• vay be, millet yurtdişinda mecbur kaldik diye allamiş pullamiş, ben ne edem? siçmakla kalmamiş sivamişim resmen. bilemedik ali cengiz oyunlarini beyim, anamiz daha çok bilse daha çok öğretirdi elbet. sanmişiz ki bizi ilk seven alip telle duvakla gelin edecek. değilmiş ama öyle, bilememişiz hiç. göt gibi ortada koyacakmiş meğerse. belki başkasinin eğlenmesine üzüleceğimizden, kendimizle kendimiz dalga geçer olmuşuz, bu göt gibi kalişimizla yani. bitmek bilmeyen sap geyikleri işte. hani o "aşk olsun ya bana birini ayarlamadin"lar, iş ciddiye bininceye kadar. iş ciddiye binince bir korku sariyor bedeni, ayni şeyleri yaşama korkusu diyelim ona biz. yalnizin kalesidir çünkü yalnizliği, özdemir asaf böyle bir şey söylemiş miydi?

    yaz günü, hastanedeyiz. nöbetler o kadar boğucu hale geliyor ki geceleri... uyku desen uyunmuyor, hastaliğin içinde nasil uyku uyur insan? ben düşünmekten uyuyamiyorum, koridordaki sesleri dinlemekten vazgeçemiyorum, yorgunluktan bitap düşene kadar ancak.. şip şip serum damlalari sanki benim beynime damliyor. altimdaki yatakta benden evvel yatanlari düşünüyorum. uyuyamiyorum. uyuyamadiğim vakitler en iyi arkadaşim orhan abi oluyor. kasadaki abi, konyali, o kadar iyi bi insan ki. bunca sevimsizliğin içindeki en sevimli yüz benim için. sürekli gülüyor, kikirdiyor. "kizlar bana önce böyle gülüyorum diye hasta oluyorlar, sonra da ayni nedenle terk ediyorlar " diyor, gene gülüyor. kaybedenler kulübü'nden önce çözmüş olayi. işte o vakitler bir de ramazan vakti, oturuyoruz sahura kadar. muhabbet dönüp dolaşip ayni yere geliyor. "orhan abi ne olacak senin bu halin, gel sana bi kiz bulalim." diyorum. facebook'ta zibil gibi güzel arkadaşim var. ama hepsi abimden tahsilli, davullar ayri ritmde çalar diye önayak olamiyorum. yoksa gözüm kapali kefil olacağim da, biz kizlar beğenmeyiz. modern dünya öğretileri, yüksek lisans, mba, doktora diye bağirirken tepemizde, yapamayiz

    derken bir gece muhabbet deryasinda yüzerken, benim hep yapmak isteyip yapamadiğim güzelliği abim bana yapiyor. sana birini buldum kizim, konya'dan arkadaşim. çok efendi, hem yakişikli, işinde gücünde, dinibütün bir kimse. her şey bu kadar iyi olamaz; onlari koyver, boy ver orhannn diyorum: boyu da yerli yerinde, nerden baksan 1.80. şimdi rabbim bana bir boy vermiş, yermen beni, akreditasyon olayi değil ağalar. erkekler kompleks yapiyor, yoksa ben boyda posta değilim. cüzdandayim, sen paradan haber ver? (gel la gel) zamaninda çok çöpçatanlik yaptiğimdan biliyom ki anlattiklarinin en az yarisi şişirme, mübalağa, hadi yalan demiyek. ben ne kelleri sirma saçli, ne körleri badem gözlü yaptim, tehey. davama o kadar inandiydim ki bi keresinde yürümeyen adami yürüttüm (o derece).

