• guzel ve yerinde bir ornegini asagida gorebilirsiniz:

    #97430109
  • kargış, kargıma ve kargamak eski türkçede beddua* ve beddua etmek anlamında kullanılan sözcüklerdir ve alkış'ın (iyi niyet duası) zıttıdır.

    uça sözü kırgız lehçesinde, “ kuyruk sokumu kemiği” ve “ kıç” anlamına geldiği için birbirine şöyle küfür ve beddua ederlermiş :
    kuday uçangan urgur!
    (= “tanrı kıçından vursun!”)

    eski türklerde halk dilindeki "vurgunu(n) güçlü gelsin!" ifadesi, en ağır beddualardan sayılır. anneler de bazen çocuklarına sinirlendikleri zaman. "seni vurgun götürsün!" veya "seni vurgun vursun!" derler.
    (buradaki vurgun bir çeşit kötü cin yalnız eski türklerdeki cinin islam inancındaki cinle alakası yok tabii ki eski türklerde bu daha çok kötü ruh/kötü iye anlamında)

    azerbaycan türkçesindeki "andıra kalmak'' ve anadolu türkçesindeki "ender kalmak" deyimleri beddua içerikli fıiller olarak kullanılır.
    ayrıca "andıra kalasın" veya "ender kalasın" ifadeleri "kahrolsun" veya "lanet olsun'' manasında halk ağzında kullanılan beddualardır ki kökeni ateş tanrısı andır/andar'a dayanır.

    azerbaycan türklerinin arasında yaygın olan halk inanışlanna göre, her insanın gökyüzünde bir talih yıldızı varmış. yıldızın sahibi olan insan, o yıldıza çok bakarsa ölürmüş.
    halk arasındaki başka bir inanışa göre, herkesin hayatı, gizli bir iple gökyüzüne bağlıymış ve bu ip koptuğunda o insanın hayatı da sona erermiş. azerbaycan dilinde beddua olarak en çok kullanılan "ipin kinisin!" (ipin kopsun)
    deyimi de kökünü bu inanıştan alıyor işte.
    azerbaycan dilindeki "güneş hakkı" yemini ve "gün ışığına çıkmayasın" bedduası gibi mitolojik düşünceyi gösteren deyimler de güneşle ilgili eski inanışlardan kalma.

    selçuklu sultanı melih şah'ın oğlunun defin töreni için isfahan'a giden türkler (oğuzlar), siyah giyinip,
    saçlarını kesmişlerdi. "saçın kesilsin!" deyimi. azerbaycan dilinin ağır beddualanndan sayılır.
    aynı şekilde kazaklarda da 'şaşy kıyılgır/saçı kesilsin' beddua örneklerindendir.

    gene kazaklarda 'ocağı sönesi', soyun kurusun anlamına gelen bir bedduadır.
    (türklerde ocak aile anlamında o yüzden ocağın sönmesi ailenin ölmesi/dağılması anlamına geliyor)

    soyha ifadesi mitolojik içerikli "soyhaya kalmış", "soyhaya kalsın" ve benzeri beddua deyimlerinde korunmuş.
    (sözcük anlamının incelenmesi, onun yas törenleriyle bağlantılı olduğunu gösteriyor.
    avşarlarda ölen biri olduğu zaman büyük yas tutulur, ağıtçı kadınlar toplanıp, ölen insandan geriye kalan tüm elbiselerini ortaya toplarlardı.
    ortaya toplanmış bu elbise yığınına "soyha" adını verirlerdi. tüm obalardan ve köylerden çağırılan bu ağıtçı kadınlar, "soyha"ları elerine alıp, ölenin kahramanlıklannı ve sağlığında gösterdiği yiğitliklerini bir bir ezgiyle anlatırlarmış.
    günümüzde de 'soykası çıkasıca' şeklinde hala kullanılıyor.)

    kaynak: bahattin uslu - türk mitolojisi
    celal beydili - türk mitolojisi
    bahaeddin ögel - türk mitolojisi
  • beddua deyince aklıma sadece annem gelir...

    henüz ben 14 yaşımdayken bir sabah babamla kavga ediyorlar. ben de kavgayı yattığım yerden duyuyor ama kavgaya dolaylı yoldan ben sebep olduğum için yatakta pusmuş vaziyette uyuyor numarası yapıyorum. babam en son bağıra çağıra kapıyı çarpıp çıkıyor. annemin artık ne kadar canı sıkıldıysa "gidişin olsun da dönüşün olmasın, al kanlı tabutun gelsin inşallah" lafından sonra yataktan doğruluyorum. annem söylenmeyi kesip "hadi kızım, kahvaltını yap sen" deyip, işe gidiyor.

    kahvaltımı yapıp, sofrayı topluyorum. bulaşığı yıkarken kapı çalıyor. kapıdaki tanıdık "baban kaza yaptı, çabuk koş" deyince elim ayağım buz kesilmiş vaziyette fırlıyorum.
    ...
    babam o gün, kazada başına aldığı darbeden mütevellit beyin kanamasından hayatını kaybetti. hastaneye götürüldüğünde son nefesini verdi. cenazesi ertesi gün...

    bizim oralarda adettir. kadınlar mezarlığa gitmez. o yüzden, cenaze muhakkak eve getirilir, ondan sonra defnedilir.
    babamın tabutu geldi, mahalleli helallik verdi. derken tabut omuzlara alındı, ben ağlayarak babamın ardından bakarken tabuttan kan damladığını fark ettim. meğer babamın başına aldığı darbeden dolayı o kadar şiddetli kanama olmuş ki, morg da kan durmuş ama kefenlerken başına önce bir naylon torba geçirmelerine rağmen, temmuz sıcağının da etkisiyle, torbaya dolan kan önce kefene oradan da tabutun dışına sızmış.
    mezarlığa giden o 700-800 metrelik yolda babamın kanı akmaya devam etmiş.
    o günden aklıma takılı kalan tek şey annemin ettiği bedduanın karşılık buluşu oldu...

    o olaydan 20 yıl sonra.
    tüm kardeşler evlenmiş, barklanmış, çoluğa çocuğa karışmışız. bir dönem ablam ve kocası annemin canını öylesine yakıyor ve kadının hayatını altüst ediyor ki annem kendisine dönüp, "evladından çıksın kızım" diye beddua etme gafletinde bulunuyor. ve yıllar içinde de bu bedduasını ara ara tekrarlıyor.
    günün birinde ablamın gencecik kızı ortada hiçbir sebep yokken birdenbire fenalaşıyor ve yaklaşık üç gün sonra da ölüyor...
    ablam dönüp anneme diyor ki " ettiğin beddua tuttu, şad oldun mu"
    annem de "ben dedim ama yürekten demedim kızım" diyor.
    "bana kötülüğü senle kocan yaptı, evladının ne suçu vardı, eğer bedduamla olsaydı evladının değil kocanın veya senin ölmen lazımdı" diyor.

    bu olaydan sonra annem öyle üzüldü, öyle perişan oldu ki, kendini affedemedi bir türlü. her fırsatta bir yandan kendine kızdı bir yandan da ablam ve kocasına.
    ara ara "kocası ölseydi, niye benim günahsız torunum öldü" diye söylenmeye de devam etti.

    bu olaydan 10 yıl sonra.
    ablamın kocası basit bir ameliyatta pıhtı atması sonucu 50 yaşında hayatını kaybetti.
    annem herkesten çok ağladı: "kadersiz kızım, gencecik evladını toprağa verdi, yetmedi kocası öldü pisi pisine, genç yaşta dul kaldı" diye...

    ben bu hayatta her şeyden çok annemden beddua almaktan korkarım.
    çünkü bilirim ki canı yandığında beddua ederse kurtuluş yoktur.
    bazen söylenir, sitem eder ya da bir şeyler ister benden. hiç ikiletmem, anında yaparım ne isterse, yeter ki gönlü olsun, beddua etmesin. çünkü ahını alan kimsenin işi rast gitmedi bugüne kadar. defalarca şahit oldum ve hep söylerim:
    "anne canımı iste vereyim, bir hatam olursa söyle ama yeter ki beddua etme" diye.
    sağ olsun o da şöyle der: "annelerin bedduası çocuklarını tutmaz"...
  • yargıtay içtihatlarına göre ;

    beddua: birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme, dileme, ilenç, kargış anlamındadır. bir başka ifade ile beddua içerisinde bir kişiye karşı söylenmesi durumunda küçük düşürücü unsur barındırmayan, bir kişinin içinde bulunduğu durumdan daha kötü duruma gelmesini istemedir.

    mesala çok sinirli iken birisine söyleyeceğiniz "şerefsiz" kelimesi size ceza olarak dönerken.

    söyleyeceğiniz "allah belanı versin", "onmaz çileler çekesin" sözleri hiç bir ceza gerektirmez yargıtay kararlarlarına göre.

    beddua edin demiyorum ama böyle imiş...
  • hiç yapmadım. canım öylesine yandı, ama kabul olur korkusuyla yapmadım hiç.

    ama iç sesimi bastıramıyorum. içimden geçenleri duyma allahım...
  • haklı olarak, bana edilen de; ettiklerim de nasibimizi almış olduğumuz olgu. kimsenin bedduasını almayın arkadaşlar valla şak diye yerini buluyor.
  • hayatımda çok az insana beddua etmişimdir. hatta kimseye etmedim sadece kimsenin yaşattığını yaşamadan ölmesini istemem. kendimin bile.
    az önce bi haber aldım. yengem benim babaannemin ölümüne sebep olmuştu. çok kızgınım ona hala daha kızgınım seneler geçse bile. ameliyata giricekmiş çıkıp çıkmama durumu belli değilmiş.
    üzüldüm mü üzüldüm tabi ama nedense biraz duygusuzum. bu konuda kendimi suçlamalı mıyım emin değilim. kötü biri miyim onu da bilmiyorum.
  • sözü ve müziği aysuda ülkü zeren'e ait, adeta öyle beddua edilmez böyle edilir denmiş gibi, kıraç yorumlu şarkı.

    aylar sonra aynı yerde
    kalp yerinde uslan, eser yok serde
    herkes burda yemek vakti, bir tabak eksik şaşırsın soframız gel de

    hala sana şarkılar yazan, kalemim elime küser inşallah
    bu şehri yaşanmaz kıldın ya bana
    uykuna huzur vermesin allah
    hala sana şarkılar yazan, kalemim elime küser inşallah
    bu şehri yaşanmaz kıldın ya bana
    uykuna huzur vermesin allah

    adın geçmesin dost meclisinde
    sayılmasın ibadetin hak secdesinde
    canı gönülden ettiğin duaları, duymasın rabbim kandil gecesinde

    hala sana şarkılar yazan, kalemim elime küser inşallah
    bu şehri yaşanmaz kıldın ya bana
    uykuna huzur vermesin allah
    hala sana şarkılar yazan, kalemim elime küser inşallah
    bu şehri yaşanmaz kıldın ya bana
    uykuna huzur vermesin allah
  • harika bir bülent ersoy yorumu.
  • ancak haklı olduğunuz durumlarda yerini bulan negatif enerjidir. haksız olduğunuz durumda ise size aynı negatif enerji geri döner. kime göre neye göre haksız derseniz bence evrensel dengeye göre. ana terazi biz kabul etsek de etmesek de kendi dengesini koruyor kanımca.
hesabın var mı? giriş yap