• iyi bir belgesel izleyicisi iseniz tatmin edici bir belgesel bulmak zamanla zorlasiyor. ben cocukken hayvan belgeselleri falan izlerdim siklikla, sonra bunlarin cok azinin isin hakkini vererek cekildigini anlayacak kadar buyudum sanirim. ustelik hayvanlarla igili olan bu sahra savana belgeselleri yeterli derinlikte ele alinmiyordu. henuz 12 13 yaslarindayken izledigim her belgeseli acimasizca elestirir hale gelmistim. benim sordugum sorulara cevap vermiyorlardi.

    ustelik internetin olmadigi televizyonlarin az kanalli oldugu bu donemlerde iyisini birakin belgesel bile zor ulasilabilir bir seydi. bilim teknik dergisinin kinder yumurtadan daha cekici geldigi bir cocuk icin iyi belgesellerle karsilasmak su gibi ekmek gibi bir ihtiyac. su anda bile bu ihtiyaci hisseden cocuklar icin yeterli televizyon yayini yok bana sorarsaniz. natgeo ve discovery belgesel yayinciliginin pop kismina hitap ediyorlar. amatoru eglendirir ama lezzetli degil. hala en iyi belgeseller maddi imkanlari olan bagimsiz yapimcilardan geliyorsa bu iste bir yanlislik vardir.

    burada iki dakikada gomdugum o iki kanala da haksizlik etmek istemem sonucta ticari amaclari olan bu kanallar genel belgesel izleyicisine ulasmaya calisiyorlar. ama anlatmaya calistigim bilginin elimizde olan en guncel haline kadar inen kokten baslayarak fikrini insa eden belgesel yapimlari yayginlasmalidir.

    bahsettigim derinlikte belgesel yapilirsa mutlaka seyircisini bulacaktir.
    keske zamanim olsa da ben ceksem dedigim cok hayranlik uyandiracak belgesel konulari var henuz islenemmis. bir gun bir sinemaciyla oturup cok detayli belgeller cekebilecegim bir yaslilik hayal ediyorum aslina bakarsaniz.

    butun bunlari sadece cocuklugumdan ve gelecek hayallerimden bahsetmek icin yazmadim elbette. okul hayatim boyunca merak ettigim onca seyi ogrenebilmek icin dunyanin obur ucuna gelip isin uzmanina direk sormak zorunda kaldigim icin yazdim. tum hocalarima tum okudugum okullara sahip olamadigim imkanlara kizdim. normalde mufredatta olmasi gereken ve oldugu halde detayina inilip ogretilmeyen ne kadar temel konular varmis buna kizdim. ogretmenlerin yetersizligine. yeterli sabri ve meraki olmayan ogrenme ve ogretme aski olmayan pek cok insanin sunger beyinleriyle ogretmen sifatina sahip olabildiklerine kizdim.

    o merakli cocugu iyi belgesellerle donatmayan, dogru arastirma tekniklerini ogretmeyen, merak ettiklerini detaylica anlatacak ogretmenlerle yanyana getirmeyen koskoca sisteme kizdim. tam da su anda benim ufakligimda sahip oldugum meraka sahip cocuklarin hakki olmasina ragmen kavusamadigi nitelikli egitimin ve bilimsel aydinligin ona sunulamiyor olmasina kizdim.

    keske hayattaki tek mesgalem tum turkiyeyi gezip o cocuklari bulmak olsa diye dusunuyorum bir yandan da. iyi belgeseller cekme hayalim de bundan sanirim. ulasilabilir iyi belgeseller cekerek cok daha fazla cocugun meraki giderilebilir teknik olarak.

    umutsuz degilim ama dedigim gibi kizginim.
    anlamadigi halde 50 yillik ingilizce natgeo dergilerinin basinda saatler harcayan cocuklugumu anadoluda bir yerde hic taniyamadan kendi basinin caresine bakmasi icin birakabilecegimi dusundugum icin kizginim.

