• bask bölgesi'nin güzel ve sakin şehri. geçirdiği evrimi öğrenince insan doğal olarak hayran kalıyor. 1992 yılından önce şehir sanayileşme hareketlerinden olumsuz etkilenmeye başlayınca, devlet büyükleri bir araya gelmişler ve şehri yeniden dizayn etmişler. guggenheim bilbao müzesi inşa edilmiş, sokaklar ve binalar elden geçirilmiş, kanal tarafları düzenlenmiş. eski şehirin emarelerini ancak tekne ile kanalda gezerken merkezden uzaklaştıkça görebiliyorsunuz.

    guggenheim müzesi gerçekten görülmeye değer. kanalın kenarına gemi şeklinde yapılmış ve yanındaki köprü bile müzeye uyacak şekilde yeniden dizayn edilmiş. dışı içinden çok daha güzel. ama giriş kattaki dökme demirden yapılmış kalıcı sergi de görülmeye değer. rehberin anlattıklarına göre müze 100 milyon dolara malolmuş. ikinci katta kısa süreli sergiler var. ben oradayken kutluğ ataman'ın küba sergisi vardı. istanbul modern'dekini kaçırıp bilbao'da yakalamam da enteresan oldu. yalnız müzenin satış ofisi şu ana kadar gezdiklerim arasında en pahalı olanıydı. kaliteli bir malzemeden yapılmış olsalar bile guggenheim logosunun fiyata nasıl yansıdığını gördüm.

    müzenin hemen girişindeki bilbao puppy ise gerçekten çok sevimli ve güzel bir turist atraksiyonu. 1992'de amerikalı bir sanatçı tarafından yapılmış ve 1997'de müze tamamlanında önüne getirilmiş. artık müze ve heykel birbirleriyle özdeşleşmiş durumda. heykel canlı çiçeklerden yapılmış ve senede iki kez bu çiçekler değiştiriliyormuş. değiştirilmesi 5 gün sürdüğü için umarım o döneme denk gelmezsiniz. çünkü güneşli bir havada güzel kareler yakalama şansınız var.

    bilbao ispanya'nın diğer şehirlerine göre yaşam standartları yüksek bir şehir olduğu için haliyle fiyatlar biraz daha pahalı. her yeri yürüyerek dolaşabiliyorsunuz. ama otobüse binmeniz gerekirse sadece 1,20 avro ödüyorsunuz ve bizdeki gibi biletleri şoförden alabiliyorsunuz. havaalanı şehre 30 dakikalık bir mesafede. otobüse binerseniz yine 1,20 avro, taksi tercih ederseniz ise 25 avro kadar ödüyorsunuz şehir merkezine gitmek için. ama yine de yürümekten nefret eden biri olarak ben bile her köşesinden sanat fışkıran bu düzenli ve sevimli kenti yürüyerek gezmenizi tavsiye ediyorum.

    halkı gayet canayakın ve yardımsever. elinizde haritayla aval aval etrafa bakınırken görenler hemen yanınıza gelerek yardım teklif ediyorlar. bir çoğu ingilizce bilmese de el kol hareketleriyle yolu bir şekilde anlatmaya çalışıyorlar.

    merkezde her yol ve cadde bir şekilde plaza mouya'ya çıkıyor. ercilla caddesi'ni arkanıza alarak sağ tarafa doğru ilerlediğinizde old town'a çıkıyorsunuz. burada katedral'e açılan dar sokaklara seven streets diyorlar. akşamları bu sokaklar şarap içip, tapas yiyerek eğlenen ve sosyalleşen insanlarla doluyor. benim gibi ayakta dikilmesi sevmeyen insanlar içinse meydanlarda kafeler mevcut. bütün gün yürüdükten sonra bu kafelerin birinde bir yorgunluk sangria'sı içilebilir.

