• bir bağışıklık sistemi hastalığıdır.

    bağışıklık sistemi deyince insanların aklına hemen bağışıklık sisteminin zayıf olduğu gelir. halbuki alakası yoktur. bağışıklık sisteminin yanlış çalışması sonucu vücudun farklı bölgelerinde kendi hücrelerine saldırmasıdır özetle. bu yüzden tedavideki en temel amaç bağışıklık sistemini baskı altına almak yani zayıflatmaktır. bağışıklık sistemi daha az çalışsın ki daha az saldırsın ilgili hücrelere. tabi bu tedaviden mütevellit zayıflatılan bağışıklık sistemi vücudu başka hastalıklara karşı daha açık hale getirir.

    bu hastalığın temel belirtilerinden biri olan aft lar 8 yaşındayken çıkmaya başladı bende. bir çıktı, bir daha hiç eksik olmadı ağzımdan. 8 yaşıma kadar toplu bir çocukken sonrasında epeyce zayıfladım yemek yiyemediğim için. ergenliğim bile çok zayıf geçti. ama sadece afttı sonuçta. doktorlar vitaminsizlik deyip geçiştiriyordu. ta ki 14 yaşındayken genital bölgede kafam kadar bir ülser çıkana kadar... o vakit gittiğimiz doktor hemen üniversite hastanesine gönderdi. biz de çapa'da aldık soluğu. bu hastalığı bulan hulusi behçet in büstünün olduğu yerde 1 hafta yatırdılar beni. hatta dermatoloji binasında yer yoktu, jinekoloji servisinde yattım, koca koca kadınların arasında 1 hafta. milyon tane test yapıldı. milyon tane doktor, asistan inceledi vs. hastaneden çıktıktan sonra 3-4 ay boyunca yine testler yapıldı. genital bölgedeki ülser bu arada 3 ay sonra filan ancak iyileşti ve insan gibi yürümeye başlayabildim. fakat o doktorlar bana hiçbir tedavi vermedi. sebebi yaşımın küçük olmasıydı. takip edelim dediler, tekrar olursa o zaman bakarız.

    gel zaman git zaman, aftlar ve eklem ağrıları ile devam etti hayatım. stabil gibiydi aslında. fakat sonra beklenmedik bir anda 24 yaşındayken yine bir anda genital ülser çıktı bende. ama ne ülser. ölüyorum acıdan, adım atamıyorum, işeyemiyorum, oturamıyorum, yatamıyorum, kalkamıyorum. o zaman yine başladı hastane serüveni. zaten sonrasında bir daha aynı olmadı hayatım. aftlarım iyice şiddetlendi. bir seferde 9 tane aft çıkıyordu ağzımda. gözümden yaş dinmiyordu acıdan. bu sefer marmara üniversitesine gittim. nihayet bir ilaç verdiler. o zaman colchicum dispert kullanmaya başladım. meğerse o yaşlarda en aktif dönemi olurmuş bu hastalığın. neyseki kontrol altındaydı artık. fakat bu sefer vücut kolşisine alışmaya çalışırken midemde gastrit oluştu sürekli öğürmekten. tam bir sefillik dönemiydi yani. öldürmüyor ama bildiğin süründürüyor insanı. bir tarafı yapayım derken başka bir taraftan oluyorsun.

