• boss (batı otobüs servis ve seyahat) yalnızca büyükşehirlere çalışıyordu. aklımda kalan özellikler şunlar:

    ..
    -- iç dekor tamamen turuncuydu. zemin tavan koltuk vs turuncu rengi iç açıcı olarak bilindiğinden galiba oyle dizayn edilmıstı
    -- tbmm koltuklarından* rahat deri koltuğu vardı (saniyeler içinde uyuyabilirsiniz) ikea'da aynı rahatlıkta deri koltuk 4 bin tl
    -- 2+1 sistemi vardı ama öndeki koltukla arkadaki koltuk arasında nerdeyse 1 metre mesafe vardı , ayaklarını rahatça uzatabiliyordun öndeki de koltuğu rahatça yatırabiliyordu sorun olmuyordu
    -- koltuklarda çöp tenekesi, bardaklık vs vardı. 2 li olan koltuklar arasında kolluk vardı tabi kol dayaması da deriydi.
    -- " efendim ne arzu edersiniz ?" diyen muavin 50'li yaşlarda papyonlu bir beyefendiydi. pertev gibi.

    - akşam sıcak çorbası vardı sabah kahvaltısı çok iyiydi. tuvaleti de temiz olurdu zaten otobüsün yarısı boş olurdu

    - abd'deki bolt bus'tan çok daha iyiydi, dünyada bu ayarda firmalar varsa yeşili yakın arkadaşlar.
  • hintliler bunu bizdeki argo "müdür" anlaminda kullanirlar. orn: "how are you boss?" -> "naber müdür?". boss yerine "chief" kullandiklari da olur. hintlilerde "sadece ustumle muhatap olurum" tarzindaki hitabin bizden daha yaygin olmasi, kast sistemi ve yuzyillarca isgal altinda kalmis olma ile bir baglantisini kurucam. lutfen bekleyiniz... [0%]
  • 24.07.2004 saat 15:23'te olumlu * bir kazaya karisan otobuslerini ve firmalarinin logosunu deliler gibi koruyan, bu koruma sirasinda kameramanlarin uzerine yuruyecek kadar cesur ve ahlakli (!) ancak magdur olmus yolcularini ise ancak butun gazeteciler ve cevre halki sikilip olay yerini terk ettikten sonra hatirlayan, ustune bu yolcular icin yeni bir otobus vermek yerine 'aksamki seferden size yer ayarlamaya calisacagiz' cumlesini kurabilen bir ust kademe personele sahip seyahat firmasi. *
  • haci bu diziye bir 7. bolum yazmis elin herifi! dibin dusmezse gel beni bul, benim dibimi vereyim eline.

    8. bolumu izlemeye korkuyorum su an. buna benzer his yasatan baska bir dizi izlemedim.

    oz, the wire, breaking bad. hepsi farkli tatlardan ama oncullerine hic benzemeyen dizilerdendi. aha, bu da onlardan birisi olacak ilerleyen senelerde. gercekten cok iyi.
  • üzerinden tank geçtiğinde sadece switch eden efekt ve distortion pedalları üreten bir firma.
  • --- spoiler s01e07 ---

    bölüm itibariyle taşşaklı kelimesinin tanımını yapan dizidir. güç için en yakınlarını kaybetmek pahasına düşmanına diz çöktürtmüştür. hassiktir dedirtmiştir.

    --- spoiler ---
  • kathleen robertson'ın akıllara zarar ofis fantezisi yaşadığı dizi.
  • kelsey grammer 'ın başrolde olduğu dizi. sadece frasier'in lafı geçtiğinde bile içi ısınan biri olarak mutlu olmamak elde değil. ya da bir şeylere sevinesim var, bilemiyorum.
  • siyasetin ne derece kirli ve acımasız bir oyun olduğunu tüm gerçekliğiyle gözler önüne seren yapım. birçok karesi izleyeni ürperten cinsten. insanoğlunun güç ve yönetme hırsını çok iyi yansıtıyor. tom kane karakteri ölümü pahasına oynuyor oyununu, gözünü kırpmadan harcıyor yanında yöresinde kim varsa. ve yılların frasier'ı kelsey grammer şapka çıkartılacak bir performans sergiliyor.

    dizinin tom kane'den sonraki en sağlam ve dikkat çekici karakteri ise ezra stone. martin donovan yılların siyasetçisi/danışmanı gibi rol kesmiş ustaca. özellikle de 8. bölümde finale doğru fondaki konuşmaları, hayâlî de olsa müthişti. dizinin zaten başlı başına güzel olan müzikleri de o kareler boyunca daha bir muhteşemdi ayrıca. brian reitzell 8. bölüm için yaptığı müziklerle bir yerlerden ödül almalı kesinlikle!

    edit: agluna uyardı; final kareleri boyunca çalan müzik moonlight sonata'nın cover'ıymış. gitarla yorumlanınca ne değişik ve de güzel olmuş.
  • biraz arka kapak övgüsü gibi olacak ama; "bir başyapıt". 8 bölüm boyunca adamı tokat manyağı yapıyor. ilk darbe birinci bölümün ilk sahnesinden başlıyor daha ve artarak devam ediyor; sekizinci bölümün son sahnesinde nakavt. tarif edilmesi zor bir dizi, sanırım "şiddetli" en uygun kelime. her şey fazlasıyla ekstrem, dramatik ve şiddetli. dizinin ağır atmosferinin içinde kopan bir fırtına var. ondan kelli birer saatlik sekiz bölüm öyle vurucu öyle kasvetli ki kolay kolay unutulmuyor, etkisi gitmiyor.

    depresyonda olanların izlememesi gerek. zira dizinin basık, kapalı, melankolik bir atmosferi var. mutlu bir karakter yok. mutlak bir zafer ve sevinç yok. dibine kadar realist. böyle bir başyapıtın ortaya çıkması için kamera önünde ve arkasında üstün güçlere sahip bir ekip gerekiyor.

    bir kaç bölüm izleyince boss'ı "boardwalk empire'ın 2000'lerde geçen hali" diye yorumlamıştım. bir ölçüde doğru bir değerlendirme olsa da boss'ın daha insan odaklı oluşu ve insan ilişkilerine/psikolojisine zoom yapışı, boardwalk empire'dan ayrıştığını gösterdi. bu iki dizi benim gözümde aynı değerde ama aynı diziler değil. politik arenanın temayı oluşturması, iki diziyi aynı yapmıyor.

    ayrıca tom kane ile kızı emma'nın her konuşması insanı öldüren cinsten. o nasıl bir duygu yoğunluğudur? aslında başkan tom kane'in olduğu her sahne öyle neredeyse.

    --- spoiler ---

    özellikle de haplarını alırken karısını gördüğü ve ona "meredith, i'm sick" deyip onun omzuna yaslandığı; daha sonra aynaya baktığında ise meredith'in aslında orada olmadığını gördüğü sahne yürek parçalar. "gel benim omzuma yaslan" diyesi gelir insanın.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap