• karnaval gibi eğlenceli bir shakespeare oyunu. muazzam bir hayal gücü. rengarenk doğada ordan oraya devinen sevimli periler, söz düelloları, aşk, erdem, hayat, sevgi, dostluk, bilgelik üzerine unutulmaz diyaloglar. hepsi bir arada.

    alıntılar:

    "sanırım ay'ın gözleri sulanmış bu gece;
    o ağlarsa bütün minik çiçekler de ağlar."

    "görmez tabi, benim gözümle bakmıyor ki..."

    "bir âşık olup biteni değil, görmek istediğini görür."

    "hastalık kapar gibi güzellik de kapsaydık keşke.
    ben senin güzelliğini kapmak isterdim hermia!"

    "hanımefendi boyuyla kişiliği arasında bağ kuruyor demek ki... boyu uzun diye kişiliğini de yüksekte görüyor."

    "ben yüz vermedikçe daha da sokuluyor yanıma. ben ona lanetler yağdırıyorum, o bana aşk sözcükleri."

    "unutma ki babalar yarı tanrıdır."

    "seni seviyorum. seni kaybedersem kaybedeceğim şey üzerine, hayatım üzerine yemin ederim ki seni seviyorum!"

    "herkes âşık olunca acı çekiyor, iç geçiriyor, gözyaşı döküyor ve zavallı hayallerin peşine düşüyor madem, bizim elimizden de bir şey gelmez. gerçek âşıklar bu acıları çekmeye mahkûmlar madem, o zaman biz de birbirimize sabırlı olmayı öğretelim."

    "eğlencelik bir şeyler olmazsa bu tembel zaman geçmek bilmez."
  • bir yaz gecesi rüyasi

    suretinde yatar kizil saçli kara kedi
    dudaklarindan kan damlar
    belki gökyüzü açik mavi bulutlar koyun değil
    seni kandirmişlar
    yoksa hayat bu kadar güzel değil mi sevgili ?
    sadece perilerin gelebileceği bir gecede ,
    kapimi çalan bu şansli kişi,
    bilmez deniz yildizlarinin ne kadar parlak olduklarini.
    yüzünde küçük çukurlar olan yaşli kadin,
    başina taktiği ,yaşina inat pembe örtüyle
    dansediyordu çingene gecesinde.
    beyaz kağit üzerine siyah nokta ile işlenmiş dantel miydi benim şiirim ?
    yoksa yalniz yağmur yağdiktan sonra mi kokardi sokaklar ?
    ve tekrar lokantanin önünde dolaşan kediler ,
    ah siz kediler !
    parçalanan ciğerlerini prometenin,
    nasilda yediniz hiç acimadan.
    alnima sürülen kan ,
    kurban bayramlarinda utancimdi tüm sevgilerimde.
    ben hep sana kendi sahamda yenildim yani yüreğimde
    bir kartal kadar acimasiz saldirdilar gözlerime
    rüyalarimi bile sildiler.
    ameliyattan sonra sargilarinin açilmasini bekleyen kör adamin umuduyla bekledim gelmeni bende
    ay işiğinda
    içimdeki küçük çocuk ortaya çikardi kurt adam yerine
    uluya uluya ağlardi yabani benliğinde
    yalvarirdi
    ben kabul etmez gururuma inat beklerdim gelmeni ama gelmedin
    ateş söndü sahilde
    içenler sizdi
    şarkilar sustu
    dalgalar bile sikildi rutin karaya vurmaktan sular çekildi
    yaşli kadin dansederek öldü
    kediler ah siz kediler herşey sizin yüzünüzden
    mevsimlere anlam yükleyenler derneğinden gelen bir habere göre
    bu baharda yine yalniz başina geçecek sessiz sedasiz ve
    ilk yada son olmayacak
    bu kaçinci bahar sensiz demek istiyorum kedice
    belki sana anlatabilirim derdimi
    bir lisan bir kedi olmali
    çünkü kizil saçli kara kedi yatar suretinde.

    açiklama:

    birara uyuyakalmişim günlerden ne rüyamiydi hayat miydi sahilde alkolde vardi kedimde yanibaşimda uyuyordu şimdi derin bir nefes aldim gökyüzü siyahti yildizlanmişti balikçilarin attiği ağlar denizin derinliklerinde beklerken sabah olmasini elimde okuduğum kitap düştü yere adi promete.
  • 8 ocak perşembe gecesi muhsin ertuğrul sahnesinde seyrettiğim fakat pek de içime sinmeyen oyun, akrobasi gösterisi gerçekten takdire şayandı o bölümü konu dışı tutuyorum.
    --- spoiler ---

    - o kıyafetler neydi alla sen takım elbiseli lisander ve demetrius, olmuş mu yani, puck nerden bilsin siz atinalısınız?
    --- spoiler ------ spoiler ---

    helena hermiya'dan kısaydı, oysa hermiyaya cüce diyen helenanın uzun olması gerekiyor, olmamış bari bu kısmı çıkarsaydınız.
    --- spoiler ---
    bir de levent üzümcü'nün canlandırdığı lord karakteri neden hippolita'yı kemeriyle dövüyor, ne güzel örnek oluyorsunuz insanlara, hem de kadına şiddet bu kadar başımıza işler açmışken orda o sahneye gülebilen insanlara bakınca kanım dondu.
    yaşlı puck'ı sevmedim, aynı esprilerle kaç kere gülebilirsin ki?
    çok beklenti içine girmişim, bu eseri okuyup bir kaç kez seyretmiş olmanın dezavantajları sanırım
  • bu akşam üsküdar musahipzade'de izlediğim hayal kırıklığı oyundur.

    ne sözlük de ne de başka bir mecrada hakkında en ufak bir yorum okumadan, çok sevdiğim oyuncularca sahnelenen bir klasiği izlemeye gittim, ya da öyle düşünüyordum. ilk perde sonunda ise izlediğimiz şeyin herhangi bir güldür güldür bölümü kıvamında abartılı bir parodiden öte bir şey olmadığını gördüm ne yazık ki.

    ikinci perde de devam etti eserin ruhuna rahmet okutan abartılı oyunculuklar ve uyumsuzluklar.

    bir ara acaba bunlar çok zeki, sağlam bir asri zamanlar taşlaması mı yapıyorlar diye de düşünmedim değil. tek eğlencesi ve sanat anlamında değerli bulduğu salakça komediler olan (güldür güldür ve bkm mutfak misali) bir topluma da suyu çıkarılmış bir klasiği nasıl pazarlıyor ve kahkaha attırıyoruz bak mı demek istiyorlar acaba dedim. ama yok, öyle bile olsa gerçekten başarısızdı bu oyun.

    selin işcan gibi bir oyuncunun seks objesinden öteye gidemeyen bir titania yorumuna mahkum edilmesi ne büyük bir haksızlıktır. ya da kaptıkları az buçuk oyun şansını kendini öne fırlatıcı abartılı oyunculuklarla süsleyen tiplere ne demeli. uğur arda aydın ilk kez bu kadar itici ve yapmacık göründü gözüme.

    tüm bunlara rağmen tıpkı az önce de vurguladığım gibi herhangi bir güldür güldür bölümünü izliyormuş gibi davranan, ota boka gülen kuduran seyirci idi aslında iyice canımı sıkan. insan bende mi bir sorun var diye düşünüyor ister istemez ama sözlük sağolsun benden önce varmış bir çok arkadaş bu kanıya.

    sonuç olarak engil alkan'ın boğucu trajedisi çürük temel'den sonra bu yıl izlediğim en kötü oyundur bir yaz gecesi rüyası. yavuz şeker, levent üzümcü ya da selin işcan'ın varlığı bile bu oyunu kurtarmıyor.
  • sevgiliye takılan isimlerden biridir. aşkın bir milyon adından biridir bir yaz gecesi rüyası. shakespeare de yazdıklarıyla bunu doğrular gibidir:

    "gözlerin birer kılavuz yıldız sanki,
    sözlerin unutulmaz birer ezgi.
    öyle ki ekinler yeşerdiğinde
    bahar çiçeklerinde goncalar belirdiğinde, tarlakuşunu değil seni gözler çobanlar,
    senin sesini özler.
  • 2015 afife jale ödüllerinde "yılın en başarılı prodüksiyonu", "yardımcı rolde yılın en başarılı erkek oyuncusu - yavuz şeker", "yılın en başarılı sahne tasarımı - sven jonke" ödüllerini almış olan oyun.
  • bu oyun, gerek bol şamatalı bir romantik komedya olması gerek puck/periler/femme fatale rolleri ile hem gösterişli hem de kolay sergilenebilen bir metin olduğundan amatör toplulukların da en çok sahnelediği metinlerdendir. ve oyunu böyle gruplardan da çok kez izlemiş olan biri olarak söyleyebilirim ki, ibb şehir tiyatroları tarafından dün gece sahnelenen hali izlediğim en kötü versiyonlardan biriydi. bilakis, keşke emek verenler amatör tiyatroların yorumlarını bol bol izleseler de, kendilerinin bu metne dair heveslerini bu kadar kaçıran şey her ne ise yeniden kazansalar o hevesi.

    birkaçını tenzih ve takdir etmek lazım elbette ama hakikaten bir(den fazla) oyuncuya bir shakespeare tiradını, üstelik türkçe’ye de gayet güzel çevrilmiş bir tiradı- müsamerede öğretmen başrole başkasını seçmiş de kendisi yan role kalmış ilkokul öğrencisi geçiştirmeciliği ile söyleten nedir anlamak mümkün değildi. elbette oyunun neredeyse tüm can alıcı noktalarını kırpan yönetmenin de (buttom’ın eşeğe çevrilişini nasıl atlarsın yahuuu!), metindeki tasvirle uyuşmayan oyuncu (o nasıııl ruhsuz bir titaniaydı) /kıyafet seçimleriyle (allahım o takım elbiseler, o gipgri fırfırlı etekler aayhhh!) ve olmadık modernleştirmeleriyle pişmemiş dramaturjisinin de bu coşkusuzlukta payı büyük. fakat tüm bunları doğuran asıl mesele şehir tiyatrolarının “halk bunu istiyor/bu satıyor” mentalitesidir sanıyorum. yıldız bir isim, abartılı oyunculuk ve absürt komedi ile kahkaha ve alkış toplamak olarak özetlenecek o mentalite başka entrynin konusu olsun hadi, memlekette sanat tüketiminin erişilebilirlik sorunu da keza. ama sağanak yağmur altında dahi oyunu izlemeye devam eden bir seyirci kitlesinin olması mesela; şehir tiyatrolarını yola koymak için hâlâ az biraz emek sarf edenlere, “halk bunu istiyor” vasatçılığına itiraz etmek için bir vesile olabilse keşke.

    yeri de gelmişken, bu seneki liseler arası tiyatro buluşmaları’nda oyunu pek güzel sahneleyen sakıp sabancı anadolu lisesi’ne bir, vaktinde bahar noktası çevirisini unutulmayacak performansla oynayan boğaziçi oyuncularına da bin şapka!.
  • yönetmenin efendime söyleyeyim bir hayal gücünün bir yaratıcılığının bir vizyonunun olduğu net, gidin görün ki oyuncularla bütünleşince ortada hayal mayal kalmamış bir oyun.
    şehir tiyatrolarında sergileniyor şu sıra.

    ~spoiler~

    kemerle dayak mı ararsınız?
    buna gülen izleyiciler mi?
    sahnede bırakılan bir çift ayakkabı mı?
    ayakkabının tekinin oyun sonunda gitmiş olmasını mı?
    havada uçuşan tokatlar mı ararsınız?
    kendini azıcık havaya kaldıramayıp yerleri süpüren titania'lar mı?
    enerjilerini puck'ın enerjisine düşüren oyuncular mı?
    egoyla sıvanmış kendini kafa rol zanneden nick bottom'lar mı ararsınız?
    en güzel sahnelerden biri olan duvar sahnesinin popo esprileri ile heba oluşunu mu?
    gri takım elbiseli iç karartıcı lysander'ler mi ararsınız?
    bunları arıyorsanız doğru yerdesiniz.

    oyunda elle tutulur en iyi şey puck ve akrobatlardı, emeklerine sağlık. gerisi zorlama olmuş.oyunculuk takım işidir birlikte oynanınca iyi işler çıkar takım ruhunun yanına bile yaklaşılamamış fena.
  • uniq hall'da sahneye konan versiyonu ile insanı türk tiyatrosundan, levent üzümcü'den, neslihan yeldan'dan soğutan ortaokul müsameresinden beter kurgu ile aktarılmaya çalışılan, shakespeare oyununa 'çişim geldi' diye replik eklenerek güya modernleştirilmiş tiyatro oyunu.
  • erhan yazıcıoğlunun levent üzümcü açıklaması

    "levent üzümcü, geçen kış büyük başarı ile oynadığı shakespeare'in bir yaz gecesi rüyası oyunundaki baş rolüne, "konuk oyuncu" sıfatı ile devam edecektir"
hesabın var mı? giriş yap