• koz'un cevizin bir diğer adı olduğunu dün bir hekim abi sayesinde ilk defa duydum. dün akşam da kelime oyunu'nda soru olarak çıktı. beykoz'un cevizinin meşhur olduğunu duymuştum. beykoz isminin cevizden gelebiliyor olacağı nedense 2016 yılına kadar kimse tarafından dile getirilmemiş. koz'un cevize verilen ismini ise, bu başlığa yazdığım kabakoz irtibatı vesilesi ile öğrendim. dün tanıştığım bir hekim kabakoz köyünden bahsedince mevzu açıldı. köyün iri iri, kaba cevizleri ile meşhur olduğunu, cevizin bir adının da koz olduğunu, daha doğrusu ceviz kelimesinin daha çok ağacı için, koz'un da meyvesi için kullanıldığını, o sebeple kabakoz denildiğini anlattı. ben de meşhur beykoz cevizi ile irtibatı kurup "ulan bu olmasın" dedim. bu başlıkta ceviz kelimesi sadece iki entry'de geçmiş, üçüncüsünü ben yazmış oldum bu vesile ile.

    kozyatağı ismi de daha bir manalı oldu bu durumda.

    aslında koz kelimesinin yaygın bilinen başka bir manasının olması ben ve benim gibileri diğer manalarını araştırmaktan geri bırakmış olabilir.

    koz kelimesini bilenlerin de herkes zaten biliyordur niye yazalım diye düşünerek yazmadıklarını varsayabilir miyiz, olabilir.
  • "beykoz'da oturmalı
    beykoz'da çalışan adam."

    böyle demiş nazım hikmet.

    o zamanlar beykoz'da çok yer varmış para kazanacak. şişecam, kundura fabrikası ve tekel mesela. kaç aileyi beslemiş, ben de dahil olmak üzere kaç çocuk okutmuş bu üç fabrika. nazım'ı haksız çıkarmak olmaz. dedelerimiz gelip kurmuşlar evlerini işlerine yakın olsun diye beykoz'a. bu üç fabrikanın üçü de peş peşe kapandı. kundura fabrikasında bol bol klip dizi falan çekiyorlar şimdi. tekel hayalet gibi. şişecam'ın da taliplisi çok ama hazineye ait olduğundan satılamıyor. dedem iyi yapmış beykoz'a kurarken evini, belki bencilce bir davranışmış bu ama iyi olmuş. istanbul'un herhangi bir ilçesine ulaşmak zor buradan, en azami dört saatin yolda geçer. buna rağmen başka yerde yaşayamam herhalde. bu deniz babamın evidir, benim kabuğumdur. kafamı uzatıpta baktığımda boğaza, yaşadığımı anlarım.
  • beykoz'un olayı zaten yeşil olmasıdır. istanbul'un en yeşil ilçesidir. şehrin ciğeridir. dolayısıyla burayı "neden gelişemiyor ya" diye eleştirmek abestir. gelişmekten anladığımız küçük binaların ve evlerin yokedilip yerlerine 10-20 katlı binaların yapılmasıysa zaten istanbul'un güney ilçeleri gökdelen doludur.

    beykoz ise hala köşkleri ve müstakil evleriyle yaşamakta, anadolu yakasının en nostaljik ilçesi olma konumundadır. köyleri vardır be beykoz'un. bayağı bayağı köyleri var. tarım ve hayvancılık yapılıyor. bu gelişmeme değildir. çünkü beykoz istanbul'un kalbi, ekonomik veya eğlence merkezi değildir. olmamalıdır da. bırakın burası yeşil kalsın, köyleri varolsun.
  • istanbulda çocukları hala saklambaç oynayan, insanların balkondan balkona muhabbet ettiği, komşuluğun hiç bitmediği sayılı yerlerdendir. 3. köprü sebebiyle mahvedilmeden gidilip görülmesi gerekir.
  • ulasimin hicbir zaman sorun olmadigi (hafta sonlari yapacak isleri yokmus gibi, butun istanbulun ozel otolari ile basmadigi surece), sadece kahvaltidan degil yasamin her doneminde zevk alinan, insanlarin kendileri hakkinda gariplik yakistirmalarini umursamadiklari, sessiz/sakin genelde herkezin birbirini tanidigi, dogup buyudugum ve halen severek yasamakta oldugum (semt degil) ilce.
  • lanet olası doğu karadenizin tarikat gettosu çavuşbaşı olmasaydı çoktan chp zaferinin ilanı gerçekleşmişti. boğazın incisi umarım tekrar siyasal islamın eline geçmez.
  • üstteki yazar doğru söylemiş. çünkü beykozlular şöyle bir kıskacın ortasında: bir yandan evlerinin imarı yok, boğaziçi imar yasası sebebiyle evlerini yenileyemiyorlar hatta çatı vb. tadilati yaparken bile kapılarına zabıta geliyor. öbür yandan 50-100 senelik hatta 7 göbek beykozlulara verilmeyen imar ve yapı izinleri acarlar, çubuklu vadi, mesa orman gibi zengin projelerine bol keseden veriliyor.
    sonuç olarak da insanlar 50-60 senelik, deniz kumuyla/eski teknikler ile yapılmış evlerde yaşamaya mahkum oluyor. olası bir depremde ölme ihtimalini geçtim, insanlar sağ kalsa ve evleri yıkılsa arazilerine tekrar ev yapamayacaklar, evsiz kalacaklar.
    sonuç da üstteki yazarın dediği gibi oluyor: beykozla alakası olmayanlar parayı basıp beykozda villalara yerleşiyor, gerçek beykozlular cennet gibi semtlerini bırakıp çekmeköy benzeri saçma sapan yerlere göçmek zorunda kalıyor.
  • anne tarafından 500 yıllık geçmişimiz. son 150 yıldır merkezdeler, öncesinde öğümce köyündelermiş. her taşın altında çocukluğum, anneciğimin çocukluğu, gençliği, aile mezarlığımız, yani babam, babaannem, anneannem, kocaman dedem, kocaman anneannem, dayım, yengem, kocaman dayım, şehidimiz ufuk abim ve kimbilir daha kimler. hiç yabancılık çekmediğim tek yer belki de...

    çünkü beykoz benim yuvam, 3 katlı ahşap ve küçük bir bahçesi olan evimizde şimdilerde kimse yaşamıyor ama, dönüp dolaşıp hep aynı yere varıyor yollarımız.
  • anadolu hisarı’na kadar belediye sınırları olsa da halk arasında beykoz, on çeşmelerin olduğu merkez ve ileri köylerini kasteder. 90’lara kadar eminönü, mecidiyeköy, beşiktaş, taksim gibi semtlere gitmeye “istanbul’a gitmek” denirdi.
  • ilçe sınırlarında bulunan çavuşbaşı ve çevresindeki mahalleler çekmeköy’e bağlı olsaydı, beykoz zaten bu seçimde chp’ye geçmişti.

    çavuşbaşı beldesi 2009 yılında lağvedildiğinde çekmeköy’e ittirilmiş olsaydı, beykoz şuan geçmişte olduğu gibi yine chp’nin kalesiydi.

    burayı 80’lerin sonunda istila eden doğu karadeniz vandallarını yobaz diye tanımlamak onlar için iltifat falan kalır. burada caddeler ve sokaklar adeta 1979 devrimi sonrası tahranı andırıyor.

    çavuşbaşı aynı zamanda istanbul’daki bütün tarikatların en büyük gettosudur.
hesabın var mı? giriş yap