• kadri, kıymeti bilinememiş filmlerden, leziz bir eser. süper performanslar, eğlenceli diyaloglar ve iç acıtan detaylarla bezeli sürpriz yumurta. dün akşam cnbc-e tekrar yayınladı, tekrar izledim. yine olsa yine izlerim.
    üstün yetenek nicolas cage zaten süper, tek mimikle bin tane duyguyu anlatıyor, john goodman zaten sevdiğimiz bir abimiz fakat ving rhames "marcus" olarak beni yerlere devirdi, hastasıyım. (insanın marcus gibi kankası olsun, daha ne ister.) hayatına cey-lo'nun beyi olarak devam eden romantik şarkıların buğulu sesi markus antonyus ise şaşırtıcı bir performans sergilemiş ki, "noel" de sevdiğimiz bir karakter olarak hafızamızın bir köşesinde yerini aldı. bi de scrubs adlı dizimizin carla'sını yine hemşire olarak gördük (mary'nin babası yoğun bakıma alındığında ssk hemşiresi gibi banko arkasında takılıyordu kendisi.) figürasyon kapsamında, "aaa" falan dedik, bu da böyle bir anımız oldu. ayrıca acildeki güvenlik görevlisinin ve hastalarla konuşan kadın doktorun kalbimdeki yeri ayrıdır ikisinin de hastasıyım.
    sanırım bu filmi bu kadar sevdiren de bu tipler. hepsini kısacık kısacık görsek de damakta bıraktıkları lezzet hepsini ayrı ayrı sevdirip benimsetiyor insana.
    süper filmmiş be bu, düşündükçe daha da çok seviyorum. canım...
  • martin scorsese'nin en underrated filmi.

    taxi driver'ın nicolas cage'li komedi versiyonu.
  • değeri bilinmemiş, müthiş bir martin scorsese filmi. tarz olarak scorsese dayınınmış gibi görünmese de klasik scorsese sinemasının birçok özelliğini bünyesinde barındıran bir filmdir. new york city ve bu şehrin pis arka sokakları, kafa açan alakasız ve absürt diyaloglar, değişik kamera açıları (ambulansın içindeki sahnelerde özellikle), yıkık ve kendince topluma uyum sağlayamayan bir baş karakter. işte dostlar, bu muhteşem film, tipik bir scorsese filminde olabilecek bütün özellikleri barındırıyor. filmin değerinin bilinmemesi ve düşük imdb puanının sebebi, filmin sahip olduğu korkunç afiş olabilir. zira filmin afişi kırmızı rengin hakim olduğu, gece görseniz korkudan bayılacağınız bir adet nicolas cage suratı içerir ve hakikaten çok kötüdür. afişten değil midir sizce filmin underrated kalıp düşük imdb puana sahip olması? eğer afişten değilse, filmde çok önemli bir eksik daha var: evin içinde gürültü yaptığı için kendisine söylenen annesine (bu anneyi martin dayının kendi annesi oynuyordur bittabi) "leave me alone maaa!" diye bağıran bir adet genç robert de niro! şimdi çözdük olayı.

    kurtaramadığı insanların hayaletlerine ve özellikle bir adet genç kızın hayaletine kafayı takıp kendini alkole ve depresyona vuran nicolas cage'in yanında bu filmde john goodman da oynuyor. zaten bir filmde john goodman'ın oynaması o filmi sorgusuz sualsiz izlemeyi gerektirir. racon böyle. yan rollerdeki patricia arquette ve ving rhames'i falan saymıyorum daha. bu arada birkaç tane taxi driver benzetmesi var ama film bana taxi driver'dan çok locke ve collateral filmlerini anımsattı. filmin büyük bölümünün gece geçmesi olsun (ilk bir saatte neredeyse hiç gündüz sahnesi yok), sürekli şehir içinde ambulans sürülmesi olsun saydığım iki filmin tadını da sonuna kadar aldım. yani filmin muhteşem bir atmosferi var. karakterlerin ambulans içi diyalogları çok güzel. ben en çok frank ve larry ortaklığını beğenmiştim ama marcus karakterinin diyalogları daha eğlenceliydi.

    ana karakterimiz frank film boyunca artık insanları kurtaramadığından bahsetse de bu kocaman bir yalandır. film boyunca baya baya birçok hayat kurtarır. mary'nin babası, bakire olduğunu iddia eden ispanyol kadın, birçok kez noel ve gece kulübündeki keş. daha ne istiyorsun be adam, kurtarıyorsun işte? ama frank abimiz mükemmelliyetçidir, kendi nöbetinde kimsenin ölmesini istemez. elinden bir şey gelmese bile, eğer birileri ölürse vicdan azabı çeker. zaten vicdan azabı çekmese biz bu filmi izleyemezdik.

    nicolas cage depresif-alkolik paramedik rolünü bence çok güzel oynamıştır, zaten birkaç yerde çıldırıp sağlam oyunculuk izletiyor izleyicilere. bu filmden sonraki yirmi senede anca bir elin parmağı kadar iyi filmde oynadığını düşünürsek kendi filmografisi açısından çok iyi bir film.

    filmde çok güzel ayrıntılar da var tabi. gereksiz yere ambulansı meşgul eden leş kokulu alkolik mr.oh ve kendisinin hastane ekibinin favorisi olması, insanları sürekli siyah güneş gözlüğünü çıkarmakla tehdit eden hastanenin güvenlik görevlisi griss, acile girerken sağdaki odada genelde keşlere nutuk çekmekten başka bir şey yapmayan bir değişik doktor, hiç yerimiz yok denmesine rağmen bir şekilde hastalara yer açılması, tamamen marcus karakteri, insanlardan su isteyip duran noel karakteri ve aradığı iç huzuru daha fazla insan kurtararak değil, mary'nin babasını öldürürek sağlayan frank.

    sonuç olarak bu film benim açımdan en sevdiğim martin scorsese filmleri arasına girmiş, girmekle kalmayıp izlerken çok zevk aldığım da bir film olmuştur. sırf robert de niro ve mafya yok diye bu kadar mükemmel bir filmin hak ettiği değeri alamamasına da gönlüm razı gelmiyor.*
  • 1999 yapimi martin scorsese filmi. joe connellynin romanindan sinemaya aktarilmis. nicolas cage patricia arquette john goodman ving rhames tom sizemore basrollerde. hepsinin de performansi ust duzey. biraz agir bulunabilir ama sakin kafayla, yaninda vik vik eden biri olmadan izlendiginde gayet iyi.

    acil servisin kapisindaki zenci polis bizi koparmisti:
    (bkz: dont make me take off my sunglasses)
  • yıllar yıllar sonra oturdum tekrar izledim, harbici güzel olmuş işte. taxi driver'ı bu kadar sevememiştim şahsen..

    benim favorim acil servisteki griss adlı güvenlik valla. herif bütün film boyunca (binanın içinde) gözünde güneş gözlükleriyle milleti azarlıyor, çok tepesi atınca da "don't make me take off my sunglasses". ama hiç çıkarmadı..

    --- spoiler ---
    şu diyalog da efsane bence: pierce kadına doğum yaptırıyor, ikizler, dışarı 3 bacak çıkmış:
    - it's coming. hold her down.
    - my god! what the hell is that?
    - it's three legs. backup!
    - that's too many!
    --- spoiler ---

    bir de marcus'un aşırı doz çakmış bi herifi dirilttiği sahne var ki, bomba...
  • yönetmeninin martin scorsese olduğu bilinmeden izlendiğinde bile rahatlıkla onun filmi olduğunu anlayabileceğiniz çılgınlık. baştan sona stilize, bazen sürreal, kara mizah kokan, new york, gece, ölüm, noel, hayrettir ki cage, marcus, bazı bazı belki reggae ve patricia arquette.
  • hakkatten de fim taxi driver'ın dewamı gibidir... aynen taksi driver gibi, 1. karakterin dilinden bir anlatımla başlıyor film... nikılıs da her zaman için "alkolik" tiplerinin aranan adamı... sapıtması, kendinden geçmesi, coşması pek içlendiriyor insanı... yine aynı taksi driver replikleri war; "i drink everyday", "there was only dark" gibi [kalmamış fazlası aklımda ama boldu], yine ambülansın kenarından köşesinden çekimler, kameranın dikiz aynasını göstermesi... ucuz, zulmet ve fahişe sokaklar, ıslak caddeler...

