hesabın var mı? giriş yap

  • - himm sence de garip değil mi watson?adli tıp raporune göre kurşun maktülün sol göğsünden girip sağ kürek kemiğinin altından...
    - kahven nasıl olsun abi?
    - bi saniye...az önce ne dedin sen watson?
    - hidrofor dedim abi
    - hidrofor ha?! sen bir dahisin watson!
    - abi!
    - tabi ya hidrofor baştan beri nasıl da düşünemedim ben bunu
    - aağbi!!!
    - efendim watson?
    - hidrofor demedim ben abi
    - ne dedin peki?
    - kahve dedim abi
    - kahve ha?! aman tanrım sen bir dahisin watson!
    - abi kasma istersen artık
    - dur lan bak valla kahveden gidince de varılıyo aynı sonuca
    - hasbinallah...

  • (ekim 2005, isimler ve mekanlar degistirilmistir)

    - anne, ayse'ye kirmizi cok yakisiyor.
    - hmm. ayse kim?
    - bi arkadasim.
    (ustune varmayalim)

    (aralik 2005)

    - anne ben asik oldum
    - kime asik oldun?
    - ayse'ye. ama soylemiycem. evlenme teklif edinceye kadar soylemiycem. sen de kimseye soyleme (yazma demedi ki)
    - tamam canim.

    (ocak 2006, oglanin asik oldugu kizla tanisilir. aileler tanisir. cocuklar arkadasliklarina devam ederler, ailecek gorusulur, ama esas oglan, her firsatta, nasil askimi belli etsem/etmesem, nasil evlenme teklif etsem derdiyle ugrasiyordur. esas oglanin gunu, ayse'nin ona olan davranislariyla sekilleniyor, kiz esas oglana ilgi gostermezse evde firtinalar kopuyor, kapilar carpiliyor, kiz esas oglanin bir dedigine gulumsuyorsa hayat pespembe oluyordur)

    25 nisan 2006

    esas oglan eve gelir... yuzunden dusen bir parca... aynen aktariyorum.

    - ne oldu oglum, okul nasil gecti?
    - hayatimin en kotu gununu yasadim. ayse, baskasiyla evlenicekmis.
    - aa nerden cikti simdi bu, oglum daha erken boyle seyleri dusunmek icin, o da farkinda degildir bu islerin daha.
    - yok, kararliymis, alp'e soyledi. hem de benim onumde.
    - ne dedi tam olarak?
    - alp, ayse'ye, esas oglan sana asik, seninle evlenmek istiyor, dedi, ayse de, ben firat'la evlenicem, dedi.
    - cok kesin konusmus ya.
    - kesin konustu anne. anneanneme, kardesime soyleme. babama aksam soyleriz.
    - tamam canim. ama bak, yine soyluyorum, evlenmek icin daha erken, baska asik olacak kizlar var dunyada, hem belki ayse sana asik olur, daha zaman var..
    - anne ne diyorsun, neredeyse 6 yasindayim artik. hic evlenmiycem ben...

    (gece uyuyamadi cocukcagiz. dolabin altinda fare var, eve hirsiz mi girdi diye bin bir turlu bahaneyle donup durdu yatakta. aslinda aklinda olan ilk hayal kirikligini gizlemeye calisti galiba. simdiden boyle basladiysak, ohooooo).

  • dizinin bel kemiği şu diyalogtur:

    - neler oluyor?

    - şimdi anlatamam. bana inanmalısın. dediğimi yap zamanımız yok.

    karaterler arasında sıkça geçen bu konuşma aslında seyirci ve senaryo yazarları arasında da şu şekilde geçmektedir:

    - neler oluyor?

    -şimdi anlatamayız. bize inan çok güzel bağlayacağız. izlemeye devam et.

  • "erkeğin kavgada sevgilisine attığı mesaj, içinden gelenlerdir. ama kızın attğı mesaj, 4-5 kişilik arkadaş grubunun içinden gelendir."

  • yazmayın efendim, çok net söylüyorum yazmayın artık bu okulu. ağzı yanan birisi olarak söylüyorum yazmayın bu okulu. 4 sene önce ismine kanıp yazdım bu okulu, tabii daha neyle karşılaşacağımı da bilmiyordum, kan aldılar kan. hogwarts öğrencisine verir gazı, verir gazı; sonrasında sınavlarla,hocalarıyla (3'ün 1'inde profesör snape hele, dönemde geçen 5-10 kişi olur genelde) kan alır, kan. eşek gibi çalışıyorum, köpekler gibi, ancak 70 alıyorum ki 65 geçme notu oluyor. bir sürü gereksiz bilgi, elit okul ya. çoook idealistseniz uğrayın buraya. iş garantisi var demeyin. saf saf ''büyücü olucam ehe mehe.'', ''iyi para var hiç olmadı kötü büyüden korunma hocası olurum.'' falan demeyin sakın. ben de öyle dedim, şimdi çok pişmanım; ay temmuz son oldu, bizim okul ancak tatile girebildi. son kez söylüyorum, yazmayın arkadaşım bu okulu. gidin pdr yazın, ne bileyim kara elmas matematik'i yazın, gidin öğretmenlikleri yazın. sonra pişman olursunuz böyle.