    1.5 sene düzenli colchicum dispert kullandıktan sonra yine bir kontrolde karaciğer enzimlerimin aşırı yükseldiğini farkettiler. doktorlar panikle ilacı kestiler. fakat vücut ilaca o kadar alışmış ki, ne yapacağını şaşırdı. çıbanlar pörtlemeye başladı hemen. şiddetli bir atak geleceğini hissediyordum ama sabır dedim. derken bir sabah sol bacağımın üst bölgesi şişmiş ve zonk zonk ağrıyarak uyandım. ayağa kalkmaya çalıştım ama ııııh yürüyemiyorum. bacak resmen sallanıyor, yerinden kopacak gibi. başladım ağlamaya yine. babam beni kucakladığı gibi doktorda aldık soluğu. kolşisini kestikleri için sahipsiz kalan bağışıklık sistemi nereye saldıracağını şaşırmış bu sefer kaslarımı hedef almış meğer. miyozit denen kas iltihabı bacağı kitlemiş. 1 ay yataktan kalkamadım. iş görmezlik raporu verdiler işe gidemediğim için. 1 ay sonrasında da öyle hemen iyileşmedi bacağım. 1.5 yıl hiç kesmeden kortizon kullandım kolşisine ilaveten. sürekli dinlenmem gerekiyordu. biraz yorulduğum anda birdenbire şiddetli ateş ve titreme geliyordu elden ayaktan kesiliyordum. tabi kortizon bir güzel de şişirdi beni bu arada. yıllarca 45 kiloda gezmiş beni 58 kiloya kadar çıkardı. kortizonu tamamen bırakmam çok uzun zaman aldı. sık sık eklem ataklarım ve aftlarımın sayısı arttıkça dönemsel olarak kortizon kullanmaya devam ettim.

    dediğim gibi, çoğunlukla öldürmeyen ama süründüren bir hastalık bu. belki de gençliğimin en güzel dönemi demem gereken zamanlar bu hastalıkla uğraşmakla geçti. fakat hep şükrettim ve sabrettim. acılara ve ağrılara dayanamadığım zamanlar çok ağladım hatta bazen sinir krizi bile geçirdim. ama pes etmedim. o kadar şiddetli ataklar geçirmiş olsam da en azından gözümden bir atak geçirmediğim için şükrettim. atak geçirdiğin her yerde izi kalıyor zira, her ne kadar ileride bir gün iyileştim artık desen de. ilerleyen dönemlerde reiki ile tanışmam da iyileşme sürecimde önemli bir paya sahip oldu. başımıza gelen hiçbir şeyin bir tesadüf olmadığını anladığım gün hastalığa karşı bakış açım da değişti. kendimi kurbanmış gibi görmekten vazgeçip olduğu gibi kabul ettim her şeyi. sonrasında yaşımın da ilerlemesiyle hastalığın seyri hafifledi.

    şimdi 33 yaşındayım. 2.5 senedir hiç kortizon kullanmadım. ilaç kutumda nolur nolmaz diye tuttuğum bütün kortizonları bugün attım artık. elimdeki yüzümdeki şişlikler indi sonunda. 45 kiloya geri dönmesem de 52-53 bandında geziyorum. eklem ağrılarım yine var ama çok şiddetli değil. özellikle hava kapattığı ve çok nemli olduğu zamanlar ve bir de çok yorulduğum zaman ağrıyor. yüzmek çok iyi geliyor, özellikle bacaklar için bire bir. aftlarım hiç kesilmedi ama şikayet edemem. aynı anda 9 tane birden aftın olduğu günleri unutmam mümkün değil zira. o yüzden hiç umursamıyorum bile aftları. bir seferde 2-3 tane çıkıyor genel olarak. ayda toplam 7-8'i buluyor sayıları. o yüzden kolşisin devam. günde iki adet colchicum dispert kullanıyorum. keşke onu da bırakabilsem diyorum şu sıra ama o da zamanla olacak inşallah. pek fazla yan etkisi yok aslında kolşisinin fakat bir şekilde bağışıklık sistemini bastırdığı ve bir yandan da b vitaminini sömürdüğü için saçlarım çok döküldü. hep uzattığım güzelim saçlarımdan eser kalmadı. bir tek ona üzülüyorum şu anda. geri kalan bütün yaşadıklarım ciddi bir deneyimdi benim için, hiç üzülmüyorum yaşadıklarımı düşündükçe. bilakis kendimle gurur duyuyorum bu mücadeleyi pes etmeden devam ettirdiğim için. bu sayede daha güçlü bir insana dönüştüm. hiçbir şeyden, hiç kimseden korkum yok artık çok şükür.

