• kalıp olarak bakarsanız kötü karakterlere hikaye yazmak, iyi karakterlere yazmaktan daha kolaydır. çünkü iyi karakterlerin sınırları vardır ve iyi bir karaktere gri bir şey yaptıracaksanız bunun için uzun bir süre zemin hazırlamanız gerekir. ancak kötü karakterlerde böyle kısıtlar yoktur. eğer hikaye kötü karakterin birini öldürmesini gerektiriyorsa tek yapmanız gereken mekanı ve öldürme yöntemini seçmektir. daha sonra izleyiciye ya da okuyucuya çok da açıklama yapmadan istediğinizi yapabilirsiniz.

    ancak saf kötü bir karakteri hikayenin merkezine oturtamazsınız. gerçek hayatta çok iyi olmayan bir insan bile kötü bir adamın fakir bir çiftçiyi dövmesini izlemek istemez. çünkü anlatılan şeyler genelde olabildiğince geniş kitleye ulaşsın istenir ve bunun için hikayenin en ortalama ahlak anlayışına sahip olması gerekir. ana akım tüm filmlerde merkezdeki kahramanın iyi olmasının sebebi de budur.

    yine de diyelim ki ana karakterin baştan iyi olması size klişe geliyor ve kötü bir karakteri işlemek istiyorsunuz. bu alanda batıdaki dizilere ve filmlere bakarsanız kötü karakterin gelişiminin en az iyi karakterler kadar klişe olduğunu görürsünüz. çünkü senaristler sizi kötü karakterin kötü olmasının bir sebebi olduğuna ikna etmek için o kadar çok uğraşır ki filmde karakterin gerçekten kötü bir şey yapmasına zaman kalmaz.

    ancak animeler böyle değildir. çünkü çoğu anime 20-30 bölüm arası tasarlandığından başarıyı yakalamak için kısa zamanda çok çarpıcı olayların olması gerekir. mesela hollywood’da yapılan bir dizide ana karakterlerden biri kötü görünüyorsa ve cinayet işleyecekse önce karakterin aslında o kadar da kötü olmadığı anlatılır. sonra geçmişine dönülüp nasıl bu yola girdiği gösterilir. daha sonra öldüreceği kişinin nasıl büyük bir şerefsiz olduğu uzunca tarif edilir. ana karakter cinayeti işlemeden önce bir iç hesaplaşma yaşar. tetiği çektiğinde ise zaten sezon finaline ulaşmışsınızdır. animelerde ise daha birinci bölümün dördüncü dakikasında ana karakterlerin sorgusuz sualsiz adam öldürdüğünü izletebilirler.

    peki ana karakterler bu kadar kötüyse izleyiciye onları nasıl sevdireceksiniz? çünkü karakterlerin iyiliğinden ya da kötülüğünden bağımsız olarak eğer ana karakteriniz ile izleyici arasında bir bağ kuramazsanız filminizin başarılı olma ihtimali çok düşüktür. burada devreye karakter inşası giriyor. çünkü ana karakterinizi izleyiciye ancak bir temel kurarak ulaştırabilirsiniz. bu çalışma da senaristler için tuzaklarla doludur. mesela yazarken karakterin kötü olması fazla hoşunuza giderse karaktere farkında olmadan zorlama bir cool’luk ekleyebilirsiniz. ya da izleyiciden çekindiğiniz için o kadar çok neden eklersiniz ki sonunda karakteriniz kötüleri cezalandıran iyi bir karaktere dönüşür.

    bu karakter yazımının nasıl olduğunu anlatmak için ben de müthiş anime black lagoon’u örnek göstermeye karar verdim. çünkü bu animedeki herkes kötü. ancak o kadar detaylı çalışmışlar ki temelde modern korsan olan bu insanların hikayesini bile izleyebiliyorsunuz. şimdi animedeki üç karakter üzerinden bu çalışma nasıl yapılıyor ve kötü bir karakter nasıl yazılır bir inceleyelim.