  • 77 bölüm olmuş. bir sürü entry girilmiş. mecnun'un hırkasıyla ilgili bir detayı ilk defa fark ettim geçen gün. hırkanın düğmeleri solda. yani, kadın reyonundan alınmış. bu da böyle gereksiz bir bilgi, işte.

  • nevada üniversitesi'nde psikolog olan beatrice ile robert gardner çifti şempanzelerin yutaklarının ve gırtlaklarının konuşmaya uygun olmadığını fark etmiş ve bu sebepten washoe isimli şempanzeye işaret dilini öğretmiş: 1 - 2

    sonuç olarak bizim washoe işi o kadar ilerletmiş ki artık yeni durumlar için bile yaratıcı sözcük grupları türetebiliyormuş. ilk defa, gölde yüzen bir ördek görünce "su kuşu" işareti yapmış mesela.

    elmadan başka meyve bilmeyen ve renklerin işaretlerine hakim olan waşo, portakalı "turuncu elma" olarak tanımlamış.

    kendisini kızdıran makağa atarlanmış ve "pis maymun" işaretini yapmış. "çok çirkin ve aptalsın keşke ölsen" diye de eklemiş.

    aynı zamanda liseli seviyesinde de olsa mizah anlayışını göstermiş, eğitmeninin üzerine işedikten sonra "komik, komik" işareti yapmış.

    kendisiyle sohbet imkanı bulan ve anne-babası sağır olduğu için ilk öğrendiği dil işaret dili olan gazeteci boyce rensberger durumla ilgili "birdenbire başka bir türün bir üyesiyle ana dilimde sohbet ettiğimi farkettim" demiş.

    (bkz: primatlarda dil kabiliyeti)

  • halam dan geliyor
    ‘yanlış insana değer vermek gömleğin düğmelerini iliklemek gibidir yanlış yaptığını sona gelince anlarsın’

    altına enişteden yorum : evde ne yemek var ?

  • *bazen her şey yoluna girecekmiş gibi oluyor. sonra bi' bakıyorum meğerse yol bana girmiş.

    *anneannem hacca gittiğinde free shop'tan absinthe istemiştim, aramış ama bulamamış canım benim.

    *bekârlık sultanlıksa benimki imparatorluk oldu. artık fetret devri yaşamak istiyorum.

    *dün gece hiç tanımadığım bir kertenkeleye sırf ejderhaya benziyor diye usulca sokulup merhaba dedim.

    *ilkokulda seçimle sınıf başkanlığına geldikten sonra tüm sınıfı ayaklandırdığım için başkanlık elimden alınmıştı. 10 yaşımda darbe gördüm. sonrasında sınıfın güneydoğusuna sürülmüştüm.

    *saçımı vikingler gibi örgülü, rastalı, kazıtmalı yapayım ama apaçi muamelesi görmeyeyim istiyorum. saygı istiyorum. toplum buna hazır olsun istiyorum.

    *o kadar çok hastalığım var ki hâlâ yaşıyor olmam da ne bileyim biraz şov bence.

    *en yakışıklı harf e, en güzel harf g, 8'ler siyah, cumalar yeşil ve do notası portakal çiçeği gibi kokuyor.

    *evden çıkmaya alerjim var. güneş ışığı tenime değince kaşınıyorum, insan görünce böcek görmüş gibi huylanıyorum, sokakta bütün bir çin nüfusu üstüme yürüyormuş gibi geliyor.

    *bana bebekken ninni yerine megadeth, slayer falan dinletmişler bu asiliğin başka bi' açıklaması olamaz.

    *sanki kader ağlarını örerken sıra bana gelince ip bitmiş de düğüm yapıp bırakmış gibi bi' hayatım var.