    hastalığın iyisi kötüsü olmaz fakat bu hastalık nadir görülen ve konusunda uzman doktoru çok fazla bulunmayan bir hastalık olduğu için bu dertten mustarip olan insanlar bir yandan kendilerini çaresiz bir yandan da çok yalnız hissederler. dışarıdan bariz belli olmadığı için de genelde dertlerini anlatıp anlayacak insan da bulamazlar. tavsiyem, hazır bu kadar yalnız hissediyorken, yalnızlığınızı sevmeyi öğrenin. isyan etmek yerine şöyle bir oturun kendinizle başbaşa kalın. önce yalnızlığınızla sonra da kendinizle barışın. işte o zaman hastalık da korkmaya başlayacak sizden...

    kendisi ya da yakını bu hastalıkla uğraşıp derman bulmaya çalışan herkese acil şifalar diliyorum!
  • olmaması gereken bir tecrube sonucu öğrendiğim hastalık,ağzımda çıkan ilginç yaralar sonucu doktora gidilir;
    neşeli ben ve neşeli doktorla muhabbet devam ederken doktor ansızın aynen söylüyorum"donlar fora!"der. önceki espriden kalma gülümseme yüzümde oylece donmuştur.nasıl yani? dememle "donlar fora işte..behçet diye bir hastalık genital bölgede de görülür kontol etmek lazım"glık!diye bir yutkunmanın ardından don indirilir.allahım o nasıl iğrenç bir duygu! doktor eldiveni geçirip bildiğin sağa sola yatırarak incelemektedir.o anı anlatmak imkansız..kelimeler kifayetsiz..derken yine bir sırıtışla kalkar "iyi iyi birşey yokmuş"der ama benim suratımda zoraki sırıtış hiç iyi değil.nasıl gördüm pipini der gibi sırıtıyor resmen.o an insan bende nasıl verdim eline demek istiyor fakat oh korkulacak bişey yokmuş diyerek klinikten çıkmak en uygun davranış biçimi oluyor.
  • ağızda ve cinsel organlar üzerinde aft (ortası beyaz etrafı kızarık yara), sivilceler, gözde bulanık veya yarım görme, bacak ön yüzlerde şişlik ve kızarıklık, eklem ağrıları gibi çok çeşitli bulgular ile başlayıp tedavi edilmez ise körlük, iç organlarda hastalık, damar tıkanıklıkları gibi tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir hastalıktır. kişi genellikle ağızda ve/veya genital bölgede yaralar nedeniyle doktoruna başvurur. adını hulisi behçet adındaki türk bilim adamından alan behçet hastalığı türkiyede sık görülmektedir. eğer ağızdaki ortası beyaz etrafı kırmızı yaralar yılda 3 kezden daha sık tekrarlıyor ise kişi behçet hastalığı yönünden mutlak incelenmelidir. genital muayenesinin, bir cilt testinin, göz muayenesinin ve çeşitli sorgulamaların yapılmasından sonra uluslararası behçet hastalığı kriterlerine göre tanı konulup hasta takibe alınmaktadır.

    ülkemizde ağızda aft çok sık ve çoğu zaman ailesel özelliği olan bir yakınma olduğundan kişiyi olumsuz düşüncelere sevketmemelidir. çünkü bunların çok azı behçet hastalığıdır ve bunun mutlak bir uzman doktor, genellikle dermatolog (cilt ve zührevi hatalıklar uzmanı) tarafından tanı konması gerekir. behçet hastalığı tanısı konulan bir kişide ileri kan tetkikleri ve sonrasında ilaç tedavisi ile hastalar belirli aralıklarla takibe alınır. düzenli ilaç kullanan ve takipte olan hastalarda sonuçlar, çoğu zaman çok başarılıdır.

    eğer ağızda tekrarlayan yaralarınız, genital bölgede yaralarınız, bacak ön yüzlerde ağrılı kırmızı ceviz gibi şişlikleriniz, yol yol kırmızı damar gibi çizgilenme, gövdede yaygın sivilceleriniz varsa ve üstelik bunlardan birden fazlası bir arada ise lütfen doktorunuza başvurun...
  • tıp literatüründeki ender türk isimlerinden birini içeren , son zamanlardaki yıpratma politikalarıyla bu isimden vazgeçilmeye çalışılan sendromdur. enteresan isimler verilmeye başlanmıştır. mesela ipek yolu hastalığı ...
    aslında bu tamamen borumuzu öttürememekten kaynaklanmaktadır. ve tek dileğim bunun gerçekleşmemesidir.

    ayrıca house md'de vaskülit şüphesi olduğunda adı geçen hastalıktır. fakat onlar çok farklı telaffuz etmektedir. beşet demektedirler koskoca behçet'e... ama popüler bir dizide hulusi behçet adının geçmesi çok gurur verici!
  • ağız yaralarından gına getiren hastalıktır..hatta bazen konuşma ve beslenme bozukluklarına sebep olmaktadır..
    yaklaşık 4 ay önce bitmeyen aftlar ,eklem ağrıları ve genital bölgemde çıkan yaralar için genel cerrahiye gittim.neden genel cerrahi diye sorarsanız artık dahiliyeden bıkmıştım...aftlar için gargara ve vitamin yazıp göndermesinden bıkmıştım..genital bölgem için saçma bir krem yazıp bana tatmin edici birşey söylememesi bardağı taşıran son damlaydı artık..kendimi genel cerrahinin kollarına attım..
    ve işte dahi doktorumu bulmuştum..yaklaşık 10 dakika boyunca geçmişimi dinledikten sonra genital bölgemde ki yaranın gelişimi hakkında sorular sorup iyice inceledi..daha sonra ise hiç bahsetmediğim eklem ağrılarımı sordu..hatta bileklerimde daha yoğun olabileceğini söyledi...işte o zaman hayran oldum ona..kaç aydır nerdeydin dedim kendi kendime..sonra işte adını ilk defa o zaman duyduğum lanet behçet hastalığı yüzünden bu halde olabileceğimi söyledi..tabii kesin teşhis için cildiyeye gitmemi salık verdi..
    gittim cildiye doktoruna..teşhisi koydu.behçettim.emin olmak için başka bir cildiye doktoruna gittim..o da bana beçet olduğumu söyledi..kolsişin kullanmaya başladım...eklem ağrılarım geçsede ağız yaralarım gitmedi...2 gün önce tekrar doktora gittim..karaciğer enzimlerimin yükseldiğini söyledi..alt ve ast yüksekti..hepatit b taşıyıcısıydım aynı zamanda....ilaç kullanmayı bıraktırdı ve beni hemen intaniye doktoruna gönderdi...sonuç biyopsi, ultrason ve artık beni konuşmaktan alı koyan ağız yaraları......
    herşeye eyvallah ama bu ağız yaraları bitiriyor insanı..konuşamıyorsunuz..kelimeleri telaffuzunuz bile değişik oluyor..şimdi gelde kızla konuşmaya çalış veya birisinin karşısında yemek yemeye çabala..olacak iş değil yani...
  • türkiye'de hekimlik yapan bir kisinin mutlaka bütün ayrintilariyla bilmesi gereken iki hastaliktan biridir.
  • ne söylesem nereden başlasam... 1 yıldır hastalıklar yakamı bırakmıyordu, sürekli yorgun sürekli hasta. neyin var diye sorduklarında verilecek cevabım bile yoktu. ta ki genital bölgede 1 günde hortlayan bir yaraya kadar. nasıl oldu neden oldu hiç umrumda değildi sadece kapansın da yürüyebileyimin derdindeydim. sonra bana dediler ki bu neden oldu, ben de onlara sordum neden oldu? dediler ki enfeksiyon tamam dedim, 20 günde iyileştim. ama canımdan can gitti, 10 yıl yaşlandım o arada. sonra bitmek bilmez ağız yaraları başladı, her hafta yeni bi yerde çıkıyordu, en son üst damağımın yan tarafına 1 cm karelik bir yara çıkınca, dedim ki ya ben kanser falanım ya da pislikten ölüyorum, her yanım enfeksiyon. sonra alakasız bir yerde alakasız bir doktor sana hiç behçet'ten bahsettiler mi dedi. sonra olaylar olaylar. bir türlü tam tanı konamadı ben de behçet hastası olduğuma inanmadım kolşisini bi iki denedim, boşver ya dedim 'daha hasta olup olmadığına bile emin değilsin'. ne düşünüyordum bilmiyorum.

