hesabın var mı? giriş yap

  • hangi stadı erdoğan yapmış. o daha milletvekilliği için jet fadılla pazarlık yaparken fenerbahçe kendi stadını yapıyordu.

  • dört yaşındaki kızımdan;

    tuttu fırlattı kalbimi,
    ezdi üstünü çiğnedi,
    salamla reçel yedi,
    salamla, salamlaaa

  • kedinize, aşırıya kaçmadan sağlıklı yiyecekler yedirebileceğiniz bir liste bırakıyorum.

    yumurta
    sindirimi kolay olan yumurta, protein ve b vitamini bakımından önemli bir kaynak. b vitamini ile kedinizin tüyleri daha sağlıklı olur. kedilerin yumurtayı çiğ yememeleri gerekiyor. çünkü çiğ olan yumurtanın kabuğundaki deliklerden, salmonella dediğimiz mikroorganizmalar girer. bu mikroorganizmalar yumurtayı bozar. ayrıca kediler yağ, baharat, sos ve tuz olmadan pişirilmiş yumurtaları yiyebilirler. yumurtanın sarısının da yağ olduğunu düşünürsek aşırı tüketmemeleri gerekir.

    ıspanak
    a, b ve k gibi vitamin ve magnezyum, kalsiyum gibi mineraller bakımından zengin olan ıspanağın birçok faydası vardır. ancak kedinizin idrar yollarında bir problemi varsa ıspanak vermemelisiniz. eğer yoksa ıspanağı pişirerek vermelisiniz, çünkü çiğ ıspanak böbrek taşı oluşumunu tetikler. kaynattığınız veya buharda pişirdiğiniz ıspanaktan az miktarda kedinize verebilirsiniz.

    kavun
    beta karoten ve antioksidan bir madde olan kavun, a ve c vitamini bakımından zengindir. kedinizin göz sağlığını korumaya ve sağlıklı bir cilde sahip olmasına yardımcı olur.

    muz
    potasyum bakımından zengin olan muz, kedinizin sağlığını olumlu etkiler. ancak çok küçük bir parça verilmelidir.

    yaban mersini
    antioksidan bir yiyecek olan yaban mersini, lifin yanı sıra a, c, k ve e vitaminleri bakımından da zengindir. çok aşırıya kaçmadan kedinize yaban mersini de verebilirsiniz.

    bu yazdıklarım kedileriniz için alternatif yiyecekler ama asla tüm diyetlerinde yer almamalılar.

  • soygun için bu kadar salağı bir araya getirebilmek için profesör değil, burhan kuzu olmak lazım

  • böyle düşünen insanlara gaz vereceğini düşündüğüm bir yazıyı izninizle paylaşmak isterim.

    --- spoiler ---

    amerikalı bir iş adamı meksika’nın küçük bir kıyı kasabasında iskeleye oturmuş denizi seyretmektedir. bu sırada bir balıkçı teknesi kıyıya yaklaşır. teknenin içinde bir balıkçı ile birkaç tane de ton balığı vardır. amerikalı, balıkların kalitesini övükten sonra bu balıkları tutmanın ne kadar sürdüğünü sorar.
    meksikalı “çok az sürdü.” diye yanıtlar.
    bunun üzerine amerikalı “o zaman niçin denizde daha uzun kalıp daha fazla balık tutmuyorsun? ” diye sorar. “peki geriye kalan zamanda ne yapıyorsun?” diye sorularını sürdürür.
    balıkçı ailesinin ihtiyacı kadar balık tuttuğunu anlatmaya çalışır.
    amerikalı sormaya devam eder “peki geriye kalan zamanlarda ne yapıyorsun?”
    balıkçı yanıtlar:
    -geç yatarım. çocuklarımla oynarım. karım maria ile öğle uykusuna yatarım. her akşam kasabanın merkezine inerim. dostlarımla şarap içerim. biraz gitar çalarım. dolu ve meşgul bir hayatım var bayım.
    amerikalı balıkçıyı alaylı bir tavırla süzdükten sonra konuşmaya başlar. ”harvard’dan derecem var. sana yardımda bulunabilirim. bunun için balık tutmaya zaman ayırmalısın. kazandıklarınla daha büyük bir tekne almalısın. bu büyük tekneyle kazanacağın paralarla, daha başka tekneler alabilirsin. böylece bir balıkçı filosu kurabilirsin.”
    balıkçının dikkatle dinlediğini gören amerikalı konuşmasını tam gaz sürdürür.
    “tuttuğun balıkları bir aracıya satacağına doğrudan onları işleyenlere satarsın. sonunda kendi fabrikanı açarsın sonra da bu küçük kasabadan ayrılır önce mexico city’e ardından los angeles’e oradan da new york’a taşınıp kendine ait bir firma açıp onun başına geçersin.”
    balıkçı sorar “peki bayım tüm bunlar ne kadar sürede olur?”
    “15 veya 20 yıl.” diye yanıtlar amerikalı.
    balıkçı sorar “sonra ne olacak bayım?”
    amerikalı gülerek konuşmaya başlar “hikayenin en güzel kısmı da bu ya.” der ve konuşmasını sürdürür “zamanı geldiğinde şirket hisselerini halka satar, milyon dolarların olur. çok zengin olursun.”
    balıkçı “sonra ne olacak bayım?” dedikten sonra amerikalı yanıtlar “sonra emekli olursun. geç yatacağın, akşamları bir şarap evinde, dostlarınla şarap yudumlayacağın, gitar çalacağın, küçük bir sahil kasabasına taşınırsın.”
    --- spoiler ---

  • günümüzde tek eliyle araba kullanırken diğer eliyle cep telefonundan mesaj atabilen türklerin atalarıdır...