    *bundan sonra bana sayın fazlaejderhasiolanvarmi diyeceksiniz. çünkü ssg entry'mi favorilemiş.*

  • hatununuzla ya da adamınızla evinizde oturmuş balık sofrasını kurmuş karşılıklı rakıları yudumluyorsunuz, bir duble iki duble derken bardaklar yuvarlanmaya başlıyor. 1 parça söyleriz, 2 parça söyleriz ama sonra konu nedense hep arabeske bağlanır. bir orhan gencebay kesin dinlenir, orhan olmadı mı, ibo verelim, ümit besen de uyar. cengiz kurtoğlu'nu es geçmemek lazım. antik abiniz bu olayın neden yaşandığını sizin için araştırdı, neden hepimizin alkol masasında bir anda arabesk sever olduğumuzu, aslında sosyal hayatımızda spotify listemize bile girmeyen şarkıların her alkol masasında hunharca dinlendiğini, hepimizi neden bu kadar etkilediğini. hepimiz itiraf edelim bence, arabesk hepimizin olmazsa olmazı, bu gözler nice insanlar gördü, avrupa'nın en kabul gören merkezlerinde makaleler yayınlayıp akşamında masamızda duvardaki resmini öptüm de yattım diye bağıran. bakalım arabeskin çıkış noktası ve etkileşimleri nelermiş.

    sistem kendi arabesk tanımlamalarını yaparken çıkış noktası olarak modernleşme kuramı'nı alır. modernleşme kuramı, kapitalizme kendi başına geçemeyen batı dışı toplumların değişme süreçlerini açıklayan, ıı. dünya savaşı sonrasında geliştirilmiş bir toplumsal değişme kuramıdır. bu kurama göre batılı olmayan toplumların, batılı toplumlara geçişi üç aşamada olur: geleneksel toplum / geçiş toplumu / modern toplum. ilerleme sadece ekonomik temelde ele alınarak bir toplumun ilerledikçe modern toplum halini alacağı öngörülür. modern toplumun tanımlaması ise şöyle yapılır

    endüstrileşmiş, adil gelir dağılımı olan, düşünce ifade ve örgütlenme özgürlüğü olan toplumlar modern toplumlardır.

    geçiş sürecinde modern ile geleneksel olanın arasında bulunan ilişki bir yerine geçme ilişkisidir ve geleneksel olan geri, yoz olan olarak ele alınır. ilerlendikçe geri olan yerini moderne bırakacaktır. bu tanımlamada gözden kaçan şudur ki; geleneksel toplum durağan değildir, yerini modern olana bırakacak olduğu iddia edilse bile kendisinin de bir yandan ilerliyor olduğu gözden kaçmamalıdır.

    sistemin arabeski tanımlarken kendisine çıkış noktası olarak modernleşme kuramını aldığını söylemiştik. modernleşme kuramında göre arabeski tanımlarsak şunları söyleyebiliriz: kente göçen kır kökenli nüfusun kültürü olan arabesk, kentsel yani modern olana uyamamanın bir ürünü olarak geleneksel ile modern arasında bir marjinalliği yansıtır. yani geçiş toplumunun ürünüdür ve toplum modern toplum halini aldığında arabesk de ortadan kalkacaktır.
    anti arabeskçi bakış açısından sıyrılarak bir arabesk tanımı yapmak istersek kültürel ve müzikal iki tanımlama getirebiliriz.
    kültürel tanımlamaya dair söylenebilecek olanlar şöyle özetlenebilir: türkiye cumhuriyetinde uygulanan modernleşmeci denetime direnen alt sınıflar arasında doğmuş radikal bir popüler kültürdür. türk kültürel kimliği konusunda kabul görmüş kavramları kendiliğinden eleştirmiş ve sorgulamıştır. modernleşme kuramından yola çıkan sistem tanımının iddia ettiği üzere göç eden kitlelerin uyumsuzluğunun müziği değildir. aksine bir uyum çabasının ürünü olarak doğmuştur. bir arada duran geleneksel ile modern arasında bir uyum çabasıdır. `göç eden kitleler modernleşmeye bir yandan evet derken bir yandan direnmektedirler`. arabesk işte tamda böyle bir çelişkinin içinden bir uyum çabası olarak çıkmıştır ve `kişinin kendini ifade ediş tarzlarından bir tanesidir`. çelişkiyi yaşayan birey müzikle kendini sunar. martin stoks bu durumu türkiye'de arabesk olayı adlı kitabında şu ifadeyle özetlemektedir:
    `teybe bir kaset koymak basit bir tüketiciliğin kof bir hareketi değildir. bilakis yapısal olarak bireyin birlikte olduğu grubu ve bu birlikteliğin yer aldığı mekanı tanımlayan bir davranıştır.`
    müzikal tanımlama ise şöyle yapılabilir: türk klasik müziği ve halk müziği formlarının, batı ve mısır unsurlarıyla içiçe geçtiği yeni bir karma tarzdır. orhan gencebay'a göre türk müziğinin özgür icrasıdır.
    arabeskin karşı cephesinde duran mutabakatın içinde farklı uçlar bulunmakta. bütün bu tanımlamaların yanında türkiye solunun da arabeske bir bakış açısının olduğu ve bu bakış açısının genelde anti-arabeskçi bakıştan sıyrılamayan bir bakış açısı olduğu söylenebilir; arabesk 60'lı yıllarda kültürel bir hareketliliğin yaşandığı dönemde ortaya çıkıyor ve aslında çıkışı itibariyle içinde politik bir potansiyeli barındırıyor. orhan gencebay'ın bir teselli ver ve hatasız kul olmaz adlı şarkıları ezilenlere, göç edenlere hitap ediyor fakat şarkılarda ezilmenin ve göç etmenin ifadesi iş, ekmek, özgürlük gibi kavramlarla kendini göstermiyor. sevgili özelinde allaha ve topluma seslenilirken daha soyut ifadeler kullanılıyor. yoksulluk, ezilmişlik, yerinden yurdundan kopmuşluk ve endişe müziğe sinmiştir fakat bütün bunlar metaforik bir dille anlatılmaktadır. gündelik yaşamı idealize eden bir romantikleştirme söz konusudur. metaforik anlatımın başvurduğu kelimeler hasret, vuslat, yanmak gibi kelimelerdir. özetle arabesk içerisinde politik bir potansiyel barındırdığı halde böyle bir romantikleştirme söz konusu olduğu için türkiye solu bunun farkına varmamıştır. sol eğilimli düşünürler arabeski kaderci bir bakış açısını geliştiren yanlış ve kolayca yönlendirilebilecek bir bilinç veren tarz olarak görmüşlerdir. toplumsal protesto unsurundan eksik olduğunu düşünmüşlerdir.
    1980 sonrasına gelindiğinde arabesk tartışması hala devam etmektedir ve bu dönemde üç ayrı eğilimin görüldüğü söylenilebilir: arabeskin doğal bir olgu olduğunu söyleyenler, bırakalım dinlesinler diyenler ve sıkı anti-arabeskçiler.