    neyse, ismini öğreniyorum: tahir. ben zühresi olurum diyorum, fotoğraflar açiliyor. yakişikli, seksi tahir çöp konteynirinin önünde poz vermiş, ama önemsemiyorum. başka artilari var, allah eline yüzüne gülmüş, düzgün çocuk hakkaten. biraz kusurunu bulsam, olacağina inanicam. o sebeple bakariz diyom, hemen atlamiş olmiyim. bir şeyi çok istersen olmaz zaten. geçmiş tecrübelerden biliyom. ayni pr çalişmasini tahir'e yapiyor o arada orhan abi. farkindayim. içten içe işliyor herifi, güzeller güzeli, ceylan bakişli, hanim hanim bi' kizcağiz diye saydiriyor. iki tane daha arkadaşimi getirsem o dediği anca çikar ortaya. insan bu kadar mükemmel değildir ki, severken de öyle şeyler aramazsin zaten. hayirsizin vefasizin biri olduğunu bile bile peşinden gidersin, ama ismarlama işlerde durum böyle. ben sadece bilin isterim.

    hesapta kimsenin olaydan haberi yokmuş gibi (üç kişinin bildiği sir midir?) buluşulacak, konsere mi ne gidilecek, öyle saçma bi olay. orhan abide de hiç akil yok ha. beni tarkan konserine götürürsen tahir'e mi bakarim? orhan sektörde yeni olduğundan, bu iş ele yüze bulanacak belli ki. tahir'in akli biraz daha başinda, diyor gel görüşelim, oturup adam akilli muhabbet edelim. birak bu işleri devlet su işleri tahir. tamam diyorum, sen ne diyorsan o olsun. zati bundan sonra hep öyle olmayacak mi? (olmayacak) neyse uzattim, bakirköy'de görüşmek için sözleşiyoz tahir'le. anam yoktur, dert ortağim yengem olmuş. abimin eşi. diyom böyle bi olay var, ben napam? hemen kardeşiyle bir olup beni süslüyorlar, makyaj filan pek anladiğim işler değil. ben gerek yok dedikçe fondöten süngeri suratima çaliniyor. valla fena da olmuyorum hani, mevcut güzelliğim biraz daha belirginleşiyor, ama gözler ayni ben yani. bakişlarini boyayabilir miyiz bi insanin albayim?

    tin tin tinimini hanim olarak görüşmeye gidiyorum, geç kaliyorum bir de, her şey prosedüre uygun. bakirköy'e geldiğimde bi tedirginlik kapliyor içimi, ne hallere düştüm döneyim gitsin derken takim elbisesiyle tahir beliriyor ilerden. damat gibi tam, lakin iş icabi öyle. ilk intiba, hayal kirikliği. bi kere 1.80 filan değil, boyu benle bir ve ya iki. bi de çelimsiz olunca, hepten yanimda küçülüyor, ufacik kaliyor tahir. hayir cidden boyunda değilim de, ulan diyorum boy gibi gayet net bir veri bile yalan çiktiysa, gerisini nasil sallamiştir bu orhan. nasil kurtulurumun hesabini yapiyom daha ilk dakkadan. (karmanin belasi, tam tersi olacak). oturuyoz tahir'le, nezaket muhabbet on numara. apişip kaliyorum ben, keşke olsa yani lan. kanin isinmasi olayi var, o oluyor bende tam. yemek bitiyor, biraz daha oturalim diyoruz, çay içiyoruz, tatli belki yemişizdir? çok eskiden beri tanişmişiz gibi şak şak şakildiyoruz. hasili kelam keyifli vakit geçiyor, vakit geliyor, tahir beni söz verdiği gibi eve birakiyor; teşekkür ediyorum, rica ediyor. herkes evine gidince ikimiz için de sira en heyecanli yere geliyor, göze girebilmiş miyiz? orhan abi ariyor, nasil geçti diyor, iyiydi diyorum.(100 alirim) söyleyeceğim her söz karşi tarafa katmerlenerek gidecek, bunu bildiğimden çok abartmiyorum. sonra tahir'le konuşuyor, onun için de olumlu geçmiş, tekrar görüşmek istiyor, daha ne olsun?

