• çocukluk travmalarıyla çok ilgili bir bozukluk.

    bir söz vardır; "hayatta güzel olan ne varsa ya yasa dışıdır, ya ahlak dışıdır, ya da kilo aldırır." diye.

    eğer çocukken kurallara uymanız ve cici bir çocuk olmanız yönünde baskılandıysanız büyük ihtimalle kontrolü kaybetmenize izin verilen tek şey yemek yemek olmuştur. özellikle de aşırı ikram ve beslenme üzerine kurulu bizimki gibi bir kültürde. bu da kişinin sorunlarından kaçınma davranışı olarak yemek yemeye olan yatkınlığını belirliyor olabilir. özellikle kadınlardaki versiyonunun altında yatan problemin bu olması hiç şaşırtıcı olmaz.

    cinselliğini kontrol et (bekaretini koru), tavırlarını kontrol et (el alem ne der). hayatını hep kontrol altında tutmaya çalış ama sen de insansın sonuçta, bir yerde patlarsın. e suç işlemek istemediğine ya da her önüne gelenle yatamayacağına göre kontrolünü keyif verici olan diğer alanda kaybet. normal olmayan şekillerde ye. çünkü normal seviyedeki bir yeme tatmini hayatınındaki bütün mutsuzlukları telafi etmeye yetmeyecek.

    bu yeme bozukluğuna sahip olanlara bakın, hayatlarının bir döneminde mutlaka yemeyi de baskılamışlardır. çünkü olay ya hep, ya hiç. ya baskıla, ya koyver gitsin.

    kendi adıma konuşmam gerekirse bazen dengeyi bulduğumda mutlu olacağımı düşünüyorum. ama sanırım mutlu olduğumda dengeyi bulacağım.
  • dsm-4'te tıkınırcasına yeme diye geçen, psikiyatride tepkisel aşırı yeme bozukluğu olarak da adlandırılan şeyin ecnebicesi. genellikle blumiklerin yaptığı bu kendinden geçme seansları, doldurdukları mideyi tamamen kusturmalarıyla son bulur. hastalığın semptomlarından biridir yani bu kriz anları.

    ancak bazen tek başına da görülebilen bir sendromdur tıkınırcasına yemek yemek. yani kişi yer, yer, yer, yer. iğrenir, yer. midesi bulanır, yer. kendinden nefret eder, yer. ne yaptığını sorgular, yer. cevap bulamaz, yer ve sonunda durur. öylece durur, bir anoreksik ya da blumik gibi kusmayı ya da laksetif alıp bağırsaklarını boşaltmayı denemez. belki aklından şöyle bir geçirir ama öyle yoğun bir istek duymaz.

    hatırlıyorum da; anoreksik ve blumiklerin tıkınırcasına yedikten sonra neler yaptıklarını okuduktan sonra sıra tek başına görülen "tıkınırcasına yeme"ye gelince kahkahaları koyvermiştim . düşünsenize bir grup kusuyor, laksetif içiyor olmadı deli gibi saatlerce spor yapıyor. diğer grupsa karnını okşuyor, olmadı bir soda açıyor. yemiş yemiş sıçmamış diye bir tabir vardır ya onu aklıma getiriyor.

    insan bazen çok aymaz oluyor. farkındalık dedikleri şu nane var ya, çok geç ortaya çıkabiliyor. resmen "ahıhaha, tiplere bak yiyip duruyor danalar, yiyip yiyip sıçmamış, ahıhahıah" diye gülerken zınk diye bir şey oynadı beynimde. ulan bende de var bu. evet o dönem zaten 3. sınıf sendromundan muzadiribiz, hangi rahatsızlığı görsek hemen teşhisimize ekliyoruz. ama bu öyle değil, bu sefer bingo. takıntılı yeme ama sıçmama, mıh gibi durma sendromu neredeyse yıllardır beni de esir almış.

    kendinizi mutsuz hissettiğinizde yemek yiyerek keyif bulmaktan biraz farklı bir durum maalesef. yedikçe keyif değil kalorilerle beraber bünyeme bir de agresyon yüklediğim bir eylem bu. kendime, hayatıma, aileme, seçimlerime, başarısızlığıma, bedenime, herşeye bir agresyon hali ve sonunda da hepsine zarar verme amacıyla daha da çok tıkınmak. kendine vücudunun artık kabul etmek istemediği kadar çok besini, hem de hiç bir keyif amacı gütmeden tıkmak. en acıklısı da "kiloma biraz dikkat edeyim" deyip önünüze çıkan gerçekten sevdiğiniz leziz yemekleri yemeyip, bir kaç saat sonra gelen atakla; günlerdir birileri üşendiği için çöpe gitmemiş artıkları mideniz isyan etse de yemek borusundan yolculuğa uğurlamaktır.

    meali: obezim, agresifim, sözlük yazarıyım.
  • bu hastalıkta yemek yemekten, diğer obesite çeşitlerine göre, hiç bir şekilde zevk alınmıyor.bir şekilde aç hissetmenin, tok hissetmenin, doymanın iradesi, hissi sizin elinizden alınmış gibi oluyor. günlerce sağlıklı ve diyet halinde beslenmenize rağmen bir simitle diyetiniz bozuldu diye eve gidip bir paket beş yüz gram makarnayı haşlayıp yiyip, üzerine dört beş tane çikolatalı gofleti yiyebiliyorsunuz. doyma hissi yok. peki nasıl duruyorsunuz? ta ki kan şekeriniz, sizi uyutucak bir nevi sızdıracak kadar yükselene değin. yani alkolle, uyuşturucu maddeyle değil de yiyecekle kafayı buluyorsunuz. yemek yerken, yemeden önce, ya da yedikten sonra gram zevk yok. sadece pişmanlık ve tiksinti hissi oluyor. canınızın çektiği seyleri değil de o an evde en kolay bulunabilicek , gece geç saatlerde temin edilebilicek ne varsa onu yiyorsunuz. günlerce sağlıklı beslenmek için canınızın çektiği yiyecekleri arkadaşlarınız gözünüz önünde yerken, siz diyet için reddedip, sadece çorba içerken, sonra bu ataklar peydah oluyor. bu hastalığın en büyük nedeni yalnızlık, ikinci sırada mutsuzluk. ne diyelim allah hepimizin şifasını versin.
  • bir psikiyatrik hastalık*. türlü psikolojik sebeplerden kaynaklanan bir yeme bozukluğu. hastalar, kısa bir sürede normal bir insanın tüketebileceğinden fazla, aşırı miktarda yiyecek tüketir ve bunun kendi kontrollerinde olmadığını düşünürler. nöbetler halinde yaşanan bir hastalık. obezitenin en bilinen sebeplerinden. genellikle gece gelen ataklarla yaşanıyor. hastalık kabul edilmesi için haftada en az iki kere ve 6 ay boyunca* yaşanması gerekiyor. kişi kendi iradesiyle de aşabiliyormuş bazen ama genellikle psikoterapi ve ilaç tedavisi uygulanıyor bu hastalara.

    edit: depresyon sonucunda bu hastalığa da yakalanan, bunun bi hastalık olduğunu bilmeden* aşırı kilo alan, sonradan da tavsiye üzerine başladığı bir antidepresanla* aslında sıkıntılarını atlattığı ve dolayısıyla kafaca rahatladığı için kilo veren bir arkadaşım, her kilo aldığında zayıflama hapı gibi kafasına göre antidepresan kullanıp, sonrasında bağımlı hale geldiği ilacı bırakmak için uzman yardımı almak durumunda kalmıştır. "başımın çaresine bakayım, ne psikiyatra gidecem şimdi" diyenlere duyurulur.
  • psikyatrik bir hastalıktır. 5 dakika içinde 2000 kalori yutmayı başardığınızda, gavurun tabiriyle "binge eating" yapmışsınızdır. eşlik eden suçluluk duygusu ve bok gibi hissediş bu biçimde tıkınmanın bonusudur. bu bonustan çok fazla birikirse, büyümüş kıç ve göbek olarak size dönebilir.

    bulimikler de, anoreksikler de, kompulsif yiyiciler de, obezler de, ednos sahipleri de tıkınırcasına yiyebildikleri gibi, bu alışkanlık tek başına bir yeme bozukluğu da olabilir.

    psikoloji okuyup, webster'a bakıp anlaşılmaz bu ve benzeri yeme bozuklukları. yalnızca çeken bilir. bu bilimsel aksiyom üzerinden hareket edilerek şunlar söylenebilir:

    temelde, yeme bozuklukları arasında hiçbir fark yoktur. bu yüzden semptomlarla/rahatsızlığın kendisi arasındaki çizgi ya çok incedir ya da -çoğu zaman- orada değildir: anoreksik, bulimik, kompulsifce yiyen, ednos'lu biri ya da obez veya binge eater olabilirsiniz. yemekle ilişkiniz asla düzelmeyecek biçimde zikilmiştir. ana fikir budur.
  • bazı kadınlarda pms dönemi atak halinde de gelen yeme bozukluğu. doymak için değil yemekle kapanmayacak bir boşluğu doldurmak için yenir. asıl problem o boşluğun dolmayacağı bilindiği halde insan kendini durduramaz yer de yer.
  • "meal is not over when i'm full, meal is over when i hate myself"

    louis ck
  • yediklerinden kusma noktasına geldiğin halde, hala dolaptaki tatlıya uzanabilmek, daha yemek borundakiler midene, ağzındakiler yemek borusuna inmediği halde elindekileri ağzına tıkıştırabilmekmiş.
    disase midir, illness mi bilmem ama zannederim artık ben de mustaribim bu naneden.
    oysa yiyerek mutlu olunmuyor, sorunlar çikolatalı sufle ile çözülmüyor biliyorum.
    ve biliyorum aslında "doymuyorsan ihtiyacın o değidir".
    ama yine yiyiyorum işte. biri beni durdursun!
  • yıllarca savaştığım ve sonunda artık düzelttiğimi düşündüğüm durum. tüm bunlar başlamadan çok zayıf biriydim. hiç yemeğe düşkün bir çocuk değildim zaten, yemek düşündüğümü veya canımın yemek çektiğini bile hatırlamam. annem ne pişirmişse onu yerdim, o zamanlar dışarıdan yemek kültürü pek yoktu zaten. arada sırada babam toto yumurta getirdi bize. onu da çikolatasından çok sürpriz yumurtası için severdim. çok zayıf olduğum için yemeğe dikkat etmek gibi bir sorunum olmadı hiç. yemek düşündüğümü bile hatırlamam.
    liseye geçince yatılı okudum. ilk defa başımda yemeklerimden sorumlu kimse yoktu ve ilk defa yemekhanede yemek yemeye başladım. bu zamana kadar ya evimiz okuduğum okula çok yakındı, ya da annem beslenme hazırlıyordu her gün. yemekhane klasikti çorbası, ana yemeği, pilav veya makarnası ve tatlısı ile bazı günler güzel bazı günler çok kötüydü. öğlen ne çıkarsa akşam da yemekte o vardı. kötü bir yemek olunca kötü kantin tostuna veya abur cuburlara kalıyordun. her yemekten sonra tatlı bişeyler yemeye veya çeşit çeşit abur cuburlara burda alıştım. haftasonları eve gidince annem en güzel yemeklerini yapıyordu benim için. ben de yurtta yiyemediğim zamanları telafi etmek için normalden çok yiyordum. güzel yemek bulunca tıka basa yemeye de böyle alıştım. liseden önce çok hareketli biriyken bir anda hareketsiz bir hayata sahip oldum. böylece lisede kilo aldım. ne kadar aldığımı bilmiyorum bile çünkü zayıfken hiç tartılmamıştım. daha önce hiç kilo almadığım için sihirli bir şekilde gider diye düşündüm, fakat gitmediler. kilolu değildim aslında normaldim ama ben zayıf olmaya çok alışkındım.
    üniversiteye geçince işler biraz daha kötüleşti. artık dışarıdan yemek kolaylıkla söyleyebiliyordum. eskiden çok nadir yediğim her şeyi artık her gün yiyordum. sürekli kola da içiyordum. 1 sene olmadan 7-8 kilo daha aldım ama farkında bile değildim. arkadaşlarımla çekindiğim bir fotoğrafta kendimi görünce şok oldum. artık yanakları dolgun bir balık etliydim. kilodan gözlerim bile küçücüktü. o yaz eve döndüğümde hayatımda ilk defa diyet yaptım ve aldığım 7-8 kiloyu verdim. lisede aldıklarımı veremeden okul tekrar açıldı. bu kez o kadar çok yemek sipariş etmemeye kararlı olsam da beni daha kötü bir yeme düzeni bekliyordu. yemekten kaçınabildiğim kadar kaçınıyor daha sonra yarım paket makarnayı bir oturuşta tüketiyordum. dönem sonuna kadar biraz zayıflasam bile finallerde bir anda gözüm dönüyor ne bulursam yemeye başlıyordum. verdiğim kilonun fazlasını alıp eve gidiyor anne yemekleriyle normale dönüyor ve bu döngüye baştan başlıyordum. yemek düzenim o kadar kötüydü ki suratımın her tarafı sivilcelerle doluydu. susayınca bile su yerine kola canı çekiyordu. yemekten sonra tatlı bişey yemezsem doyduğumu hissedemiyordum. derken bir sene yılbaşında kola içmeyi bıraktım hayatımda ve artıp eksilen kilo döngümde bir değişiklik olmamıştı. sonraki yıl şekeri bırakmaya karar verdim. tamamen bırakamayacağımı anlayınca ayda bir gün izin vermeye karar verdim. başta her şey iyi gidiyordu. porsiyonlarıma dikkat ediyor, spor yapıyor ve ayda bir gün şekerli bir şey yiyebiliyordum. daha sonraları gitgide kendimi kısıtlamaya başladım. çok okuyor ve araştırıyordum bir yandan. önce unlu gıdaları yavaş yavaş tüketmeyi bıraktım. daha sonra glütensiz bir diyete geçtim. yeni diyet bana oldukça iyi geldi. sivilcelerim yok olmuş uzun zamandır görmediğim sayıları tartıda görmeye başlamıştım. fakat daha sonra pirinç-patates gibi yüksek karbonhidratlı ürünleri de kestim. ilerleyen zamanlarda süt ürünlerini de. her ay tatlı yiyebileceğim günü iple çekmeye başladım. ve başlarda bir tatlı yerken artık bu yetersiz gelmeye başladı. o gün içinde yiyebileceğim her şeyi yemeye başladım. bir zaman sonra bu günlerde o kadar abartmaya başladım ki ertesi gün kendimi aç bırakarak durumu dengelemeye çalıştım. bu açlıklar psikolojimi daha da kötü hale getirdi ve ayda bir olan cheat-dayler sıklaşmaya başladı. sürekli yemek istediğim şeyleri hayal ediyor, hepsini bir günde yiyemediğim için hayallerim hiç bitmiyordu. derken artık kendimi durduramadığımı farkettim. bir gün iyi beslensem ertesi gün gözüm dönüyor kendimi market yolunda yanımda getirdiğim kaşıkla nutella kavanozunu bitirken buluyordum. bunları yaptıkça kendimi daha da kısıtlıyor, kendimi kısıtladıkça daha fazla ataklarım oluyordu. gözüm döndüğünde ne bulursam yemeye başlıyordum, bu işi sürekli gizli yapıyordum ama. başkalarının yanında standart yiyordum ama yemek yerken bile yapacağım kaçamakları düşünüyordum. sanki insanların yanında kaşıyamadığım bir yara gibiydi. bir an önce oradan ayrılmak ve ne bulursam yemek istiyordum.
