• yazan ve yöneten türk toplumuna dair ince detayları ve klişe tipleri çok iyi yakalamış.

    - meryem’in ailesinde çok net gördüğümüz anadolu insanının iletişim beceriksizliği bunlardan birincisi bence. yasin’in iğrenç maskülen enerjisi ve lüzumsuz siniriyle bastırdığı kadınlarla, iyi niyetine rağmen bir türlü anlaşamaması; cümlelerin yarısını içlerine doğru söylemeleri, hatta yasin eve taş atanın peşinden koşarken yoldaki teyzeye “buradan geçeni gördüm mü?” diye sorunca kadının “belediye mi?” diye cevap vermesi ahahshhs. muazzam detaydı gerçekten.

    - halk tv izleyen ve uzun facebook postlarını yüksek sesle okuyan laik aile ve iyi eğitimli, elitlikten yalnız kalmış glutenfree kızları

    - feci derecede insan yargılayan, bunalınca hasta dehleyen ve kendi söküğünü dikemeyen psikiyatrlar

    -elit kesimin hem arkadaşlık hem aile hem aşk bazında leş oğlu leş ilişkileri

    - gülbin’in bmw’li türbanlı, sülale bilmişi, kürt gelini ablası

    - daire youtube kanalındaki loft’ta oturan orta-üst segment amcının arkasından dalga geçilmesi. ıssız adam’dan beri taşakoğlanı oldu bu tipler. kızlar ortamlarda aynen gülbin ve arkadaşları gibi diklemesine gömüyor bunları.

    - dindar babanın yanlış aileye denk gelmiş, yaşamak isteyen ancak babasına saygıdan ses çıkaramayan kızı

    - jung mung kafa siken dindar ama okumuş tip

    şu saydıklarımdan en az 3 tanesine denk gelmemiş olan var mı türkiye’de?

    dün gece izlemeye başladığımda sayfa başı 50 entry’den 4 sayfa vardı. dizinin dolardan hızlı yükselmesi tevekkeli değil. türkiye'de iki kesimin birbirinden kopukluğu son 20 yılına damga vurmasına rağmen dizilerde hiç anlatılmıyor. onun yerine nasıl zengin olduğu bir türlü belli olmayan zengin adamların ve güzel kadınların vıcık vıcık ilişkileri pazarlanıyor.

    bu kadar türk toplumu gerçeğini dizi formatında ilk kez gördüm. asıl başarı da tüm bu tipleri hikayesiz anlatması. ruhiye’nin durumu hariç çok üzücü dramatik bir şey yok, olağanüstü bir şey de olmadı, çok iyi/kötü abartılı bir karakter de yok. dümdüz hayat işte. olabilecek en sade şekilde gösterilmiş. artık türkiye'yi tanımak isteyen yabancılara bu diziyi önereceğim.
  • edit: yeni karakterleri de yazarak halihazırda yazdıklarımı da bir düzenledim

    işbu entry dizideki karakterlere psikanalitik bir bakış açısı içermektedir. henüz izlemeyenler için spoiler olabilir.

    öncelikle dizinin ülkemizdeki birbirinden çok farklı yaşam tarzlarını içermesi, hatta bir kişinin içinde bile birden fazla yaşam içermesi gibi şeyleri çok güzel anlattığını düşünüyorum. görüntülerle, müziklerle, oyunculuklarla, olağan dışı senaryosuyla şu ana kadar izlediğim en iyi dizilerden, hayran oldum diyebilirim. izlerken karakterlerin bana düşündürdüğü şeyleri bir toparlamaya çalışacağım.

    meryem: dizinin başındaki terapi sahnesinde zaten fark ediyoruz ki meryemin bayılmaları hep evlilikle, dolaylı yoldan cinsellikle ilgili durumlarda oluyor. nişana düğüne giderken, dizide izlediği bir sahnede, yüzüğü görünce vesaire. meryemin dizi boyunca bir karakteri yok gibi sanki, cinselliği de kişiliği de bastırılmış. onu hep evin temizlikçisi, doktorun hastası, çocukların halası, abinin kardeşi, hocanın öğrencisi olarak görüyoruz ama bu kadın ne istiyor ne düşünüyor ne hissediyor o yok. terapi sahnelerinde bile yengesi ne yapmış abisi ne demiş çocuğu okuldan alacakmış bunlardan bahsediyor, kendine dair kendi duygularına dair bir şey gelince de susup kalıyor. arabayla köye gitme sahnesinde bile kendi yaşadığı korkuyu bir kenara bırakıp kalkıp oynuyor falan. yani genelde hep birilerini ve bir şeyleri bir arada tutan, öznelliği olmayan biri gibi. zaten ona insan gibi davranan da yok. sinan bey yüzüne bakmıyor, peri gerçekten dinlemiyor kendi meseleleriyle meşgul, yenge zaten arafta, abisi iki laf ettirmiyor tıkıyor sözü ağzına, hoca herkese anlattığı hikayeyi anlatıyor ona da vs. ilk defa onu insan yerine koyup uzun uzun konuşan, onu düşünen kişi hilmi oluyor. başlarda meryem dizilerdeki dünyaya hayran biri olarak sinana bir hayranlık besliyordu aslında ama sonradan o hilmideki o telaşı gerçekliği ilgiyi gördükçe ona ısındı. ilk bölümde hocanın gösterdiği sahte çiçekle gerçek çiçek hikayesi tam yerini buldu yani meryem için.

    peri: peri karakteri baştan beri egosuyla bir savaş halindeydi. meryem gibi cahil, ürkek bir kızcağızın karşısında dimdik duran kariyerli güçlü bir kadındı. bu güçlü imajını korumak için baya bir direndiyse de meryem onda aşamadığı anlamlandıramadığı bir şeyler uyandırmış oldu ve bunun farkına vardıkça da onun karşısında güçsüzleşti. ilk seanstan sonra hem meryemin aktarımı hem perinin aktarımı başladı aslında, bunu kahve üzerinden görüyoruz. meryem çok iyi türk kahvesi yaparım diye anlattıktan sonra çıkışta peri bir kafeye gidip türk kahvesi istiyor. meryem ise sinan beye kahve yaparken terapisti düşünüyor. perinin annesinin evindeki eski kadın, hazal, kimdi ve ilişkileri nasıldı bilmiyoruz. ama annesinin şu anki kadına olan tutumu, eşine olan tutumu gibi şeylerden ve perinin süpervizyonda "annem için kapalılar öcü gibiydi" falan demesinden hazal her kimse ona da yaklaşımının pek sevimli olmadığını çıkarabiliriz. peri ise bu memnuniyetsiz annenin onayını alabilmek için kariyer yapmış, donuk suratından sıkı sıkıya toplanmış saçlarına kadar onu örnek almış bir kadın ve yine ondan devraldığı yargılarla yaşıyor. yaşadığı dil sürçmesinin sebebini fark ettiği sahnede de bunu fark ediyor aslında. melisayla tanıştığında da onun gördüğü ilgiden rahatsız olması, yaptığı işi türk dizisi izlemeyi aşağılayarak değersizleştirme çabası da kendi kırılgan egosundan kaynaklanıyor. bunu yapmalı ki onun gördüğü bu ilgi ve sevgiyle baş edebilsin, içini boşaltsın onun.

    yasin: benim dizide en beğendiğim karakterlerden biri oldu. bu adamın her nedense yaralı kadınlarla bir derdi var onu anlıyorum. ruhiyeyi iyileştirme çabaları olsun, hocanın kızını yaralanmış görünce ilgisini çekmesi olsun, bir şeyler var orada yani. zaten hocanın kızının ilgisini çektiği diğer sahne de kızın annesinin cenazesiydi. bu adamın bir diğer derdi de konuşmak. karısı bir şeye cevap vermeyince sinirleniyor, kardeşi dediği lafın devamını getirmeyince sinirleniyor, çocukları zaten hiç konuşmuyor. evdeki bu gergin sessizlikten belki kendisi herkes adına da konuşuyor, hem de bağıra bağıra konuşuyor. ya da tam tersi bu yüzden ev sessiz.

    ruhiye: dizi boyunca kendine zarar veren, boş bakan ve pek konuşmayan bir ruhiye izledik. sonradan öğrendik ki çocukken köyde istismara uğramış, sonra bir şekilde yasinle evlenmiş, iki sene önce yasin ona istismarcısının öldüğünü söylediğinden beri de bu hale gelmiş. adamın ölümü onu niye bu hale getirsin diye düşünüyoruz ama bu kadının derdi yüzleşememek aslında. adam öldüğünden beri onu aklından çıkaramıyorum demesinin sebebi o bir şeylerin hesabını sorma ya da öfkesini sahibine haykırma umudunun gitmiş olması. zaten ilk bölümlerde de köye gitmek istediğini söylüyor mezarına tükürmek için. bir şekilde atmak istiyor bunu ve sonunda kalkıp gidip yüzleşiyor da. birnevi kendi iç yolculuğuna çıkıyor, bu karakter de çok hoşuma gitti. annenin üstünden o ölü toprağı kalktığında çocuğun da konuşmaya başlaması da annenin arzusuna güzel değinilen bir nokta oldu. eve dönünce kocasıyla konuşmaya çalışırken kocası her zamanki gibi lafı ağzına tıktı, ama bu artık ruhiye için önemli değildi güldü geçti çünkü artık onun öfkesi de içinde kalanlar da muhatabını bulmuştu zaten.

    sinan: sinan tam obsesif bir karakterdi. zaten adamın sahnelerinin çoğu tuvalette geçiyor, ki obsesyon anal dönem fiksasyonuyla çok bağdaşık bir şey. obsesyon nevrozunda görülen karşısındakinin arzusundan kaçma, karşısındakini nesneleştirme adamın her hareketinde var. gülbine ve melisaya yaptığı da o aslında, onlar ne istiyor ne hissediyor bir önemi yok yeter ki nesne olarak kalsınlar. hatta meryemi de nesneleştiriyor, baş örtüsünü koklayıp mastürbasyon yaparken. annesinin onu değersiz gördüğü gibi, o da arkasından mal diye konuşan veya yüzüne karşı seni ciddiye almıyorum diyen kadınları gidip buluyor. obsesyonun bir diğer alameti farikası babayla rekabeti de görüyoruz annesiyle olan sahnede. annesinin babayı ve komşunun oğlunu anlatışından sinirlenmesi olarak çıkıyor bu durum. hatta kıyma muhabbetinde ben sevmem kıymayı babam severdi diyor, annesi de komşunun oğlunun da sevdiğini söylüyor. bu bilgi bile bu öfkeli rekabetin ne kadar basit yerlerden çıktığını gösteriyor bize. meryemin yaptığı kıymaların sinanın dolabında neden yenmeden çürüdüğünü de.

    gülbin: gülbinle perinin sahnelerindeki hoşuma giden şey ise, bir terapistin kendi hastasında yüzleştiği öfkesi ve direncini kendi süpervizyonunda anlatırken, aslında o süpervizörün de orada kendi öfkesiyle meşgul olduğunu göstermeleriydi. perinin kapalı kadınlar hakkındaki öfkesini dinlerken onun da öfkelenmesi aslında kendi dindar ablasına duyduğu hem sevgi hem rekabet hem de öfkeye dokunduğu içindi. gülbinin ablasıyla kavgası sahnesinde nasıl görmezsin bize dayatılan şeyleri gibi bir lafı oluyor. bu biraz süpervizyondaki peri hakkında sinanla konuşurken "asıl dar kafalı olan kendisi ama farkında değil şöyle şöyle diye bağırmak istiyorum ona" gibi sözlerine benziyor. dizideki konumu da tam üstüne 'süpervizör' yani üst bakış gibi bir şey. her şeyin farkında olan, sinanın hangi bakışının hangi hareketinin ne olduğunu pat diye analiz eden, ablasının perinin kimselerin göremediğini görüp duyamadığını duyan bir pozisyona konumlandırmış kendisini. o yüzden spor salonunda sinanın onun söylediklerini o habersizken duyması güzel bir ayrıntı olmuş bence.

    gülbinin ablası gülhan ise herkese ve her şeye karşı aşırı agresif bir karakter. eşine, kardeşine, annesi babasına herkese karşı dürtüsel bir insan ve hatta eyleme de çok kolay döküyor şiddeti. gülbine karşı hissettiği bir haset var ve bu diline de vuruyor "sen okudun tabi biz cahiliz bizi dinleme, sen o havuzlarda spor salonlarında kim bilir neler yapıyorsun" gibi. bunları aslında merakından söylüyor. o da merak ediyor oralarda nasıl bir yaşantı var, kardeşi onun sahip olamadığı ne olduğunu bile bilmediği bir şeylere sahip. ve bu da öfke olarak çıkıyor gülbine karşı, hatta suçlama olarak. sonra dine bağlılığıyla kendini iyi hissetmeye çalışıyor kavga ederken dua falan okuyor işte. "o bunlara sahip ama olsun benim de imanım var onda yok bu daha önemli" gibi bir savunma aslında yaptığı.

    hayrünnisa: bu karakterin durumu aslında daha açıktı gibi dizide. ait hissetmediği şeylerin içinde sırf annesi babasını üzmemek adına aitmiş gibi yapan biriydi. annesi ve babasıyla olan ilişkisini sevgi saygı bağı olan güzel bir ilişki olarak görüyoruz. zaten bu kızın biz ekran başında her an çok abuk bir şey yapacak diye beklerken yapmamasının sebebi de buydu. annesine babasına kızacağı tepki göstermek isteyeceği intikam almak isteyeceği bir durum yoktu, bir öfke yoktu bu ailede. dolayısıyla o da bir yere kadar bu sevgiye bağlılığından belki hayatını ona göre yaşadı. bir yandan da suçluluk dolu bir karakterdi. anne babasının duysa yıkılacağı şeyler yapıyor gibi görünüyor ve bunun suçluluğunu yaşıyor. yalan söylüyor, yakalanma korkusu yaşıyor. annesi öldüğünde de benim yüzümden diye ağlaması aslında ben size gitme deseydim falan diye değil de, senelerdir içinde taşıdığı suçluluğun bir dışa vurumu aslında. zaten bunu dışa vurduktan sonra da yalan söylemekten biraz biraz uzaklaşmaya başlıyor, babasının karşısına ben başımı açtım diye çıkabiliyor çekine çekine de olsa.

    hoca: hocayı da eşine çok bağlı bir adam olarak izliyoruz. eşinin arzusunu ön planda tutan biri gibi. o rahatsız olmasın diye gidip uyumak için eşinin uykuya dalmasını bekliyor, gözleri ona benzeyen bir çocuk evlat ediniyor vs. dolayısıyla eşinin ölümünden bu kadar etkileniyor. eşinin karavanın içinde ölmüş olmasından sonra onun yokluğunda yatakta değil de karavanda uyumuş olması biraz 'o daldıktan sonra yanına gitmek' alışkanlığını devam ettirdiği bir şey gibi geldi. hatta sonrasında zaten tamamen o karavanla yatıp kalkacak şekilde bir hayat sürmeyi tercih ediyor.

    uzunca bir entry oldu. diğer karakterlerle ilgili belki daha sonra editlerim. bu diziye 'bayıldım' diyebilirim :) ortaya koyan herkesin emeğine sağlık.
  • --- spoiler ---

    çokomel - yüzük ilişkisi kurarak birilerine selam çakan dizi :)

    --- spoiler ---
  • hadi itiraf edin ilk bölümde hocayı duyunca cin çıkartan sahtekar hocalardan sandınız değil mi?
  • oy verme egilimleri söyle diye tahmin ediyorum:

    meryem - akp
    peri - chp
    yasin - mhp
    gülbin - hdp
    gülbin'in ablasi - akp
    sinan - chp ya da iyi parti
    hoca - saadet partisi
    meryem'e asik filozof genc - deva partisi
    hocanin kizinin arkadasi - tkp
    ruhiye - gecersiz*
  • netflix'in nihayet uyandığını gösteren proje. birbirinin kopyası metafizik tandanslı işlerden vazgeçin. bak bu çizgi iyi.
  • berkun oya sevdalısı olarak merakla beklediğim ve bekleyişin karşılığını fazlasıyla aldığım yapım. iç içe yaşarken birbirine bu kadar yabancı olabilen insanlarımıza, topraklarımıza, tipolojimize dair o kadar çok detay var ki.. ve o kadar iyi işlenmiş ki...

    buraya o detayların arasında gözüme çarpan, dizide vurgulanmak istenen "işte asıl sorun" detaylarından birisini bırakmaya geldim.

    --- spoiler ---

    7. bölümde, hayrünnisa'nın çalışma masasının üzerindeki bir kitaba odaklanıyor kamera.

    işte o kitapta şöyle bir paragraf mevcuttur;

    "...
    burada bir daha belirtelim ki, türkiye'nin geri kalmışlığı bir afrika yahut bir latin amerika ülkesinin geri kalmışlığı değildir. koskoca bir geçmiş ve geleceği olan, uygarlığı olan, sağlam temelleri hâlâ direnen ve kendini ileriye götürecek birikimi çeşitli alanlarda gerçekleştirmiş bir toplumun, geri bıraktırılmışlığıdır bu.
    ..."

    (bkz: türkiye'de geri kalmışlığın tarihi)
    (bkz: ismail cem)

    --- spoiler ---

    bu kadar ince bir detaya yer verecek kadar kaliteli bir yapım. emeği geçenin dikkatine saygıyla.
  • kaliteli ama tarafli dizi. doğru oyunculuklar, çekimler, görüntü yönetmenliği, anlatılmak istenen iletişimsizliğin çok güzel sergilenmesi, diyaloglar ve ön yargıları yıkma isteği gerçekten güzel.

    ama, kocaman bir ama, bir çok yazarın dediği gibi devasa bir yanlılığı var ve bu rahatsız edici.

    nasıl mı?