    e tabii hayat böyle sürseydi, ne film çekilirdi, ne kitap yazilirdi. tekrar görüşmek isteyen tahir nedense sessizliğe gömülüyor, ben zaten aramiyorum artik. dayanamayip aramak mevzusunda boyut atlamişim zamaninda. (bkz: #11602233) orhan gaz veriyor, yahu niye erkekten bekliyonuz her şeyi, sen ara. orhan diyom, etme eyleme istese arardi. belki o da senin için ayni şeyi düşünüyodur, ara ulan diyor. iyi lan diyorum, ariyorum. diyecem ki "tahir görüşecez mi, arkadaşlar haber bekliyor benden ona göre". cidden öyle, yaziş değil. ilk dakkadan arkadaşlarini satan kiz olmuşum ben de iyy. ariyorum, açmiyor adam. allah allah. ikinci kere aramayacağim tabii ki. beş dakka sonra sms geliyor tahir'den. adamda her şey varmiş da cesaret yokmuş. "nasil söyleyeceğimi bilemedim o yüzden mesaj yaziyorum. ben bi ilişkiye hazir olmadiğimi fark ettim" diyor. şok oluyom. daha teklif etmeden reddedilir mi bi insan? tam olarak hangi hareketimle bu farkindaliği yarattim diye sorasim geliyor. lan bi açilayim da sonra hayir dersin. 30 yaşinda adam ha. menüyü garsonun koyduğu yerden alip önüme koyan kibar yarim öküzlüğün dibine vuruyor. hiç uzatasim yok, sorun olmadiğini belirtip kapatiyorum mevzuyu. kulaklarima kadar kizariyorum. hastanedeyim o esnada. murphy, yasalarina dayanarak bana hemen bir hasta yolluyor. yutkunarak kanala giriyorum, gözlerim dolu dolu, sinirleri çikariyorum. benim içime oturan bu öküzü kim söküp alacak peki? hastayi yolluyorum, kulaklarim hala yanarken mesai bitiyor. orhan abi nöbetçi değil. taksiye atlayip oraya en yakin oturan arkadaşima gidiyorum. duymak istediğim şey belli. boşver kizim, bir ay sonra hatirlamazsin bile. dediği gibi oluyor, unutuyorum gidiyor.

    özet: o gün blind date olayina tövbe ettim ben. artik kim dese topuklarim kaşiniyor, uzuyorum ortamdan. orhan abi de komik adam ama, konuşmuyor hala tahir'le. yok yere arkadaşlarin arasina girmek de var, domatesi bile görüp aliyoz sonuçta, gerek yok böyle işlere. yapmayalim etmeyelim, olay yerinden bildirdim.
  • olay sunset restorani, malibu sahili degil, ama orada geciyor, herhangi baska bir yerde de olabilirdi, yer adi vermeyebilirdim, ama vermek istedim, cok guzel bir gundu cunku, arkadasimiz ciftle sahilde yuruyecek sonra sunse restoraninda brunch yiyecektik. brunch lafini hic sevmem nedense, aslinda kelimeye degil olaya takintim var sanirim. kahvalti dedigin peynir ekmek olur, cay olur, bu ne kahvalti ne ogle yemegi. neyse bana ne, zorla yediren yok ya diyecektim ama var. new york'da yasayan kizima ne zaman gitsem hafta sonu illa da gitmem gerekiyor buna. "anne bak suradaki cok meshur oldu, ona gidelim" ya taksiyle, ya da metroyla uzun yollar gidiliyor, isim yazdirilip uzun uzun bekleniyor, "gordun mu? dedim ben cok meshur diye" sonra tikis tikis oturuluyor, bazen cocuk cocuk, bazen bangir bangir muzik esliginde onune gelen her ne kadar allanip pullansa da sonunda yumurta patates et veya undan olusan, annenim, "bildigim nohut ektigim nohut, sehire geldin dukkana girdin leblebi mi oldun" lafini animsatan tabaga kesilen bedeli vermek de sonunda gene bana dusuyor. ama konu burada inanin brunch degil, esas konuya donecegim.

