yok. her türden her eğilimden insan insan olduğu için değerlidir benim gözümde.

    lakin burada demeye çalıştığım bülent ersoy yapmış olduğu tercihi, tıpkı esra ceyda kardeşler, ebru polat, ebru şancı vsleri gibi ''medyatik'' olmak, ''gündemde olmak'' için kullanıyor. bu saydığım tipler orasını burasını açarak (ki bu da bir yaşam tarzıdır karışmam) amaçlarına ulaşıyor, bülent ersoy ise kah karşısına dikilmiş yağız anadolu erkeğine iltifat edip mıncıklayarak, kah yanıbaşındaki konuğun göğüslerini elleyip yorum yaparak başarıyor. gerçekten böyle eğilimleri olan, her iki cinse de ilgi duyan insan elbette vardır olabilir de. ama ben bülent ersoyu samimi bulmuyorum. yapmaya çalıştığı şey ucuz gündem yaratmak. yoksa '' kadın'' lığını tartışmak (bana göre organla tamamen bağımsız, beyinde biten bir mevzuyu) en son yapacağım şeydir.
  • karşısındaki ebru gündeş denen kadın, osmantan erkır denen adama göz süzerek ''ay innnnşallah bir erkek evladım olur da ben de askere yollarım böyle anlı şanlı'' diye alkış toplarken zart diye araya girip ''sonra da ölüsünü gömersin'' diyerek şahane bir ayar vermiş insandır. ''alnımızda ne yazıyorsa o! şehitler ölmez...'' gibi vatanperver çıkışlarına devam eden ebru gündeş'i ''biz de seviyoruz vatanımızı. ama artık bırakın bu klişeleri. olmaz böyle.'' diyerek susturmuş, o esnada çılgıncasına alkışlayan seyircileri ise neyi alkışladıklarına dair bir bilinmezlik içinde bırakmıştır.

    keşke çok istediği üzere bir evlat sahibi olabilse idi. zira ebru gündeş'ten çok daha iyi anne olacağına inanıyorum ben. erkek çocuğu doğurup doğurup vatana feda etmenin annelik olmadığını biliyor en azından.
  • küçükken oturduğum binanın hemen arkasında bulunan binaya süreklilik halinde gelirdi kendisi... fazla önem vermez ama bilirdik onun ''o'' olduğunu.
    yine fırtınalı bir maç yapıyoruz bülent ablamızın geldiği binanın bahçesinde. mükkemmel bir orta kestiler sol kanattan, gelişine bir abanmışım ''güüüüm'' top bülent ersoyun yepisyeni beyaz bmw'sinin sol arka kapısında patlıyor.. kapıda kafam kadar bir göçük, söförü zaptediyor bizi, kara kara düşünüyoruz... akabinde bülent ersoy geliyor, şöyle bir arabaya bakıyor, diyor ki ''yavrucum bir şeyin var mı ?''. ben anlayamıyorum haliyle, sonra takılarak ''ı ııh'' diyorum.. ''üzme kendini önemi yok, çocuksunuz kıracaksınız tabiki'' diyor, gerisin geri çıkıyor yukarı şen kahkalarıyla...

    (bkz: bu da boyle bir animdir)
  • türk sanat musikisinin içine böğürerek eden kişi.
    kendisi tsm'yi arabesk , fantezi türünce icra etmektedir.
    kimi eziyormuş !

    münir nurettin selçuk'u 5 dk dinleyin , sonra bu kişinin bir tsm eserini dinleyin.
  • sağda solda görünce öldü sandığım

    yanılmışım 55 canı öldürmüş keşke kendisi ölseymiş

    hayır bir de çok güzel gibi poz vermez mi insan bunun geçtiği yoldan yürümeye tiksinir cani
  • tek kişilik rio karnavalı.
  • kendini hiç bir zaman “trans” bir kadın olarak görmediğini düşünüyorum.