    arabeski ortaya çıkaran etmenler

    resmi kültür politikaları devlet müdahalesi

    resmi kültür politikalarından söz ederken türkiye cumhuriyeti'nin ulus inşa sürecinde geleneğin yeniden inşasının ve bir siyasal ideoloji olarak gelenekselliğin kullanımının söz konusu olduğu söylenmelidir. gelenekselliğin yeniden inşasından söz ederken osmanlı geleneğinin yok sayıldığı ve anadolu uygarlıklarına varana dek bir türklük geçmişi arandığı söylenilebilir. arabesk, cumhuriyet ideolojisinin yayılması amacıyla uygulanan bir modernleştirme projesinin en fazla ivmeyi kazandığı yıllar olan 50'ler sonrasında doğuyor.
    türk müziğine radyo yasağının arabeske dolaylı etkisi:
    arabeskin nasıl ortaya çıktığı düşünülürken, 30'lu yıllarda türk müziğine 20 aylık bir yasak gelmesiyle halkın arap radyolarını dinlediği ve arabeskin buradan doğduğu söylenegelmiştir. fakat böyle bir açıklamanın sığ kaldığı hatta cumhuriyet döneminde gelişen müziğin arap etkisinde ve yoz olduğunu söyleyen iddiayı desteklediği açıktır. bu şekilde doğrudan bir ilişki kurulamasa da bu dönemin arabeske dolaylı etkisi şöyle anlatılabilir:
    1920 ve 30'lu yıllarda türk müziğine yapılan resmi müdahaleler ve halk müziğinin yeniden inşa çabası müziği iradi olarak değiştirme politikasıdır. bu nedenle müzik üretiminde bir boşluk yaratılmıştır ve müzik pratiğinin kurumları ortadan kalkmıştır. pratik alanları ortadan kalkan müzisyenler çok değişik alanlarda çalışmaya başlamışlardır ve arabesk gibi farklı karma tarzlar ortaya çıkmıştır.
    şarkılı mısır filmleri furyasının arabeske dolaylı etkisi:
    1938-44 arası mısır filmleri türk sinemasında yoğun ilgi görüyordu. bu filmlerin müziği bazen türkçe sözlerle aynen alınarak, bazen de esinlenme yoluyla yeni besteler yapılarak piyasaya sunuluyordu. daha sonrasında da bu filmlerin etkisinde yeni türk filmleri yapılmaya başlandı. baş rollerinde münir nureddin selçuk, müzeyyan senar, zeki müren gibi isimlerin oynadığı şarkılı filmler furyası yaşandı. yaşanmış olan bu müzik pratiğinin bundan sonraki pratiklere de etkisi oldu.
    serpilen piyasa güçleri ve buna bağlı olarak göçün arabeske etkisi:
    iç göçün şehirli toplumun müziğinin üretim ve tüketim kalıpları üzerinde derin izler bıraktığı muhakkaktır. bu bağlamda göçün arabeskle olan doğrudan ilişkisi göz önüne alınmalıdır.
    1950'li yıllarda hızlı sanayileşme ile birlikte geleneksel üretim yapılarının bozulması ve yeni değerlerin yayılmasıyla kentlere hızlı göç akımları yaşanmaya başlandı. 60'lı yıllarda arabeskin ortaya çıkışından daha önce, göçün toplumsal yapıya etkisine bakacak olursak menderes dönemi politikalarından karlı çıkmış köy göçmeni yeni bir zengin sınıfın varlığı göze çarpar. bu sınıfın şehirdeki eğlence kalıplarına uyma çabasının ürünü olarak gazinolar ortaya çıkmıştır (hıristiyan azınlıkların meyhanelerinden etkilenerek). bu sınıf kendisini bu mekanlarda zeki müren'in başını çektiği popüler sanat müziği şarkılarında ifade etmiştir. şehirli ve oturmuş burjuva sınıfının kendini ifade ediş şekli ise münir nurettin selçuk'un şarkıları ve fehmi ege'nin tangolarıyladır. arabesk ise bu dönemlerden daha sonra 60'lı yılların ortalarında göçün daha da yoğunlaşması ve gecekondu yaşamıyla birlikte ortaya çıkar. (varoşlardaki hızlı nüfus artışı ve gecekondu yaşamı arabeskin ayırt edici özellikleridir.)

