• 5 aralık 1968'te çıkan rolling stones albümü.
    sympathy for the devil, no expectations, dear doctor, parachute woman, jig-saw puzzle, street fightin man, prodigal son,stray cat blues, factory girl, salt of the earth'ten mürekkep pek mühim eser.
  • rolling stones'u stones yapan dörtlü mucizenin ilk halkasidir. cogu elestirmene göre bundan sonra yapacaklari üc albüm de ciktiklari gibi gelmis gecmis en iyi stones albümü olacaktir****. burada ben elestirmenlerden ayriliyorum; rolling stones'un kariyerinin zirvesi benim icin sticky fingers'dir, hep öyle kalacaktir. 10 kisiden 9'u "exile on main st."i stones'un zirvesi olarak görür, ben onlardan biri degilim.

    tartisma götürmeyen gercek sudur: "beggars banquet" rolling stones'un ilk basyapiti ve en iyi 4. albümüdür. ve beggars / let it bleed / sticky fingers / exile dörtlüsü art arda gelen en iyi 4 albüm konseptinde en yukarilarda bir yerde anilmayi hak eder.
  • kapağı bir bar tuvaletini hatırlatan bu rolling stones albümü. hatta (bkz: akdeniz). şarkı isimleri haricinde şu duvar yazıları dikkat çeker : bob dylan's dream, music from big brown, rent-a-cop, john luvs yoko, god rolls his own...

    şu şarkılardan oluşur :

    1. sympathy for the devil
    2. no expectations
    3. dear doctor
    4. parachute woman
    5. jigsaw puzzle
    6. street fighting man
    7. prodigal son
    8. stray cat blues
    9. factory girl
    10. salt of the earth

    ayrıca 1978 yılında 16 yaşındaki bill german tarafından çıkartılmaya başlamış rolling stones fanzini. daha sonra, rolling stones'un resmi bülteni haline gelmiş ve 1996'ya kadar yayın hayatını sürdürmüştür.
  • tam da bugün, 6 aralık'ta, 55. yılını kutlayan, stones’un 68-72 yılları arasında yayınladığı (krolonolojik olarak) beggars banquet, let it bleed, sticky fingers, exile on main st’den müteşekkil muhteşem dörtlemenin ilk albümü.

    bu 55 yaşındaki delikanlı, hala ilk günkü gibi sympathy for the devil ile devrimci bir başlangıç yapıp, salt of the earth ile tüyleri diken diken eden yaklaşık 40 dakikalık bir yeryüzü molası sunuyor dinleyene.

    beggars banquet ile başlayan bu 4 albüm olmasa idi, muhtemelen bugün stones efsanesinden söz ediyor olmayacaktık. yok “muhtemelen” değil, “kesinlikle” söz ediyor olmayacaktık. stones da o “british invasion” döneminin kısa süreli “teen sensation”ları arasında sayılan, birkaç iyi şarkı yapmış grupların arasında hatırlanacaktı.

    evet, o güne kadar çok iyi hitler çıkarmıştı stones. satisfaction olsun, get off of my cloud olsun, paint it black olsun döneminde ciddi rüzgarlar estirmiş şarkılar. ama hepsinin ortak özelliği, dönemin popüler çizgisi içinde olmalarıydı. elbette stones dokunuşu diye bir şey ta o zamandan vardı. inanmayan mccartney ve lennon’un onlara verdiği ve sonra kendilerinin de yorumladığı “i wanna be your man”’deki şarkıya yaklaşım farkını görebilir. yine de 1968’de stones’un their satanic majesties request ile girdiği saykedelik çizgi iyice döneminin yaratıcılıktan uzak, modayı takip eden kalburüstü bir grubuna evrildiğini gösteriyordu. satış rakamları fena olmasa da, hatta içinde kimi başarılı şarkılar barındırsa da their satanic majesties request, stones’un beatles’ın stg. pepper’ına cevap vereyim derken onu kopyalayan sıran bir gruba dönüşmesi sonucunu doğurmuştu. hatta keith richards o albüm için lafını sakınmaz ve “benim gözümde bomboş bir albümdü” der.

    üstelik sadece bu da değil, neredeyse bütün şartlar bu destansı 4 albümün ilk halkası olan beggars banquet için çok namüsait bir mahiyette tezahür etmekteydi. müzik neredeyse hayatlarında ikinci planda kalmıştı. keef ve jagger uyuşturucu batağındaydı. ama brian jones’un uyuşturucu seviyesi bambaşkaydı şüphesiz. uyuşturucunun kendisi brian jones batağındaydı dense yeri vardı. zaten sorunlu bir kişilik olan jones, bir grup üyesi ve müzisyen olarak tahammül edilmez bir haldeydi. nitekim bu jones hayattayken çıkan son stones albümüdür. 69 tarihli let it bleed çıkmadan kısa süre önce jones evinin havuzunda ölü bulunacaktır.

    keza kadın meseleleri içinden çıkılmaz haldedir. jagger marianne faithfull ile, richards anita pallenberg ile son derece toksik birer duygusal ilişki içindedir.

    borç batağında olmaları da cabası. kariyerlerinin başından beri kazandıkları paranın çoğunu ya menajerleri almıştır, ya ingiliz vergi dairesi. bir de sürekli narkotik şubenin takibi, hatta tacizi altındadırlar. birçok kez yakalanmış, birçok kez haklarında dava açılmıştır.

    albümleri de eskisi gibi satmamaktadır. paint it black’den beri 2 yıldır ingiltere’de listelerde 1 numaraya yükselen şarkıları olmamıştır.

    o tarihte bulundukları hali keith richard şu sözlerle özetler: “pilimiz bitmişti.”

    peki bu dip noktadan kutsal dörtleme’ye giden yolun taşlarını nasıl döşediler?.. süreç içinde bir çok kilit detay var, fakat beggars banquet için ilk kilit hamle 26 yaşındaki prodüktör jimmy miller ile çalışmaya başlamaları. çok da iyi bir davulcu olan jimmy miller’ın, çalarken grupça aynı hissi, aynı ritmi yakalamanın ne demek olduğunu bilmesinin büyük faydasını gördüklerini söyler richards. it’s only rock n roll’a kadar miller ile 5 albüm kaydedeceklerdir.

    ve elbette köklere dönüş… grubun köklerine değil, onların daha çocukken aşık oldukları müziğin köklerine dönüş. saykedeliği bırakıp chicago blues’a dönerler. yer yer chicago blues’un kendisine, ama daha da çok chicago blues’un o steril olmayan sounduna. kaydettikleri enstrümanların seslerinin “kirli” çıkmasını isterler. kaydın bu kadar organik olmasının sebebi bu yaklaşımdır. tıpkı big bang gibi bir genre ve melodi patlaması da yaşayınca eşzamanlı, sonuç tadından yenmez. aynı albümde rock ‘n roll da yaparlar, blues da, country de, funk da. hatta folk bile. aşık oldukları türlere sadece serenad yapmamışlar, o türlerin kataloğuna harika yeni eserler katmışlardır.

    dörtleme’nin diğer 3 albümünde uzun uzun keith richards’ın kendi müzikal rönesansını konuşmak gerekir. ama beggars banquet özelinde kendi devrimini yapan mick jagger’dır. hem söz yazımı açısından, hem de ileride don mclean’in 1971 tarihli american pie şarkısında, sympathy for the devil’a atıfla, stones’un trajik altamont konserinde yaşanan hadiselere ithafen yazdığı “cehennemde doğan hiçbir melek / bozamaz şeytan’ın büyüsünü” dizelerine ilham olacak jagger/lucifer personasını yaratması açısından.

    jagger albümün vokallerinde yer yer öyle teatral ve şatafatlı bir tarzı benimser ki, o güne kadar çağdaşı hiçbir şarkıcının atmadığı bir adımdır bu. jagger adeta yaradılışındaki bütün zincirleri kırar, çırılçıplak kalır. bu anlamda bir persona edinmez, hayır, adeta o personaya ulaşana kadar soyunur jagger.

    yazdığı sözler de bu değişimi destekler şekilde dylanesque öykü anlatımlardan esintiler sunar baştan sona. pek tabii ondan çok daha erotik, çok daha provokatiftir.

    albüm piyasaya ilk sürüldüğünde içindeki 10 şarkının da birer jagger/richards bestesi olduğu yazar plağın üzerinde. halbuki prodigal son bir robert wilkins bestesidir. wilkins’in avukatları hemen bir telif mücadelesi başlatır. sonraki baskılarda wilkins’in adı yer alır.

    aslında stones'un kutlu çağını bu albümle başlatmak da çok doğru bir kronoloji olmayabilir. çünkü bu albümden birkaç ay önce, bu albümün provaları sırasında jimmy miller’ın prodüktörlüğünde yazılıp kaydedilen bir parça vardır ki, bu dönemi ondan daha iyi müjdeleyen bir eser olamazdı herhalde: jumping jack flash… şarkının büyük bir hit olacağı o kadar açıktı ki, albümü beklemeden piyasaya sürülmüştü. kaydı yayınlanmadan duyan hiç kimseyi şaşırtmayan bir biçimde çıkar çıkmaz ingiltere’de 1 numaraya yükseliverdi, abd'de ise 3. sıraya.

    albümden çıkardıkları ilk tekli olan street fighting man’in de şansı yaver gitti. yıllardan o meşhur 1968 idi. vietnam savaşı karşıtı gösteriler dünyanın büyük başkentlerinde birer gençlik hareketine dönüşmüş, ortalığı sallıyordu. jagger da gençliğin sözcüsü haline gelmiş, londra’da abd büyükelçiliğinin önündeki gösterilerde yer alıyordu. street fighting man’i o günlerde yazdı. olayların göbeğinde, o yazın ağustosunda yayınlanan şarkı berkeley’den paris’e kadar her yerde patlak veren gençlik hareketinin marşı haline geldi. jagger parlamento seçimlerinde işçi parti’den adaylığını koyması için teklif bile aldı bu sayede.

    tekrar albüme dönersek; beggars banquent dinleyiciye okkalı bir yumruk atarak açılır desek yeri var. sympathy for the devil, dönemin dinleyicisi için neredeyse dylan’ın like a rolling stone’u kadar surata şamar indiren bir tazeliktir. 1968’de satın aldığı albümün üzerinde pikabın iğnesi dönmeye başladığında dinleyici için, kulağına ilk çalınan bu afrika esintili cüretkar aranjenin büyüsüne kapılmamak olanaksız olmalıydı.

    40 dakika kadar ileri sararsak, böyle albüme de salt of the earth gibi bir marş ile kapanmak yakışırdı. buna kapanmak denirse elbette. çünkü jagger’ın bu albümde yaktığı devrim ateşini, let it bleed ile birlikte keith richards alıp dünyayı ateşe verecekti.

    patti smith, just kids'de "1968 sonlarına dair anılarım robert'ın (mappletorphe) endişeli ifadesi, yoğun kar yağışı, ölü doğmuş tuvaller ve rolling stones sayesinde aldığımız bir nefes. doğum günümde robert tek başına bana geldi. bana yeni bir plak almıştı. iğneyi yerleştirip göz kırptı. symphathy for the devil çalmaya başladı ve ikimiz dans ettik." der.

    öyleyse let it bleed''den devam edelim: let it bleed
  • hakkında tek entry yazıldığını görünce ülkede rolling stones’un hakettiği ilgiyi görmediğini bir kez daha anladım
  • plak halinin icinde kocaman, cok ama cok tatli bir ziyafet fotografi yer alan.
  • beggars group bunyesinde bulunan ve tindersticks ve mark lanegan gibi isimlerle calisan plan sirketi. http://www.beggars.com/banquet
  • placebo'nun infra-red* adlı şarkısında geçen söz öbeği.
  • bauhaus'un da çalıştığı plak şirketi...
  • 1980'lerin başında gary numan, bauhaus, freeez, beggar and co gibi ingiliz jazz funk ve elektronik sanatçılarını bünyesinde toplamış plak şirketiydi.
hesabın var mı? giriş yap