• bir işe başlarken bismillâhirrahmânirrâhîm demek, rahman ve rahîm olan allâh'ın adı ile başlamaktır.

    peki cenâb-ı allâh'ın 99 isminden niye rahmân ve rahîm de, ğaffâr değil, cabbâr değil, hâlik değil ?

    rahman ism-i şerifi (bkz: #1878278) entry'sinde detaylı şekilde belirtildiği gibi; merhamet kelimesi ile aynı kökten gelir; cenâb- allâh'ın dünyâda din ayırt etmeksizin herkese merhamet ettiğini, havasını, suyunu, yiyeceğini sağladığını anlatır.

    rahîm ismi şerifi ise (bkz: #1878321) entrysinde daha da detaylı belirtildiği gibi; cenâb-ı allâh'ın âhirette sadece mü'min ve müslîmlere merhamet göstereceğini anlatır.

    besmele-i şerîf'te bu iki ismin kullanılmasında da bir hikmet vardır elbet. öncelikle, başlanan işte kullanılacak malzemenin, harcanacak enerjinin, içilecek suyun, yenecek yemeğin, solunacak havanın cenâb-ı allâh'ın rahmân sıfatı ile karşılandığı ve rahîm sıfatından da faydalanabilmek için iş sırasında allâh'ın rızasından çıkmamak gerektiği konularında kişinin kendi kendisini ihtâr etmesi örnek verilebilir.

    bir hocaefendi allâh rızâsını gözeten kullara şöyle bir formül önermiş : "başlarken gönül rahatlığı ile besmele çekebiliyorsan, bismillâhirrahmânirrahîm diyebiliyorsan o işi yap, diyemiyorsan yapma."

    rahmân ve rahîm kelimeleri merhamet kelimesi ile aynı kökten geldiğinden kurban vb. kesiminden önce besmele çekilirken bu isimler zikredilmez. bismillâh (allâh'ın ismiyle) ya da bismikallâhümme (allâh'ım, senin isminle) denir.

    ğafûr ism-i şerîfi de allâh-u teâlâ'nın af dileyen kullarını ziyâdesi ile bağışlayan, affeden, hatalarını görmezden gelen yönünü tarif eder bize.

    besmele-i şerif'te rahmân yerine gafûr ism-i şerîfi olsaydı; bismillâhilgafûrirrahîm olsa idi meselâ; işlerine affedici rabb'inin ismi ile başlasaydı insanlar, "affedici rabbimin ismiyle başlıyorum, nasıl olsa affeder, ehehe" düşüncesi ile o işi düzgün yapmazlardı muhtemelen.

    gönül ister ki ağız alışkanlığı ile değil, bilinçli, içten söylensin.
  • her işe sadece "allah'ın adıyla" deyip geçmek yerine; "rahman ve rahim olan allah'ın adıyla" başlamanın, rahman ve rahim'e yönelik o vurgunun bir hikmeti olmalı sanki..

    arabasının kontağını rahman ve rahim olanın adıyla çevirenin, yola dikkatsizce giren bir acemi şoföre küfretmesi veya dar bir sokakta dalgınlıkla çarpışınca arabadan odunla inmesi ne kadar mümkün olabilir..? olmamalıydı, eğer yalancı olmasaydık..

    un çuvalını rahman ve rahim olanın adıyla açan bir fırıncının kendi çocuğuna yedirmeyeceği ekmeği başkasına satması ne kadar mümkün olabilir..? olmamalıydı, eğer yalancı olmasaydık..

    her adımda şeklen de olsa rahman ve rahim olana verdiğimiz bu referansın bizi geliştirmesi gerekiyordu halbuki.. olduğumuzdan daha "rahman", daha "rahim" olmamızı sağlamalıydı.. daha müşfik, daha mütebessim, daha muteber, daha güvenilir olmalıydık..

    o'nun adına, o'nun halifesi sıfatıyla hareket ediyor olmanın ağırlığına gelmedim dikkat ettiysen.. bu iş derinlemesine çok boyutlu..

    biz henüz sosyal hayatımızı, gündelik rutinimizi düzeltemedik ki.. besmeleyle başladığımız hiç bir işte ötekilere karşı dilimizden küfrü, kalbimizden kibri, gönlümüzden haseti çıkaramadık ki..

    daha kabuğunu bile yaşayamadığımız besmelenin hakikatini yaşamak nasip olsun inşallah bize.. ezbere sarfettiğimiz her besmelede rahman ve rahim olanı işaret ettiğimizi, onu referans aldığımızı hatırlayalım.. besmeleyle başladığımız her işte rahim olana fiillerimiz, rahman olana arzularımız biraz daha yaklaşsın inşallah..