    --- spoiler ---

    ilk önce animenin en öne çıkan karakteri revy’den başlayalım. revy aslında izleyiciyi itecek bir karakter değil. birincisi izleyicinin “ben istediğimi yaparım ve dünya umurumda değil.” mantığına sahip bir karakteri beğenmeme ihtimali yok. ikincisi de dizideki tüm aksiyon kadın karakterler üzerinden dönüyor ve revy “two hand” lakabıyla düşmanlarını bir bir indiriyor. tüm bunlar varken karakter rahatlıkla izleyiciye ulaşacaktır.

    ancak karakteri burada bırakırsanız, nur topu gibi bir aşırı yüzeysel karakteriniz olur. çünkü bunlar hep karakterin “cool” görünen özellikleri ancak karakter yaratmak bir denge meselesidir. eğer karakterin sadece izleyiciyi çekecek özelliklerine yüklenirseniz o terazi devrilir. burada ise karakterin yıkılmasına neden olacak birçok neden var. mesela bütün estetik dövüş sahnelerini revy’e yazmaları, ayrıca denizaltı bölümünde revy’nin nihilizmi, kontrol edilmezse felakete yol açabilecek alanlar.

    bu yüzden mangaka rei hiroe ve animenin senaristi sunao katabuchi revy’nin tüm “cool” özelliklerinin altına derin travmalar eklemişler. mesela revy denizaltı bölümünde dünyada önemli olan tek şeyin maddi değer olduğunu söylüyor çünkü kendisi fakir bir aileden geliyor. sürekli gücünün doruğunda ama bunun nedeni güçsüz olduğu çocukluğunda başına gelenler. insanları hedef tahtası olarak görüyor ve soğukkanlı bir şekilde cinayet işleyebiliyor. hatta animede sürekli görebileceğiniz üzere bundan keyif de alıyor. ancak yaptığından keyif almaktan başka çaresi yok. çünkü ona böyle bir şans verilmemiş daha önce. bu yüzden rock ile birlikte japonya’ya gittiği ve biraz olsun normal hayatı gördüğü kısımlar anlatım olarak dövüş sahnelerinden bile akılda kalıcı oluyor.

    rock da revy ile benzer şekilde yazarken klişe denizinde yelkensiz kalabileceğiniz bir karakter. çünkü beyaz yakalı hayatından kaçış binlerce defa tekrar edilmiş bir hikaye artık. genelde izleyicinize ya da okuyucunuza umut satmak istiyorsanız istifayı basan karakterinizi arjantin’e falan gönderir orada bir restoran sahibi olmasını sağlarsınız. yok ben biraz daha şiddet içerikli bir şeyler üreteyim derseniz de karakterinizi modern yaşamdan koparıp suç dünyasına gönderir bir iki sezonda da bu yeni dünyanın lideri haline getirirsiniz.

    bunlar normalde kullanılan ve genelde tutan yöntemler. ancak rock’un hikayesi bu ikisinden de farklı. çünkü diğer hikayelerde doğrusal bir akış vardır. karakter hikayeye klişe olarak başlar belirli kalıpları izler ve finale dönüşüm geçirmiş başka bir klişe olarak ulaşır. rock ise bir klişe olarak başlıyor ancak hem dönüşüm geçirirken bilindik yolu izlemiyor hem de finalde bir klişe yerine kompleks bir etik anlayışına sahip özel bir karakter haline geliyor.

    bunun da nedeni rock’un geçmiş hayatını silip atmaması. mesela revy sürekli rock’a aldığı bahama gömleği giymesi için ısrar ediyor. klişe bir hikayede rock o gömleği giyer kısa zamanda da roanapur’un en azılı korsanlarından biri haline gelirdi. ancak black lagoon klişe yöntemleri izlemediği için rock empati yeteneğini asla kaybetmiyor ve mental olarak en kötü durumda olan karakterlerle bile iletişim kurabiliyor. bu da onu konumundan ve yeteneğinden bağımsız şekilde özel bir karakter yapıyor. çünkü uçuşan el bombalarının, ağır makineli tüfeklerin, yüksek kalibreli tabancaların olduğu ortamda bir lise öğrencisini normal hayatına döndürmeye çalışacak karakter sayısı azdır.

    ancak rock tamamen eski hayatına takılı kalsaydı bu hikaye de ilerlemezdi. onun yerine rock bir şekilde roanapur ile kendine özgü bir şekilde bütünleşiyor. mesela cüzdanı çalındığında çok rahat çünkü revy’nin cüzdanı bulup geri getireceğini biliyor. emrinde bir parmak şıklatmasıyla mermi yağdırmaya başlayacak onlarca insan olan mafya liderlerine bile laf anlatabiliyor. kirlenmeyecek kadar dışarıda ancak işleyişi yadırgamayacak kadar da içeride duruyor.

    tabi bu bütünleşme birden bire olmuyor. çünkü hikayenin merkezinde yer alan roanapur çok ekstrem bir yer. o yüzden rock başlarda birilerini kurtarmaya çalışsa da bir çok insanın öldüğünü görüyor. ancak rock adım adım ilerliyor ve 24 bölümde değil ama 5 bölümlük ova’da çin mafyasını, hotel moscow’u, dutch’ı ve daha birçok grubu kandırarak istediğini elde ediyor. burada roanapur’a tam olarak adapte olduğunu görüyoruz çünkü artık revy’e benzer psikopat bir gülüşü var. ancak elde ettiği şey diğerleri gibi para ya da başka maddi bir şey değil. yine eski rock’un isteyeceği şekilde birkaç insanı kurtarmak. bu yüzden etik bir sonuç alabilmek için kötü birine dönüşüyor. bu da onu kompleks ve izlemesi keyifli bir karakter haline getiriyor.

    inceleyeceğimiz son karakter de benim animedeki favorilerimden olan balalaika. kendisi dizide karşımıza rus mafyasının roanapur'daki lideri olarak çıkıyor. bu da yine yazan kişi için bir tuzak. çünkü izleyicilerin zihninde hazır bir rus mafyası imajı var zaten. stok fotoğraf gibi buradan kullanarak çok çaba harcamadan bu karakteri finale kadar taşırsınız ancak seri bittikten sonra karakterinizi kimse hatırlar mı orası meçhul.

    balalaika ise klişelerden hayli uzak. ancak seyircinin algısını bozmamak için önce klişelerden başlamışlar. mesela balalaika karşısında durmak isteyeceğiniz bir insan değil. eski çalışanmış, aman iyilik yapmış falan demeden birilerini arabanın kaputuna çarpabilir, havuz başında puro içerken kan kaybından ölen bir kişiyi izleyebilir. ancak operasyon dışında görürseniz kendisi çok sempatik biridir. ayrıca mafyasındaki üyelere diğer herkesten farklı davranır. çünkü emrindeki adamlar para için etrafına toplanan kişiler değil, beraber bot bağladığı askerlerdir.

    bu nokta balalaika’nın yazımı için en önemli kısım. çünkü scorsese ve coppola’dan öğrendiğimiz kadarıyla italyan mafyasında aile içi çatışma eksik olmaz ve sorunlar genelde birilerinin tahtalı köye gönderilmesiyle çözülür. hotel moscow'da ise durum böyle değil. çünkü bu insanlar afganistan’da beraber savaşmış ve uğruna ölümü göze aldıkları şey artık yok. yani koca dünyada güvenebilecekleri başka kimseleri kalmamış. o yüzden mafyanın ötesinde bir bağlılık söz konusu.

    balalaika da bu bağlılığı her adımda gösteriyor. eğer bir adamını tehdit ederseniz revy gibi bağırarak üzerinize koşmaz ama planlar, bekler ve olabilecek en acımasız şekilde cezanızı verir. çünkü maddi kazanç falan umurunda değil aslında. kendisini çoktan ölmüş olarak görüyor ve yaşıyor bildiği tek şey kendi adamları. o yüzden bu bağlılığın doğası onun standart yazılmış bir rus mafyası liderinden fersah fersah ileride olmasını sağlıyor.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak kötü bir karakter yazmak kolay görünebilir ancak başarılı bir kötü karakter yazmak işler bir iyi karakter yazmaktan bile zor aslında. çünkü izleyici faktörü ister istemez sizi etkiler. eğer dikkat etmezseniz entry’e başlarken dediğim gibi ya cool görünsün diye uğraşırken zorlama bir karakter çıkarırsınız ortaya ya da kötü karaktere kötü olması için o kadar çok neden yazarsınız ki karakterin pek bir kötülüğü kalmaz.