    yani nasıl anlatsam bilmiyorum bu benim hissiyatım. psikolojik olarak nasıl bir durum veya bunun psikolojide bir karşılığı var mıdır , bilenler anlatabilir ama ben bülent ersoy 'un kendisini “cinsiyet değiştirmiş transeksüel bir kadın” olarak değil de “bedenini değiştirmiş bir kadın” olarak gördüğünü düşünüyorum. yani zaten o kendisini doğduğu günden beri kadın olarak gördüğü için o ameliyat sadece bacak arasındaki et parçasından kurtulma ameliyatı idi. bunu sanırım çoğu “trans” birey öyle hissediyor. ama bülent ersoy çok ünlü bir şarkıcı olarak ,müslüman bir ülkede kabul görmeme riskine karşı “trans” kimliğini yok sayıp yani kendi kafasında bitirip tamamen “kadın” kimliğini benimsetmek için önce kendi beynini kadın olarak eğitmiş gibi duruyor. ismini değiştirmemesi bile bunu gösteriyor. yani “ben kadın olarak doğdum, ismim de bülent, hiç bir şey değişmedi , ismim neden değişsin”gibi bir düşünce.
    o yüzdendir ki lgbti bireyler için hiç bir şey yapmaması , bir destek açıklamaması , aksine lgbti düşmanı bir iktidarla kol kola gezmesi çok normal çünkü kendisini öyle görmüyor. sonuç olarak “bana ne onlardan” diyor. ben kadınım , hep kadındım, lgbti harfleri beni temsil etmiyor diyor.
    bu benim hep dikkatimi çekmiştir, çok röportajını da okudum ve dinledim. bu tarz bir soru geldiğinde genelde sinirlenerek “bana ne onlardan , ben kimsenin bayraktarı değilim” tarzı cevaplar verip konuyu kapatıyordu.

    gelelim akp-bülent ersoy ilişkisine.
    yukarda bir arkadaş bahsetmiş. akp gücü öyle bir güçtü ki ilk iktidara geldiğinde herkes onların yanındaydı. bülent ersoy zaten devletçi bir kadın, özellikle kenan evren sonrası turgut özal 'ın çok destek verdiği biri. bu destek onu zirveye taşıdı. böylece “iktidarlarla iyi geçinerek” olası bir yasaklanma veya en azından “hor görülme” riskini de kaldırmış oldu. bu iyi geçinmeler, sonrasında bütün iktidarlarla yakın olmanın onda bir yaşam tarzı haline gelmesi ile akp gibi “çok daha muhafazakar” hatta sert bir dindar yapı ile iyi anlaşmasını kolaylaştırdı. kendisi zaten rahattı çünkü kadındı. karşı taraf ta bu biyat etmeye ve kulluk etmeye dünden razı olan bu “trans kadını” bağrına bastı çünkü bu ilişki karşılıklı fayda sağlıyordu her ikisine de. tayyip erdoğan “bakınız biz herkesi kucaklıyoruz” diye kullandı , bülent ersoy da “şöhretini kaybetmemek” için kullandı. ülke gittikçe ılımlı bir islam ülkesine doğru giderken bülent ersoy bu sayede hiç yara almadan tv showları yaptı. süreki dindar olduğunu , ağzında allah kuran peygamber üçlüsü ile hem halkı hem de emine erdoğan 'ı kafaladı. sonuç olarak huysuz virjin yasaklanırken bülent ersoy yola devam etti.

    benim dışarıdan gördüğüm bu , çok yanıldığımı düşünmüyorum.

    zeki müren hakkındaki sözlerine gelirsem.
    bu zaten bilinen bir şeydi. yani bülent ersoy'un zeki müren'den nefret ettiği biliniyor. bugün zeki müren yaşasaydı bu tarz bir polemiğe gireceğini düşünmüyorum . bir taraf yaşamıyorken ve diğer tarafın da artık ömrünün sonlarında böyle bir saygısızlık yapması bana göre terbiyesizlik.
    bülent ersoy bu yüzden hiç bir zaman zeki müren 'e gösterilen saygıyı göremeyecek.
  • gerçek bir beyefendi olan zeki müren'in hayatı boyunca hazzetmediği insandır. zeki müren, son derece zarif bir insandı. bu kişinin vermeye çalıştığı süper-ekstra-kibar imajı ise paçalarından dökülüyor.