    kavusuruz umarim.
  • meraklılarına; dünyanın en büyük belgesel arşivinde, dilediğiniz belgeseli izleyebilmek için http://watchdocumentary.com/
  • televizyonlarda discoveryde national geographic'te gördüklerimiz, belgesel değil, "discovery izliyorum radikal okuyorum" tabanlı saçmalıklardır.

    bu belgesellere göre:
    - dünya tarihinin tek önemli savaşı pearl harbour'da olmuştur.
    - tarih dediğimiz şey 1700lerde amerikada başlar.
    - dünyada çeşit çeşit hayvan ve çok büyük binalar vardır.

    yapma ya?
  • türk halkı belgesel izlemiyor diyenler var. çok afedersin ama yarrrrağımı izlemiyor sevgili okur. tarih xxx, yer yyy, saat zzz:

    - abi seyrettin mi dün la nasıl gaptı ceylanı?
    - he la, aldı bi de ağaca cıgharttı bi de.
    - hee, dişlerinin arasında böyle
    - o öyle gaptı mı avı vın gidiyo ağacın tepesine la
    - ahahahaha lahahaahaha (ve muhtelif kahkahalar)

    peki bunlar olurken ekşi sözlük neleri konuşmuş? an itibariyle ceyda ve esra ersoy (19), genelevde milli olmak (10), sevgilinin boku (9), 1 aralık 2011 unics kazan galatasaray mp maçı (24)

    derhal diz çöküp özür dileyin lan keranacılar. özrünüz kabul edilene kadar da kalkmayın dizlerinizin üzerinden.
  • tabi çok değişik versiyonları var böyle sanatsal kaygılı olanları falan. ama geneli, bilimsel konuları anneye anlatır gibi anlatmaya yarayan filmlerdir.

    misal adam belgeselde bize atom fiziğinden, ne bileyim gezegenler arası çekimden, kuantum teorisinden filan bahsediyor. hepsini de anlıyoruz. gelgelelim bunu sözgelimi üniversitede ders olarak anlatsalar anlamıyorum. yahut karşına geçip biri böyle bahsetse bu konulardan.

    bence üniversite hocaları özellikle, belgeselcilerden ders alsın. altı senede anlatmayı başaramadıkları fiziği, bir saatlik national geographic belgeselinde anladım. koskoca fizik doçenti olmuşsun daha ağzını açıp iki kelime edemiyorsun, ayıp be!

    aynı şey tarihi belgeseller için de geçerli. sınıfta dinlerken uyuyacağın konuları belgesel olunca ağzın açık izliyosun böyle.

    belgesellerin en önemli özelliği, iletişimde açıklık. yani karmaşık konuları basit cümlelerle, basit görsellerle destekleyip anlaşılabilir örnekler veriyorlar. yalın cümleler, uygun ses tonu, fonda kulak tırmalamayan müzik... insanın anlayası yoksa anlayacağı geliyor. bu da bize gösteriyor ki, doğru şekilde anlatıldığı müddetçe, anlaşılmayacak bir şey yok.
  • neden her yıl 13 mil uzunluğunda ruj, 4000 galon losyon satılır?
    hayatımız boyunca hepimizin 3000 kereden fazla yaptığı şey nedir?
    acaba 240 milyon insan bu gece ne yapıyor?
    bütün bunların tek bir cevabı var!

    fonda bu cümleler, cam kenarında küllük, masa üstünde tuvalet kağıdı, bilgisayarın sesi kısık izlenen belgeseller de vardır.

    (bkz: arzunun yolculuğu)
  • 1890 larda lumiere kardeslerin ilk cektigi filmlerin bir kismi da hem sinemasal acidan hem de her acidan belgesel idi.fabrika iscileri, trenler gibi seyleri belgelestiriyor idi.sonradan filmciler cozuttu kaplanlari, geyik kovalayan citalari hayatimiza sokup
    "iste abi doganin kanunu bu eheheh" diyen insanlara da start verdiler.
  • hayvan belgesellerinde, nedense hep ailecek izlerken hayvanların çiftleşmelerini gösterirler. ama yalnız başınıza izlerseniz kesinlikle böyle bir tufaya düşmezsiniz emin olun.
  • 4 farklı türe ayrılmaktadır. bunlar;