    orhan gencebay arabeski

    orhan gencebay'la birlikte başlayan müzik tarzının arabesk adını alması 60'lı yılların başında popüler olan suat sayın'a dayanır. suat sayın bu yıllarda, ahmet sezgin'e "sevmek günah mı?" adlı şarkıyı yapar. kısa bir süre sonra bu bestenin mısırlı abdülvahap'ın şarkısından alınma bir ezgiye dayandığı ortaya çıkınca türk müzik piyasasında arap müziği, arabesk kavramları tartışılmaya başlanır.

    daha sonra 1966 yılında, orhan gencebay yine ahmet sezgin'e "deryada bir salım yok" şarkısını yapar. bu şarkı arap ezgileri kullanılmamış olmasına rağmen orkestrasyon açısından -yaylı partüsyonların çokluğu, düyek ritmin kullanılması vb.- sevmek günah mı? 'ya benzemektedir. bu benzerlikle orhan gencebay'ın müziği de arabesk adını almaya başlar.
    orhan gencebay asıl çıkışını 1968'de "bir teselli ver" le yapar.
    orhan gencebay müziği özeliyle belirlenen arabesk denilen müzik türü, genel olarak türk müziği kuralları içinde çeşitli etki ve kaynakları harmanlayan bir müzik türüdür. halk müziği ve türk klasik müziğinin çeşitli makam, ritm ve enstrümanlarıyla, batı müziği ritm, enstrüman ve tekniğini çeşitli ağırlıklarla kullanan; ritmi ön plana çıkaran ve kemanın önemli bir öğe olduğu eklemlenmiş bir yapıdır.

    orhan gencebay'ın kendisinin ifade ettiği üzere beş tip şarkısı vardır:

    1-türk sanat müziği ağırlıklı parçalar
    2-halk müziği ağırlıklı parçalar (özellikle orta anadolu)
    3-oryantal (oyun havası) ağırlıklı parçalar
    4-batı müziği ağırlıklı parçalar (armonik)
    5-ortada, hiç bir belirgin ağırlığı olmayan melez şarkılar.
    kendisine göre o'nun müziğini asıl belirgin kılan parçalar ortada olan parçaladır.
    şarkıların sözlerine genellikle gündelik dilin sadeliği hakimdir. gurbet, felek, ecel gibi geleneksel kavramlar soyut dil anlayışının desteği ile sembolik bir özelliğe sahiptir. aşk olgusu özellikle halk müziği ağırlıklı şarkılarda toplumsal sorunları niteleyen bir özellik taşır. yine halk müziği ağırlıklı parçalarda toplumsal derde isyan vardır ve bu isyan haksızlık duygusundan kaynaklanan acı çekmeyi katlanılır hale getirir. aşk olgusuna geri dönersek, bu olgunun sanat müziği ağırlıklı parçalarda seven kişinin iç dünyasına dayalı bir ifade tarzı olduğu söylenebilir.
    şarkıların sözlerinden anlaşılır ki; orhan gencebay baskıya, yoksulluğa ve haksızlığa, insanseverlik geleneğine yaslanarak karşı çıkar. istediği yeni bir düzen değil daha adil bir düzendir. yine sözlere baktığımızda göze çarpan birşey daha vardır: ikilik. ikilik aynı zamanda baskıya yoksulluğa karşı çıkıştaki sembolizme de işaret eder. örneğin "yarabbim" adlı şarkısında aşk coşkusu ile hasret duygusu birarada gitmektedir. bu ikilem ritmlerin kullanılmasıylada güncelleşir. bu, modernleşmeye hem evet diyen hem de direnen gecekondu insanına mecazi bir yolla bağlanabilir. orhan gencebay'ın özellikle 68-79 yılları arası yaptığı şarkılarda bu özellik hissedilir. (bu ikiliğin arabesk müzik içerisinde 80 sonrası dönemde bir zıtlığa dönüştüğünü,bunun en iyi örneğinin oynak ritmler üzerine acılı sözler yazılması olduğunu hatırlatmakta fayda var.)
    orhan gencebay müziğini yukarıda bahsedildiği gibi şarkı sözlerini de düşünerek üç dönemde inceleyebiliriz:
    1-1968-79 arası dönem: bir teselli ver'den yarabbim'e kadar olan dönemdir. orhan gencebay müziğinin asıl özellikleri bu dönemde görülür. şarkı sözlerindeki aşk mecazi bir aşktır. sevgili aracılığı ile allah, toplum gibi diğer muhataplarla konuşulur.
    2-1979-83 arası dönem bir geçiş dönemi olarak nitelendirilebilir.
    3-1983 sonrası dönem orhan gencebay'ın ve aynı zamanda arabeskin ikinci bir dönemi olarak adlandırılır: bu dönemde aşk toplumsal sorunlarla içiçe geçen niteliğinden ayrılmıştır. özellikle halk müziği ağırlıklı parçalarda görülen ve aşka toplumsal dekor yapan zulüm, hayat kavgası, yoksulluk, düzen bozukluğu, haksızlık, kula kulluk gibi sözcüklerin azalmasında, sonraları hiç kullanılmamasında, aşkın özele doğru çekilmesinde kendisini gösterir. aşık olunan obje artık karşı cinstir ve düşünsel planda sorgulanmaya başlanır.
    bu noktada, bu özelliklerin ve değişimlerin devamı niteliğinde olan "cevap ver" adlı çalışmadan bahsetmek gerekir. orhan gencebay 80 öncesi dönemle bugün arasında bir fark var mı sorusuna: "şu anda cevap ver diyorum ve bunu diyerek gerçek seveni, doğruluğu, dürüstlüğü arıyorum" der. ve bugünün bir eleştirisini yapar: "teknolojik gelişmeler çoğaldıkça insanların yalnızlığa itildiğini görüyoruz. dostluklar beraberlikler eskisi gibi değil. bu tüketim toplumu olmaya yönlendirildiğinizde yaşanan bir süreç, vazgeçilmesi gerek."
    bu cevaptan yola çıkılarak cevap ver albümünün içerisinde bugüne dair eleştirileri, eskisi gibi dostluk arayışlarını barındırdığını söyleyebiliriz.
    orhan gencebay müziğine dair son değinilecek nokta o'nun müziğinin genel özelliklerine dair tanımlamalar olabilir. bunları şöyle özetleyebiliriz:
    *yaylı partüsyonlar etkin ve güçlü bir yumuşaklığı elde etmek için ağırlıklı olarak kullanılır.
    *bu yaylılar kullanımda dört oktavlık bir boşluğu doldurur. iyi icra edilmiş bir arabesk bu şekilde senfonik dinlenilebilir.
    *kaval, kanun, bağlama ve batının tüm enstrümanları solist alet olarak kullanılabilir.
    *bas gitar melodinin ana hatlarını çalarken ritmde verir.
    *bas, tiz ve orta seslerin üçüde orkestrasyonda kullanılabilir.
    *bügüne kadar kendinde var olduğu halde icrasında kullanmayan klasik türk musikisine bu noktada karşı çıkılarak özellikle senkoplu düyek ritmi ağırlıklı olarak kullanılır.
    *alaturka ve batı ritm aletleri birlikte kullanılır ve ritmin melodiyle bağdaşmasına önem verilir.

    arabeskin evrimi 1980 sonrası

    1970'li yıllardan sonra arabeskin niteliği değişmeye başlar. toplumsal haklar talep eden tavır, eleştirel boyutunu kaybederek hem daha tutucu hem de daha kolay yönlendirilebilir bir hale gelir.
    özellikle 80'li yıllarda anap politikalarından hakim bir ideoloji olarak arabesk kültürü kendi içine çekme ve onu kaderi telkin etme politikasında kullanma doğrultusunda bahsetmek gerekir. anap özellikle dinsel tepki ile arabesk arasında kadercilik aracılığı ile bir bağlantı kurar. özal'la başlayan serbest pazar politikası fakiri fakir, zengini zengin yaparken arabesk kaderi telkin etme amacıyla kullanılır. (bu dönem arabesk filmlerinde sıklıkla görülen şudur ki: arabesk star kurban konumunda ne kadar haksızlığa uğrarsa okadar kahramanlaşmaktadır.)
    bu doğrultuda anap içerisinde arabesk üzerine bir araştırma grubu kurmuş,bu grup içerisinde partiye oy verenler arasındaki arabesk kitle incelenmiş ve bu doğrultuda propagandalar yapılmıştır. 1988 yılında referandum propagandası için ibrahim tatlıses'in "allah allah" parçası seçilmiştir. diğer partiler arabeski hiç gündemine almazken anap arabeskin trt'de yayınlanması gibi konuları tartışmıştır.
    1989'da kültür bakanı tınaz titiz öncülüğünde toplanan müzik kongresinde bu politikalar doğrultusunda uzun uzun arabesk tartışılır. bu kongre arabeske devlet müdahalesinin simgesi gibidir. bu kongre sonrasında tınaz titiz hakkı bulut'tan bir talepte bulunur: "sizin müziğinizi seviyoruz. bize bu doğrultuda biraz daha batı formlarına uygun bir eser getirirmisiniz?" diyor. hakkı bulut ta zaten var olan "seven kıskanır" parçasını esin engin'le birlikte yeniden yorumluyor ve parçanın trt'ye çıkması kabul görüyor. böylece hakkı bulut'un arabeski devlet arabesk, acısız arabesk gibi tanımlamalar almaya başlıyor. şarkının trt'ye çıkmasından bir hafta sonra titiz görevden alınıyor ve şarkı da trt'de bir daha yayınlanmıyor.
    hakkı bulut'tan söz açılmışken o'ndan biraz daha bahsedilebilir:
    kendisi aslen tunceli'li ve adana'da yaşıyor. 1969'da altın ses yarışmasında birincilik aldıktan sonra istanbul'a yerleşiyor. "ikimiz bir fidanız" ve "falcı" gibi şarkıları yapıyor. 650 tane bestesi var ve bunların içerisinde politik içerikli olanları da var. "gidin görün doğu'da ne dertler ne çileler var" adlı şarkısı politik içerikli şarkılarına örnek olarak verilebilir. sözleri şöyle: "bu ülke toprağında kanun yapan devlet ağa / hak arayan gençleri gömüyorlar toprağa… " bu şarkıdan dolayı 12 eylül döneminde 3 ay içerde kalıyor.
    1976 yılında yaptığı uyan be kardeşim şarkısı da politik içerikli şarkılarına örnek olarak gösterilebilir. sözleri şöyle: umut yok/ ne bugünden/ ne yarından/ ezildiğini görmeyenler haklarına sahip çıkmayanlar oldukça/ umut yok/ uyan be hemşerim uyan biraz düşüncen varsa/ boş yere yatmıyor kara toprakta insanlar.

    bu şarkıların varlığına rağmen hakkı bulut, politik şarkılar yapmadığını söyler. hatta uyan be kardeşim şarkısı yeniden yorumlanmak istendiğinde, emniyete gidip rızam dışında yayınlanmıştır şikayetinde bulunmakla tehdit eder. politik şarkılar yaptığında sadece bir kesim tarafından dinleneceğini ve bundan da rahatsız olacağını düşünüyor. bütün bunların yanında devlet arabeski tanımlamasını da sonuna kadar reddediyor.

    `kültür endüstrisinin genişlemesiyle farklı arabesk türlerinin ortaya çıkması`

    gelişen müzik endüstrisi arabeski kendi içinde türlere ayırırken bir yandan da standartlaşmış bir kalıbı beraberinde getirir. unkapanı piyasasının da etkisiyle müzik bir eğlence endüstrisine dönüşür ve yozlaşma baş gösterir.
    müziğin artık bir eğlence endüstrisine dönüşmüş olmasıyla artık unkapanı piyasasında çok sayıda kaset çıkmaktadır. sürekli sunum içerisinde bir piyasa söz konusudur. müzik işinin ticari boyutları giderek genişler. örneğin bir tarafı arabesk-fantazi, diğer tarafı halk müziği parçalarından oluşan kasetler çok yoğun ilgi görmeye başlar. diğer yandan kürtçe müzikler üzerine türkçe söz yazılan şarkılar furyası başlamıştır. ibrahim tatlıses iki tarzda oluşturulan kaset geleneğinde de başı çekmektedir. bu noktada ibrahim tatlıses'ten daha ayrıntılı bahsedilebilir:
    ibo, 70'lerin ortasında arabesk sektörleşirken "ayağında kundura" ile çıkış yapar, kırsal değerlerin varlığını sürdürdüğü türkülü hayata seslenir. önceleri "bir mumdur iki mumdur" derken sonraları genişleyen arabesk zemini ile "bitmiyor isyanlar bitmiyor ahlar" der. yukarıda bahsedildiği gibi halk müziği-arabesk karması kasetlerin öncüsü olur. fakat yine de o'nu standartlaşan arabesk kalıplarından ayırmak gerekir. bir kere çıkışı itibariyle halk müziği formlarını ağırlıklı olarak içerir,sonra kendine has yorumu -ki bu yorum o'nun kürt olduğunu ve yöresel özellikleri kendinde barındırdığını hatırlatır- o'nu ceylan, emrah gibi diğer isimlerden ayırır.
    ibo, kürt toplumsal mücadelesinin simgesi değildir. o kürt kökenli işadamlarının, babalarının, baba şarkılarının büyük kentlerdeki yükselişine simge olmuştur. çıktığı dönem itibariyle, toplumsal değişimlerin yaşandığı bir döneme rastlar. bu değişimi arzunun talep edilişi olgusunda görebiliriz. mesela, arzunun talep edilişi orhan gencebay'da istek kipinde değildir; arzu, sitem kipinde dile getirilir. arzulanandansa arzunun kendisini arzulamaya davet vardır. enerjisini arzulanın mutlak anlamda erişilmez arzulayanında her daim onurlu oluşundan alır. ibo'da ise arzulanan katı olarak istenir. 1980 dönemiyle, yeni dönemin yeni arzusunu daha taşralı, daha tensel, daha iştahlı bir ses ibo dile getirir. ibo enerjisini herşeye rağmen istemekten alır. orhan gencebay "hatasız kul olmaz" derken, ibrahim tatlıses "ben de isterem" der.
    müzik endüstrisine bağlı olarak arabeskin standartlaştığını ve bir yandan da kendi içinde türlere ayrıldığını söylemiştik. son olarak bu türleri şu şekilde sınıflandırabiliriz:

    *folk arabesk :ibo, emrah, ceylan, mahsun. . . . gibi örnekler verilebilir.
    *taverna: nejat alp, cengiz kurtoğlu, arif susam vb. . .
    *sanat müziği ağırlıklı arabesk: fantazi ya da çok sesli sanat müziği şarkıcıları örnek olarak verilebilir.
    *oryantal arabesk

    `arabesk müzik ayrıca türk hafif sanat müziği ve türk hafif müziği türlerini etkileyerek ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur.`

    çıkarılması gereken genel anlam: ne kadar sosyal hayatınız değişse de yaşadığımız coğrafya sebebi ile acıyla yoğruluyoruz. alkollüyken yada efkarlıyken hepimiz arabeskiz, hepimiz bu şarkıların en az bir iki tanesinde kendimizi anlatan bir cümle buluyoruz.

    kaynak: entry içerisinde makaleden alınmış satırlar mevcut ama kaynak sahibine ulaşamadım. eğer kendisi bana ulaşırsa seve seve kaynak belirtirim.

  • yakın geçmişte en son 2009 yılında görülmüş olan ve insan eti/beyni yemenin yol açtığı bir tür nörolojik hastalık. insan etini ve beynini neden yiyelim ki derseniz, evet doğru biz yemeyiz ama yeni gine'de çok yakın geçmişte halen bunu bir gelenek olarak devam ettiren kabileler vardı. ölüleri, kadınların yiyerek kötü ruhları erittiğine inanarak etlerini yiyorlardı. hatta kadınlar kendi küçük çocuklarına da beyin parçaları yediriyorlardı.

    hastalık, prion adı verilen ve proteinimsi, bulaşıcı parçaçık olarak tanımlanan ufaklıkların metabolizmaya yerleşmesiyle ortaya çıkıyor. insanlar 6 ile 12 ay içerisinde yaşamlarını yitiriyorlar. semptomları ise yürüyememe, konuşamama, yutkunma ve yeme bozuklukları, kontrol edilemeyen gülme ve ağlama şeklinde.

    moral of the story: insan eti ve beyni yemeyin.

    çok çok ayrıntılı bilgi veren video için

    prion yazılı kaynak

    what is kuru