    2-3 günde şehrin altına üstüne getirdikten sonra vakit kalırsa 1,5 saat uzaklıkta bulunan san sebastian'a gidilebilir. termi bus denen terminalden saat başı otobüsler kalkıyor ve gidiş-dönüş için sadece 13 avro ödüyorsunuz.

    gitmeden önce fotoğraf makinesi için yanınıza ek hafıza kartı aldığınızdan emin olmalısınız. zira her köşenin fotoğrafını çekmek isteyeceksiniz.

    ayrıca dönmeden sevdiklerinize şarap, yelpaze ve kukuxumusu ürünlerinden alabilirsiniz.
  • tapaslarin, bu bolgedeki bilenen adiyla pintxoslarin, genelde ekmek dilimleri uzerine kondurulmus jambon/ancuez/ton baligi ya da bunlarin kucuk sandvicleri halinde olan sehir. madrid ve barselona ile karsilastirmak gerekirse, biraz daha pahali. deniz urunleri acisindan morina ve turevi baliklar bolca menuleri susluyor. bahar aylarinda yesil biber kizartmasi gayet guzel bir secenek, turk mutfagina cok yakin bir lezzet ayrica. bunlarin disinda asados diye anilan dedikleri bizim ise izgaraci dedigimiz olay da epey bir yaygin. bunlarin disinda michelin yildizli restorantlari es gecerseniz bircok kucuk harika restaurant bulabilirsiniz. bu kucuk harika restaurantlar yariya yariya ucuz olsa da (ortalama 60-70 euro), bu tur yerlerin ogle menusu hem hesapli hem de mukemmel hazineler barindiriyor ki ortalama 19-25 euro.

    pintxoslarin tadina bakildigi mekanlar cogunda restaurant da mevcut olsa da aksam yemegi henuz tavsiye edebilecegime rastlamadim ama uygun fiyatli ogle yemegi menuleri mevcut. alkollu bir aksam yemegini tapaslarla gecisistirmek mumkun. casco viejo'daki mekanlarin cogundan uzak durmak da gerekiyor ozellikle piazza nueva'daki. sanirim sadece turistlerin atistirdigi ve yemek yedigi yerler.

    bu sehiri ziyaret etmek 3-4 gun yeterli bir sure, hatta fazla bile sayilabilir. ama bu gunlerin icersinden pazar-pazartesi olmamasina itina gostermek gerekiyor; pazar gunleri tam anlamiyla olu olan bu sehirde muzelerin hepsi pazartesi gunleri kapali oldugu gibi, pazar ve pazartesi gunleri (hatta sali) iyi restaurantlar kapilarini kapatiyor. haftaici gunler ve yaz aylari disindaki aylarda konaklama daha ucuz.

    guggenheim icin bu sehri ziyaret edeceksiniz mutlaka sergilere ve tarihlerine onceden goz atin, surekli bir koleksiyonu yok (ya da ben bulamadim) ve sergi aralarinda bazi katlar ve salonlar kapali olabiliyor. guggenheim'e 300 metre uzakliktaki guzel sanatlar muzesi carsamba gunleri ucretsiz oldugu gibi hem iyi sergilere ev sahipligi yapiyor hem de size bask sanatcilarindan fenalik gecirtiyor. bu sehirde su ana kadar gordugum en guzel yerlestirmelerden (jeff koons'un kopeginin disinda) starck'in dizayn ettigi la alhondiga'nin icersindeydi, zaten bu binayi da mutlaka ziyaret etmek gerekiyor. gezmelik alan olarak san francisco'yu sectim, gece pek tekin durmuyorsa da.

    illa birseyler alip oyle doneyim derseniz kukuxumususize bekliyor, bu dukkandan tisot almayani sehirden ayrilirken dovuyorlar, ona gore.
  • bilbao hakkindaki düsüncelerim genellikle olumsuz, zira orada gecirdigim 4 gün boyunca genelde basima hep kötü seyler geldi. anilar insanin aklina en cok nerede yasandigiyla kaziniyor, bu yüzden sahsi tecrübenin gerceklestigi yer direkt o aniyla iliskilendiriliyor.

    ben bilbao'yu mayis 2019'da ziyaret ettim. temel amac euroleague final four'u izlemekti*, bu esnada bir süredir görüsülemeyen es dost arkadasla da bir arada olup hasret giderip güzel seyler yemek icmekti tabii ki. sevilla'dan uzun bir araba yolculuguyla bilbao'ya gelmistik. sevilla'da 40 derecelik göt yakan sicaklardan bunalmistik, bu yüzden bilbao'da havanin 5 derece olmasi ve saganak yagmur yagiyor olmasi ilk basta bize oldukca hos gözükmüstü. ancak ne fenadir ki yagmur önümüzdeki dört gün boyunca neredeyse hic durmayacakti. sehre gelecek olanlar buna hazirlikli olsun.

    fenerbahce o sene euroleague'in en iyi takimiydi ancak ilk 5 oyuncusundan 4'ü sakat oldugundan final four'a underdog olarak cikti ve maci kaybetti (bkz: 17 mayıs 2019 fenerbahçe beko anadolu efes maçı). bizim icin üzücüydü ve moralimiz gercekten bozuldu. final macini izlemek bile istemiyorduk, bu yüzden final maci biletlerimizi epey cüzi bir rakama sattik. daha kötü ne olabilirdi ki?

    cumartesi san sebastian'i gezdik ama zerre keyif alamadik. ben böyle bir yagmur görmedim arkadas; yazlik ayakkabilarla sortla tisörtle rezil olduk. ne yedigimiz pintxos'tan ne ictigimiz saraptan keyif alabildik. epeydir büyük bir hevesle görmeyi, gezmeyi ve yemeklerinden keyif almayi bekledigim san sebastian büyük bir hayalkirikligi olmustu benim icin. derler ya when it rains, it pours diye; hem deyim anlamiyla hem de gercek anlamiyla cok uygundu bi geziye. daha kötü ne olabilirdi ki?

    pazar günü bilbao'da öglen bir restoranda yine tapas ve sarap esliginde bir seyler yedik. restoran biz geldigimizde bombostu ve biz kalkarken de birkac masa daha vardi sadece. 7-8 kisilik bir grup olarak masadan kalkarken fark ettik ki esimin el cantasi yok, calinmis. pasaportlar cantada. garsonlara haber verdik, polis cagirdilar ama olan olmus. masada otururken yani basimizda duran cantayi hirsizin teki calivermis. ruhumuz bile duymadi. daha kötü ne olabilirdi ki?

    burada duralim; bu noktadan sonra "daha kötü ne olabilir ki?" diye sormayi biraktik. karakolda ifademizi verdik, her seyin daha da kötüye gidebilecegini kabullendik ve kalan zamani daha iyimser bir modda gecirmeye karar verdik. bir gün sonraki madrid ucusumuz öglendi ve gecici pasaportlarimizi alabilmek icin sabahin ilk saatlerinde türkiye madrid konsoloslugunda olmamiz gerekiyordu. sabaha karsi 4 gibi bilbao'dan arabayla yola cikip madrid'e geldik. madrid konsoloslugunda bizi cok iyi karsiladilar ve hatta sasilacak bicimde, ramazan'da olmamiz ragmen bize cay ikram ettiler. gecici pasaportlarimizi almak üzereyken bilbao'dan haber geldi: canta bulunmustu, pasaportlarimiz da icindeydi. calan parkta bir yere atmis gitmis. pasaportlari almak icin bilbao'ya dönecek olsak ucagi kaciracaktik, bu yüzden gecici pasaportlarimizi kullanmaya karar verdik. birkac hafta icinde pasaportlari adresimize yolladilar.

    bilbao'dan cikardigim ders: basina kötü bir sey geldiginde cok fazla düsüp daha kötü ne olabilir ki deme, her zaman daha kötü bir sey vardir. beklentilerin karsilanmadiysa bosver gec, her zaman her sey bekledigin sekilde sonuclanmayacak.
  • ispanya'da barcelona ve madride kesinlikle tercih edeceğim harika şehir. daha bir sakin, hafta sonları sanki şehirde herkes akrabaymış gibi kenetlenip barlarda kafelerde sohbetler edişleri, bilbao maçlarında tek yürek olmaları gibi bize çok uzak olmayan görenekleri var. guggenheim müzesi ve özellikle müzenin mimarisi inanılmaz. müzeye yakın tarihi bir kilise var, oranın tam karşısında kebap döner felan satan bir arabın dükkanı var. ufacık tefecik taksim büfeleri tarzı bir yer ama buradaki lezzet en pahalı gösterişli steakhouse larda yok. giden olursa aklında bulunsun, eski kilisenin karşısında. rahat rahat, doya doya ve çok ucuza yersiniz. nervion nehri şehri başından sonuna süslüyor zaten ve çevresi gerçekten çok dinlendirici. şansınız var ve yağmur yağıyorsa ve üzerinde kapşonlu bir yağmurluğunuz varsa, nehir boyunca saatlerce yürüyebilirsiniz, düzenlemeler harika. tramvayları bizim eski trenlere benziyor o yüzden çok sevdim. dinlenmek ve kafa dinlemek için gerçekten mükemmel bir nokta. trenle barselona ve madrid'e de kolaylıkla geçebiliyorsunuz
  • defalarca gittiğim, her gidişimde daha bir mahallenin çocuğu gibi hissettiğim şehir.