    --- spoiler ---
    sen eğer ön yargıları yıkma amaçlı dizi yapıyorsan ve günün sonunda mesajın "aslında hepimiz aynıyız" düşüncesini vermekse, bunu 2 taraflı yapmalısın.

    bu diziyi izleyen "seküler" kesimin, dizi sonunda muhafazakar kesime ön yargısı kırılabilir. çünkü anadolu'da %5 bile ihtimali olmayan hoca-kızı ilişkisinin gelişimi, kızın başını açması ve hiçbir şey dememesi, hocanın "psikoloğa" git demesi ya da tecavüzcüsü ile zorla evlendirilen, başlık parasına regl olmaya bile başlamamış yaştaki çocukların satıldığı yerlerde abinin yine çok düşük ihtimalle iyilik timsali çıkması gibi uç olaylar var.

    ama velakin bu dizi izleyen "muhafazakar" kesimin de seküler kesme karşı ön yargısının kırılması lazımken, tam tersini görüyoruz. bu diziyi izleyen muhafazakar kesim, seküler kesimden daha da nefret eder. bana karşı ön yargıları var, onlar dabir bok değilmiş diye daha fazla dolar. çünkü bir tane onların kafasında ters köşe yaptıracak, ön yargı dağıtacak seküler karakter yok dizide.

    akp'nin muhafazakar kesmin karşısında seküler kesmi sistematik olarak küçültmesini ve karalamasını çok güzel yapıyor bir yerde. türbana karşı rahatsızlık duyan seküler kesmi görüyoruz, ayıplıyoruz ama mini etekli bir kız kendi mahallesine gelse gözleriyle yiyecek, laflar edecek muhafazakar kesimi göremiyoruz. tüm seküler kesmi yalıda oturan zengin diye özetliyoruz ama son 20 yılda yandaş ihalelerle liyakatsizlik ile zenginleşen diğer kesimi yine fakir görüyoruz.

    işte bu yüzden, bu çok rahatsız edici ve büyük puan kırılması gerek.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    biri yazmış ki; “ne oldu netflix, ibnelik yapmadanda dizi çekiliyormuş dimi?”

    ulan, imamın kızı lezbiyen çıkıyor. daha ne yapacaklardı.
    --- spoiler ---

    edit: spoiler ibaresi eklendi.
  • peri türbanlıları sevmiyormuş, abovv drama gel. ablamın ev arkadaşı imam hatip mezunu, eski bir kapalı. çarşaflı yingesi* "yeter evlen artık" diye baskı kurduğu ve açık saçına taktığı için kız ablamla eve çıktı. seküler kesim domuşuk suratıyla tatlışko türbanlılara yaklaşmıyor, onlara tepeden bakıyor geyiği tek taraflı bir tutum değil. çoğunluğun kapalı olduğu bir ortamda siz kendi özgürlük anlayışınıza göre açık takılın bakalım kaç gün dayanabiliyorsunuz o yargılayıcı bakışlara. dizide şu an için gözüme batan tek şey bu oldu. peri gibilerin karşı denklemi yok dizide. (açıklara tahammülü olmayan, herkesin kapanmasını isteyen tayfa)

    bu arada peri'nin ailesi net benimkiler fgşhlfg. halk tv, türbanlı görünce "her yeri sardılar" düşüncesi, facebook üzerinden gelen mesajları sesli okuma.* dizi "bu düşüncelerinden utanmalısın"ı aşılarken peri'nin dediği bir cümle çıkıyor ön plana. dünyanın bir ucunda dilini bile bilmediğim insanlarla anlaşıp uyuşurken, kendi ülkendekilerle iletişim kuramıyorsun. ne onlar seni anlıyor, ne sen onları. hayaller farklı, hedefler farklı. sadece bunu çok üzücü buluyorum.

    ve evet tüm seküler tayfa peri değil, tüm muhafazakar kesim de meryem değil. elbet ortada buluşabileceğimiz insanlar hep var.

    son olarak artık muhafazakar kesimin sekülerleri ezip biçtiği, geleceğini, hayallerini, parasını çaldığı bir dönemde geçen dizilere geçsek keşke. mezun olduğum günden beri işsizim. yan komşumuzun 20 yaşındaki kapalı gelini belediyede iş bulmuş fgşilhfg. diyeceklerim bu kadar. bye. (hayır dandik bir iş değil. özel sekreter. ben 5 yıllık eğitimimle gidip iş istediğimde "ohooo dur bakalım daha" diye gevrek gevrek gülmüşlerdi)
hesabın var mı? giriş yap