    frank pierce'in üç gece nöbete kaldığı üç farklı adamla ayrı ruh halleri içinde olması, komadaki adamla konuşması sırasındaki mimikleri... lakin içine "kara sevda" katılmayacak filmdir bu oysa ki, yapılan adicedir...

    sanırsam ki; filmi izleyen herkes ving rhames'in oynadığı marcus karakterini beğenmiş ona gülmüştür... marcus bana biraz da; pulp fiction'daki jules winnfield'i hatırlattı. hayatın neresinden keyif alınacağını bulmuş bi adam...

    filmde en dayanamadığım şey her sahnede bir başka vücutta beliren "yanlışlıkla öldürülen kız"ın suratıydı... kardeşim, tiksindirmek için mi böyle çirkin bi karı seçtin anlamıyorum ki... belki de öyledir, bıktırmak, yormak için o surat seçilmiştir. tom sizemore'da film için acayip göbek yapmış, 3 sekans oynicaz diye sumo olmuş; bozmuş... ayıp.
  • thursday, friday ve saturday'den ibaret film. ufak hikayeler mevcut olup, her biri kendi icinde giris gelisme sonuc surecini yasasalar da film tek bir hikaye uzerine odaklanmamaktadir. super muzikleri de vardir hem. sevdim ne var? (00:55)
  • vizyona ilk girdiginde uzunca bir süre bekleyip sonra boktan bir sinemada izlemis, scorsese'nin kundun ile beraber düsüs dönemi filmlerinden saymis, kimi yerlerinde gülmüs ve etkilenmis olmakla beraber, hemencecik unutmustum bu güzide filmi. nedendir bilinmez, sonradan tekrar izleme firsati buldugumda, umursamamis oldugum cogu filme yaptigim gibi firsati sallamak yerine, bir sans daha vereyim dedim ve sunlar cikti karsima:

    1- bringing out the dead sadece scorsese filmografisinde degil, son yillarda sinemalara gelmis kara mizah düzeyi en yumruk kivaminda filmlerden birisiymis. kimisi bir pulp fiction'la, big lebowski'yle yaristirilabilecek quote etme seviyesinde harika diyaloglari varmis. kimi sahnelerde gülme krizine bile sokabiliyormus insani.

    2- gece vakti new york'ta bir ambulans söförünü anlattigindan dolayi durmaksizin taxi driver'la karsilastirilan, onun devami olarak görülen film, taxi driver'in sahip olmadigi absürd mizahi ve sürreel, rüyalardan firlama gece ambiyansiyla scorsese filmografisinin baska bir cevherine, after hours'a daha cok benzemekte, agizlarda benzer bir tad birakmaktaymis.

    3- film karamsar ama kalender karakterleri, gece-sehir-bizim cocuklar atmosferi ve ölüme, sokaklardaki pislige ve ac insanlara karsi kayitsizligin resmi, kaygilanmanin ve yardima calismanin nafile olmasi ve buna ragmen cabalamak üstüne kurulu temasiyla lawrence block'un scudder kitaplarinda tasvir ettigi new york'a pek yakinlasmakta, bu acidan hususiyyen bir sempati kazanmaktaymis.

    neticede "iyidir, iyidir" dendikten sonra unutularak hakki yenmis, degerinin zamanla anlasilacagini düsündügüm bir filmmis bu. hatasiz, kusursuz degil; kimi yerlerde tempodan kaybediyor sanki, buna karsin cok iyi yönetilmis, cok iyi oynanmis, mizahi ve atmosferi tadindan yenmez, izledikce güzellesen lezzet, gözden kacirilmamasi gereken bir esermis.
  • filmdeki neew york 1993 yılının new york'udur. filmin çekilme tarihi olan 90'lar sonunda new york'un belediye başkanı guilliani sayesinde başlardaki hali kalmamıştır. filmde geçen her türlük pislik mekan ya şimdi nezih bir sinema yada restorasyon geçirmiş yerlerdir. bu da şehrin filmin tonuna ters düşmesi sonucu bir iki ufak tefek değişiklik yapılması sonucuna götürmüştür scorcese'i.
hesabın var mı? giriş yap