• "belgeleri degerlendirmek" ile "belgeleri fetis objesi" haline getirmek arasindaki farki gorememeye sebep olan patolojik durumdur.

    ha, bir de... "kanit" olarak kabul edilebilecek seylerin, muhakkak "belge" formatinda olmasi gerektigine dair garip bir inancla kendisini belli eder.
  • az buçuk sosyal teoriye, sosyal bilim yöntemlerine ve kuramsal-metodik çerçevelere sahip ve tarihçilik mesleği ile iştigal edenlerin, daha geleneksel yöntemlerle belge-dökümantasyon ve diplomatikaya saplanıp kalmış tarihçileri nitelendirmek için kullandığı bir tabirdir.

    genellikle pejoratif bir anlamda kullanılan fetişizm nitelemesi hem psikanalizmdeki; hem de marxçı iktisattaki anlamlarını aynı anda ihtiva eder gibidir. tarihçi değerlendirdiği herhangi bir vesikayı hakikatin kendisi gibi tahayyül ederek onu herhangi bir yöntem ve kuramsal çerçeve dahilinde okumadığı ölçüde belgenin kendisine saplanıp kalır. yıllarını arşiv katalogları arasında geçirir ve kendisine ulaştığı malzemeyi işleyebileceği araçlar sunacak başkaca okumalar yapmaktan geri kalır. sonucunda ortaya yavan, sıkıcı ve genelde birincil kaynaklara dayandığı için objektif olduğunu iddia eden oldukça subjektif metinler çıkar. tarihi vesikalar arasında ne arıyorsa onu bulur. geçmişin adil, eşitlikçi, merhametli bir kurgusunu birincil kaynaklara dayanarak size gösterir.

    öte yandan belge fetişizmi kavramsallaştırmasını bir eleştiri unsuru olarak değerlendiren tarihçilerinde de tarihi bilgi-belgelerin birincil kaynaklarıyla daha mesafeli bir ilişkilerinin olduğunu kendi çevremden gözlemliyorum. belgeci fetişistleri küçümseyen ve genelde batılı literatür okumalarıyla sağlam çerçeveler çizen bu kesim de yıllarını tozlu arşiv rafları arasında geçirme maliyetini üstlenmek istemez. istemez, çünkü bir yandan diplomatikayı vakit ayıracak kadar kıymetli bir iş olarak görmez, öte yandan "arşivcilik" ummanında kaybolmaktan korkar, düzensiz ve genellikle tasnifsiz yığınlardan ürker. bunun yerine bol bol batılı literatürü okur, postmodernist, postyapısalcı vs yazını hatmeder. sonra ortaya afili paragraflarla döşeli fakat bilgi-belgeyle pek de desteklenmeyen, şanı hızlıca parlayıp sönen metinler çıkar.

    işte tarihçiliğin bu iki kanadını bir araya getirebilen müstesna kişilerin ürettiği içerikler daha tutarlı ve dolayısıyla kalıcı olur.
  • velev ki böylesi bir fetişizme dûçar oldunuz, bari belgenin neyi anlattığı kadar neyi anlatmadığına da kulak verin. çünkü belgenin sustuğu, sessizliğe büründüğü anlar, en az konuştuğu anlar kadar değerli ve hatta belki de daha değerli. bu sessizlik anlarının çarpıcı bir örneğini vereyim:

    kavalalı mehmet ali paşa, 1830'larda mısır ordusunu modernize etmeye karar verir ve fransız ordusunun askeri nizamnamesini alıp türkçeye ve arapçaya çevirtip görev ve sorumluluklarını anlasınlar diye asker ve subaylara dağıtır. şimdi kütüphanede olduğunuzu ve bu nizamnamenin orijinali ile tercümelerinin önünüzde durduğunu varsayın. türkçe tercüme, fransızca orijinalinin birebir aynısı ama arapça tercümede ufakça bir sorun var. türkçe versiyonun birinci sayfası alay albayının görev ve sorumluluklarını anlatan 1. madde ile başlarken arapça versiyonda böyle bir madde yok! hatta arapça versiyon 147. maddeden başlıyor ki bu maddede de albay değil, binbaşı yardımcısının yapacağı işler anlatılıyor.

    evet sevgili belge fetişisti, eee ne diyorsun bu işe? 1-147 arasının arapçaya çevrilmesi unutulmuş mu dersin? yoksa başka bir numara mı dönüyor? şimdi yavaşça elindeki o belgeyi bırak ve 1830'lar mısır'ının toplumsal yapısına ve onun ordudaki yansımasına bir bak. mısır'ı, arnavut kökenli bir osmanlı paşası oğulları, yeğenleri, damadı, yani akraba-i taallukatıyla birlikte yönetiyor. devlet yönetiminin üst kademeleri ile ordu elitlerinin neredeyse tamamı türkçe konuşan osmanlı elitine ayrılmış durumda. anadili arapça olan bir mısırlının, bırak devletlü olmayı albay olması bile olası değil; olup olabileceği en fazla binbaşı yardımcısı!

    işte şimdi çaktın köfteyi, o nizamnamenin arapçasının 147. sayfadan başlamasının nedeni bu. hal böyleyken 1-147 arasındaki maddeleri arapçaya çevirmek hem gereksiz hem de israf! bu örnekten de görüldüğü üzere belgede yazılı olmayanın kulakları sağır eden o çığlığına bigane kalmamak gerekir. zira o yazılı olmayan şey, milyonlarca insanın ezilmişliği olabilir.
  • tarihin ve tarihçiliğin pozitivizme meyletmesiyle ortaya çıkan bir durum. halbuki tarihin pozitivist olmaya hiç ihtiyacı yoktur, bana göre hatta olmamalıdır. arşivcilik, belge fetişizmi hep 19. yüzyılda tarihin kendi değerini yükseltme çabasına dayanıyor.
hesabın var mı? giriş yap