    arkadasimiz cift de bir baska aileyle orada bulusmak icin anlasmis, yeni gelenler de obur arkadaslarimiz gibi irak'tan. ikisi de profesor. tanisiyoruz. kadin hemen cocuklarimi soruyor, kac cocugum var? kiz mi erkek mi? yaslari nedir? nerde oturuyorlar? evliler mi? ayak ustu butun bilgiyi vermek zorunda kaliyorum. tuhaf ama yapacak birsey yok. biz sahilde yuruyoruz, onlarin cocuklari acikiyor, yemege gidiyorlar, biz de sonra sunset restoranina gidiyoruz, ben sadece kahve iciyorum, kahvaltimi cok once ettim zaten.

    restoran cok guzel bir yerde karsida piril piril bir deniz. yemek tatsiz geciyor, cocuklar kapris yapiyorlar, cok canimiz sikiliyor, yemek sonrasi cocuklu aileden ayriliyoruz, bir tur daha atiyoruz sahilde. iyi ki buyumusler kizlar diye geciriyorum icimden, delikanli zamaninin delilikleriyle ugracak hal kalmamis bende.

    donuste arkadasima mesaj geliyor profesor hanimdan. new york'da oturan kizim buyuk olan miydi yoksa kucuk olan mi diye soruyor. 42 yasinda chicago'da oturan bir damat adayiyla gorusmek istermiydi? "is she available"?

    donup kaliyorum, ne soylemeliyim simdi? "boyle birsey icin degil" diyorum. susuyoruz. esim saskinligindan olmali diye dusunmek istiyorum, sanki en onemli sorun oymus gibi "42 yasina kadan neredeymis?" diyor.
    "ama biz kizimiza boyle teklifler gelince olumlu karsiliyoruz" diyor, doktor arkadasim. "arada gittigi oluyor, olur olmaz ayri is, ama daha cok kisiyle tanisma imkani yaratilmis oluyor" diyor.
    benim blind date'le bir sorunum yok sahsen, diyorum ama kizlarima boyle birsey var diyemem ben. utanirim, simdiye kadar soyledigim ogrettigim herseyi red etmis olurum, olmaz. olamaz. tuhaf rahatsiz bir sessizlik oluyor.

    onlarin beni anladigini dusunmuyorum, bu turkler bir tuhaf demis olabilirler iclerinden. turkler mi tuhaf ben mi tuhafim bilemiyorum. ama eve gelince uzun sure bu konu kafami mesgul ediyor. neydi beni rahatsiz eden?
    cocuklarimin iyi birer insan bulup onlarla evlenmelerini her anne baba gibi ben de istiyorum, ama yasamlarinin tek gayesinin evlenmek olmasiyle sorunum var, bazilarina gore yaslarinin gelip geciyor olmasina ragmen.

    benim nasil buyutuldugum de cok onemliydi anladim. bizim evde evlilik lafi edilmezdi. okula gidilecekti sadece, evlilik olursa da olurdu olmazsa da. anneme gore hic olmasa daha iyiydi. ben de cocuklarima ayni seyi asilamis olabilirim. evlilik is bulma zamani geldi diye is aramaya benzememeli. tanistigin, begendigin, beraber oldugun insanlar arasindan sivrilen biriyle olmali cunku amac iyi yasamak, mutlu yasamak, evli yasamak degil.
  • eğlence değil evlenme amaçlı ise korkunç bir deneyim. ne kadar muhafazakar olursanız olun, karşı tarafın resmini görmeden gitmeyin. her şey görüntü demek değil tabii, ama o fotoğraftan az da olsa nasıl bir insan olduğuna dair çıkarım yapabilirsiniz.