    gelelim böyle hikaye gibi neden anlatıyorum bunu. ben yaptım siz yapmayın diye.

    tüm bunlar olup bittikten sonra ben hayatıma güle oynaya devam ederken, birden ateşlenmeye başladım tek günlük bir ateşten bahsetmiyorum, ya da sürekli bir ateşten. günlerce süren hiçbir ateşle düşmeyen beni sersemleten bir ateş. derken yutkunamamaya başladım. ama hani hepimiz çok önemli iş insanlarıyız ya, dedim ki bu kadar işimin arasında gidip bir de hastanelerle uğraşamam. ama öyle olmadı tabi artık su içemez hale gelmiştim. acıbadem fulya şubesine gittim seke seke. dedim ben yanıyorum yutkunamıyorum, bir el atın. dediler ki çok ağır boğaz enfeksiyonu geçiriyosunuz, serumlar merumlar 37 'yi görünce ateş hop yallah eve. ha bu arada behçet olabileceğimden şüphelendiklerini ama tanı koymadıklarını da ekledim. geçmezse polikliniğe gelirsiniz dediler. eve gittim 2 saat sonra 39 derece ateşle bu kez maslak acıbadem'e geldik erkek arkadaşımın baskısıyla, önce bir kadın geldi beta olmuşsun sen dedi, sonra dahiliyeci bir adam gelip tonsilit bu dedi, yine serumlar vs penisilin iğne yazıldı 10 tane biri vuruldu , sonra yine eve gönderdiler. saat akşam 9 civarıydı. 11 de yine 39 derece ateşle, bileklerim ellerim kitlenmiş şekilde tekrar maslak acıbadem'e döndük; sonrasında olanlar ise şöyle;

    dahiliyeci kızgın amca çok abartıyosun basit bir tonsiliti dedi. erkek arkadaşım, bu kızı 24 saat içinde 3. getirişim dedi. gerekiyorsa yatıracaksınız dedi. adam ikiletmedi apar topar yatırdılar. o akşam serum bombardımanı yedim, sürekli farklı farklı şişeler gelip taktılar, yarım saatte bir tansiyon-ateş- nabız ölçüldü. nefes alırken bile canım acıyordu ve basit tonsilit için bu kadar zayıf düştüğüm için kendime küfrediyordum. ben ki ön çapraz bağı koptuğunda kalkıp bacağıma bişey oldu ama geçer diye seke seke eve gidip bacağı davul gibi olana kadar hastaneye gitmeyen dirayeti kızdım. acılar içinde sabah oldu. adını bilmediğim dünyanın en şirin dahiliye doktorlarından biri gelip, bir gece önceki anlamsız sert muameleyi affettirircesine muayne etti bu tonsilit gibi duruyor ama bir de seni romatoloji hocası görecek dedi. ve kurtarıcım geldi. merhaba ben nuran türkçapar dedi. erkek arkadaşımı odadan çıkardı. boğazıma baktı, boğazının arkası behçet ülserleriyle kaplanmış dedi. o an ağlacaktım. sonra soyun dedi, her yanımı özenle kontrol etti, sorular sordu, ve 1 yıldır süren farkında bile olmadığım rahatsızlıklarımı bile saydı bana. sonra bana verilen tüm ilaçları değiştirdi, dedi ki sıvı kortizon vereceğiz damardan 3 gün boyunca sonra günde 4 kez sıvı antibiyotik, ağrı kesiciler işe yaramıyordu, adını sormadığım ama acılarımı dindiren bir ağrıkesici serum ve bir sürü destek alacaksın, 3 gün sonra göreceğim seni dedi, gitti.