  • "alone" kelimesinin bilinen en eski formu, yani "all an", ta eski ingilizceye dayanıyor. o zamanlarda ve hala "tamamen" anlamındaki "all" ile "tek" anlamındaki "an" kelimelerinin birleşimi olan ve görüldüğü gibi "tamamen tek" manasına gelen bu tamlamanın yazı dilindeki karşılığı nesilden nesile değişerek sırasıyla "all ana" ve "all ane" hallerini alıp 1300'lerde, yani orta ingilizcede ise iyice daralarak "alone" halini almış. ki söz konusu bu evrim burada da sonlanmamış. 1400'lerin sonlarında kelime daha da daralıp "lone" halini almış. "lonely" kelimesinin ingilizce kelime hazinesine dahil oluşu ise 1600'lerde gerçekleşmiş.

    yüzlerce yıla yayılan bu süreçte değişen yalnızca kelimelerin formları da olmamış elbette. büyük britanya adasının istilalar ve felaketlerle dövülen kıyılarındaki değişim rüzgarından anlamlar da nasibini almış.

    "all an", "all ana", "all ane", "alone" ve "lone" kelimelerinin anlamı ortak: "tamamen tek", "bir başına". kullanım alanları ise öznenin ya da nesnenin durumunu bu duruma yeni özne ya da nesneler eklemeksizin bildirmekle sınırlı. "lonely" kelimesi ise yalnızca nitelediği özne ya da nesneyi salt nitelemekle kalmıyor, aynı zamanda nitelediğinin üçüncü bir etken tarafından nitelendiğini de belirtiyor. yani, bir örnekle, «i am alone» cümlesi öznenin "bir başınalık" haline işaret ederken, «i am lonely» cümlesi öznenin "bir başına bırakılmışlık" haline işaret ediyor. bu minvalde «i am lonely» diyen bir kimse, sebebi üçüncü kişi ya da kişilerde saklı bir eylemin edilgen nesnesi olduğunu ilan etmiş oluyor. ki bu izahat, "lonely" kelimesini "alone" kelimesine nazaran daha bir hüzünlü, daha bir içten, daha bir hisli kılan nedenleri de açıklıyor. özü itibariyle bir durum bildirisi olan «i am lonely» ifadesi, doğru kulaklarla buluşması halinde bir yardım çığlığı halini alabiliyor.

    kelimenin bu bağlamsal niteliğine dair önemli tarihlerden bir diğeri de 23 temmuz 2004. bu tarihin dokuz gün öncesinde, 14 temmuz 2004'te, lonely mahlasını seçen bir kimse lounge.moviecodec.com'un forumuna giriyor ve saat sabah 9.49'da "i am lonely will anyone speak to me"* başlıklı şu gönderiyi paylaşıyor:

    «please will anyone speak to about anything to me»
    yani,
    «lütfen biri benimle herhangi bir şey hakkında konuşabilir mi»

    "i am lonely" cümlesinin google sunucularına ilk kez giriş yaptığı bu günün dokuz gün sonrasında, 23 temmuz 2004 tarihinde ise insanoğlunun google kullanım alışkanlıklarındaki kırılmanın muhtemel başlangıcı olan hadise gerçekleşiyor. wetfeet2000 mahlaslı biri saat sabaha karşı 02.10'da google'a «i am lonely» yazıp aratıyor ve karşısına çıkan ilk gönderi, yukarıdaki gönderinin ta kendisi oluyor. google'a «i am lonely» yazıp aratan ve kendisini bir codec sitesinin forumunda bulanların sayısı aynı gün saat 04.50'de kendini gösteren rhombus'ın, 29 temmuz'da paul'un, 4 ağustos'ta keefy'nin girişiyle daha artmaya başlıyor. bizzat benim de tüm bu olaydan habersizce yaptığım bir "i am lonely" aramasının sonucunda karşılaştığım ve bugün dahi hala süren 44.562 gönderili bir çılgınlık halini alan bu hadiseyi bu başlık altında anmamın nedeni ise paul'un 5 ağustos 2004 tarihli şu gönderisinde gizli:

    «obv. we’re not as lonely as we think. well, at least, we’re not "alone" in being lonely...»
    yani,
    «belli ki sandığımız kadar da yalnız değiliz. yani, en azından, yalnız olmakta "yalnız" değiliz...»

    evet, "alone" ile "lonely" arasındaki fark bu gönderide gizli işte. daha önce şu entry'mde de ifade ettiğim gibi, yalnızlık insanın standardı ve sabitidir ve tedavisi mümkün olmayan bu hastalığın acısı yalnızca diğer yalnızların birlikteliği sayesinde unutulabilir. bu halin adı da "yalnız olmakta yalnız olmamak"tır işte. yalnız bırakılmışların beraberliğinde yalnızlığın ortadan kalkmasıdır. insan hala "lonely"dir olabildiğince ama "alone" değildir artık ki bu da onu yolda tutmaya yeter de artar bile.

    bir de kulakta the beatles'ın "eleanor rigby"si oldu mu bir de bakmışsın yalnızlıkta kalabalıklaşmış bu hayat keyifli bir hal alıvermiş.

  • life after people'da bu şehirle ilgili epeyce şey var ki bunlardan en çarpıcı olanı, o kadar yüksek radyasyona rağmen bitki yaşamının şehri ele geçirmeyi başarması heralde. sağdan soldan fışkıran ve 86'da ölüp kaskatı kesilmiş hayvancıkların iskeletlerini kaplayan ottan bahsetmiyorum. bir futbol sahasını ve tribünlerini kaplayan ottan ve tek bir tohum olmadan futbol sahasını küçük bir koruluğa çeviren ağaçlardan bahsediyorum. öyle de istilacı bi varlık bu bitki dediğin. ne güzel.