• mahsun kırmızıgül' ün yanına filmin müziklerini yapan yıldıray gürgen' i ve senfonik orkestra düzenlemelerini yapan tevfik akbaşlı' yı da alarak prag' a gittiği, the city of prague philharmonic orchestra' ya ve prag opera korosuna orijinal soundtrack score' unu gururla çaldırdığı, söylettiği film.

    film yapımcılarımızın halkı enayi yerine koyup üç otuz paraya cıs tak - cıs tak tarzındaki elektronik süprüntüyü film müziği diye yutturduğu şu ortamda, repertuarlarında lost highway, the ring, dune, phantom of the opera, the iron mask, hitchhikers guide to the galaxy gibi filmler bulunduran dünyanın en baba soundtrack orkestrasına ilk filminin müziğini çaldıran, orkestra stüdyosunun anı duvarına ilk kez bir türk soundtrack' inin adını altın harflerle yazdıran, orkestradan, şeften, korodan ve teknik ekipten "olağanüstü bir müzikti, çok etkilendik," yorumları alınca ülkesine sevinçten ağzı kulaklarında dönen mahsun kırmızıgül' ün seviyeyi ne kadar yukarı taşımak istediğinin kanıtıdır...

    memlekete hayırlı, işportacılara ibret olsun.
  • 12 kasım pazartesi akşamı galası gerçekleşen film.

    film, hastalığı nedeniyle oğulları ali (mahsun kırmızıgül) ve reşat (sarp apak) tarafından tedavi amacıyla diyarbakır’dan istanbul’a getirilen mala ahmet' in hastaneden kaçmasıyla başlıyor. iki kardeş istanbul sokaklarında babalarını ararken, mala ahmet’in yolu tesadüfen bir huzurevinin kapısına düşüyor. huzurevi sakinleri mala ahmet’i her gün kapıya terkedilen yaşlılardan biri sanarak içeri, aralarına alıyorlar. ali ve reşat babalarını bulduklarında huzurevi gerçeğiyle tanışıyorlar, huzurevinin ne olduğunu ilk orada öğreniyorlar ve bu trajedi karşısında hayrete düşüyorlar. çünkü aldıkları terbiye nedeniyle, yaşlı insanların böylesine dışlanmalarını hatta zaman zaman şiddete maruz kalmalarını kabullenemiyorlar.

    evine dönmeye karar veren mala ahmet ve çocukları huzurevinde yaşayan nebahat ve yaşar hoca’nın düğün töreni nedeniyle yolculuğu erteliyorlar. bu sıcak ve güzel insanları çok seven mala ahmet, balayına gidemeyen çifti ve diğer huzurevi sakinlerini diyarbakır’a, köyüne davet ediyor; bir minibüs kiralayarak hep birlikte ilginç, trajik ve bir o kadar da komik bir yolculuğa çıkıyorlar…

    bugüne dek iki zurna, üç kemençe ve bir sintisayzır'la çıs-tak çıs-tak film müziği duymaya alıştırılmış seyirci, prag senfoninin yorumladığı müziği 5+1'den duyunca önce biraz şaşırdı sanki, ama bu şaşkınlığın türk sinemasında film müziği denen üvey evladın asil evlatlığa level atlamasının ilk işareti olmasını umalım.

    kim ne derse desin, sinemamız, eksikleri olsa da kendi yazdığı, yönettiği ve oynadığı eli yüzü düzgün bir "ilk film"le karşımıza çıkan "delikanlı ve insan" bir yönetmen kazanmıştır. tanıyanlar bilir, filmdeki ali, aslında mahsun'un ta kendisidir, bu yüzden inanıyoruz ki, kendisi gelecekte daha iyi filmler yapacaktır. içinden geleni, içinden geldiği gibi yansıttığı, seyirciye yalan söylemediği, entel - dantel "kim kimi neden düzemedi" bunalımlarıyla yürek sıkma kolaycılığına kaçmadığı için kendisine güvenimiz tamdır.
    göreceğiz...
  • onyargili olanlarin suratina tokat gibi carpacak olan filmdir.

    (bkz: gotunuze girecek entryler)
  • özel huzurevleri dinlenme ve bakımevleri dayanışma derneği başkanı ekrem azaklı, dün gösterime giren ''beyaz melek'' adlı filmin, yaşlılara, yakınlarına ve bu alanda hizmet veren kurum ve çalışanlarına onarılamaz hasarlar vereceğini savundu.

    azaklı, yaptığı yazılı açıklamada, huzurevlerinin, yaşlıların sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının karşılandığı sosyal kurumlar olduğunu hatırlattı. mahsun kırmızıgül'ün yazıp yönettiği ve rol aldığı ''beyaz melek'' adlı filmin, uzman hiçbir danışman kullanılmadan çekildiğini iddia eden azaklı, ''bu filmin, huzurevlerinde kalan 20 bine yakın yaşlımız ile yakınları ve kurum çalışanlarında bırakacağı olumsuz psikolojik etkinin bedelini, hangi maddi güç karşılayabilir'' dedi.