    müsaadenizle bir örnek sunuyorum.
    onun bunun iteklemesiyle kakaklamasıyla gidiyorsun. yaşın biraz ilerlemiş artık. bir görüşmeden ne olacak basar çıkar gelirim diyorsun ama öyle değil. karşındaki insan, sanki kendisi aynı durumda değilmiş gibi, bir kere seni zavallı belliyor her nasılsa. durduk yere kapana alıyor seni, hayatında görmeyeceğin teyzesinin kötü giden evliliğine varıncaya kadar saçmalıyor o yarım saat içinde. aslında adamın üniversite okumadığını ve annene bilerek yanlış bilgi verildiğini öğreniyorsun. zaten üniversite okuyorlar da ne oluyor, ben onlardan çok daha iyiyim diyor karşındaki, daha sen ytü mezunuyum dedikten 10 dakika sonra. sonra kafamı kaldırıyorum, o saçmalamaya devam ederken yüzünü inceliyorum. yahu diyorum içimden, tükürdüğümün suratında tip de yok lan, bu neyin özgüveni??!!

    sonra basıp gelince "ayıp" oluyor. tavsiye etmiyoruz gençler.

    sonra ne yaptım? kendim eve çıktım, eflenmedinniii diye soran eşraftan kurtuldum her gün bir günah gecesi artık. (nutella+süt burger+koka kola zero)
  • buluşma şekli.

    yeni versiyonu şu şekildedir ve gerçekten çok etkileyicidir;
    kör randevu için anlaşan bireyleri buluşulacak noktaya arkadaşları gözleri kapalı olarak getirirler.
    gözleri kapalı olan kişiler, karşısındakinin fiziksel özelliklerini görmeden muhabbet etmeye başlar. (1 saat)
    daha sonra gözler açılır, sevişilecekse sevişilir, gidilecekse gidilir.
  • kör tuttugunu ... lafının gercek hayattaki yansıması
  • american gencligi egleniyo adı altında aazan iki genci bulusturmak icin yapılan bi atraksiyon..korku filmlerinin guzide konularından biridir. erkek sapık cıkar hatunu delik desik eder...turk versiyonunda diyaloglar soole olur:
    erkek tarafı
    -abi bi hatun buldum acaip motor bi bulus hemen verir. hemde tas gibi walla
    kız tarafı
    -canım bi cocukvar acaip paralı felan hos da bi tip bak bi tanıs kesin evlenir
  • yarin aksam ilk kez tecrube edecegim zimbirti.. internetten falan degil, bir ortak arkadastan ama gorucu usulu desen oda degil, yurtdisindaki yalnizliktan.. neden yapiyorsun dersen can sikintisindan.. bide onemli bi ayrinti var tabi oda adi..
  • kan akışının kalbe uğramadan beyne sıçradığı ,heyecan ve gerilim ile midenin kasılması ile çok eğlenceli bir uğraştır. ihtiyaç ve amaca göre aradıklarınızı bulmanız mümkün , beklentiyi düşük tutun. tarafların beklentileri aradıkları ulaşılması mümkün olmuyor çoğu zaman , biriyle buluşuyorsunuz fiziksel ve kimyasal testlerde 10 üzerinden 5.5 ancak alır fakat aradığı 9.5'luk biri..

    kimse de demiyor , 9.5'luk bir erkek blind date gibi bir uğraşın içine neden girsin , bu kişinin zaten uzun bir liste vardır elinde..
  • o kadar da ezik, kötü bir (bkz: date) çeşidi değilmiş demek ki gisele bündchen gibi karizmatik bir hatunla tom brady gibi taş bir yakışıklının tanışma şekliymiş. yani ne diyoruz kısmetse gelir yemenden kısmet değilse ne gelir elden.
  • birbirini tanimayan bir erkek ve kizin bulusmasi (bkz: gorucu usulu)
hesabın var mı? giriş yap