    başlarda verdiğim kiloları bu şekilde geri almıştım. ama hala diyetteydim. low-carb beslendiğim hatta kimseler yapmazsam keto yaptığım zamanlar bile oldu. fakat bu psikolojiyle devam etmek mümkün olmadı. diyet yapmazsam obez olurum diye korkuyordum, fakat bu binge eating durumu psikolojimi o kadar etkilemişti ki yemekten başka bir şey düşünemez olmuştum. şekeri bırakma kararımdan bir yıl sonra, yani bundan iki yıl önce tüm bu diyet işlerini bırakmaya karar verdim. sürekli kısıtladığım için bir sonrakinde daha da kötüleşen yeme ataklarımdan kurtulmaktı ilk amacım. daha fazla kilo almaktan deli gibi korkuyordum ama bu şekilde yaşamaya da devam edemeyecektim. derken bıraktım. canım ne isterse, ne zaman isterse yemeye başladım. başta seti yıkılan baraj gibiydi açlığım. sürekli canım bir şeyler çekiyor, sürekli yiyordum, kilom deli gibi artıyordu. derken bir yerden sonra doyduğumu hissettiğim zamanlar olmaya başladı. ben ki bir büyük tam pastayı tıkanmadan yiyebilen biriydim. artık büyük bir yemek yediğimde artık bir şey istemiyordu canım. bazı şeylere hayır diyebiliyor, doyduğum zamanlarda yemek düşünmeden yaşayabiliyordum. sürekli yemek yemek için planlar yapmıyor, suçlu gibi yemek yemiyor, gizlice ağzıma lokmalar tıkıştırmıyordum. kilo alışım yavaşlamış, hatta vermeye başlamıştım yavaş yavaş.
    aradan geçen iki yılda zaman zaman geri geliyor gibi hissetsem de, çok yediğim zamanlar olsa da, yemek düşünmeyi bırakamadığım anları farketsem de hiç kendimi markette açılıp yenmiş çikolatalarla bulmadım bir daha. ama ne zaman diyet düşüncesine girsem tetiklendiğimi hissettim. ne zaman dikkat etmeye çalışsam aklımdan yemek yemek geçti. binge zamanlarıma geri dönmek beni o kadar korkuttu ki son kalan 4-5 kilom varsın kalsın dedim.
    şimdi o zamanları düşünmek bile geriyor beni. hala tam anlamıyla yemekle olan ilişkim çok düzgün diyemem ama bu kadar yemek odaklı yaşamamak, sürekli suçluluk duygusuyla başa çıkmaya çalışmamak bile yeterli şimdilik.
  • 2 aydır hiç yemek yeme atağı geçirmediğim, çözümünü bulduğum rahatsızlıktır. tek başına yaşayan insanlar için çözümü şöyledir:

    --- spoiler ---

    bir gün arkadaşımla konuşuyorduk. benim bu rahatsızlıktan kurtulmam için ya hapise ya askeri kampa gitmem gerek dedim. o zaman evini "food prison" haline getir dedi. binge eating disorder rahatsızlığının olmazsa olmazı tek başına iken ve herkesten gizlice neredeyse ölecek kadar dünyaları yemektir. tek yaşayan biri olarak evin eşiğinden yiyecek sokmama kuralı koydum. evdeki yiyecekler bitti. hiç rejim ve yasak olmaksızın ne yenecekse dışarıda, restoranda, diğer insanların yanında yiyorum. canımın çektiği abur cuburu market veya bakkal içerisinde yiyorum ve eski yediklerimin yanında esamesi okunmaz. 2 ayda 10 kg verdim ve 90 kiloya indim. arkadaşımı nobele aday göstereceğim.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap