• "annem hep bir kızım olsun ve gamzeli olsun diye sürekli ayva yemiş, bana hamileyken. o yüzden böyleyim, ama annem bunun bir şans olmadığını düşünüyor"

    işte bu cümleyle anlatıyordu o'nu çok güzel bulanlara, kendini.
    1936'da ankara'da doğdu.
    1952'de yıldız dergisinin açtığı güzellik yarışması sonucunda oyunculuğa adım attı, 1953'te türkiye 2. güzeli seçildi. aynı yıl istanbul'da yapılan miss europe 1953'te derece alamadıysa da adı, gamzesi ve beni hatırlanacaklar listesindeydi;
    http://www.pageantopolis.com/…ional/europe_1953.htm

    ilk filmi; çakırcalı mehmet efe'nin definesi'ydi (ayhan ışık'la) ve ilk evliliğini bu filmin yönetmeni faruk kenç ile yaptı. ilginçtir, bu filmin çekildiği yer olan aydın'daki çakmak çiftliği, 2. evliliğini yapacağı özdemir birsel'indi. (murat birsel gerçekten oğluysa, bu evlilikten olmadır büyük ihtimalle.)

    1960'larda sayısız filmde rol aldı. neriman rolüyle, türk sinemasının küçük hanım efendisi oldu. dönemin kadınlarının, genç kızlarının idolüydü. hep beğenildi, adına şiirler yazıldı. tüm erkeklerin rüyası oldu. 2. adana film festivali’nde yuvanın bekçileri filmiyle en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı. ama bu zirvedeki hayat uzun sürmedi...

    türk sineması 70lere gelindiğinde şekil değiştirdi, erotik film rüzgarları, bu yele kapılmayanlara acımasızca esiyordu.

    1970'de ayşecik'in pamuk prensesi oynadığı filmde, sinema kariyerinin tek kötü kadın rolünü oynadı: cadı kraliçe.
    1972'de fikret hakan'la gecekondu rüzgarı o'nun son filmi oldu.
    önce starlığını kaybetti. bu, ekonomik krizi beraberinde getirdi. ardından arkadaşlarını ve sevenlerini. "güzel kadınlar hep yalnızdırlar" dramı bir kez daha beyaz perdede seyircisiz oynanıyordu. gün geçtikçe kilo aldı ve 26 mart 1995'günü, yatmadan önce bir kutu uyku hapı içti. bir daha da uyanamadı.

    türk sinemasının altın çoçuğu göksel arsoy, bir çok filmde beraber başrol oynadığı ayhan ışık (ki hayatında çok önemli rolü olduğunu hep söylemiştir) ve zeki müren ile adı hep aşk dedikodularına karıştı. selma güneri gibi hiç erotik filmde rol almadı, aynı marilyn monroe gibi, hiç mutlu olamadı.

    "yaşamının hikayesini paraya gereksinimi olduğu için o dönem satmaya karar verdiğini, tümüne sahip olduğu apartmanın elinde kalan son dairesini nasıl sevdiğini, evine gelen icra memurlarını nasıl teselli ettiğini, yeni sinema sanatçılarını nasıl desteklediğini, kaderlerinin benzediği zeki müren'e nasıl üzüldüğünü kimseler bilmez. eskiliğini, kara çarşaf ve beyaz dantellerle kapatmaya çalıştığı evinin koltuklarında geceler boyu nasıl ağladığını. annesi rafet hanımın yerli garbo yaratmak için kızı belgin'in hayatını müsrifçe harcadığını farkına vardığında nasıl geç kaldığını." bircan usallı sılan, "acı dolu yıllar" kitabında kaleme aldı.

    bir dönem yaşadığı ve bir çok filme dekor olan evi boyalı köşk bayraktarlar holding tarafından satın alındı. türk sinemasının en güzel siyah beyaz filmiydi. beyazını bize yaşattı ona sadece siyahı kaldı.
  • zor günler geçirmiş, az evvel öğrenip hüzünlendim. keşke öğrenmeseydim.

    --- copy paste ---

    eski gazeteci bircan usallı silan'ın yazdığı kitapta, doruk'un çocuklarına annelik yapamayışından şişli'deki fransız lape psikiyatri hastanesi'ndeki zor günlerine, intihara kalkışmasından yeniden hayata tutunmasına kadar her şey anlatılıyor.

    ölümünün üzerinden tam 11 yıl geçen türk sinemasının küçük hanımfendisi belgin doruk'un yaşamı, acı dolu yıllar adlı kitaba konu oldu. eski gazeteci bircan usallı silan'ın ünlü sanatçıyla bire bir yaşadıklarını aktardığı kitapta, belgin doruk'un en büyük isteğinin yaşamının tv dizisi veya bir sinema filmi olmasını istediğinin altı çiziliyor. belgin doruk'un hayatına birçok şeyi sığdırdığını belirten silan, "belgin doruk, bu yaşamda kendinden 30 yaş büyük bir adama aşık olup, onunla evlenip mister hagens hikayesini yaşadı. sonra atlar, köşkler, yatlar katlar, binbir çeşit kostümler içinde yaşarken başka genç bir adama aşık oldu ve çöküşün başlangıcını yaşadı. zayıflamak için kullandığı anfetaminli ilaçlar yüzünden sinir sistemi altüst oldu, kilo almaya başladı. lape'de deli muamelesi görüp zincirlere vuruldu, evine icra gelip eski kocasının eski koltuklarına muhtaç oldu, 20 yaşındaki oğlunu evde saklamak zorunda kaldı, intihara kalkıştı" dedi.

    işte o anlar

    kitapta, belgin doruk'un yaşadıkları detaylı bir şekilde anlatılıyor. bircan usallı silan, o dönem yakından tanıdığı belgin doruk`la buluşmalarında aldığı notları kitabında bire bir aktardı...

    icra memurları

    "ne kadar hoş koltuklar ve danteller bunlar" demiştim bir kez ona. o malum, çok bildik, acı gülüşüyle şunları anlatmıştı o zamanlar: "bunlar gül'ün (kızı) eski koltukları. bizimkiler icra ile gittiğinde gülcük apar topar bunları getirdi evinden. bu da gül'ün babasının eski koltuğu. eski püskü şeylere biraz hoşluk olsun diye eski siyah çarşafları kestim koydum. üstüne de bu beyaz dantelleri. yoksa evimizde oturacak koltuk kalmamıştı. hepsini alıp götürdüler. korkunç bir durum bu. düşünsene, onca zenginlikten sonra insanın evinde oturduğu koltuğa icra gelmesi çok acı."

    intihar teşebbüsü

    özdemir'in ankara'ya gidip gelmeleri, şimdilerde dost olduğum bu yalnızlık çok zordu benim için. özellikle lape'den sonra böyle bir dönem yaşamam belki olayı daha da vahim hale getiriyordu. oysa bu dönem tam bir nekahet devresi olmalıydı benim için. asla yalnız kalmamalıydım ve üzülmemeliydim. yani el üstünde tutulmalıydım. ama nerede? işte içinde bulunduğum bu durum bana sık sık ölümü düşündürür hale gelmişti. tek kurtuluşun ölüm olduğuna inandığım pek çok an oldu. ormanın içinde bir evde oturuyorduk. o gece yağmur yağıyordu. özdemir yine tüm işkolikliği üstünde, çalışma odasındaydı. birdenbire dünyada benim yaşamamı gerektirecek hiçbir şey kalmadığını hissettim. aldım elime bir kağıt kalem, "beni affedin. yaşamak istemiyorum. ben artık bu yaşamın yükünü kaldıramıyorum" diye yazdım. sonra da bir kutu hapı yutarak kendimden geçtiğimi anımsıyorum. allah'tan özdemir beni vaktinde bulmuş, gül'lere haber vermiş, onlar da bir ambulansla beni hastaneye kaldırmışlar. doktorlar uzun süre damarımı bulamamışlar iğne yapmak ve serum vermek için, ayak bileğimden yapmışlar müdahaleyi."

    lape`de korkunç günler

    alkol tedavisi için lape`ye götürülen belgin doruk, hayatının en korkunç günlerini orada yaşadığını bakın nasıl anlatıyor: `acı dolu bir andı! titriyordum, ağlıyordum, hıçkırıyordum. beni beyaz, geniş, kolalı şapkalı hemşireler alıp uzun taş koridorlardan geçirdiler. soğuk bir odaya koydular. kimsenin beni buraya kilitlemeye hakkı yoktu. ancak hemşire arkasına dönüp bakmadı bile. bir süre sonra sesim oradaki öteki seslere, çığlıklara karıştı. hiç unutmuyorum, bir keresinde kolumda uzun demir serum çubuğu ile ayağımı sürüye sürüye tuvalete gittim. tuvaletten dönerken serumum kolumdan çıkmış ve kanım yerlere saçılmıştı. hemşireden dikkatli olmadığım ve yerleri kirlettiğim için inanılmaz bir fırça yedim. bunu sineye çekemeyip ağlama krizine tutuldum. o ilk gece nasıl geçti, inanamıyorum. korkunçtu.

    ve şok tedavi

    ertesi gün beni özel şok odasına aldılar. narkoz verip şoku uyguladılar. işlem bittikten sonra kayabalığı gibi yalpaladığımı hatırlıyorum bir de. şok tedavi denen riskli olayı bana üç dört kez uyguladılar. kilitli kapılar ardındaki esaretimin sona ereceği anı dört gözle bekliyordum. en sonunda beklenen o an geldi. çıkış kapısında beni bekleyen kız kardeşim oya ve yeni gelin olmuş bebeğim gül vardı. iki gözümün bir çiçeği, canım, ruhum, kınalı kuzum, kızım, mis kokulu yavrum vardı. onlara ayrılmamacasına sarıldım. artık mutluydum.`

    şarkıcılık hayali suya düştü

    1971 yılında dönemin ünlü gazinosu çakıl'da sahneye çıkmaya hazırlanan doruk, genel provada söyleyeceği şarkıları unutunca bu hayalini gerçekleştiremedi.

    şarkıcı olmaya karar verdiğinde ilk zeki müren'e gittiğini belirten doruk, o dönemi şöyle anlatıyor: "bir gün zeki'ye (zeki müren) telefon açıp sesimi dinlemesini istedim. "elbette belginciğim, şeref duyarım, mutlu olurum" dedi her zamanki kibarlığı ile. hemen levent`teki evine gittim. salona geçtik. o koltukta, ben yerde, başladım şarkı söylemeye. bir an baktığımda zeki`nin yüzünün allak bullak olduğunu gördüm. gözlerini benden kaçırmaya ve kem küm etmeye başlamıştı. şimdi zeki müren`in bu halini öyle iyi anlıyorum ki. o zaman asla kendimde değildim ve çocuğun çaresizliğini göremeyip, ne demek istediğini bile anlamadım. tüm kibarlığı ile bana "bak belginciğim, sesin fena değil. ben sana birtakım sesi açıp boğazı rahatlatan ilaçlar vereceğim, onları hemen al kullan. bir de birkaç hoca adı tavsiye edeceğim, onlarla hemen sıkı bir çalışmaya gir" dedi ve bana yardım sözü verdi. ancak zeki'nin önerdiği ilaçları asla almadım. unuttum. hocaları da aramadım ve sonunda olanlar oldu...türker, filizi hep aldatırdı

    belgin doruk, türker inanoğlu!nun eşi filiz akın'ı nasıl aldattığını birkaç kez anlatmış, "ah o türker yok mu o türker... karda yürür izini belli etmezdi. zavallı filizcik de "eve geç kalmayayım, aman ilker'e yetişeyim" diye telaş içinde olurdu. ben de ona üzülür bir türlü bu aldatma işlerini anlatamazdım. sonra hep beraber olduğumuzda da filiz`e belli etmemek için adeta oyun oynardık. tatlı güzel filizcik... onu daima çok sevmişimdir..." demişti.

    --- copy paste ---

    http://www.tumgazeteler.com/?a=1843102&cache=1
  • ilk evliliğini 17 yaşında iken yönetmen faruk kenç ile yapmış, bu evlilkten "gül" adını verdiği bir kızı , ikinci evliliğini yapımcı özdemir birsel ile gerçekleştirmiş ve bu evlilikten de "aydın" adını verdiği bir oğlu bulunan sinema sanatçımız.

    anılarından öğrenebidiğim kadarıyla hayatı boyunca en çok aşk'ı özlemiş bir insan olmuş kendisi. bir dönem ruhsal tedavi de gören belgin doruk, yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen gülmeyi, neşeli olmayı hep tercih etmiş...
  • piyasanın 60'lı yıllarda pompalamaya başladığı "zayıf kadın güzeldir" saçmalığının kurbanı olmuş aktrist.

    hikayesi gerçekten son derece üzücü. kimbilir kaç kadın bu sıfır beden takıntısının kurbanı oldu, oluyor.

    [http://www.5harfliler.com/…cuk-hanimefendisi-hazir/ http://www.5harfliler.com/…cuk-hanimefendisi-hazir/]
  • çok yakın bir zamana kadar ayten gökçer'in yüzüyle özdeşleştirdiğim artist. (bkz: memoli-belgin abla)
  • filmlerinde genelde zengin ve simarik kizi oynar.kendisi gibi zengin ve tahsilli bir beyefendiyle evlenmek esas gayesidir.lakin hic beklenmedik bir sekilde ayhan isika asik olur(artik sofor mudur balikci idir o filmde her neyse) ve neticede evlenir mutlu olurlar
  • zayıflama haplarının yol açtığı bi kalp rahatsızlığından öldü diye duymuştum ben..
  • kilo almamak ugruna cektigi acilari, gecirdigi buhranlari, cok sevdigi aktrisligin en masumane haliyle bile kotu taraflari oldugunu son yillarinda bir kac roportajinda anlatmisdir. o zamanlar turkiye'de hemen hic gorulmeyen, en azindan kayda gecmeyen yeme hastaliklarini maalesef tum acisi ile tecrube etmistir. tum bunlara ragmen bugunun yavrucaklarinin sanriladigi yalanci guzellik dunyasinda bir ikon olarak yerini aldi
  • ... o yüzden kitabıma "yaşamın iki yüzü var" adını koymak istiyorum... gerçekten bu böyle oldu benim için. iki eşimle de kadın olarak aradığımı asla bulamadım. faruk ile çok yaş farkımız vardı, ben çok gençtim... ama özdemir ile çok bilinçliydim evlendiğimde. her şeyi bulacağımı, paylaşacağımı sanarak evlenmiştim ama olmadı... ben de avunmak, acımı belli etmemek için oynadım yıllar boyu... sonra oyunlar karıştı birbirine. ne zaman kamera önündeydim ne zaman arkasında bilemedim. bazen filmlerde yaşanan aşk hikayeleri ile avundum, yetinmeye çalıştım. öpülüp koklanmak, sarılıp sarmalanmak filmlerde de yasaktı bana gerçek hayatta da. bu nedenle hep bir eksiklikti yaşadığım, hep bir doyumsuzluk. kimbilir belki ben hatalıyım kendimi yeterince sevdiremediğim için, kimbilir belki de yeterince çekici, erkeğini evine bağlayabilecek bir kadın değilim...
    (küçük hanımefendi belgin doruk acı dolu yıllar, sayfa 16)

    bir zamanlar tüm türkiye'nin hayran olduğu bu güzel kadının da bir yerden sonra üzüntü ve sıkıntıyla geçen kısa bir ömrü olmuş ne yazık ki.

    oysa 50'li 60'lı yıllara ve siyah-beyaz filmlere en çok yakışandır.
  • küçükhanım serilerindeki rol arkadaşları ayhan ışık ve sadri alışık ile birlikte şimdi aynı mekanda , zincirlikuyu mezarlığında istirahat etmektedir.

    sadri alışık'tan * bir hafta sonra vefat etmiştir *.
hesabın var mı? giriş yap