    bilbao store'dan arkadaşıma atletico bilbao atkısı almıştım. arkadaş kırmızı beyaz atkıyı boynuna takar ve asansörde ofis çaycısına rastlar;

    eleman atkıyı görünce verdiği tepki;

    --- spoiler ---

    ooo sivasspor, helal

    --- spoiler ---
  • kısa süreli iş gezileri sebebiyle üç defa gittiğim, güzel, sevimli şehir. şehir ortasındaki nehir etrafında yürüyen, koşan, bisiklet süren yerel halk, akşam 5-6'dan sonra küçük publardan sokaklara taşan çalışan kesim, gençler, üniversiteliler, guggenheim müzesi, old town, diğer müzeler, şehir içindeki sakin parklar ve san mames. futbola biraz ilginiz varsa mutlaka müze ve stadlarını gezin. hatta bu gezinin keyifli olması, kulübün tarihi ile ilgili bilgi sahibi olmak için en az 2 saat ayırın. san mames müzesi yapıldığı yıl, en iyi 2. müze seçilmiş.
    pincholar için san mamese giden yol üzerindeki (poza lizentziatuaren sokak) txirene'yi tavsiye ederim.

    edit: şehirde michelin yıldızlı lokantalar da mevcut. önceden fiyatlara bakın, sonra 3 aylık maaşı bırakıp çıkmayın :). şehirde güzel meksika lokantaları da mevcut.
  • bir ispanyol şehrinden çok orta avrupa şehrine benzer,zaten ispanyol şehri değil bask şehridir,1997'de inşa edilen guggenheim bilbao ise "uç" bir bina olarak şehrin coğrafyadan azadeliğini arttırmış sanırım.küçük kitapçılarla dolu şehirde,en gözde kitaplar hep iç savaş ve cumhuriyet dönemiyle ilgili olanlar.bu yıl iç savaşın başlangıcının yetmişinci sene-yi devriyesi olduğu için duvarlar 1936-2006 rakamlarıyla bezenmiş baskça afişlerle dolu, şehrin komşusu san sebastian'a kıyasla radikal politik ortamını hissetmek her daim mümkün...

    ne desek,"gora euskadi" mi desek?
  • 1988'de eta manifestasyonlari golgesinde her yeni gun bizi ne bekliyor endisesiyle internligimi yaptigim guzel kent.
  • bizkai'da bir şehir. guggenheim yüzünden bir sürü guiri görmeniz mümkün. hatta temmuz başında giderseniz konaklama yeri bile bulamayabilirsiniz. euskatram gibi hayatı süper kolaylaştıran bir ulaşım aracına sahip.
    umutsuzca kalacak yer ararken bize umut ışığı sağlayan pansiyonda kalmak isterseniz:
    pension martinez: villarias 8-1o 2a tel: 94 423 91 78
    pansiyonda çalışan 60 yaşındaki teyzeyle de aragones muhabbeti yaptık ya o zaman anladım ki türkiye'de futbol neyse ispanya'da da o...
  • şehir içinde hız sınırını paris'den sonra 50 km/h'den 30 km/h'ye düşüren şehir.

    böylece akustik desibel şehirde 2 ila 3 puan düşmüş, daha az karbon salınımı gözlemlenmiştir.
hesabın var mı? giriş yap