    ---
    dibine not:
    burada yazdıklarım tereciye tere satma, insanlara bilmediklerini öğretme gayesinde olan bir ahkâm değildir.. kendi sefilliğimden daha büyük rezalet, kendi cehaletimden daha büyük karanlık görmedim hiç bir yerde..
  • 628 yılında yapılan ve müslümanların o yıl hac ibadetinden vazgeçmesini ancak ertesi yıl serbestçe gelip hac yapabileceğini öngören hudeybiye anlaşması yazılı hale getirilirken, allah'a mutlak inanan ancak allah'a putlar aracılığı ile varmaya çalışan mekke'liler [(bkz: allah/@altay), (bkz: puta tapmak/@altay)] tarafından kabul edilmeyen cümle.

    öncelikle: (bkz: git lat putunun amını yala).

    ~
    "...süheyl ibnu amr [hudeybiye anlaşmasında mekke'li müşriklerin temsilcisi] geldi. resulullah'a: "gel! seninle aramızda bir antlaşma (metni) yazalım!" dedi.

    resulullah (sav) katibini çağırdı ve emretti: "yaz bismillahirrahmanirrahim [rahman ve rahim olan allah'ın adıyla]."

    süheyl itiraz etti: "rahman ne demek? vallahi onun ne olduğunu bilmiyorum. fakat: bismikallahümme [allah'ın adıyla] yaz, vaktiyle senin de yazdığın gibi" dedi.

    [sırf buradan bile mekke'lilerin putlara değil ama allah adında bir yaratıcıya taptıkları, allah inancına sahip bulundukları görülebilir, zira -müşrik olarak anılan ama aslında tek tanrı inancına sahip bulunan- temsilci de bu amaçla rahman da kimdir yahu, biz yine eskiden olduğu gibi allah yazalım diyor. bu arada hz. muhammed allah'a inanan mekke'lilere rahman adında yeni bir tanrısal sunum yapıp reddedilince her zaman olduğu gibi allah hemen konuya müdahil oluyor: rad/30. bu ayete rağmen millet inandığı yaratıcıya rahman demekten imtina ediyor ve o'nu allah diye adlandırmaktan vazgeçmiyor. peygamberin arzu ettiği gibi allah'ın rahman olarak da tanımlanması kabul görmeyince, hz. muhammed ile furkan/4 ve nahl/103'de bahsedilen kankaları "tamam kafanıza göre takılın" minvalinde bir orta yol buluyorlar: isra/110]

    müslümanlar da ona itiraz ettiler: "biz onu değil, bismillahirrahmanirahim'i yazarız!" dediler. ama resulullah (sav) emreder: "bismikallahümme yaz! ve devam et: "bu allah resulü ve süheyl'in üzerinde mutabık kaldıkları hususlardır."

    süheyl yine itiraz eder: "vallahi, eğer bilsek ki sen allah'ın resulüsün sana beytullah'ı kapamazdık, seninle savaşmazdık da. şöyle yaz: muhammed bin abdullah."

    resulullah (sav): "vallahi siz beni tekzib etseniz de ben kesinlikle allah'ın resulüyüm. bununla beraber, muhammed bin abdullah yaz!" buyurur..."

    kaynak: kütüb-i sitte, http://hadis.ihya.org/kutubusitte/konu/551.html
    ~

    not: hadis dahilinde, köşeli parantez işareti [] içinde geçen ifadeler tarafıma aittir.
  • doğrusu;
    bi (ile) ismi (ismi, adı) allah (allah) er(el takısı, ingilizcedeki the gibi belirlilik ifade eder) rahman (bağışlayan) er rahim (koruyan, esirgeyen)
    toparlandığında;
    koruyan ve bağışlayan allahın adıyla.
    allaha inanan kişiler için bir hatırlama ve anma vesilesidir, yaptığı her işte yaratıcının kalbinde ve dilinde olmasını simgeler. yapılan hareketin hayırlı olması için bir dua olarak da görülebilir.
  • kullanım yerine göre, "ben yaşlıyım ve şu an otobüse biniyorum çabuk kalk ayağa seni küçük liseli" anlamına da gelebilmektedir.
  • televizyon karşısında uyuyakalmış çocuğu yatağına taşırken söylenir bu usulca, çocuk korkmasın diye.
  • her işi allah namına, onun halifesi/temsilcisi olduğu şuuruyla yapmaktır. mesela insan çok aç olduğu için de yemek yiyebilir, niyetini düzeltip, besmele çekip de yemek yiyebilir.

    bismillahirrahmanirrahim deyip yemeğe başlamak şu manaya gelir: ey allah'ım sen bize binlerce çeşit meyve, sebze ve yemek verdin. neredeyse koskoca yeryüzü bize katından sunduğun, ikram ettiğin bir sofra hükmündedir.

    üstelik çeşit çeşit yiyeceklerden zevk alacak, ayırdına varacak bir damak tadı hassasiyeti verdin. bilirim ki, bundan amacın senin ne kadar kerim ve cömert bir zat olduğunu bilmemiz ve seni takdir etmemizdir.

    bu nimetleri senin ikram ettiğini bilerek ve senin sofrana oturmuş olduğumun farkında olarak tüketiyorum.
  • tevhid penceresinden besmele:

    allah, hem insanı hem de kainatı ilim, irade ve kudretiyle yaratır. bu yaratma süreci bizim açımızdan an be an devam eder.

    ilim: işin proje ve plan kısmıdır. allah'ın ilminde en başta her şey vardı.

    irade: harekete geçme.

    kudret: ilmindeki projeye göre kainatın ibda* ve inşa edilmesi ki, an be an devam etmektedir.

    kainatı dev bir simülasyon olarak değerlendirirseniz, tek bir yaprağın düşmesi, tek bir toz zerresinin uçması bile allah'ın kudretiyle gerçekleşmektedir. faraza allah tek bir yaprağı bile unutsaydı, o yaprak pof diye bir anda yok olurdu.

    rahman ve rahim: tüm bu yaratma, simülasyonu idare etme, çekip çevirme işlemi, sırf bir rahmet ve lütuftan ibarettir; çünkü tüm şer ve kötülüğün esasını yokluk oluşturur. mesela zulüm bir varlık değil, adaletin yokluğudur; karanlık bir varlık değil, ışığın yokluğudur vs...mevcuda çıkmak, yokluktan çıkmak da aynen bir rahmet, iyilik, lütuftur.

    bu çerçevede besmele çekmek, "ben yapmıyorum, aslında sen yapıyorsun, sen kudretinle sırf bir rahmet olarak tüm fiilleri yaratıyorsun" demektir.

    mesela üzüm yerken besmele çektiğimizi düşünelim:

    hem üzümü, hem benim bedenimi, hem de yeme fiilini yaratan, idare eden o'dur. bu durumda besmele bu olayın farkındalığıdır. eğer tefekkür gücünüz yüksekse, tüm bu süreçteki ayrıntlara da inebilirsiniz. üzümün atomlarının titreşimi, bir araya gelip glikoz vs. molekülleri oluşturmaları, benim dilimin bu molekülleri algılayıp beyne elektrik sinyalleri ile bildirmesi ve tüm bu süreci idare eden allah...aynı anda galaksileri ve tüm kainatı da bu şekilde çekip çevirdiğini unutmamak...

    diğer bir mesele, tüm bu süreci allah bizzat kendisi yaratır ve idare eder. hiçbir yardımcısı, emanet ettiği şahıs, melek yoktur. melekler bile bu işlemde bir sadece birer mertebedirler. melekleri de yaratıp çekip çeviren o'dur.
  • daha önce abdülhakim arvasi hazretlerini gördüğüm şu rüyada (bkz: #82924027) bana besmeleyi telkin ettiğini yazmıştım. ancak yorumunu yapmamıştım. şimdi bu konuyu biraz açmaya çalışayım...

    zamanının büyük evliyasından olan şarani hazretlerine göre kutb-u azam'ın zikri "bismillahirrahmanirrahim"dir. dolayısıyla arvasi hazretlerinin de besmeleyi telkin etmesinden, onun kutb-u azamlık makamında olduğunu düşünmemiz yanlış olmayacaktır. kutb-u azam tüm kainatın özü olan insan demektir. o, tıpkı bir çınar ağacının minicik tohumunun tüm ağacı potansiyel olarak kendinde bulundurması gibi koskoca kainatı kendinde taşır. bunun sebebi onun besmelenin manasına ermiş olmasıdır veya besmele o kimsenin kalbinde tüm tecellisi ile açılmıştır da diyebiliriz.

    bismi-allah'daki "allah" lafzı tüm kainata bakar; zira allah ismi varolan her şeyi içine alır; bu ismin haricinde ne olumlu ne de olumsuz hiçbir mana kalamaz. mesela allah rahman'dır yani çok merhametlidir; rahim'dir yani pek şefkatlidir; ama aynı zamanda müntakim yani intikam alıcıdır veya kahhar'dır yani ezici ve kahredicidir. bunun gibi gerek olumlu gerekse olumsuz tüm anlamları kapsamına alır; dışarda hiçbirini bırakmaz.

    bismi-allah-ir-rahman'daki "rahman ismi ise direkt dünya adlı gezegenimize bakar; çünkü dikkatli bakarsak bu gezegenin adeta ilahi bir sofra ve ikramlar yurdu olduğunu görürüz. mesela mars'a bakın...kupkuru bir gezegen...ne koparacak bir meyvesi, ne şırıltısını dinleyeceğimiz bir deresi, ne suyu, ne de tutacak balığı var...halbuki dünyamız öyle mi? sayılamayacak kadar çok nimetler içinde yüzüyoruz resmen. işte dünyanın bu özelliği onu rahman isminin bir mazharı yapmaktadır. lütuflar, ikramlar, hediyelerin her türü bu gezegende üzerimize yağmaktadır oluk oluk... lakin bizler kanıksama ve alışkanlık yüzünden bu nimetlerin farkında değiliz. günlük olaylar içinde boğulup gidiyoruz. "ol mahi* ki derya içinde, deryayı bilmez" demiş eskiler...

    besmelenin son kısmındaki rahim ismi ise insana bakmaktadır. rahim ismi şefkatli demektir. bir annenin çocuğuna olan şefkati rahim isminden minicik bir yansımadır sadece.

    peki insana bu denli şefkat gösterilmesinin sebebi nedir?

    insana akıl nimeti verilmiştir. lakin bu nimetin bir de külfeti vardır. akıl ona bir çok nimet bahşederken, bir taraftan da ihtiyaçlarını çoğaltır ve acziyetini artırır. aklıyla hayal atına binip saniyeler içinde dünyayı gezer, evreni fetheder, zaferden zafere koşar; ama hayalden uyanınca elinde seraptan başka bir şey kalmaz; pof...hepsi uçuverir. yani aklının yetiştiğine eli yetişmez. bu orantısızlık onda acziyete yol açar.

    halbuki aklı olmadığı için bir hayvan gayet basit bir şekilde yaşayabilir. ne acziyetten, ne de ihtiyaçtan haberi olur. hayvanın ihtiyaçları basittir: ne giyecek, ne pişirme, ne de barınma sorunu olur. hepsi bedavadır ona...hayalleri de yoktur.

    bu sebeple insan kainatın nazlı çocuğudur. eğer ona çok özel ve istisnai bir şefkat gösterilmese idi kesinlikle hayatta kalamazdı. o yüzden kuran'da yeryüzünü insan için döşek kıdık der. orada kullanılan "mihad" kelimesi beşik demektir aynı zamanda. yani rahim ismi insanı adeta bakıma muhtaç bir bebek gibi gözetmekte, beslemekte ve göz kulak olmaktadır. o yüzden besmeledeki rahim ismi direkt insana bakar. böylece besmele tüm kainatı ve onun gözbebeği ve nazlı çocuğu olan insanı içine almış olur.
  • allah ile bağlantıda sistem sunucusuna katılma protokolü
hesabın var mı? giriş yap