    bu nedenle aşırı hassas bir denge var burada. mesela rock, animenin en iyi karakteri gibi görünüyor ama kısa kısa gösterilen anlarda silah kaçakçılığı falan yapıyor adam. ya da revy psikopat gibi insan öldürüyor ama animede öyle bir hikaye akışı belirlemişler ki revy’i bir kere bile kendisinden daha kötü birini öldürürken görmüyorsunuz. bu da ancak çok dikkatli bir çalışma ile başarılabilir.
  • revy’nin şu güne kadar görülmüş en taş anime hatunu olması, çizimleri, karakterlerin işlenişi, kimsenin gerçekten iyi olmadığı aşmış senaryosu ve göndermeleriyle beni benden almıştır. izleyeli uzunca bir vakit geçmiş olmasına rağmen entari düzeceğim altına, bakalım neler çıkacak, spoiler içerebilir, önden uyarıyorum.

    efendim, öncelikle elimizde 4 kişiden oluşan bir tür “kurye şirketi” var ve zaten animemiz buradan almaktadır adını. yani söz konusu şirketimizin olayı, belli bir şeyi bir yerden bir yere götürmek üzerine. tabii taşınan mallarımızın ele geçirilmesi ve niteliği pekte öyle legal bir şey olmadığı malumumuzdur.

    seri, aynen cowboy bebop, samurai champloo, trigun vb. örneklerinde olduğu gibi tek bir konuyu bölüm bölüm işlemektense, arka planda devam eden senaryo’nun yanında her bölüm (bazıları 2-3 bölüm sürmekte) farklı bir macera sunmakta bizlere.

    ileriden bakınca saf aksiyon gibi görünen anime’de işlenen konuların derinliği ve her bölümde verilen mesajlar, göndermeler, alıntılar harika bir bütünlük sağlamakta. bu sayede hem seri izleyiciyi kendisine bağlıyor, hem de harika detaylarla izleyiciye selam ediyor. sartre’ye, allan poe’ya, tolstoy’a, matheson’a, sistemlere, incil’e, ahlaka, etiğe vs. bolca göndermeyle dolu olması, buna rağmen mesaj kaygısını içeriğiyle gizleyebilmesi yönüyle şahsımı yapımcılara hayran bırakmıştır.

    müziklere gelecek olursak, açılış müziği red fraction j-pop ve türevinden pek öyle haz etmesem dahi, öyle gaza getirici ve güzel ki, benim gibi ardı ardına bölüm izlerken introları atlayan birine bile her bölümün başında bana kendini dinletmeyi başarmıştır, takdir edilesidir. ayrıca outro’da çalan barbers adagio for strings ile büyük bir tezat oluşturmaktadır (hele ikizlerin bölümünün sonundaki hali gözlerimi doldurmuştur. zaten ikizlerin bölümleri ayrıca hüzünlüdür).

    sonuç olarak, izlemeyeni döverler tarzı aşmış bir animedir. kesinlikle ve kesinlikle izlenmesi salık verilir tarafımdan.

    ayrıca: oingo boingono one lives forever
  • bunun 3. sezonu neden bu kadar geciktirilmiş anlayamadım. umarım yakında başlar da zevkimiz kaldığı yerden devam eder. zira şu haliyle bir ton geyik ve atraksiyon izletse de karakterlerin ilişkilerinde ve geçmişlerinde bir sürü boşluk bıraktı; sonu da muallakta kaldı zaten.