    şimdi hala hastanedeyim 4.günüm boğazım hemen hemen hiç acımıyor, gırtlağım boyunca devam eden yaralar yarı yarıya kapanmış, ağzımın içindekiler kapandı bile. artık kafam uğuldamıyor ateşten ama hala ara ara çıkıyor, acıbadem'in hemşireleri doktorları acaip ilgili gün içerisinde 80 kez kontrol ediyorlar. toparlandım sanırım. şu an kafamda dönüp duruyor. nuran hoca bu hastanede olmasaydı ben napacaktım diye, 1 hafta kullanılıp hiç bir faydası görülmeyen agumentine devam ediyor olurdum heralde ağayarak, bir de havale geçirirdim sanırım evimde acile gelmekten bıkarak.

    bundan sonra hayatımda kortizon immuran ve kolşisin var.

    uzuuuun lafın kısası hastalığınızı bilin tedavinizi olun yoksa birden parmak kadar yara hayatınızı cehenneme çevirebiliyor.
  • ilk defa 1937 yılında bir türk doktoru olan hulusi behçet tarafından teşhis edilen ve bu nedenle uluslararası tıp camiasında behçet hastalığı ya da behçet sendromu olarak adlandırılan hastalık; özellikle deri altı, göz, beyindeki kan damarlarının iltihaplanmasına yol açan, sebebi bilinmeyen. nadir görülen, bağışıklık sistemi ile ilgili bir hastalıktır.

    daha çok 30-40 yaşlarında ve erkeklerde görülür. behçet hastalığı başta türkiye olmak üzere çin’e kadar uzanan ipek yolu üzerindeki ülke insanlarında diğer ülkelere nazaran daha sıkça rastlanmaktadır, fakat yine de dünyanın her yerinde behçet hastalığı görülmektedir. dünya'da en çok japonya, türkiye ve israil'de görülür. abd’de de yaklaşık 20.000 kişi behçet hastasıdır. bu sebeple hastanın ırkına ve bulunduğu ülkeye bakılmaksızın behçet hastalığı ihtimali mutlaka değerlendirilmelidir.

    behçet hastalığı bulaşıcı değildir. her ne kadar hastalığın kalıtımsal olduğuna dair şüpheler olda da bu sav ispatlanmış değildir.

    iki kardeşten biri behçet hastası iken diğeri gayet sağlıklı olabilir.

    belirti ve bulgulari :

    behçet hastalığı kendine özgü belli bulguların varlığı ile teşhis edilir. majör kriterler denen ve bu hastalıkta görülen belirti ve bulgular şunlardır:

    - ağızdaki tekrarlayan aftlar (aftöz ülserler)

    - göz belirtileri : iritis, iridosiklitis, hipopiyon

    - genital bölgedeki yaralar ve nongonakoksik üretrit

    - deri lezyonları : eritema nodosum, yüzeyel tromboflebit,deride püstüller, deride paterjik reaksiyon

    behçet hastalığı esas olarak bir damar iltihabıdır bu nedenledir ki bulgular, damar iltihabının olduğu yere göre ortaya çıkar.

    bulguların tümünün aynı anda ortaya çıkması şart değildir. bazı bulgular hastalığın ilk yıllarında yok iken birkaç sene sonra ortaya çıkabilir. bu nedenle bulgular ortaya çıktıkça bir yerlere yazılması ve dökümante edilmesi önemlidir. bir doktorun görmesi için örneğin deride çıkan yaraların fotoğrafı çekilebilir. behçet hastalığında görülen bazı bulgu ve belirtiler aynı zamanda lupus, lyme ve crohn gibi hastalıklarda da görülebilmektedir. behçet hastalığı teşhisi konmadan önce diğer hastalık

    olasıklıklarını dikkate almak ve değerlendirmek için kan testleri ve/veya biyopsiler yapmak gerekir. teşhiste yararlı olan fakat behçet hastalığının kriteri olarak kabul edilmeyen diğer belirti ve bulgular ise şunlar olabilir;

    - subkutanöz tromboflebit

    (deri yüzeyinin altındaki bir damarın enflamasyonu)

    - arteriel tromboz

    (derinin iyice altında yer alan bir damarın trombozu;

    bunun sonucunda kanın pıhtılaşması)

    - epididimit (testisin üzzerinde yer alan epididim'in iltihabı)

    - arterial oklüzyon

    - merkezi sinir sisteminin tutulumu

    (harekette veya konuşmada güçlük yaşanması gibi bulgular)

    - şiddetli baş ve boyun ağrısı (aseptik menenjit ihtimali)

    - eklem ağrıları veya artirit

    - hastanın ailesinde de behçet hastalığının olması

    bunların yanısıra aynı zamanda aşırı yorgunluk hissedilebilir; yorgunluk bir çok bağışıklık sistemi hastalığında olduğu gibi hastalığın bulgularını ağırlaştırabilir.

    teşhiste kullanilan testler :

    günümüzde behçet hastalığı için kabul görmüş tek test paterji testidir. steril saline çözültesinin deri altına enjekte edilmesinden

    24-48 saat sonra bir papül yada püstül oluşması testin pozitif olduğunu gösterir. testin sağlıklı olması için paterji testinin

    aktif behçet semptomları görüldüğü zaman yapılması gerekir. yine de aktif semptomlar görülmesine rağmen paterji testinin sonucu pozitif olmayabilir. paterji testinin pozitif çıkması tek başına behçet teşhisi konması için yeterli değildir ve mutlaka diğer

    belirtilerle birlikte değerlendirilmelidir. test negatif çıksa bile, bir çok behçet hastasında enfeksiyon sahasında enflamasyon

    reaksiyonu görülebilir. teşhis için kullanılan bir başka araç ise kan alınarak bakılan hastanın hla doku tipinin araştırılmasıdır. bazı hla doku tipleri behçet hastalarında daha sık görülmektedir. bu tipler hla-b5 ve hla-51 dir (ve diğer çok görülen alt gruplar); fakat behçet teşhisi konması için bu hla tiplerinin olması şart değildir. yeni yapılan çalışmalar mica geninin (a6 allele) teşhis için hla doku tiplerin daha da yararlı olduğunu ortaya koymuştur.

    şu an için behçet teşhisi için özgül olarak kullanılan bir laboratuvar testi yoktur. rutin (her hastaya yapılan) tahlillerden sedimantasyon (kanın çökme hızı) bazı hastalarda hastalığın alevlendiği dönemlerde artmaktadır fakat bu durum tüm hastalar için genellenemez. bazı enzim düzeyleri de değişikliğe uğramaktadır. bir çok hastanın test sonuçları gayet normal çıksa da hastada ağır semptomlar görülebilir.

    nedenleri :

    behçet hastalığının kesin ve belirlenmiş bir nedeni henüz bulunamamıştır. ancak bir çok uzman hastalığa yatkın insanlarda hastalığı başlatan (daha doğrusu tetikleyen) bir dış etki ya da virüslerden şüphelenmektedir.

    tedavi :

    hastalığın şu anda kesin bir tedavisi yoktur fakat çeşitli semptomları iyileştirmek için tedaviler bulunmaktadır. örneğin ağızda çıkan yaraları iyileştirmek için kullanılan merhemler gibi. siklofosfamid, klorambusil, azotiopirin gibi bazı immunosupressif (bağışıklığı baskılayıcı) ilaçlar tedavide denense de toksik (zehirli) etkileri nedeniyle devamlı kullanılamazlar.
  • house md de kendisinden sürekli bişet diye bahsedilen hastalık.

    merak ettim araştırdım sözlük. malum bizim gurur vesilemiz hastalığımızın özbeöz adı behçet. ingilizcedeki yazılışı da aynen böyle. sağolsun amcalar hiç değiştirmemiş behcet falan yapmamış. işte bizim sorun da bundan kaynaklanıyormuş meğersem. hastalığın adındaki ç harfini görenler hop ç var bu fransızcadır o zaman diye düşündükleri için de fransızca bir kelime gibi bişet şeklinde telaffuz ediyorlarmış. öyleymiş.
  • hla-b5 adlı geni taşıyanlarda görülme riski fazladır.ağızda ağrılıaft,gözde ön va arka üveit yapar.arka üveit sonucu körlük oluşur.
hesabın var mı? giriş yap