    şarkı söyleyiş stilleri de birbiriyle taban tabana zıttır: zeki müren'in son derece akademik bir şarkı söyleme stili vardı. sesine çok hakimdi, parça içindeki iniş-çıkışları hakkını vererek söylerdi, ama hiçbir zaman haykırarak güç gösterisi yapmazdı. bülent ersoy ise, gür sesini dinleyenlerinin gözüne sokmaktan özel bir zevk duyuyor.

    zeki müren'in insana huzur veren berrak bir sesi vardı. bülent ersoy ise, bir jet motorunu bastırabilecek volümü ve -aldığı hormonlardan mıdır, nedir- pürüzlü, travesti ses rengiyle, her ne kadar sanatına hakim olsa da, insanı irrite eden bir sese sahip. zeki müren, terapi niyetine saatlerce dinlenebilirdi. bülent ersoy'a ise, özellikle benim gibi alaturkadan pek de hoşlanmayanların 1-2 şarkıdan fazla tahammül etmeleri pek zordur sanırım.

    zeki müren, billur gibi, kusursuz bir türkçe konuşurdu. bülent ersoy ise, yarım yamalak bildiği, kulaktan dolma osmanlıca kelimelerle süslü, ağdalı kisvesi altında sakil bir türkçe konuşuyor.

    bülent ersoy, hayatı boyunca zeki müren'e yetişmek, onunla mukayese edilmek istedi. kırmayalım, edelim: zeki müren, sanat güneşiydi. bülent ersoy ise, zeki müren'in olmadığı yerde bülent ersoy'dur.
  • bulent ersoy'un transeksuelligini cinsel tercihi, yonelimi, donanimi, doneniminin toplum icin ne oldugunu degil de, topluma ragmen ne olabildigi ile degerlendirirsek bu aciklama ve onu yapmak icin ihtiyac duyulan cesaretin (bkz: parrhesia) kaynagi daha bir netlesir. "top, toparlak, ibne, gotveren, kari gibi" soylemlerinin standart asagilama, dislama, otekilestirme envanterinde oldugu bir toplumdan ciktigi halde transeksuellige gecis yapmis (ya da yapabilmis) herkes gibi toplumun genel kanaatleri ve yargilarina ragmen dogru bildigini yapma, dogru olanda israr edebilme yetenegi ve yetisine sahiptir, ya da hic olmadi, hayatinda en azindan bir kere bu yetiye sahip olmustur ve bu curetin gogsune mihladigi kirmizi harfle yasamak mecburiyetinde kalmistir. bu acidan bulent ersoy sartlandirma ve konformizmin catisi altinda sirtini manevi kolektife vererek "dogru"yu soylemek ve yapmak durumunda olanlarla yuzlesme cesaretini zaten seneler evvel gosterebilmis, kot farkini yukari cekmistir. cinsel yoneliminde oldugu uzere, vicdani ve akli yoneliminde de kendisini ifade etmekte benzeri bir cesareti gostermesine cok da sasalamamak lazim, en son soyleminin yaptirimi hapis ise, toplum disi olmak ise, sahne ve sanatin getirisi olanlar disinda toplumla iliskisi oteden beri kopuk olan bulent ersoy'un o mahkumiyetin sosyal ayagini uzun yillardir yasadigini dusunuyorum; hapsedilse dahi cezasinin bir kismini hala ceken birisini mahkum etmis olacaksiniz.

    bulent ersoy'un bu soylemi sebebiyle aklin, mantigin, toplumsal sorumlulugun ve insanlik onurunun sozcusu ilan etmek dogru olmaz; siyasi gecmisi de, vukuatlari da malumumuzdur. ve fakat kendisine dava acilmasini zaruri kilan mahut ifadesi kapsaminda, bilhassa "ucubeligi, yaratikligi, dogaya aykiriligi"ni hatirlatanlara, ve "orospu cocugu katledilse ne diyeceksiniz eheheh" diyenlere, soylenecek bir demet sozumuz var:

    hepimiz transeksueliz,
    hepimiz bulent ersoyuz.

    bonus:

    helal mi?
hesabın var mı? giriş yap