    1)expository documentary(açıklayıcı belgesel):
    en temel özelliği direk izleyici karşısına alması.
    genelde voice-over yani bir başkasının seslendirmesi ile çekilir.
    bir diğer özelliği ise sürecin bir parçası olmaktan çok sürecin yorumlanıp izleyicilere salt bilginin verilmesidir. bu yüzden en önemli özelliği olarak tartışmaya kapalı olduğunu tek taraflı bir bilgi aktarımının söz konusu olduğunu belirtebiliriz.
    genellikle eğitim amaçlı kullanılan bir belgesel türüdür(didaktiktir).
    bu türün en iyi örnekleri olarak national geographic belgeselleri gösterilmektedir.

    2)ımpressionist documentary(izlenimci belgesel):
    didaktik olmaktan öte lirik bir yapıdadır.
    tartışmaya açık olmanın aksine şiirsel bir türdür. yani estetik daha ön plandadır.
    gerçekle kurgu iç-içedir.
    en iyi örneği: harry watt ve basil wright'ın 1936 yılında çektikleri "nigth mail" belgeseli bu türün en iyi örneği kabul edilmektedir.

    3)observational documentary(gözlemci belgesel):
    1960'lı yıllarda malinowski tarafından ilk kez kullanılan bir türdür. expository ve ımpessionist belgesel türlerine bir tepki olarak doğdu.
    belgesel dış dünya gerçekliğini bir ayna gibi yansıtmalıdır (belgesel propaganda malzemesi değildir).
    kendi içinde "cinema verite" ve "cinema direct" olarak 2'ye ayrılmaktadır.
    cinema verite: jean rouch tarafından bulunmuştur. kamera izleyicilere gösterilir ve röportaja dayalıdır. bu türün en belirgin özelliği ise yönetmenin provokatörlük-kışkırtıcılık- yapmasıdır. yani interaktif bir türdür.
    örnek olarak jean rouch'un 1960 yılında çektiği "chronicle of a summer" gösterilebilir.
    cinema direct: yönetmenin müdahale etmediği, gerçeğin olduğu gibi izleyicilere ulaştırılması gerektiğinin temel amaç olduğu bir türdür. bu türün en önemli sorunu ise tarihi birikim göz önünde bulundurulmaz. örnek olarak albert ve davis maysles'in 1969 yılında çektiği salesman belgeseli gösterilebilir.

    4) reflexive documentary(yansımalı belgesel):
    hedefte yapımcı ve izleyici vardır.
    belgesel gerçeği göstermez sadece yansıtır.
    seyirciye bunun bir film olduğu sezdirilmektedir. bunu da kamerayı göstererek ya da başka benzer yöntemlerle yapmaktadırlar.
    örnek olarak dziga vertov'un "man with a movie camera" gösterilebilir.
  • lise yıllarımda amatör olarak bunlardan bir tane çekmiştik.
    biyoloji dersi için kurbağaların yaşam döngüsüydü konu. belgeseli, dağları tepeleri aşıp bataklıklarda ayaklarımızı çamurlara bulaya bulaya çekmiştik .
    amazonlara gidemeyeceğimiz için kuşe kağıda basılı zehirli kırmızı kurbağaların fotoğraflarını kameraya odaklayarak arka fon oluşturup, mikrofona detaylı güzel cümleler serpiştirmiştik.
    hayatımda bu kadar çok zevk aldığım ikinci bir eser kesinlikle olmadı.
    en vurucu cümleyi ise belgeselin sonuna eklediğimizi hatırlıyorum. aşağı yukarı şöyle bir şeydi:
    (kamerayı önce fabrikanın dumanlarını en yoğun olarak çıkardığı kısma zoomlayıp oradan bataklığa çevirirken)
    " insanoğlu, yaşam alanlarını ele geçirdiği diğer canlılar gibi kurbağaların da yaşam alanını tehdit etmekte ve ne yazık ki elli yıl sonra ekosistemin önemli bir unsuru olan bu kurbağalar artık olmayacak."
hesabın var mı? giriş yap