• bugün çok büyük umutlarla gidip izlediğim film. yönetmenin call me by your name'i en sevdiğim filmler arasında, timothee chalamet ise yeni dönem aktörlerinden en sevdiğim, bayılıyorum oyunculuğuna ve aurasına. fakat ben bu filmi hiç ama hiç sevmedim, sevemedim. zerre beğenmedim.

    --- spoiler ---

    buradan sonrası spoilerımsı olabilir

    --- spoiler ---

    film akıcıydı tamam. midesi sağlam bir insanım, filmdeki yamyamlık sahneleri benim için problem değildi. beni filme dair rahatsız eden şey filmin anlattığı şeyin bana göre koca bir hiç olması. film bitince aklımdaki ilk düşünce "eee ne oldu şimdi?" oldu. cidden ben ne izledim, amaç neydi buradaki dedim. ayrıca filmdeki ana karakterlerin duygusal ilişkisi bana hiç geçmedi, filmi izlerken zerre duygusallık hissetmedim. dediğim gibi call me by your name en sevdiğim filmlerden biri, yönetmen ve başrol aynı olunca insan ister istemez bir kıyas içine giriyor. o filme dair tek kötü bir şey söyleyemem, bir filme dair her şey mi güzel olur ya. duygusallığı güzeldi, ilk aşkı anlatması güzeldi, mekanlar güzeldi, müzikler müthişti, inanılmaz keyifliydi her bir sahnesi. bones and all için ise tek artı diyebileceğim nokta filmin yolda geçmesi ve özgürlük hissini bir miktar görsel olarak sunmuş olması fakat bu kadar. bir de timothee'yi gördük işte. kafamı kurcalayan bir diğer konu da call me by your name'de timothee'nin başrol arkadaşı armie hammer'ın yakın dönemde çıkan cannibalism skandalı üzerine timothee'nin bu konulu olan bir filmde başrol oynaması da bana nedense çok manidar geldi. sonuç olarak filmleri izlerken iyi taraflarını görmeye çalışan bir insan olarak bu filmden sonra zaman kaybı dedim, koca bir hayalkırıklığı oldu benim için.

    --- spoiler ---

    spoilerımsı bitti
    --- spoiler ---
  • erasmusla gelen yamyam
  • bir defa bu filme dram demek biraz ponçik olmuş.
    call me by your name'i sevenler için de öyle naif bir film bekliyorsanız avucunuzu yalarsınız onu da ekleyim. ben bu kitabı yazan sevgili yazarımıza da sevgilerimi iletiyorum ve son olarak da

    --- spoiler ---

    bu filmden sonra kimse bir müddet sevgilisine seni yerim aşko falan diyemeyecektir.
    ısırmalı öpmeler falan da bir dönem sıkıntı olur.
    ayrıca sully sen ne tür bir orospu çocuğusun!
    kızımızın sevgili validesini de unutmayalım elbette.

    --- spoiler ---
  • filmin içindeki ufak hikayelerden bile iyi bir hikaye çıkabilirmiş, potansiyelini oldukça harcamış olan bir yapım.
  • çok da olmamış gibi bir film. hikayenin içine bir türlü giremiyoruz filmi izlerken. başrol kızın aile dramını mı, "farklı" olma durumundan başına gelen adaptasyon zorluklarını mı, aşık olma hikayesini mi annesini bulma hikayesini mi izliyoruz derken bir şekilde bütünlükten kopulmuş hissettiriyor.

    yamyamlık konsepti zaten başlı başına altından temiz bir şekilde kalkılması zor bir konsept. araya aşk aile uyum problematikleri sıkıştırılarak verilmeye çalışılmış ama yok. bazı yerlerde gördüğüm "let the right one in" benzetmeleriyle insan beklentiyi yükseltebilir ama hayır efendim, ltroi bambaşka bir seviyede harika bir filmdi.
  • o kadar çok başka filme benzetilmiş ki; üşenmedim saydım tam 21 farklı filmin adı geçiyor bu başlıkta. ama bir allahın kulu da çıkıp “bu american honey'in yamyamlı versiyonu yahu” dememiş.

    bence luca guadagnino oturmuş bones and all kitabını okumuş, üstüne andrea arnold'ın modern başyapıtı american honey'i izlemiş, uykuya dalmış ve rüyasında bu filmi görmüş. sonra da çekmeye karar vermiş.

    iki filmin adını twitter'da birlikte aratınca karşıma şu edit çıktı. anlatmaya gerek yok görüyorsunuz.
  • ana fikrin herkesten farklı olan iki insanın hayatlarında birbirini bulması,iyisi kötüsüyle birbirini kabul etmeleri olan film. şu sikko mesajı vermek için cannibalism'i sembol olarak kullanmanıza ve midemizi alt üst etmeye gerek yoktu.
    p.s: timothee chalamet için izledim. sanat filmlerini pek sevmem.
  • timothee chalamet'in oyunculuğu ve luca guadagnino'un yönetmenliği ile bir yere kadar varan film.

    kitap uyarlaması olduğu için mi yoksa senaryodan dolayı mı bilmiyorum ama ana karakterin* hikayesi bana hiç geçmedi. güzelim konu ve oyuncuklar harcanıp gitmiş gibi hissettim film biterken. ah luca ah.
  • izmir karaca sinemasında az önce izleyip dumura uğradığım venedik film festivalinden en iyi yönetmen ve en iyi genç kadın oyuncu ödülleriyle dönmüş olan romantik, dram, gerilim, korku, suç gibi değişik suların hepsinde birden yüzen veya yüzmeye çalışan filmdir. filmi izlemeden önce coming of age tarzında romantik bir film izleyeceğini sanan şahsımı dumura uğratmıştır. türkiye'de kemikler ve her şey adıyla gösterime girmiş. filmin ismi bende "seni kemiklerin ve her şeyinle seviyorum" gibi bir anlam uyandırmıştı, meğer daha çok "eti senin kemiği benim olsun sevgilim" gibi romantik bir paylaşım söz konusuymuş. herkese göre bir film olmadığı kesin, fakat farklı bir şeyler izlemek istiyorum derseniz size değişik bir seyir tecrübesi kesinlikle vaad ediyor film.timothee chalamet'i görüp, kesin çok tatlı bir romantik filmdir, sevgilimle izleyelim bu akşam derseniz nahoş bir anıya da dönüşebilir.

    bir de son olarak mark rylance bey sully karakteriyle inanılmaz rahatsız edici ve iyi bir performans sergiliyor. kendisine bu yılki oskarlarda bir adet oskar adaylığı rica ediyorum.

    --- spoiler ---

    sinemadan çıkarken orta yaşlarda bir kadın sevgilisinin koluna tutunmuş " bir süre et ve kan görmek istemiyorum" diyordu. aynen ablacım, ben de.

    --- spoiler ---
  • 79. venedik film festivali ana yarışmada luca guadagnino'ya en iyi yönetmen ödülünü kazandıran film. ayrıca taylor russell'a en iyi genç oyuncu – marcello mastroianni ödülünü kazandırdı.

    https://www.imdb.com/title/tt10168670/

    fragman
hesabın var mı? giriş yap