    azaklı, huzurevlerinin asla filmde işlendiği gibi yaşlıların atıldığı, terk edildiği, dövüldüğü, eziyet edildiği yerler olmadığını ifade ederek, şunları kaydetti: ''dün gösterime giren 'beyaz melek' adlı film, yaşlılara, yakınlarına ve bu alanda hizmet veren kurum ve çalışanlarına onarılamaz hasarlar verecektir. huzurevleri, yaşlılarımızın huzur buldukları, gelişen teknoloji ve değişen aile yapısı nedeniyle toplumun vazgeçilmez ihtiyaç duyduğu ve önemli bir sosyal görevi özveriyle yerine getiren sevgi yuvalarıdır. bu filmde ortaya konan görüntüler, yıllarca emek verilerek kurulan bu sevgi yuvalarını yıkıma uğratmaktadır.''

    azaklı, filmde, ''evde bakılamadığı için huzurevlerini tercih eden yaşlıları, onların yakınlarını, kurumları ve kurum çalışanlarını aşağılayıcı gösterimlerde bulunulduğunu'' savunarak, bunun toplumda büyük yaralar açacağını ifade etti. ekrem azaklı, filmin gösteriminin durdurulması için hukukçularının çalışma yaptığını bildirdi.

    http://internethaber.com/news_detail.php?id=114094

    sayın özel huzurevleri dinlenme ve bakımevleri dayanışma derneği başkanına katılıyorum. cumhuriyet filmi yunanlılara, 300 spartalı perslilere, planet terror filmi zombilere, sahil.mpg de lexington steele'e onarılmaz hasarlar vermiştir. artık bunlar da yayınlanmamalı.
  • film sonunda kopan alkışlardan sonra ayağa kalkıp "yaau mahsundan da böyle film çıkar mı abi" diye baara baara konuşurken bi anda mahsun kırmızıgül'le göz göze geldiğimiz, kendisinin bakışlarından çok pis kızdığını farkettiğimiz ve "tebrikler hocam ehehe" diye koşarak uzaklaştığımız flm olmuştur. ayrıca şunu da söyliyim: adam iyi film yapmış... film eleştirmeni veya sinemadan ööle çok anlayan bir insan değilim ama beğendim ne yalan söyliyim. ancak biraz doğu insanını övmeler, batı insanını yermeler var gibi. genelleme yapmaktan da kaçınmış istemiş sanırsam ki musa karakteri bunu gösteriyor. ama rakamsal veriler doğru ise yerini bulmuş. oyunculara ise herhangi birşey söylemek haddim değil zaten.

    tanım:
    mahsun kırmızıgül hakkındaki bütün önyargılarımı silip atmış güzel film.

    --- spoiler ---
    senin yerinde olmayı isterdim.
    benim çocuklarım hayattalar, ama hani nerdeler?
    ben her gün binlerce tokat yiyorum, senin attığın tokat ne ki?
    --- spoiler ---

    pııff!...

    bi an babam yanımda olsa da sarılıp öpsem diye düşündüm.
  • içinde yıldız kenter, erol günaydın, gazanfer özcan gibi oyuncuların bulunacağı mahsun kırmızıgül filmi. 2007 sonunda vizyona girmesi bekleniyormuş. nasıl bir film olacağı merak konusu.

    yıldız kenter ve mahsun kırmızıgül. allah allah.. (bkz: birbirinden alakasız iki kişi bulma sanatı)
  • inatla gittiğim film. cirit oynanan bir sahne var. sırf o sahneyi görsem çin filmi derdim. öyle bir görsel ve işitsel* şölen.

    arada faşist olduğumdan kendi kendime şüphelenecek cümleler kursam da, bu kadar önyargıya gerek yok. mahsun kırmızıgül evet, ilk filmi evet, doğulu, hadi aslını söyleyelim, kürt evet ve yapmış olmuş. ben teknikten anlamam. film öyle mi çekilir böyle mi çekilir bilmem. göz var izan var film izleyecek kadar. o kadar. değil mi ki adam prag'a gitti, filmine adam gibi müzik buldu etti kotardı. bu bile takdire şayandır. sırf kürt ve lakin solcu olmadığından, yaptığı iş kötü olmalı değil mi? üzügünüz kötü değil.
    gidin de görün.
  • büyük çoğunluğumuzu ön yargılarının esiri olarak yaşayıp öldüğünü ne kadar inkar etmeye çalışsak da yaşadığım hergün bana bu tezin doğruluğunu anlatıyor. ''mahsun'un filmi yaaaa gidilir mi abi?'' sanki hepimiz birkaç film çektik, birkaç senaryo yazdık da yargılıyoruz mahsun kırmızıgülü.
    ben çok sevdim filmi, içinde bolca insan buldum. iyi oyunculuğa doydum. bir kere yıldız kenter var, kendi kendine konuştuğu sahneler tiyatro oyununu anımsatsa da yıldız gibi parlıyordu usta. filmin konusu çok gerçek sağımıza solumuza bakmamız yeterli inanmak için. filmde mahsun kendini oynamış sanki ben öyle hissettim. anadolu'da büyümüş, oralardan yeşermiş birisi olarak elbette biraz kendi insanın, kendi kültürünün propogandasını yapmış. izlerken yine de keyif aldım, abartısı olsa da yalan da değil anlatılanlar.
    önyargılarının esiri olmaktan sıkılan her türk sineması severe öneriyorum, çünkü beyaz melek hepimiz için.
  • fragmanı seyrederken vay be güzel bi filme benziyor derken mahsun kırmızıgül adını gördüğümde bana kapak olmuş filmdir. allah allaaa
  • hani olur ya, oyuncular birbirleriyle olabildiğine ve alabildiğine yapay, öğretmen edasıyla, didaktik demenin kelimeye saygısızlık olacağı kadar konuşurlar, bir yandan yan gözle seyirciye bakarlar, hatta yetmez, karşısındakine söyleyeceği lafı döner de seyirciye söylerler, bir de seyirci salakmış gibi tane tane, bak mesaj veriyorum gibilerinden, amatörce, oyunculuk geçmişlerine yazık edercesine rol keserler... işte o tip rolleri sıkça, bunalana kadar görebilirsiniz ama tavsiyem görmeyin.

    hayatımın sinemaya gitmek adına yapılmış en büyük hatası hangisiydi diye düşündüm bir an. (bakmayınız: #5562267) yok işte, değişmeyen tek şey değişim, bir salaklık, hem de kallavi bir salaklık edip gittim beyaz melek' e.

    tiyatronun sevmediğim yanını anlatmak istesem yegane örnek olacak oyunculuğuna bir dakika dahi şahit olmak istemeyen bir insan olarak, yıldız kenter' in oynadığı bir filme gittim. aman yarebbim.

    erol günaydın' ı, kitabında verip veriştirdiği yıldız kenter'le aynı sahnede izlemek de ilginçti, garipsemedim ama, meslek icra ediyor, gayet normal.

    neyse, film tam bir klişe, mahsun ve belli ki bir ekip, oturmuşlar, biz bay yanlış ve doğru ahmet' in uzun metrajlısını çekelim demişler, hazır erol günaydın da varken, onu da çağıralım demişler, doğru ahmet de ben olayım demiş mahsun ve olaylar gelişmiş. aman yarebbim, bir kere, bir an, bir saniye de beni şaşırtın yahu, bir şey de filmin ilk on dakikasında tahmin ettiğim gibi gelişmesin, senaryonun bir anı da yaratıcı, özgün olsun... yok. bu arada inanmıyorsunuzdur, sahnenin ilk anında sonunda gerçekleşecek olayı ve olayın yönetmen tarafından nasıl bir çekimle aktarılacağı hususuna kadar tahmin edebiliyorsunuz. valla ya.

    neyse, iyi ile kötü gayet net bir çizgiyle belirlenmekte filmin başında, başta bi feyk atalım demişler ama aman mahsun'u yanlış tanımayın edasıyla derhal düzeltilmiş durum. sonra da mahsun bütün iyileri mutlu ediyor, hayat bayram oluyor, sevgi çemberi tamamlanıyor. tabi hayatın gerçekleri de bir yandan hafif hafif ısırıyor.

    senaryo tam toparlama, sanki birinin aklına bir şey gelmiş onu yazmış, diğerinin aklına bir şey gelmiş, o da onu ekleyelim demiş, öyle bir şeyler olmuş. arada atatürk'ü de ihmal etmemişler ki, biri çıkıp da "iki saattir konusuyoruz bir kere ataturk demedik" demesin. film aynı zamanda "anadolu'dan görünüm" ile "gezelim görelim"(bu programa ve sunucusunun içtenliğine gerçekten saygım vardır.) misali tanıtıcı yaklaşımlar da içermekte, yani mahsun son manevrasında "siz bilmezsiniz benim anadolu' mu, yaşadığım yerleri." yaklaşımıyla bilmediği büyük şehre(deplasmana) gidip her şeyin doğrusunu öğrettikten sonra, kendi sahasında şeref turu atıyor.

    filmin tüm mesajları birden fazla kez seyircinin gözünün içine bakılarak verilmesi de yetmiyor, sonunda sağlam bir istatistiki veriyle gelişine vuruyor mahsun. tertemiz anadolu, büyük şehirlere karşı...

    anlatılabilir bir sıkıntı değildi yaşadığım, anlatamıyorum, gerçekten.
hesabın var mı? giriş yap