    watanabe manyağı biri için sevmemek imkansız. hatta hiç bilmeyen biri o yapmış bile zannedebilir. zira, hem cowboy bebop hem de samurai champloo'dan tanıdık gelen bi* sürü şey var. karakterler ve yaptıkları iş, bebop'ı fazlasıyla andırıyor ama bebop ve champloo'da önemli olan karakterlerin arka planda sunulan sır yaşamları iken lagoon, bu denli derine dalmamış gibi geldi. zaten olaylar karakterlerden çok şiddetin egemen olduğu bir zorunluluk dünyasına bağlı olarak gelişiyor. hadise şiddet felsefesini aktarmak olunca da oldukça sert aksiyon, bunlarla birlikte sandalyeden düşüren cinsten geyikler ve mideye oturan göndermelerle yarmış geçmiş.

    lakin, ''yine de bebop ve champloo gibi değil'' demeden edemicem hafız.
    watanabe işlerinde, hikayenin içinde lagoon'dan daha fazla action olmayabilir ama biraz daha fazla duygu olduğu kesin. belki de hikaye şu anki haliyle yeterince doyurucu gelmediği için böyle bir eksiklik hissettirdi, bilemedim. yada belki champloo ve bebop izlemeden bunu izleseydim başka konuşabilirdim, bunu da bilemedim. böyle bir sıralaması olan varsa beri gelsin, bi fikrim olur en azından.

    aslında karakterler de bile bi sıralama yapmadan duramadım. revy'e kapılmamak imkansız tabii ama, gizemin, siklemezliğin, boşluğun, dişiliğin sembolü faye valentine saplantısı bünyede dururken, ''bacı'' mertebesini geçemedi lanet olsun ki. ve tabii, hiç bi* anime karakteri (müzik dinleyerek, sırıtırken 27 kişi öldürüp, 5 hücumbot batırabilse bile) mugen kadar doğal kaçık olamaz diyorum. benim enlerim hala shinichiro watanabe'den yana. ama piyasada onun işleriyle boy ölçüşebilecek kadar harika şeyler yapılabildiğini görmek leziz oldu.

    peki ne kadar mı geyik? şöyle ki;

    --- spoiler ---
    balalaika, rock ve revy arkasında onu beklediği halde hiç oralı olmadan, fütursuzca anal porno izlemeyi sürdürürken revy'nin bir anda gözlerini devşirerek:
    -o şey götünde mi onun öyle gerçekten?

    ya da,

    revy, shenhua'ya tabancaların palalardan daha işlevsel olduğunu anlatmaya çalışırken:
    -''silahlar kılıçlardan üstündür. nükleer bombalar da silahlardan. bir tanesine sahip olsaydık, harika olurdu. ama malesef sadece politikacıların kullanmasına izin veriyorlar.''

    gibisinden acayipliklere çokça rastlanabiliyor. bir nevi şeker diyelim, anlaşalım hafız?*
    --- spoiler ---
  • önceden dendiği üzre, cowboy bebop tadı alınabilir, amma velakin konu olarak zaman zaman oldukça sert* olabilmektedir. güzel seri neticede. bu tarzda, bu kalitede seriler bulmak oldukça zor, aksiyon-eğlence-kalite üçlüsünü tam dozunda sunan seriler her zaman baştacı edilir, bu da öyle.

    ek olarak: revy'ye aşık olmayan bizden değildir, kurşunla beni revy!

    ikinci sezonu bitirmiş edit: kesinlikle muhteşem. gelmiş geçmiş en iyi animeler arasına yazdım bile.
  • 2006 nisan çıkışlı yepisyeni bir anime serisi. animasyon kalitesi göz dolduruyor. konusundan bahsetmenin anlamı yok şimdilik. işe koyulan ilk fansub grubu ise shinsen-subs.
    hadise bilim-kurgu ortamına kaçmamış cowboy bebop tadında. silahlar, aksiyon, kan, şiddet tam dozunda verilmiş. ama ana karakterimiz taş insan levi'nin silahlı çatışmaya girerken yüzünde oluşan alucard gülümsemesi bambaşka lezzetlere gark ediyor insanı.
  • halihazirda takip ettigim naruto-fma gibi manga-anime varken * yenilerine baslama konusunda biraz isteksiz sahsimin arkadas vasitasiyla belesten * elime ulasmasiyla ya nasip diyerek basladigim 12 bolumunu bir gecede devirdigim * kendine gore kurallari olan guney cin denizindeki korsan dunyasinda torpido botlariyla kuryelik * yapan 4 kisiden mutesekkil * * black lagoon isimli tasimacilik sirketi etrafinda geciyor..
    dutch,revy,beny,rock dan ibaret;aslinda korsanlik vs. yapan bir grubun bayagi bayagi bir ticaret sirketi olarak gecmesi aslinda hikayenin yerlestigi sosyal dunyayi ozetliyor aslinda.
    guney cin denizindeki korsan dunyasinin hem alabildigince kanunsuz;dumduma gozukurken diger taraftan alinan her isin mutlak sonlandirildigi,ticari sohretlerin insan hayatindan onemli oldugu ticari onurlarini brsekilde kaybedenlerin-akabinde birsekilde hayatlarini da kaybettigi. gece barda karteller-sirketler `:ruslar-japonlar-latin amerikalilar-cinliler-amerikalilar `: birbirini bicerken.herhangi bir kanun adaminin aldiklari kalin zarflara binaen ortalarda dahi olmadigi ama barin hasarinin mutlaka bir sekilde tazmin edildigi. `:bu arada bar deyip gecmeyin dunyada kac barin bankosu 50 kalibrelik mermilere dayanikli bir sekilde insa edilirde yine de kalbura cevrilir.`utopik gibi gorunen ama 1-2 bolumle beraber algimiza bir kadikoy-taksim kadar siradan bir yer olarak kalacagi bir cografya oldugunun da altini cizeyim
    yani bilmiyorum daha oncede sevdigim cizgi filmler olmustu bir space adventure cobra; bir rayearth; bir macross bir neon genesis evangelion ama black lagoon da sevmekten ziyade etkilendim diyebilirim; hani hollywood filmi klisesi var ya bir sahnede bir tufek gorulmusse o tufek ileriki zamanlarda mutlaka patlar bu animede nasil bir kurgu varsa izleyicinin direk gozune sokulmayan oylesine orada duran yan hikayeler bile hikayenin butunuden daha anlamli bir hale gebiliyor.
    tarihi filmleri seven ve hatta 2. dunya savasi filmlerini extra seven beni.. kielden son yolculuguna cikan u1234 un o limandan ayrilis goruntulerine-kaptanin bu yolculuk sirasinda savas hakkindaki gormus gecirmis sozlerine; dibe oturduklari esnada murettabata yaptigi veda-tesekkur konusmasina akabinde bir aile babasi-vatandas oldugu icin asker olan kaptanla bir ailesi vs oldugu halde insan olamayan nazi subayinin konusmalari. bende almistir. dikkatinizi cekiyorum 2.dunya savasini anlatan bir senaryoya sahip degildir flashbecklerle soyle bir ugrayip cikmistir.
    hele yine soyle bir ugrayip cikan roberta karakteri var ki.terminator 2 filmindeki polis kiyafetli terminatoru alin yerine hizmetci kiyafetiyle bu kizi koyun. durusundan-diyaloglara sahnelerin akisina kadar hersey bu kadar yerli yerine oturtulur. hani bazi sinemasal elestirilerde selamlama derler ya selamlamanin kiralini yapmistir roberta.yok edilememesinden tutun-arabanin ardi sira o robotik kosusuna ve hatta bicakla arabanin arkasina kanca atmasina kadar...fark ne roberta nin arabadaki cocugu oldurmeye degilde kurtarmaya odakli olusu. terminatorun ococugu oldurme ugruna yapamiyacagi sey yok iken hizmetci robertanin cocugu kurtarma ugruna olduremeyecegi kimse yok. bu arada roberta nin bir diger isminin kan tazisi oldugu; ideallerini savunmak ugruna once insani duygularini kaybetmeye; akabinde kuresellesen dunya ile ideallerin savunuculugundan; kokain hasatlarinin savunuculuguna terfi ettigini.insanligindan sonra ideallerini de kaybettigi; insanliga donus yolunda bir isik oldugu genc cocugu kurtarma ugruna tekrar kan taziligina donus yaptigi da soyle bir deginilen yan hikayeler
    bu arada belirtmeden gecmeiyecegim rock un black lagoon a dahil odugu bolumlerde eskiden calistigi japon sirketinin bir ust duzey yoneticisine bir yan karakter olarak soyle bir kac sahnede deginmislerdirki.isteki konumu-sirketin ismi herseyin ustunde oldugu herkesin harcanabilirligi oldugu yonetici sirktin tum kirli islerini yaptiktan sonra evdeki pisirik asosyal oglu;sorunlu ergen kizi ve tum bunlarda babanin otoriter yardimini bekleyen ataerkil bir es-tum bunlar gormezden gelinerek bir kosede sadece sirketsenet vs. haberlerini takip eden disarinin muzaffer yoneticisi baba. japon calisma hayatinin ve *calisma-aile hayatinin dejenerasyonu bu kadar yalin anlatilir.

    nerden nereye genellikle yalinliktan dem vurmusuz su ana kadar yayinlanmis 24 bolumunden sadece 12sini seyredebildigim animenin tanimini yapmaya calisirken kac paragraf yazmis daha dutch,revy ve hatta rock dememisiz.eloglu bunlari hayal edip yazip cizip onumuze dokerken nacizane bir garip rand_al_thor 1 sayfa doldurmasina ragmen daha ozetleyememistir bile. tez zamanda izlenesi arsivlere konulasidir.
  • bende gittikçe obsesyon haline gelen anime. 4 ayda 10. kez baştan sona seyrediyorum. yatmadan önce illaki en az 2-3 porsiyon alıyorum ve eşliğinde uyuyorum. beni daha fazla etkileyen bir yapım ben daha görmedim duymadım, duyarsam zaten hemen atlayacağım. hayır samurai champloo ve cowboy bebop da bambaşka ama ne bileyim. black lagoon şahane be arkadaşım. bundan iyisini görene kadar daha 20 kere daha izlerim sanırım. ya da watanabe'nin kapısını çalıp yalvaracağım: "abi lütfen daha güzel bir anime hazırla da onu seyredeyim artık, zombiye döndüm şerefsizim" diye. ya da yönetmeni olan sunao katabuchi'ye mi yalvarsam bilemedim. shenhua o güzel palaları ile canımı alsa da kurtulsam diyorum. ayrıca en sevdiğim replik için

    --- spoiler ---

    do you know what jesus said in john, chapter 5, miss?...he said, "don't bring me any trouble, bitch."

    --- spoiler ---
  • yer yer sert ve rahatsız edici olabilen anime serisi. birçok anime çocuklara göre değildir fakat belki de animeler arasında çocuklar için en uygunsuz anime budur. 2. sezon üçüncü bölümü (en azından benim açımdan) hem rahatsız edici, hem de dramatiktir. finalinde üzer adamı. benimde en sevdiğim bölümüdür.
  • 04.10.2006 tarihinde "black lagoon the second barrage" adıyla yine 12 bölümlük ikinci sezonu opening ve ending parçalarına dokunulmadan japonyada yayınlanmaya başlanmış aksiyon türündeki anime serisi. shinsen-subs yine sublayan tek ciddi gruptur.
  • muhteşem bir aksiyon animesi gerçekten muhteşem. sadece aksiyon açısından muhteşem de değil, karakter gelişimi, karakterler arası diyaloglar ve etkileşimler, müzikler, çatışmaların estetiği falan her şey harika. çoğu karakter klişe gibi gözüküp sonradan bir açılıyor ve kendini özel bir yere konumlandırıyor takdir edilesi karakter yazımı var ortada.

    outrosu bile o kadar iyidir ki havadaki her şeyi size doğru ve şiddetli bir biçimde hissettirebiliyor. outro.

    heyt be ne anime yapmışlar, daha yeni bitirdim ama bir daha izleyesim var.
hesabın var mı? giriş yap